Kamuoyunda dul ve yetim maaşı olarak bilinen ve ölenin eşi ile evli olmayan kızına bağlanan maaşı almak için boşanmalara rastlanmaktadır. Her ne kadar 5510 sayılı kanunun 56. Maddesinde bu şekilde anlaşmalı olarak boşandığı tespit edilen kimselerin maaşının kesileceği belirtilmiş ise de, bu kimseler hakkında SGK tarafından dolandırıcılık suçlamasıyla suç duyurusunda da bulunulmaktadır.
Yakın geçmişte Yargıtay, önüne gelen böyle bir uyuşmazlıkta konuya açıklık getirerek, maaş almak için anlaşmalı olarak boşanmanın suç olmadığına hükmetti. Gerekçe olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. Maddesi gösterilmiştir. Buna göre; herkes özel ve aile yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
Eşler boşanmadan sonra da bir arada yaşayabilirler. Kaldı ki, Türk Medeni Kanun da, en az 1 yıl evliliği sürmüş kişilerin anlaşmalı olarak boşanabileceğine imkan tanımaktadır. Mevcut yasal düzenlemeye göre mümkün bir eylemi, suç olarak nitelendirmek mümkün değildir. Yargıtay anılan kararda;
“…Evli olan sanıkların, sanık K.'un vefat eden babasından kalan yetim maaşını alabilmek için 16/04/2004 tarihinde muvaazalı olarak boşandıkları halde aynı evde birlikte yaşamaya devam edip, SGK'dan maaş almak suretiyle haksız menfaat temin etmek suretiyle kamu kurumunu dolandırdıkları iddia edilmiş ise de;
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1. maddesine göre, sözleşmeye taraf devlet, hangi yolla olursa olsun sözleşmede öngörülen haklara riayet yükümlülüğü altındadır. Sözleşmenin 8. maddesine göre ise herkes özel ve aile yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
…..
Geniş manada tanımlanan aile kavramı, anne-baba ve ister meşru; isterse gayrı meşru olsun bunların çocukları ile olan ilişkilerini içermektedir. Aile yaşamına saygı hakkı, evlilik birliği sona ermiş olsa bile, çocukla eşler arasında birlikte yaşama ve kişisel ilişki kurma hakkını da kapsamaktadır.
Herhangi bir mahkeme tarafından mutlak butlanla malul bir karar olduğuna hükmedilmediği sürece hukuken geçerli olan boşanma kararlarından sonra eski eşlerin bir arada yaşamasını yasaklayan kanuni bir düzenleme bulunmadığından; boşanmanın hileli davranış olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Kaldı ki, Türk Medeni Kanunu'nun 166/3 maddesinde, “evliliğin en az bir yıl sürmesi ve eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılacağı; hakimin tarafların iradelerini serbestçe açıkladıklarına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması halinde de boşanmaya hükmolunacağı vurgulanmaktadır. Olaya bu açıdan bakıldığında zikredilen maddeye göre açılan boşanma davalarında yasa, boşanma gerekçesinin doğruluğunu araştırma hususunda boşanma kararını verecek hakime araştırma yetkisi vermediğinden, maaş almak amacı ile yapılan boşanmalar dahi hileli davranış olarak vasıflandırılamaz.
Üstelik 5510 sayılı Kanun'un 56. maddesinde bu durumu tespit edilen kimselerin gelir ve aylığının kesileceği ve ödenmiş tutarların geri alınacağı düzenlemesine karşın bu hususta cezai düzenlemeye yer verilmemiştir.
Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve kanuni düzenlemeler, boşanma tarihi ile maaşın alınmaya başlandığı tarih, sanık K.nin boşanma ilamı doğrultusunda icra takibine başvurarak sanık M.'dan nafaka talep etmiş olması hususları dikkate alındığında, sanıkların suç kastı ile hareket etmediklerine yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmediğinden sair temyiz itirazlarının reddine,
….” (Yrg. 23. Ceza Dairesi, 2015/1906 E., 2015/605 K. ve 7.4.2015 Tarih)
İfadelerine yer verilmiştir.
Ceza davaları, sonuçları bakımından sizi hayatınız boyunca etkileyecek davalardır. Hukuk davaları gibi maddi kayıplardan ibaret olmadığından, bir suçtan dolayı ceza almanız ve sabıkanızın oluşu, sizi özel ve iş hayatınızda olumsuz yönde etkileyecektir. İhmale gelmeyecek derecede mühim bu davalar için, uzman ceza hukukçularından hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti almanızın hayati öneme sahip olduğunu unutmayın.