SES ve GÖRÜNTÜ NAKLİ YOLUYLA DURUŞMA

Abone Ol

Hukuk davalarında taraflarca getirilme ilkesi uyuşmazlığın taraflarına belli başlı yükümlülükler yüklediği gibi aynı zamanda tarafların bir risk altında olmasını da ifade eder. Hakimin bir hukuki uyuşmazlığı kendiliğinden görmesi veya taraflara yol göstermesi kesin olarak yasak olduğu için bir hak sahibi olduğunu iddia eden tarafın bunu bizzat yargıya taşıması, haklılığını ispat için delil ve savunma sunması kendisine düşen bir yükümlülüktür. Özel hukuk uyuşmazlıklarına egemen olan bu ilkeye göre yargı önüne gelen bir uyuşmazlığı tarafların sunduğu deliller ve kanun hükümleri uyarınca çözme fonksiyonunu icra eder. Bir başka ifadeyle tarafların maddi hukukta haklı olmalarını ispat etmeleri kendilerine düşen bazı yükümlülükleri yerine getirmeleriyle gerçekleşir. Sadece adalet istemekle adalet tesis edilemez.

Duruşmalar bu süreçte son derece önemli bir yere sahiptir. Duruşmalar iddiaların ileri sürülmesi, savunma yapılması ve delillerin ortaya konulması gibi yargılama için son derece önemli aşamaların icra edildiği sahnelerdir. Duruşmaların aleniyeti ile insanların mahkemeye güven duymaları da amaçlanmıştır. Aleni duruşma ilkesi ile kapalı kapılar ardında adalet dağıtılması yolu kapatılmıştır. Taraflar dava ile ilgisi bulunmayan izleyicilerin dahi katılabildiği duruşmalarda delillerini ortaya koyar ve hakimden bir karar talep eder. Böylelikle hakimin davanın tarafları ve halk tarafından izlendiğini bildiği için daha dikkatli davranması, taraflara eşit mesafeli durduğunu duruşma icrası yoluyla göstermesi amaçlanır. Şifahi yargılama ile hakimin delilleri daha dikkatli değerlendireceği, tarafların yorumlarını dinleyerek uyuşmazlığın özüne daha fazla yaklaşacağı öngörülür.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile yürürlüğe giren “Ön İnceleme Duruşması” tahkikat safhasının somutlaşması ve hızlanması, gereksiz duruşma açılmasının engellenmesi ve hukuk uyuşmazlıklarının daha kısa sürede neticelenmesi umuduyla düzenlenmişti.

Ön inceleme safhasında uyuşmazlığın sınırları tarafların sunmuş olduğu iddia/cevap ve deliller çerçevesinde belirlenmekte, böylece dava malzemesi neredeyse tamamına yakın bir şekilde ortaya konulmaktadır. Böylece tahkikatın daha derli toplu, uyuşmazlığa odaklı bir şekilde yürütülmesi ve nihayet karar duruşması ile uyuşmazlığa son verilmesi hedeflenmiştir.

Ön inceleme duruşmasının yapılması zorunlu değildir. Hakim dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar vermesi gerekiyorsa ön inceleme duruşması açabilir. Örneğin dava şartlarında bir eksiklik varsa veya hak düşürücü süre, zamanaşımı gibi usuli konularda karar verilecekse ön inceleme duruşması yapılmalıdır. Tarafların yokluğunda bu konuda karar verilmesi hukuki dinlenilme hakkına uygun düşmeyecektir. Ancak böyle bir karar verilmeyecekse ve sadece taraflara delillerini bildirmek için süre verilecekse ön inceleme duruşması açmaya gerek yoktur. Zira esas olan mümkün olduğunca az duruşma açmaktır.

Ön inceleme safhasından sonra tahkikat safhası başlar. Tahkikat safhası ön inceleme safhasında toplanan dava malzemelerinin tartışılması ve ortaya konulmasıdır. Bu safhada tanık dinlenebilir, keşif ve bilirkişi incelemeleri yapılır. Kısaca taraflarca getirilen tüm dava malzemeleri hakim önünde tartışılır.

Tahkikat safhasında tarafların dinlenilmesi esastır. Tahkikat safhasında duruşma açılması zorunludur. (H.M.K. m. 147)

Tarafların yargılama safhasında davanın esası ve süreci hakkında dilekçe verme hakkı bulunmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanununda bu dilekçelerin kabul edilmeyeceğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Her ne kadar dava dilekçesi ve cevap dilekçeleri esas nitelikli dilekçeler olsa da bunların haricinde de dilekçe vermek mümkündür. Yani tarafların kendilerini ifade edebilmelerinin, iddia ve savunmalarını güçlendirmelerinin tek yolu duruşma değildir.

Yargılamanın ciddiyeti açısından da duruşma sayısı mümkün olduğunca az olmalıdır. Hakim gereksiz duruşma açmaktan kaçınmalıdır. Uzun süren yargılama çok sayıda duruşma demektir. Burada ölçü kaçtığı anda taraflar yargılama duydukları saygıyı yitirmeye başlamaktadır. Makul bir sürede hakimin uyuşmazlığı çözüme kavuşturması adalete olan güven duygusunu da güçlendirecektir.

Koronavirüs salgını nedeniyle duruşmalar şimdilik icra edilememektedir. Bu nedenle davalarda geçici bir süre de olsa ilerleme sağlanması da mümkün olmamaktadır. Hayatın ne zaman normale döneceği de şu an için bilinmemektedir. Ayrıca uygun olan sektörlerde evden çalışma, mümkün olduğu kadar kamusal hayata katılmadan çalışma tartışmaları sürmektedir. Hiç şüphesiz hukuk da bu salgından nasibini almıştır.

Bu ortamda duruşmaların uzaktan, ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla yapılması tartışmaları daha da önem kazanmıştır.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 149. Maddesi buna cevaz vermektedir. Bu madde hakimin tarafların rızası şartıyla duruşmaların ses ve görüntü nakliyle icra edilmesine karar verebileceğini düzenlemektedir.

Adalet Bakanlığı’nın bu konuda teknik çalışmalar yürüttüğü bilinmektedir. Sayın Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşma yapılması için çalışma başlatıldığını açıkladığında birçok itiraz da dile getirilmişti. Özellikle duruşmaların aleniliği ilkesine atıf yapanlar duruşmaların ses ve görüntü nakliyle icra edilmesine karşı çıkmışlardı. Tabii ki bu itirazların haklı olduğu yön çok fazladır. Özellikle ceza yargılamalarında tarafların yokluğunda yargılama engizisyon benzeri manzaraları akla getirmektedir. SEGBİS yoluyla bağlantıların savunma hakkını kısıtladığına dair birçok Yargıtay kararı da bulunmaktadır. Duruşmanın aleniyeti ve yüz yüzelik ilkesi hem yargı bağımsızlığı hem de sanık hakkı açısından son derece önemlidir. Örneğin basının bir davaya aşırı önem verdiği vakıalarda mahkeme tarafından yapılan hatalar daha fazla dile getirilmektedir. Bu aslında tipik bir aleni duruşma manzarasıdır. Yargılamalar aleni olmasa ve sadece taraflar arasında cereyan etse hiç kuşkusuz verilen kararların saygınlığı daha fazla tartışılır. Aleniyet ilkesi bu nedenle hem hükmün daha isabetli hem de verilen hükmün daha saygın olmasına neden olur.

Oysa pratik hayata yani uygulamaya bakıldığında duruşmaların çoğu zaman bir külfet haline dönüştüğünü, inanılmaz bir zaman israfına neden olduğunu çoğu hukukçu kabul edecektir. Duruşmaya katılmak sarf edilen zamandan tutun duruşma sırasını beklemek için boşa giden zamana kadar hemen hepsi belki de avukatları zamanı en çok boşa giden meslek grubu haline dönüştürmüş durumdadır. Bazı duruşmalar için 4 veya 5 saat sıra beklendiği vakidir. Davasını kendi takip eden vatandaş da aynı sorunu yaşamaktadır. Adliyelerdeki kalabalığın büyük bölümü saatlerce sıra bekleyen vatandaşlardan oluşmaktadır.  

Tabii ki bu durum duruşmayı önemsiz hale getirmemektedir. Duruşmanın yerine ikame edilecek daha güçlü bir müessese de yoktur. İnsanoğlunun hakim huzurunda, kamusal bir mekanda hakkını ileri sürmesi ve koruması hiç şüphesiz yüz yüze yapılır. Duruşma hem hakimin bağımsız, tarafsız, taraflara eşit mesafeli duruşunu gözlemlemek açısından aleni olmalıdır. Hem de hakimin davaya ne kadar vakıf olduğu, uyuşmazlığı ne şekilde algıladığını gözlemlemek açısından ayakta kalacak bir müessesedir. Ayrıca taraflara iddia ve savunmalarını hakime bizzat, gözünün içine bakarak anlatma fırsatı tanıdığı için olmazsa olmazdır. Ancak tüm bunların bizzat mahkeme salonunda yapılmasını gerektirmeyen anlar ve davalar da bulunmaktadır.

Birçok insanın aynı ortamı paylaştığı adliye binalarının koronavirüs salgını nedeniyle şu an için kullanılamadığı, normale dönüşün belirsizliği nedeniyle bir müddet de kullanılamayacağı anlaşılmaktadır. Salgının neden olduğu psikolojik durum da birçok hukukçunun adliyeye gitmek istemeyeceği bir sürecin başlayacağını düşündürmektedir.

Ön inceleme duruşmasında veya sadece bir delil celp edilmesini talep etmek için duruşmaya katılmak zorunda olmak gerek masraf ve emek, gerekse beklenen sonuç açısından çok anlamlı görünmemektedir. Uygulamada sadece tek bir cümle için iki saatlik bir zaman heba olabilmektedir.

Kanun sesli ve görüntülü duruşmaya tarafların rızasına bağlı olarak hakimin karar verebileceğini düzenlediğine göre bu konudaki riskler tabii ki taraflara ait olacaktır. Bir delilin sunulmaması, bilirkişi raporuna itiraz edilmemesi de tarafların rızasına ait bir husustur. Bu risk ihmali yapan tarafa aittir.

Hiç kuşkusuz duruşmaların ses ve görüntü nakliyle yapılmasına rıza gösteren taraf bunun kendi lehine mi yoksa aleyhine mi olacağını en iyi bilen kişidir. Bu nedenle uzaktan duruşma yapılması yolunun hızlandırılmasında büyük fayda bulunmaktadır.  

Hem zaman israfı hem de maliyet açısından bu duruşma şeklinin adalet açısından kötü olacağını düşünmüyorum. Sorun kötüye kullanmaksa o zaten her halükarda karşımıza çıkmıyor mu ?