ŞEKLİ ANLAMDA ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARDAN VASİYETNAME ŞEKİLLERİ

Abone Ol

A. Ölüme Bağlı Tasarruflar

1. Ölüme Bağlı Tasarruf Kavramı

a. Genel Olarak

Buradaki tasarruf terimi ile geniş anlamda, hukuki işlem anlaşılmalıdır. Ölüme bağlı tasarruf da, bir rıza ve irade beyanıdır. Söz konusu tasarruf, irade serbestliğinin özel bir görünüş şeklidir.

Bunun özelliği, irade beyanının hükmünün ölüme bağlı olması, diğer bir söyleyiş ile ancak beyan sahibinin ölümünden sonra hukuki sonuç ve hüküm meydana getirebilmesidir. Sağlar arası hukuki işlemler, bunu yapan kişi hayatta iken hüküm ifade ederler. Ölüme bağlı tasarruflar veya işlemler ise, ancak miras bırakanın ölümünden sonra hüküm doğururlar. Burada ölüm, işlemin zorunlu ve fiili bir unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bir işlemin sağlar arası bir işlem mi, yoksa ölüme bağlı bir tasarruf mu olduğunun saptanması, bazı hallerde, güçlük gösterebilir ve tartışma konusu olabilecek bazı durumlar meydana getirebilir. Yargıtay, söz konusu tartışmalara bazı kararlarında ortaya koyduğu görüşler ile katılmakta ve bir kimsenin bir şeyi sağlığında bağışlamayı vadetmesini sağlar arası bir işlem olarak görmekte ve bağışlanana bir alacak ve talep hakkının doğduğunu ortaya koymaktadır. Bu alacak hakkı ve bağışlamanın ifasını talep hakkı taraflar hayatta iken ileri sürülebilir, lehine bağışlama yapılan kişi, bağışlayan öldükten sonra, bunu istemiş olsa bile, burada yine bir ölüme bağlı tasarruf niteliği yoktur; çünkü bağışlayanın sağlığında bu hüküm ifade etmiştir. Ancak, ölüme bağlı tasarruf miras bırakanın ölümünden sonrası için bir talep hakkı verir.

Ölüme bağlı tasarrufların hukuk düzenimizce kabulü kişinin iradesine tanınan geniş bir serbestlik ve önem olarak da algılanabilir. Kişi bu sayede ölümünden sonra dahi iradesini etkili bir şekilde sürdürmüş olacaktır.

b. Ölüme Bağlı Tasarrufun İki Anlamı

Ölüme bağlı tasarruf terimi doktrinde şekli ve maddi olmak üzere iki anlamda kullanılmaktadır.[1]

Şekli anlamda ölüme bağlı tasarruf miras bırakanın iradesini ortaya koyarken seçtiği işlem türünü ifade etmektedir. Kanunumuza göre, ölüme bağlı tasarruflar vasiyetname veya miras sözleşmesi şeklinde ortaya konulabilirler. Buradan hareketle, şekli anlamda ölüme bağlı tasarrufların; vasiyetname ve miras sözleşmesi olduğu tespit edilecektir.

Maddi anlamda ölüme bağlı tasarruf kavramına bakıldığı zaman ise; vasiyetname veya miras sözleşmesinin içerisinde bulunan ve miras bırakanın ortaya koymak istediği iradesini içeren tasarruf veya işlemleri anlaşılır. Örneğin, miras bırakan vasiyetnamesinde bir kişiyi mirasçı atamıştır veya diğer bir kişiye belirli bir mal vasiyetinde bulunmuştur veya evlilik dışı bir çocuğunu tanımıştır. Bu tasarruflardan her biri maddi anlamda ölüme bağlı tasarruflardır.[2] Maddi anlamda ölüme bağlı tasarrufların en çok rastlanılan çeşitleri ise mirasçı atama ve belirli bir mal vasiyetidir.

Ölüme bağlı tasarruflar, genel olarak, bir kimsenin terekesine ilişkindir. Bu tür tasarruflara ‘’ Ölüme Bağlı Teberrular’’ adı da verilmektedir. Ancak ölüme bağlı tasarruflar tereke malları ile ilgili olmak zorunda değildir. Örneğin, ölen kişinin vasiyetnamesinde, cenazesi, mektupları veya çocuklarının terbiyesi hakkında bir takım emir ve direktifler vermesi de mümkündür, bunlar da birer ölüme bağlı tasarruftur.[3]

2. Ölüme Bağlı Tasarruf Yapma Ehliyeti

Bir şahsın son arzularını muteber bir şekilde beyan etmesi için kanunen gerekli şartları haiz olmasına ölüme bağlı tasarruf ehliyeti denir.[4] Ancak, tasarruf ehliyetinin bulunması şahsın sınırsız bir biçimde tasarrufta bulunabilmesine kesinlikle imkân vermemektedir. Kişinin tasarruf ehliyetinin de bir sınırının bulunması aile hukuku ilişkilerinden ileri gelmektedir. Kişi, belirli aile ilişkilerine sahip olduğu şahısların mirasçılıklarını iradesi ile ortadan kaldıramayacaktır. Ölüme bağlı tasarrufta bulunabilme hakkı şahsa sıkı sıkıya bağlı bulunan haklardandır. Bu nedenledir ki ölüme bağlı tasarruflarda bulunabilmek ehliyeti temsilciler vasıtasıyla kullanılamaz. Söz konusu ehliyet, hakları kullanabilme ehliyetinin özel bir çeşididir.

Ölüme bağlı tasarruflarda bulunabilmek ehliyetinin iki şartı bulunmaktadır. İlki, ayırt etme gücünün(temyiz kudreti) bulunması diğeri ise yaş şartıdır.

Bu noktada ölüme bağlı tasarrufta bulunabilme ehliyetini incelerken vasiyetname ve miras sözleşmesini ayrı noktaları ile birlikte ele almak gerekmektedir. Kanun koyucu vasiyetname ve miras sözleşmesi yapabilme ehliyetini iki farklı madde ile ifade etmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 502.maddesi ‘’ Vasiyet yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve on beş yaşını doldurmuş olmak gerekir.’’[5] Şeklindedir. Aynı kanunun 503.maddesi ise ‘’ Miras sözleşmesi yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmak, kısıtlı bulunmamak gerekir.’’[6] Şeklinde düzenlenerek ehliyet şartları arasındaki farklılık açıkça ortaya konulmuştur.

Buradan yola çıkarak vasiyetname yapabilme ehliyeti için öncelikle; Ayırt etme gücüne bakacak olursak, Medeni Kanun madde 13’de ‘’ Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.’’ [7] Şeklinde tanımlanmıştır. Kanun maddesini daha da somutlaştıracak olursak, bir kimsenin hareketlerini, bunların saik ve sonuçlarını takdir edebilme ve buna göre hareket edebilme iktidarı olarak açıklamak mümkündür.[8] Ayırt etme gücünün vasiyetnamenin yapıldığı anda bulunması gerekir. Daha önce ya da daha sonra bulunup bulunmaması önemli değildir.[9] Ayrıca, ayırt etme gücüne sahip olan bir kimsenin de kısıtlanmış olması vasiyetname yapabilme ehliyetini ortadan kaldırmayacaktır.

Bir diğer vasiyetname yapabilme şartı ise belirli bir yaşı doldurmuş bulunmaktır ve kanunun aradığı yaş 15(on beş) yaştır. Kişi, 15 (on beş) yaşını doldurduğu takdirde ayırt etme gücüne de sahip ise vasiyetname yapabilme ehliyetine sahip olacaktır. Özetleyecek olursak, 15 yaşını doldurmuş olmaları şartıyla, ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılar, serbestçe vasiyetname yapabilirler. Aynı durum, Türk Medeni Kanunu’nun 429.maddesine göre, kendilerine yasal danışman atanan kimseler için de söz konusudur.[10]

Diğer bir ölüme bağlı tasarruf olan miras sözleşmesini yapma ehliyeti Medeni Kanun madde 503 de düzenlenmiştir. Madde hükmü ‘’ Miras sözleşmesi yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmak, kısıtlı bulunmamak gerekir.’’[11] Şeklindedir. Hükümden de anlaşılacağı üzere, miras sözleşmesi ile herhangi bir tasarrufta bulunacak olan kişinin tam bir fiil ehliyetine sahip olması aranacaktır. Diğer yandan ölüme bağlı tasarrufta bulunmayan taraf için tam fiil ehliyetine sahip olmak şartı aranmamakta olup bu kişilerin genel ehliyet koşullarını taşımaları yeterlidir.

B. Vasiyetname Şekilleri

1. Resmi Vasiyetname

a. Genel Bilgiler

Resmi vasiyetname, Medeni Kanunumuzun 532-537.maddeleri arasında düzenlenmiştir. Medeni Kanun, resmi vasiyetnamelerin düzenlenmesi sırasında; resmi bir memur ve iki tanığın bulunması şartını getirmiştir. Resmi vasiyetname, sulh hâkimi, noter veya resmi vasiyetname yapmakla görevli kılınabilecek olan diğer resmi memurlar tarafından düzenlenir. Yargıtay resmi vasiyetnamenin mahkeme veya noter başkâtibi tarafından yapılamayacağını, başkâtibin tanzim etmiş olduğu resmi vasiyetnamenin sonradan hâkim veya noter tarafından onaylansa dahi geçersizliğini koruyacağını belirtmiştir.[12] Yargıtay köy muhtarları yönünden de başkâtipler gibi düşünmekte ve köy muhtarının resmi vasiyetname yapamayacağını belirtmektedir.[13] Buna karşılık yabancı ülkelerdeki Türk Konsoloslukları resmi vasiyetname düzenleyebileceklerdir.[14]

Resmi vasiyetname, her ne kadar resmi memur ve iki tanığın bulunmasını içeren şartları nedeni ile gizliliği ortadan kaldırsa da ispat kuvveti bakımından diğer vasiyetname şekillerine oranla daha üstün konumdadır.

Resmi vasiyetnamenin resmi sıfata sahip bir kişi tarafından düzenlenmiş olması resmi vasiyetnamenin Medeni Kanunun 7.maddesi kapsamında ‘resmi belge’ olarak değerlendirilmesini gerekli kılar.[15]

Diğer yandan resmi vasiyetnameler, resmi bir memur tarafından yapılması dolayısıyla içeriğinin anlaşılması ve tasarrufta bulunanın son arzularını ortaya koyması bakımından da kolaylık sağlamaktadır.

Resmi vasiyetnamelerin oluşturulması sırasında bulunacak olan resmi memur ve tanıkların belirli bir takım özelliklere sahip olmaları gerekmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 536.maddesi gereğince söz konusu kişilerin; fiil ehliyetine sahip olmaları, bir ceza mahkemesince kamu hizmetinden yasaklanmamış olmaları, okuryazar olmaları gerekmektedir. Diğer yandan vasiyet edenin eşi, üst ve altsoy kan hısımları, kardeşleri ve bu kişilerin eşleri, resmi vasiyetnamenin düzenlenmesinde resmi memur veya tanık olarak bulunamayacaklardır. Söz konusu şartlara uyulmaması durumunda ise yine kanundan doğan yetkiler kullanılabilecek, resmi vasiyetin veya vasiyetin yapılmasına katılan kişi lehine ortaya konulan tasarrufun iptali istenebilecektir.

b. Okuma Yazma İktidarı Bulunan Kimselerin Yapabilecekleri

Resmi Vasiyetname

Kanun sistematiğine bakıldığı zaman resmi vasiyetnamelerin ortaya konuluş aşamalarından ilki okuma yazma iktidarı bulunanların yapabilecekleri vasiyetnamelerdir. Bu şekilde yapılabilecek olan resmi vasiyetnameleri beş safhada oluşturmak mümkündür.

- Birinci Safha: Vasiyet eden son arzularını ister yazı ile isterse de sözlü olarak resmi memura bildirecektir.

- İkinci Safha: Resmi memur, vasiyet edenin son arzularını çeşitli sorular sormak suretiyle açık anlaşılır bir hale getirir. Bu noktada amaç vasiyet edenin iradesine en uygun şekilde vasiyetnamenin oluşturulmasını sağlamaktır. Resmi memur, vasiyet edeni kanuna aykırı durumlar ile ilgili olarak aydınlatmak ve en hukuki olan yolu önermek durumundadır. Bu şekilde oluşturulabilecek olan vasiyetnameye sağır ve dilsizler tarafından da başvurulabilir.[16]

- Üçüncü Safha: Resmi memur, vasiyet edenin arzularına uygun şekilde oluşturduğu resmi vasiyetnameyi okuması için vasiyet edene vermek zorundadır. Bu safhaya uygun davranılmaması bir şekil eksikliği yaratacaktır. Vasiyet eden, oluşturulan metindeki ifadelerin gerçekten arzu ve iradesini tam olarak yansıttığı kanaatine varırsa vasiyetnameyi imzalar.

Okuma-yazma iktidarı bulunan kişiler hakkında söz konusu olan bu resmi vasiyetname şeklinde, vasiyet edenin el yazısı ile metni ve varsa eklerini imza etmesi şarttır, mühür kullanmak, parmak basmak geçerli değildir.[17]

- Dördüncü Safha: Bu aşamada resmi memur da vasiyetnameye bizzat tarih koyar ve imzasını atar. Tarih makine ile yazılabilir ancak imzanın el yazısı ile olması gerekmektedir, bu konuda şu hususu da belirtmek gerekir: El yazılı vasiyetnamede olduğu gibi resmi vasiyetnamede de tarih yazılmasının önemi büyüktür ve bu sebeple bu bir geçerlilik şartıdır.[18]

- Beşinci Safha: Son safhada vasiyet eden, vasiyetnameyi okuduğunu ve bunu son arzularına uygun olduğunu resmi memur ve iki tanık önünde beyan eder. Söz konusu beyanın yapılması mutlak bir şekil şartıdır.

Tanıkların bu aşamada üç hususu şerh altına alarak bizzat imzalamaları gerekmektedir. Birinci husus: Tanıklar, vasiyet edenin resmi vasiyetnameyi kendilerinin huzurunda okuduğunu onaylayacaklardır. İkinci husus: Tanıklar, vasiyet edenin vasiyetname ile ilgili olarak ‘son arzularıma uygundur’ beyanını yerine getirdiğini şerh edeceklerdir. Üçüncü husus ise: Tanıklar, vasiyet edeni söz konusu işlemler sırasında tasarrufa ehil gördüklerini şerhlerinde açıklayacaklardır. Tanıkların bu şerhleri vermeleri zorunludur.

Vasiyetnamenin birliğini koruyabilmek adına söz konusu safhalardaki işlemlerin bir bütün halinde aralık vermeksizin yapılması gerekmektedir.

c. Okuma Yazma İktidarı Bulunmayanların Yapabilecekleri

Resmi Vasiyetname

Resmi vasiyetnamelerin ortaya konuluş aşamalarından ikincisi ise okuma yazma iktidarına sahip olmayanlar tarafından yapılabilecek olan vasiyetnamelerdir. Kanunun metnine bakıldığı zaman ise bu durumun dar bir şekilde yazılmış olduğu ve sadece okuma yazma bilmeyen kişilere bu imkânın tanındığı gibi bir anlam ortaya çıkmaktadır. Ancak Yargıtay bir içtihadı birleştirme kararında ‘’yazılışına bakılacak olursa, 482. (Yeni TMK m. 535 ) maddenin ancak vasiyetçinin okuyup yazamaması halinde uygulanabileceği düşünülürse bile, bu görüş doğru değildir.’’[19] Şeklinde bir görüş belirterek okuma yazma iktidarı bulunan bir kimsenin dahi vasiyetname metnini resmi memura okutarak bir resmi vasiyetname düzenlettirebileceğinin mümkün sayılması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Resmi vasiyetnamenin bu şeklini de beş safhada oluşturmak mümkündür.

- Birinci Safha: Vasiyet eden son arzularını resmi vasiyeti hazırlamak ile görevli resmi memura bildirecektir.

- İkinci Safha: Resmi memur tarafından, vasiyet edenin son arzularına göre vasiyetname metni hazırlanır.

- Üçüncü Safha: Resmi memur tarafından hazırlanan vasiyetname metni yine memur tarafından iki tanık önünde vasiyet edene okunur. Vasiyet eden okuduğu vasiyetname metninin son arzularına uygun olduğunu, iki tanığın huzurunda resmi memura beyan eder.

- Dördüncü Safha: Resmi memurun vasiyetname metnini okuması ve vasiyet edenin de vasiyetnamenin son arzularına uygun olduğu yönündeki beyanından sonra resmi memur vasiyetname metnini tarih koyarak imzalar.

Resmi memurun kendi el yazısı ile imzasını atmasının şart olmasına karşılık, vasiyetçinin vasiyetnameyi imza etmesine gerek yoktur; esasen, genellikle vasiyetçi buna muktedir de değildir.[20]

- Beşinci Safha: Bu aşamada artık tanıklar daha aktif rol alarak şerhler verip bunları imzalamaktadırlar. Söz konusu şerhlerin ilki vasiyet edenin işlem sırasında vasiyet ehliyetine sahip olduğunun belirtilmesi, ikinci şerh ise vasiyetname metninin kendilerinin önünde vasiyet edene okunduğunun tespitine yöneliktir. Son olarak da vasiyet edene okunan vasiyetname metninin bizatihi vasiyet eden tarafından son arzularına uygun şekilde oluşturulmuş olduğunu beyan ettiğinin şerh edilmesi gerekecektir. Söz konusu şerhlerin tanıkların el yazıları ile yazılması zorunlu değildir. Ancak şerhlerin altına atılacak olan imzaların tanıkların el yazısı ile atılmaları şarttır.

Bu noktada bazı özel durumları irdelemek gerekmektedir. Körler için Türk Medeni Kanunu’nun 535.maddesine göre resmi vasiyetname düzenlenmesi mümkündür. Vasiyet eden sağır ve dilsiz ise, okuma yazma biliyorsa yazılı şekilde iradesini beyan edebilecektir. Ancak sağır ve dilsiz olan vasiyet eden, okuma yazma da bilmiyor ise bu noktada kendisini anlayabilecek olan özel eğitim almış bir tercüman vasiyetnamenin düzenlenmesine katılacaktır. Resmi memur veya tanıklar, sağır ve dilsiz işaretlerini biliyorlarsa tercümanın katılması zorunlu değildir.[21] Türkçe bilmeyenlerin düzenlettirecekleri resmi vasiyetnamelerde ise Noterlik Kanunu’nun 74.maddesindeki şekil kuralları uygulanacak ve yeminli bir tercüman söz konusu işlemlere katılacaktır.[22]

Tüm bu safhalar, vasiyetnamenin birliğini sağlayabilmek adına ara verilmeksizin yapılmalıdır.

Vasiyetname tamamlandıktan sonra, noter ya da resmi memur, bunun bir suretini vasiyetçiye verir, aslını ise kendisi saklar(MK 537). Noter bu şekilde düzenlediği resmi vasiyetnameyi vasiyetçinin ölümü halinde bilgi verilmesi için onun nüfus kütüğüne bildirir(NK 69). Nüfus memurunun, ölümü kendisine bildirmesi üzerine noter, vasiyetnameyi sulh hâkimine verilmek üzere, savcılığa tevdi eder. Ancak, MK 537 ve NK 69, geçerlik şartı olmadıkları için, bunlara uyulmaması, vasiyetnameyi iptal edilebilir hale getirmez.[23]

2. El Yazılı Vasiyetname

a. Genel Bilgiler

El yazısı ile vasiyetin Roma Hukukunda III. Valentinianus zamanında kullanıldığı tespit edilmiş ve ortaçağda da fazla rağbet görmüş olmasına rağmen bu vasiyet şekli her nedense, Justinianus’un Hukukunda yer almamıştır. Fransız örf ve âdet hukukunda gelişen el yazısı ile vasiyet, oradan Fransız Medeni Kanunu’na ve diğer modern kanunlara girmiş bulunmaktadır.[24]

El yazılı vasiyetname bizim hukuk sistemimize ise İsviçre Medeni Kanunu’ndan geçmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 538.maddesi el yazılı vasiyetnameyi düzenlemektedir. El yazılı vasiyetnamenin oluşturulması aşamasında herhangi bir resmi memurun ve tanığın bulunması gerekmemektedir. Vasiyet eden imza ve tarihi de el yazısı ile atmak koşulu ile tek başına bütün metni oluşturabilir. El yazılı vasiyetnamenin birtakım fayda ve sakıncaları da bulunmaktadır.

El yazılı vasiyetnamenin faydalarına bakacak olursak; öncelikle, el yazısı ile vasiyetname masrafsız bir vasiyet şeklidir. Resmi memur ve tanık gerektirmediğinden herhangi bir masrafa yol açmaz. Diğer bir faydası ise, el yazısı ile vasiyetname istenilen anda ve yerde oluşturulabilir. Son olarak ise, el yazısı ile vasiyetnamenin oluşturulmasında herhangi bir resmi memur ve tanık bulunması gerekmediğinden vasiyetnamenin gizliliği de son derece kuvvetli olacaktır.

El yazısı ile vasiyetnamenin yukarıda sayılan faydalarına karşın birtakım sakıncaları da bulunmaktadır. Bu sakıncaları ise şöyle sıralamak mümkündür; El yazısı ile vasiyetname oluşturan kişilerin bu vasiyetnameleri henüz taslak olarak mı oluşturduğu yoksa tam anlamı ile arzularını mı yansıttığı bazı hallerde muğlâk olabilecektir. Diğer yandan el yazısı ile vasiyetnameyi oluşturan kişi hayatın akışı içerisinde karşılaştığı bazı durumlar neticesinde, vasiyetnamesini sürekli bir güncelleme isteği duyabilir ve bu durumda el yazısı ile vasiyetnameyi dış etkenlere açık hale getirecektir. El yazısı ile vasiyetnamenin saklanması hususu da bir başka sorunu ortaya çıkaracaktır. El yazısı ile vasiyetnameyi her nasılsa bulmuş olan biri aleyhine tasarruflarda bulunulduğunu gördüğü vakit söz konusu vasiyetname metnini yok edebilecektir. Son olarak da el yazısı ile vasiyetnameyi oluşturan kişinin hukuki bilgisi yeteri düzeyde değil ise son arzularına yönelik iradesini gereği gibi yansıtamayabilecektir.

b. El Yazılı Vasiyetnamenin Şartları

ba. Vasiyetnamenin Vasiyet Edenin El Yazısı İle Yazılmış Olması

Türk Medeni Kanunu’nun 538.maddesine göre, el yazılı vasiyetname metninin tamamının, imza ve tarih de dâhil olmak üzere, vasiyet edenin el yazısı ile yazılması gerekir. Türk Medeni Kanunu 538/I, miras bırakanın el yazısıyla demekle, kuşkusuz normal yazı tarzını( el ile yazmayı ) belirtmiştir. Ancak bunu, bizzat vasiyetçiden sâdır olan bir yazı şeklinde anlamak gerekir. Böyle olunca da, haklı sebebin varlığı hâlinde, vasiyetçinin başka bir organı( örneğin iki eli de olmayan bir kimsenin, kalemi ayağı ya da ağzı ile tutarak ) yazdığı metin de el ile yazılmış kabul edilmelidir.[25]

Bu noktada son derece önemli olan bir kavrama değinmek gerekmektedir. El yazısı ile vasiyetnamenin düzgün bir beyaz sayfaya yazılma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bir kitabın kenarına, bir hisse senedinin arkasına veyahut bir not defterine yazılan vasiyetname kanunun aradığı şekil şartlarını taşıması halinde geçerliliğini koruyacaktır. Söz konusu el yazılı vasiyetnamelerin geçerliliğini korumasını sağlayan kavram ise ‘’Animus Testandi’’ dir. Bu kavram, ölüme bağlı tasarruf yapmak iradesi olarak açıklanmaktadır.[26] Söz konusu örneklerden de anlaşılacağı üzere vasiyet edenin iradesini doğru bir şekilde ortaya koymuş bulunması en önemli noktalardan birini oluşturmaktadır.

Körler yazdıklarını göremeyeceklerinden, bunların normal yazı ile el yazılı vasiyetname yapabilmeleri güçtür. Bu kişilerin körlere özgü kabartma yazı sistemi ile vasiyetname düzenlemeleri mümkündür, fakat bu çeşit bir vasiyetname, el yazısı ile vasiyetname hükmünde olmadığından ( burada vasiyetçinin kişiliğinin belirtilmesi mümkün bulunmadığından ) bunun geçerli sayılmaması gerekir. Bu gibi kimselerin resmi vasiyetname düzenleme yoluna başvurmaları gerekmektedir.[27]

Vasiyet eden el yazılı vasiyetnamesini oluştururken okunaklı bir şekilde metni oluşturamamış olabilir. Bu gibi durumlarda el yazılı vasiyetnamenin hükümsüzlüğüne karar verilmez, ancak vasiyetnamede bir takım karalamalar bulunması durumunda bu karalamalara ilişkin hükümler geçersiz sayılır ve vasiyetname metninin bütünü geçerliliğini korur. Vasiyet eden vasiyetnamesini oluşturduktan sonra bunlar üzerinde bir takım eklemeler yapması durumunda, ekleme yaptığı kısımları da kendi el yazısı ile yazarak, imza ve tarihi de kendisi atmalıdır. Bir başkasının el yazısı ile yapılacak olan eklemeler kesinlikle geçersizdir. Çünkü kanunun madde metni oldukça açık bir şekilde vasiyet edenin kendi el yazısını aramaktadır.

Vasiyetname normal olarak Türk alfabesi ile yazılacaktır. Fakat vasiyetçinin niyetinin ciddi olması şartıyla, herhangi bir yazı ile de yazılabilir. Önemli olan, kullanılan yazının, vasiyetçinin kim olduğunun tespitine imkân vermesidir. Kullanılan yazı gibi, kullanılan dilin de vasiyetnamenin geçerliliğine etkisi yoktur. Vasiyetçinin, bilmesi şartıyla, Türkçe’den, daha iyi bir deyişle, kendi anadilinden başka bir dili kullanmasına bir engel yoktur, yeter ki, sık sık değindiğimiz gibi, animus testandinin varlığı anlaşılsın.[28]

bb. Vasiyetnamenin Düzenleme Tarihi

Türk Medeni Kanunu’na göre el yazılı vasiyetnamelerde düzenleme tarihinin bulunması ve bunun vasiyet edenin el yazısı ile atılmış olması gerekmektedir. El yazılı vasiyetnamelerde tarihin gösteriliş şekli genel olarak gün, ay ve yıl şeklinde olmaktadır. Ancak bu noktada önemli olan husus, tarihin illaki gün, ay ve yıl şeklinde atılmış olması değil, belirlenebilir bir tarih olmasıdır. Örneğin, vasiyet eden el yazılı vasiyetnamesine tarih olarak, 2005 yılının Ramazan Bayramının 2.günü, yüksek lisans eğitimine başladığım gün gibi geçerli olan ve belirlenebilecek olan bir tarih de yazılabilir. Buna karşılık, kesin olarak saptanamayacak hususların tarih olarak yazılması geçerli olmayacaktır.

El yazılı vasiyetnamede bulunan tarihin doğru olduğu karine olarak kabul edilir; bunun aksini yani tarihin yanlış yazılmış olduğunu ispat yükü bunu iddia eden ve vasiyetnamenin iptalini talep eden kişiye aittir.[29]

Tarihin yanlış olarak yazılması durumunda ise, vasiyetname metnine bakılarak bir irade ortaya çıkarmak mümkündür. Örneğin, vasiyet edenin el yazılı vasiyetnamesini düzenleme tarihi 01.02.1979 olsun. Ancak, bir hata ile vasiyet eden tarihi 01.02.1779 olarak yazmış ise artık bu noktada vasiyetname içeriğinden söz konusu tarihin 01.02.1979 olduğu anlaşılıyorsa bu hatanın düzeltilmesi gerekmektedir. Buna karşılık, el yazılı vasiyetnamenin içeriğinden de herhangi bir tarihe ulaşmak mümkün değilse artık vasiyetnamenin iptali söz konusu olabilecektir.

El yazılı vasiyetnamede birden fazla tarihin bulunması geçerliliği etkilemez. Bunun anlamı, vasiyetnamenin birden fazla günde yapıldığıdır.[30]

El yazılı vasiyetnamelere sonradan yapılacak olan eklemeler, yeni birer tasarrufu ortaya koyuyor iseler, her bir ekleme için tarih koyulması gerekmektedir. Ancak, yapılan eklemeler yeni birer tasarruf olmaktan ziyade daha önceki tasarrufların açıklamaları şeklinde ortaya çıkmışlarsa söz konusu eklemeler için ayrıca tarih atmaya gerek kalmayacaktır.

El yazılı vasiyetnamelerde düzenleme tarihinin gösterilmesinin birtakım faydaları da bulunmaktadır. Bu faydaları şöyle özetlemek mümkündür: Vasiyetçinin, vasiyetnameyi yaptığı zaman, vasiyetname yapma ehliyetine sahip olup olmadığının tespiti; birden fazla vasiyetname varsa, bunlar arasındaki sıranın tespiti; vasiyetçiyi acele tasarruflara karşı koruması; vasiyetname ve vasiyetname projesinin birbirinden ayrılmasını temin etmesi[31], gibi çok önemli faydaları bulunmaktadır.

Son olarak da el yazılı vasiyetnamelerde tarih, vasiyetname metninin yazılı olduğu yerin üstüne veya altına atılabilecektir.

bc. Vasiyetnamenin İmzalanması

Türk Medeni Kanunu’nun 538.maddesi el yazılı vasiyetnamenin geçerlilik şartlarından bir diğerini, vasiyetnamenin, vasiyet edenin el yazısı ile imzalanması olarak belirtmiştir. Vasiyetnamenin metni, tanzim tarihi gibi imzanın da vasiyetçinin el yazısı ile olması gereklidir. Bu bakımdan, parmak basılan, makine ve mühür vasıtasıyla imza edilen vasiyetnameler geçerli değildir. Başka bir deyişle, Türk Borçlar Kanunu madde 15/II hükmünün el yazılı vasiyetnamelere uygulanması mümkün değildir.[32] Bunun gibi, BK 16’daki, imza atamayan kimseler ile ilgili hükümler de el yazılı vasiyetnameye uygulanmaz. Bunun gibi güvenli elektronik imza da olmaz. ( BK 14 )[33]

El yazılı vasiyetnamelere atılan imzalar ile vasiyet edenin kimliğinin belirlenmesi son derece kolaylaşmaktadır. Vasiyet eden, vasiyetnameye attığı imza ile metindeki beyanların kendi iradesi olduğunu da kabul etmiş olmaktadır.

El yazılı vasiyetnamelere atılacak imzaların özel bir şekli bulunmamaktadır. Ancak genelde imzalar, kişinin ad ve soyadından oluşmaktadır. Buna karşılık, el yazısı ile vasiyetname metinlerinde vasiyet eden kendisini tanıtmaya yarayacak herhangi bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde herkesçe bilinen bir lakabını da imza olarak kullanabilecektir. Örneğin, Ağaların Şuayip, gibi bir imza atılması durumunda bu kişinin gerçekte kim olduğu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilebiliyorsa imza geçerli sayılacaktır. Bu noktada önemli olan, imzanın, vasiyet edenin kimliğini belirtmesidir.

El yazılı vasiyetnamelerde imzanın atılacağı yer konusunda ise birkaç hususu belirtmek gerekecektir. Öncelikle, imzanın, vasiyetname metninin bittiği yerde yani metnin son sayfasında bulunması gerekir. El yazılı vasiyetnamenin birden fazla sayfadan oluşması durumunda ise sayfalar arasında iç bağlantı bulunması durumunda son sayfaya bir imza atılması yeterli olacaktır. Ancak, vasiyetnamenin herhangi bir şekilde kapanmış olduğu durumlarda ise imza vasiyetname metninin kenarına veya üstünde de atılabilecektir.

c. El Yazılı Vasiyetnamenin Saklanması ( Tevdii )

Türk Medeni Kanunu’nun 538.maddesinin 2.fıkrası hükmü gereği, el yazılı vasiyetname saklanmak üzere, açık veya kapalı olarak, notere, sulh hâkimine veya yetkili memura bırakılabilecektir. Kanun hükmünün anlamı çok bir biçimde vasiyet edene bir imkân tanımış ve herhangi bir zorunluluk getirmemiştir. Vasiyet eden, isterse el yazılı vasiyetnamesini yukarıda sayılanlardan herhangi birine tevdii edebilecektir. Böyle bir tevdii, vasiyet edenin, meydana getirdiği el yazılı vasiyetnamesini korumak bakımından önemlidir.

3. Sözlü Vasiyetname

a. Genel Bilgiler

Türk Medeni Kanunu’nun sistematiğine göre son vasiyetname şekli sözlü vasiyetnamedir. Sözlü vasiyetname türü bir bakıma istisnai bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanun koyucu, el yazılı veya resmi vasiyetname yapılamadığı haller için sözlü vasiyetname yapılmasını öngörmüştür. Bu durum da sözlü vasiyetnameyi istisnai bir uygulama olarak karşımıza çıkarmaktadır. Sözlü vasiyetnameler birçok sakıncayı da beraberinde getirmektedir. En büyük sakınca ise, olağanüstü durumlarda vasiyet edenin son arzularının tam bir doğruluk içerisinde tespit edilmesi ve aktarılabilmesi hususunda ortaya çıkmaktadır.

Söz konusu sakıncaları öngören kanun koyucu sözlü vasiyetnameyi sıkı şartlara tabi tutmaktadır. Sözlü vasiyetname yapabilmek için gerekli olan şartları incelerken iki esaslı ayırıma başvurmak gerekecektir. İlk ayrımımız, sözlü vasiyetnameye başvurabilmek için gerekli olan şartları ortaya koyan ayrımdır. İkinci ayrımımız ise, ilk ayrımdaki şartların varlığı halinde sözlü vasiyetnamenin düzenlenmesi safhalarını içeren ayrımdır.

b. İlk Ayrım

ba. Sözlü Vasiyetnameye Başvurabilmek İçin Gerekli Olan Şartlar

i. Vasiyet Edenin, El Yazılı veya Resmi Vasiyetname Yapabilecek Durumda Bulunmaması

Vasiyet eden, olağanüstü bir halin içerisinde bulunsa dahi, el yazılı veya resmi vasiyetname yapabilecek durumda ise sözlü vasiyetname yapamayacaktır. Diğer bir deyişle vasiyet edenin sözlü vasiyetname yapabilmesi için, el yazılı veya resmi vasiyetname yapamayacak durumda olması gerekir.

ii. Olağanüstü Bir Durumun Varlığı

Türk Medeni Kanunu’nun 539.maddesi, olağanüstü durumlardan bir kısmını örnek olarak saymıştır. Yakın ölüm tehlikesi, ulaşımın kesilmesi, hastalık ve savaş halleri kanun koyucu tarafından olağanüstü haller olarak sayılmıştır. Ancak söz konusu örnekler numerus clausus ilkesine tabi değildir. Bunların dışında olağanüstü bir durum teşkil edebilecek diğer bazı durumlar da vardır. Örneğin, kazalar ve yaralanmalar, yer sarsıntıları, su baskınları gibi haller de buraya girerler.[34]

Kanunun saymış bulunduğu olağanüstü durum örneklerini biraz daha yakından incelemek gerekecektir.

Yakın ölüm tehlikesi hali durumunda o an için ölümün gerçekleşmesine kesin gözü ile bakılamayacaktır. Ancak bu noktada çok önemli olan bir husus ise her ne kadar ölüme kesin gözü ile bakılamayacaksa da kuvvetli bir ihtimalin varlığı gerekecektir. Örneğin, büyük çapta bir trafik kazası sonucunda, kaza geçiren vasiyet eden o an için yaşamı konusunda bir ümit besleyemeyecek durumda ise ve el yazılı veya resmi vasiyetname yapma imkânı da bulunmuyorsa gerekli şartların sağlanması halinde sözlü vasiyetname yapabilecektir. Bu noktada yakın ölüm tehlikesi halinin gerçekleşmiş olduğu söylenebilir. Sözlü vasiyetin yapılmasını haklı kılan yakın ölüm tehlikesi durumunun varlığına karar verebilmek için, hem objektif, hem de sübjektif bakımdan meselenin incelenmesi gerekir.[35] Sübjektif bakımdan olayın tanığı olan kişilerin o an için vasiyet edenin içerisinde bulunduğu durumun yakın ölüm tehlikesi oluşturduğuna kanaat getirmeleri gerekecektir. Objektif bakımdan ise, sadece tanıkların sübjektif değerlendirmeleri yeterli olmayacak, söz konusu olay ile ilgili olarak; dürüst ve makul zekâdaki diğer bir kişinin hayatın olağan akışına göre yapacağı değerlendirme sonucu yakın ölüm tehlikesi haline kanaat getirmesi aranacaktır.

Ulaşımın kesilmesi halinde ise, fiili olarak ulaşımın kesilmesi nedeni ile yapılması planlanan bir vasiyetnamenin düzenlenmesi aşamasında bulunacak olan kimselerin vasiyet edenin bulunduğu ortama ulaşamamaları veya tam tersi bir durumun ortaya çıkması durumunda da sözlü vasiyetname yapılabilecektir. Ayrıca, böyle bir halde, ölüm tehlikesinin bulunması da aranmalıdır ancak buradaki ölüm tehlikesinin yakın olması şart değildir, sadece bu tehlikenin varlığı yeterlidir.[36] Hastalık halinde ise, vasiyet edenin hastalık nedeni ile el yazılı veya resmi vasiyetname yapabilecek durumda olmaması gerekecektir. Eski Türk Kanunu Medenisi madde 486 hükmünde ‘bulaşıcı hastalık’ terimine yer verilerek bir sınırlama getirilmiş iken son Türk Medeni Kanunu’nda söz konusu bulaşıcı terimi kaldırılarak sadece hastalık terimine yer verilmiştir. Bu noktada anlaşılması gereken, vasiyet edenin veya vasiyetnamenin yapılması sırasında bulunması gereken kişilerin, içerisinde bulundukları hastalık halinin el yazılı veya resmi vasiyetnameyi yapabilmelerine engel olacak nitelikte olmasıdır.

Son olarak da savaş hali durumunda bir toplumun topyekûn tehdit altında bulunacağına kuşku yoktur. Bu gibi durumlarda sadece savaş halinin varlığı da tabi ki tek başına sözlü vasiyetname yapabilmek için bir imkân sağlamayacaktır. Diğer tüm durumlarda olduğu gibi burada da vasiyet edenin el yazılı veya resmi vasiyetname yapabilme imkânından yoksun olması gerekecektir.

Olağanüstü bir durumun varlığı ve vasiyet edenin el yazılı veya resmi vasiyetname yapabilecek durumda bulunmaması şartlarının her ikisinin de aynı anda bulunması, sözlü vasiyetname yapabilmek için zorunludur.[37]

c. İkinci Ayrım

ca. Sözlü Vasiyetnamenin Düzenlenmesi Safhaları

i. Birinci Safha

Vasiyet eden, içerisinde bulunduğu olağanüstü durumda, iki tanık huzurunda son arzularını beyan eder ve tanıklardan bu arzularını yazmalarını veya yazdırmalarını talep eder. Ancak bu noktada tanıkların söz konusu görevi kabul etmek gibi bir zorunluluklarının bulunmadığının da kabulü gerekecektir. Türk Medeni Kanunu’na göre tanıklar, okuryazar olma hali hariç, resmi vasiyetnamede tanıklık etmeleri için gerekli şartlara sahip olmalıdırlar. Tanıkların vasiyetçiyi görmeleri şart olmayıp, kimliğini sesinden tespit edebiliyorlarsa, sadece onu duymaları yeterlidir.[38] Örneğin, göçük altında kalmış bir kişi kendisini kurtarmak amacı ile gelen iki kişiye son arzularını beyan edebilir. Söz konusu tanıklarda vasiyet edeni sesinden tanıyabilecek durumda iseler ve diğer şartlarda sağlanmışsa bu noktada sözlü vasiyetnamenin oluşturulduğunun kabulü gerekecektir.

ii. İkinci Safha

Vasiyet edenin son arzularını kayda geçirmeyi ve tanık olmayı kabul edenler artık bu görevi yerine getirmek zorundadırlar. Tanıkların görevi kabul etmeleri sonucunda vasiyet eden ile aralarında bir çeşit vekâlet ilişkisi ortaya çıkmaktadır.[39] Tanıklar bu görevlerini yerine getirirken iki yöntemden yararlanabileceklerdir.

İlk yöntem olarak, tanıklardan biri kendilerine beyan edilen son arzuları, beyanın yapıldığı yeri, günü, ayı ve yılı da yazarak derhal imzalar ve yanındaki tanığa da imzalatır. İki tanık birlikte, düzenlenen belge ile hiç zaman kaybetmeksizin kendilerine en yakın sulh veya asliye mahkemesine giderek vasiyetnameyi tevdii ederler. Bu noktada tanıkların en yakındaki mahkemeye yönelmeleri sözlü vasiyetnamelerde meydana gelmesi mümkün olan aksaklıkları da en aza indirecektir. Sözlü vasiyetnamenin tevdi edildiği mahkeme, vasiyetçinin son yerleşim yeri mahkemesi değilse nasıl hareket edileceği, Velayet, Vesayet ve Miras Tüzüğü’nün 37.maddesinin ikinci fıkrasında belirtilmiştir. Buna göre, kendisine sözlü vasiyetname tevdi edilen mahkeme, vasiyetnameyi vasiyetçinin son yerleşim yeri mahkemesine gönderir.[40] Tanıklar tarafından hazırlanan belgenin hiç vakit kaybetmeksizin mahkemeye ulaştırılması aşamasında ise anlaşılması gereken, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde belgenin makul sürede mahkemeye ulaştırılmasıdır.

Belgeyi mahkemeye tevdi eden tanıklar, hâkim önünde, öncelikle sözlü vasiyette bulunan kişinin herhangi bir şekilde el yazılı veya resmi vasiyetname yapma imkânının bulunmadığı olağanüstü bir hal içinde bulunduğunu ve vasiyet edeni ölüme bağlı tasarrufta bulunmak konusunda ehil gördüklerini beyan edeceklerdir. Kanun koyucu bu aşamada tanıkların beyanlarının tutanak altına alınmasını düzenlememiş olsa da bir tutanak tutulması yerinde olacaktır.[41]

Tanıklar sözlü vasiyetnamenin düzenlenmesi sırasında ilk yöntemden farklı olarak ikinci yöntemi de tercih edebileceklerdir. Söz konusu yöntemde, tanıklar vasiyet edenin son arzularını bir belgeye aktarmak yerine hiç vakit kaybetmeksizin en yakınlarındaki bir sulh veya asliye mahkemesine giderek vasiyet edenin kendilerine söylemiş olduğu arzularını hâkime aynen aktarabileceklerdir. Tanıklar ayrıca vasiyet edenin herhangi bir şekilde el yazılı veya resmi vasiyetname yapma imkânının bulunmadığı olağanüstü bir hal içinde bulunduğunu ve vasiyet edeni ölüme bağlı tasarrufta bulunmak konusunda ehil gördüklerini beyan edeceklerdir. Kanun koyucu burada ilk yöntemden farklı olarak tanıkların beyanlarının tutanağa geçirileceğini düzenlemiştir. Diğer yandan beyanları içeren tutanak tanıklarca imzalanacaktır.

Son olarak da özel birkaç duruma değinmek gerekecektir. Kanun koyucu, sözlü vasiyetname yoluna başvuran kişinin belirli yerlerde bulunmasına göre hâkime ulaşılamayacak halleri de göz önüne alarak bir takım kolaylıklar sağlamak yoluna gitmiştir. Sözlü vasiyetname yoluna başvuracak olan kişinin askerlik hizmetinde bulunma ihtimalini değerlendirerek bu gibi durumlarda teğmen veya daha yüksek rütbeli bir subay hâkim yerine geçecektir. Kişinin, sağlık kurumlarında tedavi ediliyor olması ihtimaline karşı hastane başhekimi, başhekimin bulunmadığı zamanlarda yardımcısı, yoksa nöbetçi hekim, bunlardan hiçbiri yoksa hastane müdürü hâkim yerine geçecektir. Sözlü vasiyet yoluna başvuran kimse ülke sınırları dışında seyreden bir ulaşım aracında bulunuyorsa, otobüste kaptan şoför, uçakta pilot, gemide kaptan, trende kondüktör veya şeften veya bunların yardımcıları hâkim yerine geçeceklerdir.

d. Sözlü Vasiyetnamenin Hükümsüzlüğü

Sözlü vasiyetname, kanunumuzun belirli şartlar dâhilinde, bir zorunluluk halinin ortaya çıkması sonucunda, yapılabilmesini öngördüğü istisnai nitelikteki bir vasiyetname şeklidir. Bu sebepledir ki sözlü vasiyetnameler geçici bir zaman zarfı içerisinde geçerlidirler. Söz konusu geçicilik unsurunun gerekçesi ise, olağanüstü koşulların ortadan kalkması veya değişmesi halinde yapılmış olan sözlü vasiyetnamenin geçersiz hale gelecek olmasıdır. Artık kişi el yazılı veya resmi vasiyetname yapabilme iktidarına kavuşmuş olacaktır.

Türk Medeni Kanunu’nun 541.maddesi vasiyet eden için, sözlü vasiyetname dışındaki diğer vasiyetname şekillerinden birisini yapabilme imkânının doğmuş olması durumunda, vasiyet eden hala hayatta ise bu kişinin yapmış olduğu sözlü vasiyetname normal durumun doğumundan itibaren bir ay sonra hükümsüz hale gelecek ve kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Sözlü vasiyetnamenin hükümsüz hale gelmesi ve ortadan kalkması için ayrıca bir mahkeme kararına da gerek bulunmamaktadır. Önemli olan nokta, sözlü vasiyetnameyi yapan kişinin söz konusu bir aylık sürenin sonunda hala yaşıyor bulunmasıdır.

Şüphesiz, bu bir aylık süre dolmadan vasiyetçi ölmüşse, sözlü vasiyetname hükümsüz hale gelmez, aksine, bu devamlı olarak geçerli olur. Türk Medeni Kanunu’nun 541.maddesinde düzenlenen hükümsüzlük, sadece normal durumun geri gelmesinden itibaren bir ay geçtikten sonra vasiyetçinin hayatta bulunması halinde söz konusu olur.[42]

SONUÇ

Yapılan çalışmada, miras hukuku kapsamındaki ölüme bağlı tasarruflardan vasiyetname şekilleri yakından incelenmiştir. İnsanlar yüzlerce yıldır adalete ve hukukun üstünlüğüne ihtiyaç duyarak yaşamışlardır. Günümüze dek birçok hukuki problem ortaya çıkmış ve bu problemlerin çözümü ile de günümüz hukuk sistemi bugünkü halini almıştır. Ülkemizin geleneksel ve kültürel yapısına bakıldığında ise miras hukuku üzerine birçok hukuki problem ile karşılaşıldığı aşikârdır. Problemlerin özelinde ise müteveffa kişilerden kalan malvarlıklarının paylaşımı konusu vardır. Gerek bugüne kadar edindiğimiz geleneksel davranış biçimlerimiz gerekse soysal yaşam normlarımız bizleri ölüme bağlı olarak tasarrufta bulunmak konusunda çekingen davranmaya yönlendirmektedir. Tamda bu noktada ölüme bağlı tasarruflarda bulunmanın önemi ortaya çıkmaktadır. Kişiler, özellikle sağlıklarında düzenleyecekleri bir vasiyetname ile ölümleri halinde ortaya çıkabilecek olan olumsuzlukları en aza indirebileceklerdir.[43]

Kanun koyucu Türk Medeni Kanunu ile kişilere üç şekilde vasiyetname düzenleyebilme imkânı tanımıştır. Vasiyetname şekilleri birtakım ihtimaller göz önünde bulundurularak düzenlenmiş ve olabilecek en geniş çerçevede olanaklar sağlanmıştır. Söz konusu vasiyetname şekilleri içerisinde resmi vasiyetnamenin en güvenilir yol olduğunu söylemek gerekmektedir. El yazılı ve sözlü vasiyetnamelerde bir takım kötü niyetli davranışların ortaya çıkması ve kişinin son arzularının çarpıtılması veya yok edilmesi olasılığı resmi vasiyetnameye oranla çok daha fazladır. Resmi vasiyetnameden sonra tercih edilebilecek olan en güvenli yol ise el yazılı vasiyetname düzenlemektir. Bu şekilde kişi arzularını hiç kimsenin baskısı olmadan ifade edebilecek ve ölümüne kadar sadece kendisinin bildiği bir tasarrufta bulunmuş olacaktır. Son olarak kanunumuzun da istisnai olarak düzenlediği sözlü vasiyetname yapma imkânı vardır. Ancak sözlü olarak yapılabilecek olan bir vasiyetnamenin ne derece sağlıklı sonuçlar doğuracağı konusu tartışmalıdır. Sözlü olarak da olsa tabi ki bir hakkın sağlanmış olması bu anlamda oldukça değerlidir ve her zaman olumlu neticelerine bakmakta fayda vardır.

Resmi, el yazılı veya sözlü vasiyetname şekillerinden herhangi birisinin kullanılarak son arzuların vasiyetname yoluyla ifade edilmesi, ülkemizde oldukça fazla ortaya çıkan miras kavgalarını da sona erdirmek adına büyük bir adım olacaktır. Eğitimin de bu noktada büyük önem arz ettiğini ve insanlarımızın daha da bilinçlendirilmesi gerektiğini de belirtmek gerekir. Ülkemiz için çok önemli bir yapı harcı olan aile kavramına zarar gelmemesi adına, kanunun öngördüğü vasiyetname şekillerinden herhangi birisinin kullanılması ile kişiler, sağ iken gerekli paylaşımları yapmalı ve huzura katkı sağlamalıdırlar.

Av. Faruk BULUT

(Bu köşe yazısı, Av. Faruk BULUT tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------------

[1] Bkz. Gürsoy, Türk Medeni Kanunu’na Göre Mal Vasiyeti, 1955, Ankara, s.5; Ayiter, Miras Hukuku, 1964, Ankara, s.33

[2] Bkz. İmre/Erman, Miras Hukuku, 9.Basım, 2013, İstanbul, s.55

[3] Bkz. İmre/Erman, Miras Hukuku, 9.Basım, 2013, İstanbul, s.55

[4] Bkz. Ayiter, Miras Hukuku, 4.Basım, 1978, Ankara, s.39

[5] Bkz. Türk Medeni Kanunu

[6] Bkz. Türk Medeni Kanunu

[7] Bkz. Türk Medeni Kanunu

[8] Bkz. İmre/Erman, Miras Hukuku, 9.Basım, 2013, İstanbul, s.63

[9] Bkz. Dural/Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, 6.Basım, 2012, İstanbul, s.55

[10] Bkz. Dural/Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, 6.Basım, 2012, İstanbul, s.57

[11] Bkz. Türk Medeni Kanunu

[12] Bkz. Yargıtay 2.HD. 5.2.1980 622/936 YKD. Cilt 6 (1980), 4. Sayı, s.498

[13] Bkz. Yargıtay 16.HD. 13.10.1989 t. , 10845/14561 sayılı karar, YKD. 1990, 5.Sayı, s.721-722

[14] Bkz. İnan/Ertaş/Albaş, Miras Hukuku, 6.Bası, 2006, Ankara, 74.Dipnot, s.184

[15] Bkz. İnan/Ertaş/Albaş, Miras Hukuku, 6.Bası, 2006, Ankara, s.184

[16] Bkz. Yargıtay 2.HD. 8.1.1952, 951/6926, Yeni Hukuk ve İçtihatlar Dergisi, 40.Sayı, s.1039

[17] Bkz. İmre/Erman, Miras Hukuku, 9.Basım, 2013, İstanbul, s.85

[18] Bkz. İmre/Erman, Miras Hukuku, 9.Basım, 2013, İstanbul, s.85

[19] 26.3.1962 t. 2/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı (RG. 11122) ve İBD. 1962, s.44

[20] Bkz. İmre/Erman, Miras Hukuku, 9.Basım, 2013, İstanbul, s.89

[21] Bkz. Dural/Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, 6.Basım, 2012, İstanbul, s.75

[22] Bkz. Dural/Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, 6.Basım, 2012, İstanbul, s.76

[23] Bkz. Dural/Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, 6.Basım, 2012, İstanbul, s.74

[24] Bkz. İnan/Ertaş/Albaş, Miras Hukuku, 6.Bası, 2006, Ankara, s.173

[25] Bkz. Dural/Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, 6.Basım, 2012, İstanbul, s.79

[26] Bkz. İmre/Erman, Miras Hukuku, 9.Basım, 2013, İstanbul, s.75

[27] Bkz. İmre/Erman, Miras Hukuku, 9.Basım, 2013, İstanbul, s.73

[28] Bkz. Dural/Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, 6.Basım, 2012, İstanbul, s.80

[29] Bkz. İmre/Erman, Miras Hukuku, 9.Basım, 2013, İstanbul, s.77

[30] Bkz. Dural/Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, 6.Basım, 2012, İstanbul, s.82

[31] Bkz. Dural/Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, 6.Basım, 2012, İstanbul, s.83

[32] Bkz. İnan/Ertaş/Albaş, Miras Hukuku, 6.Bası, 2006, Ankara, s.182

[33] Bkz. Dural/Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, 6.Basım, 2012, İstanbul, s.85

[34] Bkz. İmre/Erman, Miras Hukuku, 9.Basım, 2013, İstanbul, s.92

[35] Bkz. İmre/Erman, Miras Hukuku, 9.Basım, 2013, İstanbul, s.93

[36] Bkz. İmre/Erman, Miras Hukuku, 9.Basım, 2013, İstanbul, s.94

[37] Bkz. Dural/Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, 6.Basım, 2012, İstanbul, s.89

[38] Bkz. Dural/Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, 6.Basım, 2012, İstanbul, s.91

[39] Bkz. İmre/Erman, Miras Hukuku, 9.Basım, 2013, İstanbul, s.95

[40] Bkz. Dural/Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, 6.Basım, 2012, İstanbul, s.92

[41] Bkz. Dural/Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, 6.Basım, 2012, İstanbul, s.94

[42] Bkz. İmre/Erman, Miras Hukuku, 9.Basım, 2013, İstanbul, s.101