Seçimlerde Kamu Kaynaklarının Kullanılması Sorunu ve Tarafsızlık

Abone Ol

Aşağıda, kamuya ait malvarlığının siyasi partiler ve adaylar lehine seçimlerde kullanılmasına ilişkin kurallar, yasaklar ve cezalar yer almaktadır. Bunların yeterli olup olmadığı ayrı tartışma konusu olmakla birlikte, herkes tarafından uyulması ve uymayanlar hakkında öngörülen yaptırımların tatbik edilmesi gerektiği tartışmasızdır. En önemli sorun da; 298 Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un “Dava süresi” başlıklı 180. maddesinin ilk cümlesinde yer alan, “Seçim suçlarından doğan kamu davası, seçimin bittiği tarihten itibaren altı ay içinde açılmadığı takdirde kovuşturma yapılamaz.” hükmünden kaynaklanmaktadır. Çünkü bu hükümde, bir seçim suçu ile ilgili soruşturmanın başlatılıp kamu davası aşamasına geçilmesi için öngörülen süre altı aydır. Bu sürenin çok kısa olduğu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda soruşturma ile ilgili süre kısıtlaması olmadığından bahisle, maddi hakikate ve adalete ulaşılması amacıyla seçim suçlarında da altı aylık sürenin kaldırılması ve en az iki yıl olarak değiştirilmesi isabetli olacaktır.

- Anayasanın 69. maddesinin son fıkrasına göre; “Siyasi partilerin kuruluş ve çalışmaları, denetlenmeleri, kapatılmaları ya da Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmaları ile siyasi partilerin ve adayların seçim harcamaları ve usulleri yukarıdaki esaslar çerçevesinde kanunla düzenlenir”.

- Anayasanın 79. maddesinin 1. ve 2. fıkralarına göre; “Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.

Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzluklar, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçimi tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz”.

- 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun ek 1. maddesinde,  siyasi partilere verilecek olan ödeneğin miktarı ve dağılımı ile siyasi partilere yapılacak yardımların hangi ölçüde ve ne şekilde yapılacağı düzenlenmiştir.

- 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un “Seçimsüresince yapılamayacak işler” başlıklı 63. maddesine göre; “Kanunun 62. maddesinde sayılanlarla, umumi menfaatlere hadim cemiyetler ve bunlarda görev almış bulunan memur ve hizmetliler seçimlerde de tarafsızlıklarını muhafaza etmek zorundadırlar. Yukarıda yazılı olanların, 5830 sayılı Kanunda yazılı yasak hükümleri saklı kalmak üzere seçim süresince:

a) Siyası partilere veya adaylara her ne nam ile olursa olsun bağış ve yardımlarda bulunmaları,

b) Memur ve hizmetlileriyle her türlü araç ve gereç ve imkânlarını siyasi bir partinin veya adayın emrinde veya her hangi bir siyasi faaliyette çalıştırmaları, kullanmaları veya kullandırmaları yasaktır.

Birinci fıkrada yazılı olanlarla, Bankalar Kanununa tabi teşekküllerin, siyasi bir partinin lehinde veya aleyhinde veya vatandaşın oyuna tesir etmek maksadıyla her türlü yayınlarda bulunmaları yasaktır”.

- 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un “Başbakan ve bakanlara ilişkin yasaklar” başlıklı 65. maddesine göre; “Seçim propagandasının başlangıç tarihinden oy verme gününü takip eden güne kadar olan süre içinde Başbakan ve bakanlarla, milletvekilleri, yurt içinde yapacakları seçim propagandası ile ilgili gezileri makam otomobilleri ve resmî hizmete tahsis edilen vasıtalarla yapamazlar. Bu maksatla yapacakları gezilerde, protokol icabı olan karşılama ve uğurlamalarla törenler yapılamaz ve resmî ziyafet verilemez. Yukarıda yazılı süre içinde Başbakan ve Bakanlar seçimle ilgili faaliyetlerinde ve konuşmalarında bu kanun hükümleriyle bağlıdırlar”.

- 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un “Törenlere ait yasaklar” başlıklı 64. maddesine göre; seçim propagandasının başlangıç tarihinden oy verme gününü takip eden güne kadar olan süre içinde, 62. maddede sayılan (Devlet, katma bütçeli idareler, il özel idareleri, belediyelerle bunlara bağlı daire ve müesseseler, İktisadi Devlet teşekkülleri ve bunların kurdukları müesseseler ve ortaklıkları ile diğer kamu tüzel kişilikleri) bütün daire, teşekkül ve müesseselerle Bankalar Kanununa tabi teşekküllere ait kaynaklardan yapılan iş ve hizmetler dolayısıyla, (açılış ve temel atma dahil) törenler tertiplemek, nutuklar söylemek, demeçler vermek ve bunlar hakkında her türlü vasıtayla yayınlarda bulunmak yasaktır.

- 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 154. maddesinin son fıkrasına göre; “63. maddede belirtilen yasaklara uymayanlar altı aydan bir seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır”.

- 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un  “Başbakan ve bakanların yasaklara uymamaları” başlıklı 155. maddesine göre; “64, 65 ve 66. maddelerde yazılı yasaklara uymayanlar üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”.

- 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un “Soruşturma ve kovuşturma zamanı” başlıklı 173. maddesine göre; “Seçim işleriyle görevlendirilenlerin oy verme günü ile bundan önceki yirmi dört saat içinde işledikleri bu Kanunda yazılı seçim suçlarından ötürü bağlı bulundukları kurullarca düzenlenmesi gereken seçim tutanaklarının tanzim edildiğinin ertesi günü soruşturma başlatılır.

Bu süre içinde ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlarla asliye ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hali, infazı gerektiren hükümler ve merciinden verilmiş tutuklama kararı veya yakalama emri dışında başka hiçbir sebepten dolayı bir seçmen hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılamaz ve oy verme günü ile ondan önceki üç gün içerisinde seçmenin hürriyetini ve oy verme imkânını kaldıracak veya tahdid edecek idarî ve malî hiçbir tedbir alınamaz”.

- 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un “Dava süresi” başlıklı 180. maddeye göre; “Seçim suçlarından doğan kamu davası, seçimin bittiği tarihten itibaren altı ay içinde açılmadığı takdirde kovuşturma yapılamaz. Kamu davasının açılması izin veya karar alınmasına bağlı olan suçlarda izin veya kurarın alınması için yapılan müracaat tarihi ile izin veya kararın verildiği tarih arasında geçen süre dava süresi hesabına katılmaz. Ancak, bu süre üç ayı geçemez”.

- 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un “Kovuşturma usullerine göre hareket” başlıklı 172. maddesine göre; “Kovuşturma ve soruşturma usullerini gösteren maddedeki yasaklara aykırı hareket edenler hakkında altı aydan bir seneye kadar hapis cezası hükmolunur”.

- Kamu Mali Yönetimi ve  Kontrol Kanunu’nun 24. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Örtülü ödenek, bu amaçlar dışında ve  Başbakanın ve ailesinin kişisel harcamaları ile siyasi partilerin idare, propaganda ve seçim ihtiyaçlarında kullanılamaz”.

- Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri İle Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 14. maddesinin 4. fıkrasına göre; “Kamu görevlileri, seçim kampanyalarında görev yaptığı kurumun kaynaklarını doğrudan veya dolaylı olarak kullanamaz ve kullandıramazlar”.

Temsili demokrasinin olmazsa olmazı olan seçimlerde; seçim hileleri önlenmeli, seçimlerin dürüstlüğüne, seçmenlerin iradesine hukuka aykırı müdahalelerin önüne geçilmeli, seçimlere hile ve fesat karıştıranlar ile seçmenlere haksız yarar sağlayanlar cezalandırılmalı, özgür seçim ortamı, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin her yanında herhangi bir baskı, zorlama, cebir-şiddet ve tehdit olmaksızın insanlar özgürce oylarını kullanabilmeli ve kamu kaynaklarının seçimlerde kullanılmasının önüne geçilmelidir. Bu hususlar, temsili demokrasinin temel taşlarını oluşturan siyasi partilerin eşit şartlarda seçime girebilmesi için de çok önemlidir.

Cumhurbaşkanının tarafsızlığı, her siyasi partiye eşit mesafede durması ve özellikle seçim propagandasını devam ettiği dönemde seçim sonuçlarını etkileyebilecek açıklamalarda bulunmaması gerektiği tartışmasızdır. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin de, Anayasa ile öngörülen bu esasları değiştiren bir yanı olamaz.

Bununla birlikte; Cumhurbaşkanına şu veya bu şekilde konuşması veya konuşmaması gerektiği, tarafsızlığını zedeleyecek şekilde konuşmasının yanlış olduğu söylenemez. Anayasa dahil mevzuat incelendiğinde, Cumhurbaşkanının seçim döneminde siyasi içerikli açıklama yapamayacağına, katıldığı açılış ve toplantılarda konuşamayacağına dair bir yasak bulunmamaktadır.

Tartışmasız olan Cumhurbaşkanının tarafsızlığı, esas itibariyle kendisi tarafından dikkate alınıp kontrol edilmelidir. Bunun karşısında, “hukuk devleti” ilkesi uyarınca Cumhurbaşkanının da kendisi ile öngörülen sınırlamalara uyması gerektiği, uymadığı takdirde bunun tespiti ile bu tespitin kendisine bildirilmesinde hukuki sakınca bulunmadığı ileri sürülebilir.

Ancak bir doğru vardır ki; Yüksek Seçim Kurulu veya Anayasa Mahkemesi’nin, tarafsızlığını ihlal eden açıklamalarda bulunduğu iddia edilen Cumhurbaşkanı hakkında karar alamayacağıdır. Yüksek Seçim Kurulu, bu konuda kendisini yetkisiz kabul etti. Yüksek Seçim Kurulu kararları kesin olup, yargı yolu kapalı olduğundan, Cumhurbaşkanının seçim döneminde tarafsızlığı ile ilgili Yüksek Seçim Kurulu’nun kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi’ne gidilemez. Bu bizim görüşümüzdür. Yüksek Mahkeme, varsa bu konuda kendisine yapılan başvuruyu kabul edilebilirliği yönünden inceleyecek ve yetkili olup olmadığına karar verecektir.

Anayasa m.104 ve 105 dikkate alındığında, Cumhurbaşkanının görev, yetki ve sorumlulukları arasında siyasi içerikli açıklamalar yapamayacağına, tarafsızlığının ihlaline yönelik davranışlar karşısında sorumluluğunun doğacağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bu yasağın olmamasının nedeni, Devletin başı olan Cumhurbaşkanının tarafsızlığı ile ilgili bir sorun yaşanmayacağına duyulan güvendir. Cumhurbaşkanı, yemini ile taahhüt ettiği tarafsızlığını korumak zorundadır.

Bir diğer düşünceye göre, Anayasa m.105 kapsamına girmeyen eylemler yönünden Cumhurbaşkanının sorumluluğu gündeme gelebilir. Bu hususun Anayasa m.105’de ayrıntılı yer almaması, Cumhurbaşkanlığı Makamının saygınlığından kaynaklanmaktadır. Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk Milletinin birliğini temsil ettiği her yerde tarafsızlığını koruyarak hareket etmek, Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmek zorundadır.

Bu açıklamalar ışığında, Cumhurbaşkanının seçim döneminde tarafsızlığını bozacak şekilde açıklamalar yapmasının yasaklaması ve bu konuda Cumhurbaşkanı’nı uyarması mümkün olamayan Yüksek Seçim Kurulu, acaba Radyo Televizyon Üst Kurulu’na, televizyon ve radyolar ile gazetelere bu konuda yayın ve yayım yasağı koyabilir mi?

Yüksek Seçim Kurulu’nun konu hakkında oyçokluğu ile aldığı karar yerine azınlık görüşü benimsenerek, Cumhurbaşkanının seçim döneminde yaptığı konuşmalar hakkında karar alınamasa bile, bu konuşmaların yayın ve yayımlarının önlenmesi ile ilgili alacağı kararın akıbeti ne olurdu? Bu karar yasal olur muydu? Bu yasağa, Radyo Televizyon Üst Kurulu uyar mıydı? Uymazsa, kamu otoritesinde yeni bir kriz ortaya çıkar mıydı?

Olması gereken, yargı kararlarının uygulanması zorunluluğudur. Anayasa m.138/4, yargı kararlarının uygulanması zorunluluğunu net bir hükümle ortaya koymuştur. Anayasa m.138/1’e göre ise hakimler; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verirler. Türkiye’de son zamanlarda ortaya çıkan “yetki yokluğu” tartışması, yargı kararlarının yerine getirilmesi üzerinden yeni bir boyuta taşınmamalıdır. Kamu otoritesi içinde yaşanacak çatışma ve daha da önemlisi yargı kararlarının yerine getirilmesi ile ilgili ortaya çıkabilecek olumsuz görüntüler, “hukuk devleti” ve “kuvvetler ayrılığı” ilkelerinin temelden sarsılmasına yol açabilir.

Ayrıca belirtmeliyiz ki, Yüksek Seçim Kurulu’nun yukarıda işaret ettiğimiz yetkisinin varlığı veya yokluğu, “yetki yokluğu” meselesi ile açıklanamaz. Yüksek Seçim Kurulu’nun, seçimlerin başlamasından son bulmasına kadar seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili tüm tasarruf, denetim, şikayet ve itirazları inceleyip karara bağlama hususlarında yetkili olduğu tartışmasızdır.

Burada sorun, “Cumhurbaşkanının tarafsızlığı” esasını zedeleyen durumlarda Yüksek Seçim Kurulu’nun yetkisi ve bu yetkinin sınırıdır. Bu konu ise, Seçim Hukuku ile ilgili yetkisi tartışmasız olan Yüksek Seçim Kurulu’nun yetki yokluğu hususu ile açıklanamaz.  Hükümsüzlüğü ön plana çıkaran “yetki yokluğu” tartışması, uyuşmazlığa konu bir meselede yargı makamının hiç yetkili olmayıp, o konuda bir başka yargı makamının yetkili olduğunun kanunda açıkça belirtilmesi ile gündeme gelebilir.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)