14.03.2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunulan Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi 15 maddeden oluşmaktadır. Teklifte yer alan üç hususu değerlendirmek gerekir. Birincisi ülke seçim barajı, ikincisi il ve ilçe seçim kurullarının teşkili ve üçüncüsü de seçim döneminde Cumhurbaşkanına tanınacak ayrıcalıktır.
Teklifin 1. maddesiyle; 2839 sayılı Milletvekili Seçim Kanunu m.33’de yer alan “Genel Baraj ve Hesaplanması” başlıklı hükümde değişiklik yapılarak, yüzde 10 (seçime katılan siyasi partinin tüm geçerli oyların en az yüzde 10’undan fazlasını alması) olarak uygulanan ülke seçim barajının en az yüzde 7’yi geçmesi şartına indirilmesinin teklif edildiği görülmektedir. Madde gerekçesi incelendiğinde, 16 Nisan 2017 tarihinde halk oylaması ile kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yönetimde istikrarın büyük ölçüde sağlandığı ve bu sebeple mevcut barajın makul düzeye indirilmesinin amaçlandığının belirtildiği anlaşılmaktadır.
16 Nisan 2017 tarihli Anayasa değişikliği ile kabul edilen Başkanlık veya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde; her ne kadar hükümette koalisyonların ortadan kalkıp, artık yönetim istikrarı sorunu yaşanmayacağı söylense de, demokrasilerin esası olan temsilde adaletin sağlanmasında lüzumlu adımların bu Teklifte atılmadığı görülmektedir. Bir siyasi partinin milletvekili çıkarabilmesi için, milletvekili seçiminde kullanılan tüm geçerli oyların yüzde 10’undan fazlasını alması şartının yüzde 7’ye çekilmesi, yönetim istikrarı sorununun devam ettiğini, ancak yönetimin, yani yürütme organının yanında TBMM’ye girecek partilerde de sorun yaşandığı, oy sayısı az olan siyasi partilere seçmenin oy vermesini ve bu siyasi partilerin de Meclise girmesini engellemek için ikili bir sınırlamanın Teklifin lafzında ve ruhunda yer aldığı görülmektedir.
Mecliste grup kurma imkanını elde eden siyasi partinin seçime girmesine bu şart gerçekleşmekle izin veren sistemin kaldırılmaya çalışılmasından ziyade, asıl olarak seçmen sayısı itibariyle az oyu bulunan partilerin ittifakların içine girmeye mecbur edileceği, ülke seçim barajının sadece ittifak üzerinden bu partilere koruma sağlayacağı, ancak giren partilerin ittifakın toplam aldığı oy üzerinden değil, kendi alacağı oya göre milletvekili çıkaracağı, bunun da ittifakın varlığını ve fonksiyonunu sadece ülke seçim barajı ile sınırlı tutacağını, bunun dışında seçim barajının bir anlam ifade etmeyeceğini, en önemlisi de yeni yönetim sistemi ile geçilen yönetim istikrarı ve koalisyon yokluğu anlayışına rağmen, Cumhurbaşkanlığı seçiminde öngörülen yüzde 50’nin aşılma şartı nedeniyle de yüzde 7’yi aşan ülke seçim barajının kabul edilerek, zorunlu bir birlikteliğin hedeflendiği, esasen demokratik olmayan ve karmaşık bir sistemin benimseneceği görülmektedir.
Seçmen kime oy verecek, en az iki siyasi partinin birlikte seçime girme konusunda anlaşması ile oluşacak ittifaka mı, yoksa siyasi partiye mi? Yüzde 7’lik seçim barajı neden olacak? Eğer siyasi partilere oy verilecek ve ittifak içinde milletvekili dağılımı yapılmayacaksa, ülke seçim barajının tümden kaldırılıp, seçime girme hakkı elde eden siyasi partilerin seçime katılabilmeleri ve aldıkları oy oranında milletvekili çıkarabilmeleri gerekir. Değişiklik gerçekleşirse, ittifakın ve ülke seçim barajının varlığının ne anlamı kalacak? Bu sistemde; yüzde 7’lik seçim barajından dolayı baraj endişesi yaşayan partileri ittifaka girmeye zorlanacağı, fakat seçmenin yine de bir siyasi partiye oy vereceği anlaşılacaktır. Seçmen; ittifaka mı, yoksa ittifaka dahil olan siyasi partiye mi oy verecektir? Bu karmaşa nasıl bertaraf edilecek ve birden fazla siyasi partinin ittifak halinde seçime girmesinin ne anlamı kalacak? Kanaatimizce; “ittifak” usulü başlı başına demokratik bir sorun iken, şimdi de sırf yüzde 7’lik barajdan kaynaklanan sebeple ittifak usulünü devam ettirip, seçmenlerin siyasi partilerine oy vereceğinin söylenmesi mantıklı değildir.
Bunun yanında ifade etmek gerekir ki; ittifak partilerinin toplam oyu değil, ittifak içinde yer alan her bir partinin o seçim çevresinde aldığı oy sayısının dikkate alınacağına dair değişiklik üzerine, 2839 sayılı Milletvekili Seçim Kanunu m.26’da yer alan oy pusulası hakkındaki hüküm karışıklıklara yol açabilecektir. Çünkü bu hükme göre; seçimde ittifak olması durumunda, partiler ayrı ayrı değil, tek bir sütunda yer alacaktır (O zaman iki partinin ortasına basılan oylar artık geçersiz sayılacak). Yine 2839 sayılı Kanun m.29’da ittifak oylarının sayımı ile Teklifin çeliştiğini, bu maddenin de Teklifte öngörülen düzenleme uyarınca değiştirilmesi veya kaldırılması gerektiğini belirtmeliyiz.
Oysa yönetim istikrarı sorunu yoksa ve koalisyon hükümeti de gündeme gelmeyecekse, ülke seçim barajının kaldırılması ve D’Hont sisteminin seçime katılma hakkını kazanan tüm siyasi partileri dikkate alarak ve ülke seçim barajı engeli olmaksızın sandıkta kullanılan tüm oyların mümkün olduğu kadar Meclise taşınması sağlanmalı, bir başka ifadeyle 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 33. maddesinde öngörülen yüzde 10’luk seçim barajı tümü ile kaldırılmalıdır.
Esasen temsili demokraside temsilde adaletin sağlanabilmesi ve seçme hakkı ile ülkenin deyim yerinde ise tapu belgesine sahip olan seçmenin iradesinin parlamentoya yansıyabilmesi için, milletvekili adaylarının parti merkezleri ve parti genel başkanları tarafından belirlenmeyip, siyasi partilerin üyeleri veya üyelerinin seçtiği delegelerce aday gösterilmesi gerekir. Bu demokratik usul gelmedikçe ve parti içi demokrasinin sağlanmadığı, bir siyasi partinin genel başkanının uzun süre parti başkanı kalabildiği bir sistemde, demokrasinin ilerlediğini ve ülkeye yerleştiğini söyleyebilmek güçtür.
Teklifin 5. ve 6. maddeleri ile il seçim kurulu üyelerinin ve başkanının il merkezinde görev yapan ve birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından ilk derece adli yargı adalet komisyonunca yapılan kura çekimiyle tespit edilmesi, yine ilçe seçim kurulu başkanının ilçede görev yapan ve birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından, merkez ilçelerde ise il seçim kurulu başkan ve üyelere ilişkin kura çekiminden sonra kalan listeden olacak şekilde il merkezinde görev yapan ve birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından ilk derece adli yargı adalet komisyonunca yapılan kura çekimiyle belirlenecek olmasını doğru bulmadığımızı, kıdemlilerden il seçim kurulu oluşmalı ve ilçe seçim kurulu başkanının da en kıdemli olan kişi olması gerektiğini düşündüğümüzü belirtmeliyiz. Yeri gelmişken; bölge adliye mahkemeleri, adı üzerinde bölge mahkemeleri olduklarından, bunun yanında bölge adliye mahkemelerinde yargı görevi icra eden hakimleri de ilk derece adli yargı adalet komisyonu kapsamında görev yapmadıklarından, il seçim kurullarında görev alacak hakimlerden sayılmaları mümkün değildir. Kanunda il merkezinden bahsedilmesi, sırf bu nedenle bölge adliye mahkemesinde yargı görevi icra eden hakimlerin en kıdemli hakim statüsüne veya kuraya dahil olacakları anlamına gelmez.
Değişiklik Teklifinde yer alan geçici 24. maddeyle, il seçim kurulu başkan ve üyelerinin ve ilçe seçim kurulu başkanlarının bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde değişiklikle getirilen esaslara göre yeniden belirleneceğinin hedeflendiği görülmektedir. Değişiklik Teklifinin 13. maddesinde ise, değişikliklerin yayım tarihinden itibaren yürürlüğe gireceği belirlenmiştir. Anayasanın “Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları” başlıklı 67. maddesinin son fıkrasında bulunan; “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” hükmü uyarınca, her ne kadar Teklife koyulan geçici 24. maddeyle il seçim kurulu başkan ve üyeleri ile ilçe seçim kurulu başkanının seçimi usulüne getirilen değişikliklerin Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde yapılacak olması hedeflense de, Anayasanın açık hükmü gereği bunun yapılamayacağını, yapılsa bile yeni belirlenen il seçim kurullarının ve ilçe seçim kurullarının Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde yapılacak bir seçimde görev almasının mümkün olamayacağını, bu sebeple geçici madde ile getirilen bu hükmün Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl geçmesi sonrasındaki üç ay şeklinde uygulanması gerektiğini belirtmemiz gerekmektedir.
Kanun Değişikliği Teklifinde yer alan; bir siyasi parti tarafından başka bir siyasi parti üyesinin sandık kurulu üyesi gösterilmesinde ve üyeliğinde olurunun alınmasına yönelik düzenleme, parti üyesinin çekineceğinden dolayı olur vermeyeceği dikkate alınarak eleştirilse de, bu hususun değişikliğin tümü bakımından önemli olmadığını ifade etmek isteriz. Ancak bu düzenleme ile; bazı partilerin teşkilatlarının güçlü olduğu, diğer partilerin nispeten daha zayıf olduğu yerlerde partiler arasında dayanışmayı sağlayan mevcut durumun önünde engeller çıkacak ve seçimlerde etkili denetim zayıflayacak olup, “sandık güvenliğinin” önünde önemli bir engel oluşabilecektir.
Teklifin 11. maddesiyle; 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun m.65, 66 ve 155’te değişiklik yapılmaktadır. Teklif incelendiğinde; m.65’in başlığı “Bakanlara ilişkin yasaklar” olarak değiştirilmesine ve maddenin birinci ve ikinci fıkrasında yer alan “Başbakan ve” ibaresinin çıkarılmasına, m.66’da yer alan “Başbakan” ibaresi madde metninden çıkartılması ve m.155’in başlığının “Bakanların yasaklara uymamaları” olarak değiştirilmesine yönelik olarak, Cumhurbaşkanın yeni yönetim sisteminde artık başbakan olduğu gözetildiğinde, seçim yasaklarının onun için de geçerli olması gerektiğini, bu konuda aksi bir tartışmaya gerek olmadığı, dolayısıyla bu Değişiklik Teklifini bu yönü ile de isabetli bulmadığımızı ifade etmemiz gerekir.
Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki, seçmen kütüğünün güncellenmesi ve sandık seçmen listeleri önemlidir. Gerek seçim kütüğü ve gerekse sandık güvenliği, seçim zarfları ve oy pusulaları ile sandığa gidecek seçmenin sandıkta oy kullanırken özgür iradesinin korunması, buna müdahale edilmemesi, yine sayım döküm işlemleri; seçimlerin demokratikliği ve seçmenin iradesinin sandığa, sandıktan da parlamentoya yansıması bakımından öncelikli ele alınması, düzenlenmesi, düzeltilmesi ve gözetilmesi gereken seçim iş ve işlemlerindendir.