Rüşvet Suçunda Müşterek Faillik ve Bundan Doğan Cezai Sorumluluğun Takdir ve Tespiti

Abone Ol

1. GİRİŞ

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitap,  “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı 4’üncü kısmının “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı 1’inci bölümünün “Rüşvet” başlıklı 252’nci maddesi, kamu düzeni, güvenilirliği ve barışı için oldukça önemli bir husus olan rüşvet suçunda; suçun oluşumuna, suçun failine, suçun icrası ile alakalı doğrudan bir ilgisi ve ilişkisi bulunan kişilerin sorumluluğuna ve suçun nitelikli hallerine yönelik emredici hükümleri düzenlemiştir.

Rüşvet suçuna yönelik yasal hükümlerden anlaşılacağı üzere rüşvet suçunun ceza terminolojisi açısından mahsus suç vasfı yani sadece kamu görevlisi sıfatını haiz kişiler tarafından işlenebileceği kural olmakla birlikte suçun icrasından doğan hukuki ve cezai sorumluluk gereği kamu görevlisi sıfatı haiz olmayan kişiler de suç fiilinden ve netice cezadan sorumludur. Kuşkusuz bu hukuki ve cezai sorumluluk Türk Ceza Kanunu’nun 252’nci maddesinde özellikle belirtilmekle birlikte ceza kanunlarının uygulanmasına yönelik suça iştirak ve faillik müesseselerinin de tabii bir sonucudur.

Rüşvet suçu, açık kaynaklara yansıyan muhtelif hadiselerden de görüleceği üzere genel itibarıyla rüşvet alan açısından tek failli bir şekilde işlenmektedir. Bunun yanı sıra söz konusu suç, kamu görevlisi sıfatı haiz olup olmadığı önemsiz bir şekilde rüşvet alan açısından birden fazla fail tarafından tek bir suç işleme kararı kapsamında da işlenebilmektedir. İş bu yazımızda rüşvet suçunun rüşvet alan itibarıyla birden fazla fail tarafından iştirak halinde işlendiği durumlarda her bir failin cezai sorumluluğuna yönelik suça iştirak ve faillik esasları da dikkate alınarak muhtemel senaryolar dâhilinde sübjektif değer yargılarımız belirtilecektir.

2. RÜŞVET SUÇU

5237 sayılı Kanunu’nun 252’nci maddesi gereği rüşvet suçu, suç icrasında her iki tarafında illegal konumda olduğu çok failli bir suç tipidir. Kanun koyucu, 5237 sayılı Kanunu’nun 252’nci maddesinin 1’inci ve 2’nci fıkralarında rüşvet suçunu, görevinin ifası ile ilgili bir işi yapması veya yapmaması karşılığında herhangi bir kişi tarafından menfaat temin edilmesi ve kamu görevlisi tarafından menfaat alınması olarak tanımlamış olsa da görevinin ifası ile ilgili bir işin yapılmasının ya da yapılmamasının fiilen gerçekleştirilmiş olmaması ya da menfaat temininin fiilen sağlanmamış olması halinde dahi karşılıklı taahhüde yönelik herhangi bir biçimsel şart bulunmadan sözlü ya da yazılı bir mutabakat sağlanması halini madde metninin 3’üncü fıkrasından görüleceği üzere suçun tamamlanması açısından yeterli görmüştür.

Madde metninin 5’inci fıkrası hükmü ile rüşvet teklif veya talebinin karşı tarafa iletilmesi, rüşvet anlaşmasının sağlanması veya rüşvetin temini hususlarında aracılık eden kişi müşterek fail olarak suçtan ve netice cezadan asli fail gibi sorumlu tutulmuştur. Kanun koyucu, söz konusu hüküm ile korunması gereken hukuki yararı da dikkate alarak rüşvet suçunun icrasına yönelik üçüncü kişilere cezai sorumluluk yüklemek suretiyle mezkûr suça yönelik mevcut düzenleme öncesi var olan belirsizliği ortadan kaldırmakla birlikte suç ve ceza siyaseti gereği önleyicilik ve caydırıcılık unsurlarının tesisi adına sorumluluk alanını genişletmiştir. Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki kanun koyucu, rüşvet suçuna aracılık eden kişilerdeki müşterek faillik fiillerini tahdidi olarak belirlemiştir. Bu fiiller dışında suç fiiline etkisi ve katkısı olan kişilerin cezai sorumluluğu Türk Ceza Kanunu’nun 39’uncu maddesinin lafzında yer verilen ibarelerle örtüşmesi durumunda yardım eden kapsamında mütalaa edilir.

Rüşvet suçunun bir aracı kullanılmak suretiyle ilgili şahıslar tarafından işlenmesi durumunda suç fiiline icrai katkısı olanların bu katkılarının, yasa hükmünde yer verilen emredici hükümler de dikkate alınarak somut, kesin ve kanıtlanabilir bilgi, belge ve deliller ile ortaya koyulması gerekmektedir. Yazımızın devamında rüşvet suçunun aracı kullanılmak suretiyle işlendiği iddiasında birincil asli fail(kamu görevlisi) ile aracı vasfı bulunan ikincil asli failin(rüşvete aracılık eden herhangi bir kişi) Türk Ceza Kanunu’nun suça iştirak hükümleri de dikkate alınarak sorumluluklarının takdir ve tespitine yönelik ceza yargılamasına yönelik ilke ve esasları değerlendireceğiz.

2- Rüşvet Suçu Açısından Suça İştirak ve Müşterek Faillik

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Ceza Sorumluluğunun Esasları” başlıklı 2’nci kısmının “Suça İştirak” başlıklı 4’üncü bölümünde suç kararının ve bu kararın icrasının müşterek bir şekilde belirlendiği ya da uygulandığı durumlarda ceza sorumluluğunun esasları ve kapsamına yönelik genel hükümler belirtilmiştir. Mezkûr kanunun “Faillik” başlıklı 37’nci maddesi, suçun kanuni tanımında yer verilen fiilin iştirak halinde işlenmesi durumunda her bir failin neticeden asli sorumlu olduğu hususunu düzenlemiştir. Aynı kanunun “Yardım Etme” başlıklı 39’uncu maddesinde ise, suça yardım eden kişinin netice cezasına yönelik cezanın tespitine ilişkin kurala yer verilmekle birlikte yardım eden sıfatıyla sorumluluğun hangi hallerde oluşacağı hüküm altına alınmıştır. Söz konusu haller; suç kararını kuvvetlendirmek, suçun icrasından önce, sonra veya suçun icrası esnasında yardım etmek ya da edeceğine yönelik vaatlerde bulunmakla ve suç fiilinin icrasına yönelik yol göstermek ya da suç fiiline icrasında kullanılan araçları sağlamak olarak sayılmıştır.

Türk Ceza Kanunu’nun “ Bağlılık Kuralı” başlıklı 40’ıncı maddesinin 2’nci fıkrasında, “ Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.” şeklinde genel bir hüküm belirtilmiş olsa da özgü suç niteliği bulunan rüşvet suçunda TCK’nin 252’nci maddesinin 5’inci fıkrasındaki özel hüküm gereği kamu görevlisi sıfatı bulunmayan kişilerin, ilgili maddede belirtilen özel haller ile rüşvet suçuna iştirak etmesi durumunda azmettiren ya da yardım eden değil asli ve müşterek fail olarak sorumlulukları bulunmaktadır. Esasında rüşvet suçuna aracılık eden failin bu fiili, suçun icrasını kolaylaştırmakla birlikte suçun oluşumu açısından rüşvet talebinde bulunan kamu görevlisinin suç fiiline etkisi kadar bir etki göstermektedir. Bu şekilde meseleye baktığımızda söz konusu durumda bir suç ortaklığı durumu söz konusu olmaktadır. Diğer bir deyişle sorumluluğun kapsamı TCK’nin 39’uncu maddesinin 1’inci fıkrasındaki hüküm dâhilinde çizilmelidir.

Sn. Özgenç,“ Müşterek failler, suçun işlenişine bulundukları iştirak katkılarıyla suçun kanuni tarifinde yer alan objektif, maddi unsurların hepsini yalnız başına gerçekleştirmek zorunda değildirler; fakat, aralarındaki işbölümü gereğinde, bu maddi unsurlardan bir kısmını gerçekleştirmekle de fiil üzerinde müşterek hakimiyet kurabilirler.” demek suretiyle suça iştirakteki müşterek faillik esasını ortaya koymuştur. [1]

Sn. Koca ve Sn. Üzülmez, “Bir suçun işlenişine olan katkı haricen sadece yardım etme şeklindeki fiil olarak gözükebilir. Bu harici görüntüye rağmen, eğer somut olayda suçun icrasına bulunan bu katkı suçun başarıyla işlenmesi açısından zorunluluk arz ediyorsa, yani bu katkı suçun icrası bakımından önemli ise bu suç ortağı müşterek fail sayılacaktır. Suçun işlenişine olan katkının önemi olay anına göre belirlenmelidir. Sonradan yapılan bir değerlendirmeyle önemsiz görülen bir katkı, olay anına göre yapılacak değerlendirmeye önemli bir fonksiyon icra etmiş olabilir.” demek suretiyle ceza yargılamaları açısından müşterek faillik ve yardım eden kavramlarını suç fiil ile netice arasındaki karşılıklı etkileşime göre takdir ve tespit edileceğini ifade etmiştirler.[2]

Yasal hükümleri ve doktrinde yer alan görüşleri rüşvet suçu özelinde değerlendirdiğimizde, mezkûr suç fiilinde müşterek failliğe yönelik özel bir hüküm bulunmakla birlikte rüşvete aracılık eden şahısların, fiillerinin neticeye etkisi itibarıyla ceza kanunun suça iştirake yönelik genel hükümleri gereği her bir olayın oluş biçimine göre asli fail, azmettiren ya da yardım eden sıfatı ile suçtan cezai sorumlulukların bulunduğunu söyleyebiliriz

3- Rüşvet Suçunun Aracı Kullanılmak Suretiyle Müştereken İşlendiği Durumda İlgililerin Cezai Sorumluluğun Takdir ve Tespiti

Rüşvet suçu, genel olarak kamu görevlisinin herhangi bir aracı kullanmaksızın suçun oluşumuna yönelik icrai hareketlerin tamamının rüşvet alan yönüyle tek bir fail tarafından gerçekleşerek işlenmesi şeklinde oluşsa da ilgili suçun aracı kullanılmak suretiyle işlendiği durumlarda bulunmaktadır. Bu gibi durumlarda suç fiilinden doğan cezai sorumluluğun, gerek birincil asli fail gerekse de ikincil asli fail nezdinde hukuka uygun yol ve yöntemlerle somut, kesin ve kanıtlanabilir delillerle desteklenerek ortaya koyulması gerekmektedir.

Rüşvet suçunun aracı kullanılmak suretiyle ilgili şahıslar tarafından müştereken işlendiği iddiasında bulunulan durumlarda her bir fail itibarıyla cezai sorumluluğun takdir ve tespitine yönelik birtakım araştırmalar ve hukuki incelemeler yapılması gerekmektedir. Ulaşılan bilgi, belge ve delillerin hükme esas alınabilmesi için evrensel hukukun temel ilke ve esaslarında birisi olan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesinin de dikkate alınması gerekmektedir. Bu ilke ışığında sorumlulukları bulunan şüphelilerin ya da sanıkların suç fiiline yönelik iradesi ve tercihi ortaya koyulmalıdır.

Rüşvet suçunun aracı kullanmak suretiyle müştereken işlendiği iddia olunan bir durumda iddia makamı tarafından tespit edilmesi gereken ilk husus, faillerin suç fiilinin icrasına yönelik birbiriyle bütünleşik suç işleme kararının veya iradesinin hukuken kabul edilebilir her türlü somut bilgi, belge ve delillerle ortaya koyulmasıdır. Rüşvet suçunun müştereken işlendiği iddiasında, faillerden herhangi biri için kuvvetli suç şüphesinin varlığı bir diğer fail itibarıyla her zaman aynı hukuki nitelendirme yapılabileceği sonucunu doğurmayacaktır. Bu nedenle müştereken işlendiği iddia olunan rüşvet suçunda her bir fail itibarıyla suçun unsurlarının ortaya koyulması gerekmektedir. Her bir fail itibarıyla cezai sorumluluğun takdirinde soyut kavram ve olgular, makul şüphe oluşturduğundan bahisle soruşturma konusu yapılabilir olsa da hazırlanan iddianame neticesinde kovuşturma aşamasında faillerden herhangi birisinin suç fiili ile ilgisi, iradesi ve kastı somutlaştırılmadığı sürece ilgili hakkında hüküm kurulması hukuka aykırılık teşkil edecektir. Şüpheliler ya da sanıklar arasında üstlenilen kamu hizmetinden doğan ast/üst, işçi/işveren, yardımcı/asistan vs. bağlar bulunduğundan rüşvete aracılık edenin rüşvet alanın iradesine göre hareket ettiği kabulü hüküm açısından harici somut ve maddi delilerle desteklenmediği sürece mahkûmiyet açısından yeterli olmayacaktır. Bu kabulün mahkûmiyete esas alınması için ceza muhakemesinden doğan delil serbestisi gereği her türlü hukuki inceleme teknikleri ile sübuta erdirilmesi gerekmektedir. Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki, suç fiiline yönelik değerlendirmeler iddia edilen suç açısından önemli olduğu kadar tespit edilen hususların özelliğine göre suç vasfının değişmesi de gündeme gelebilecektir. Somut bir şekilde ifade etmek gerekirse rüşvet suçuna aracılık yaptığı iddia edilen kişinin fiiline kamu görevlisinin iştirak ettiğinin ortaya koyulmadığı hallerde rüşvete aracılık etmek suretiyle rüşvet suçunu işlediği iddia edilen kişinin bu fiilinde nüfuz ticareti ya da dolandırıcılık gibi başkaca suçların varlığı da söz konusu olabilir.

Müştereken işlendiği iddia olunan rüşvet suçunda her bir şerik itibarıyla suç işleme kastı ve iradesi somut bir şekilde ortaya koyulması durumunda rüşvet suçuna vücut veren ve herhangi bir biçimsel şartı bulunmayan rüşvet anlaşmasına yönelik her bir şüphelinin ya da sanığın suça konu husus üzerindeki mutabakatının bulunup bulunmadığı suçun sübutu açısından önem arz etmektedir. Rüşvet suçunun oluşumu için taahhüt edilen edimlerin her iki tarafça yerine getirilmiş olup olmadığının bir önemi bulunmamaktadır. Bu nedenle her iki tarafın özgür, hür ve sakatlanmamış iradesinin mutabakatından doğan yazılı veya sözlü yapılan rüşvet anlaşmasına atıfta bulunarak suç isnadından bulunulması halinde her bir şerik itibarıyla hukuken kabul edilebilir somut, kesin ve inandırıcı bilgi, belge ve delillerle rüşvet anlaşması ile ilgi veya ilişki kurulmalıdır.

Bazı durumlarda, rüşvet suçuna vücut veren icrai bir hareketin, suçun taraflarından herhangi birisince suç fiilinin ilgili makamlar tarafından suçüstü hali kapsamında soruşturulması amacıyla örtülü bir irade ile kendi edimlerinin ifasına yönelik sahte bir kabul üzerinden rüşvete teşebbüs suçu gündeme gelmektedir. Rüşvet alan açısından tek failin bulunduğu durumlarda ilgili kişi için rüşvete teşebbüs suçu ile alakalı önemli bir delil vasfı bulunan ve adli makamlar ve kolluk tarafından yürütülen bu süreç, rüşvet suçunun aracı kullanılmak suretiyle işlendiğinin iddia edilmesi durumunda her ne kadar rüşvete aracılık eden açısından kuvvetli suç şüphesi olarak değerlendirilebilir olsa da rüşvet aldığı iddia edilen kamu görevlisinin cezai sorumluluğu açısından sırf bu suçüstü hali rüşvete teşebbüs suçundan hüküm kurulması için tek başına yeterli değildir. Söz konusu varsayımda, kamu görevlisinin suçtan sorumlu tutulması için rüşvet suçuna dayanak oluşturulan kamu hizmetinden doğan sorumlulukların ve bu sorumlulukları kapsamında rüşvet talebinde bulunulduğu iddia edilen şahsa karşı tesis edilen veya taahhüt edilen iş ve işlemlerin neler olduğu, rüşvet suçunu işlemeye yönelik kastının açık, bariz ve kesin olup olmadığı, rüşvet suçuna aracılık eden kişi ile suç işleme kastına yönelik iletişimin, suç işlemeye yönelik direktifinin ve önerisinin hukuka uygun yol ve yöntemlerle ortaya koyulup koyulmadığı, rüşvete teşebbüs ettiği iddia edilen kamu görevlisi ile rüşvete aracılık eden arasında suç fiilinin icrasına ya da rüşvet anlaşmasına yönelik bir irade birliğine yönelik herhangi bir iletişime dayalı bilgi, belge ve delilinin bulunup bulunmadığı gibi unsurların her türlü şüpheden uzak somut, kesin ve kanıtlanabilir delillere ortaya koyulması gerekmekte olup, buna göre cezai sorumluluğun kapsamı ve sınırı tayin edilmelidir.  

Failler arasında hukuki, teknik ya da sosyal bir bağlantıdan dolayı rüşvet suçuna aracılık yapan şahıs tarafından suç fiiline yönelik karşı tarafa yönetilen teklifin kamu görevlisinin iradesi, bilgisi ve onayı dâhilinde olamayacağından bahisle hayatın olağan akışına uygunluk/aykırılık gerekçeleriyle ilgililere suç isnadı yapılmaktadır. Bu suç isnadında ilgili durum makul şüphe olarak değerlendirilip iddianame tanzim edilebilirse de bu soyut olgunun başlı başına mahkûmiyete esas alınmaması gerekmektedir. Esasından soyut kavram ve olgular (ki hayatın olağan akışına uygunluk/aykırılıkta bu vasıftadır) somut ve maddi kavram ve olgularla desteklendiği sürece hukuken kabul edilebilir niteliktedir.

Sn. ŞEN’in,[3] “ Sadece hayatın olağan akışına aykırılık, başka türlü olamayacağından, dosya bir bütün olarak incelendiğinde ve olağan hayat koşullarına göre sanığın suçu işlediğinin anlaşıldığı gibi, İspat Hukuku ile bağdaşmayan, itham sistemini reddeden, suçsuzluk/masumiyet karinesine aykırı kabuller doğru değildir.” görüşüne iştirak ederek, aksi kabullerin, şüphenin sanık lehine değerlendirilebileceği ve sanık aleyhine yüzde yüz yenilmediği müddetçe ilgili soyut ve genel kavramlara ya da olgulara atıfta bulunmak suretiyle mahkûmiyet kurulamayacağı nedenleriyle hukuka aykırı olduğu kanaatindeyiz.

Kanaatimize destekler şekilde Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından[4], İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza Dairesince ilk derece mahkemesi tarafından verilen mahkumiyet hükmüne yönelik istinaf incelemesinde, 24.02.2022 tarihli ve 2021/2254 Esas, 2022/660 sayılı Kararında, “ Katılanın vergi incelemesini yapan sanık ...'in, hiçbir aşamada katılan ve haklarında nüfuz ticareti suçundan mahkumiyet ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen temyiz dışı diğer sanıklarla temaslarının ve görüşmelerinin olmadığı, herhangi bir iletişim tespitlerinin elde edilmediği, rüşvet anlaşmasının sanık ... ile yapıldığına dair bir delile rastlanılmadığı gibi sanık ...'in temyiz dışı diğer sanıklarla fikir ve irade birliği içerisinde bulunduğuna ilişkin bir delilin de bulunmadığı, aksine sanık ...'in inceleme yaptığı katılana ait şirket yönünden matrah artırımına ilişkin talebin şirket zararına olacak şekilde reddini sağladığı, bunun üzerine katılanın sanığın görevden çekilmesi için başvuruda bulunduğu, sanık ...'in suçun sübutuna ilişkin taraflarla hiçbir iletişim kaydının bulunmadığı, temyiz dışı sanık ... ile aynı birimde çalışmasının ve ...'un katılan ile temas halinde olmasının sanık ... yönünden suçun delili olarak kabul edilemeyeceği gibi süre uzatma taleplerinin ... tarafından kabul edilmesinin suçun tek başına delili olarak görülemeyeceği, zira süre uzatım taleplerinin kabulünün uygulamada olağan olduğu, sanık ...'in üzerine atılı rüşvet alma suçunun sübut bulmadığı ve atılı suçu işlediğine dair cezalandırılmasına yetecek kesin ve somut delil elde edilemediği” gerekçeleriyle ilk derece mahkemesinin mahkumiyet hükmünü kaldırmak suretiyle verilen beraat kararının temyiz incelemesinde, E.No;2023/4954, K.No; 2023/8153 sayılı kararı ile hazine vekilinin temyiz talebi reddedilmiş olup, bölge adliye mahkemesi tarafından verilen beraat hükmü onaylanmıştır.

Yüksek Mahkeme ilgili kararında, yargı makamlarına yüklenen ispat külfetinin ve ispat hukukun bir gereği olarak iddia edilen suçlamalara yönelik tespitlerin somut, kesin ve inandırıcı olmasına ve sanığın suçu işlediğine dair en ufak bir şüphenin bulunmamasına işaret etmek suretiyle dava dosyası kapsamında yer verilen bilgi, belge ve delillerin bizim de yazımızda savunduğumuz gibi mahkumiyete yetecek nitelikte kesinlik ve somutluk içermediğini ortaya koymuştur.

4- Sonuç

Rüşvet suçu, hem kamusal hem de toplumsal huzur ve refahı bozan, toplumun idareye güvenirliliğini sarsan ve uzun vadedeki sonuçları itibarıyla çok tehlikeli bir suç tipidir. Bu nedenle bu suç tipi ile hukuka uygun yol ve yöntemlerle kararlı bir şekilde mücadele edilmesi gerekmektedir. Bu mücadelenin en önemli ayaklarından birisi de ilgililerin suç fiillerine yönelik yargılanmalarında hak ettikleri cezalar ile tecyiz edilmeleri adına ispat hukuku dâhilinde hukuken kabul edilebilir gerekçelerle mahkûmiyetlerin oluşturulmasıdır. Aksi durumlarda ilgililerin işin esasından bağımsız bir şekilde usulü bir takım güvence ve teminatlar gereği suç fiilinden doğan cezai sorumluluktan kurtulabilecektir. Bu nedenle suç fiilin varlığı kadar onun takdir ve tespiti de önem arz etmektedir. Yazımızda bu motivasyonla aracı kullanılmak suretiyle işlenen rüşvet suçunda faillerin cezai sorumluluğunun takdir ve tespitine yönelik ilke ve esaslar değerlendirilmiştir. Son olarak şunu da belirtmeliyiz ki rüşvet suçu teknik bir suç olması nedeniyle bu suçun soruşturulması ya da kovuşturulması esnasında görev alan kolluk ya da adli personelinde bu konuda oldukça hassas davranıp her bir suç fiili itibarıyla en etkin bir şekilde mücadele etmesi gerekmektedir.

KAYNAKÇA

[1] Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayınları, Ankara, 2019, s. 534

[2] Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayınları, Ankara, 2015, s. 430

[3] Cesetsiz Cinayet, 12.01.2024, https://www.hukukihaber.net/cesetsiz-cinayet-ersan-sen

[4] T.C. YARGITAY BEŞİNCİ CEZA DAİRESİ Esas No:2023/4954, Karar No:2023/8513, Karar Tarih: 12.09.2023