Polisin ve Jandarmanın Denetimi

Abone Ol

1- Türkiye Cumhuriyeti’nde güvenlik ve adalet maksatlı kamu hizmetlerinin yürütüldüğü üç kolluk türü vardır; bunlardan birincisi idari/önleyici kolluk, ikincisi siyasi kolluk, üçüncüsü ise adli kolluktur.

3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu m.9’a göre;

“A) İdari polis, içtimai ve umumi intizamı temin etmekle mükellef olan kısımdır.

B) Siyasi polis, Devletin umumi emniyetine taallük eden işlerle mükellef olan kısımdır.

C) Adli polis; asgari tam teşekküllü bir polis karakolu bulunan yerlerde, adli işlerle uğraşmak üzere Emniyet Umum Müdürlüğünce kadrodan ayrılan bir kısımdır.

Tam teşekküllü bir kadrodan daha az kuvvette olan polis teşekküllerinin tamamı veya bir kısmı adli polis olarak tefrik edilebilir”.

Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Yönetmeliği m.3/1-e uyarınca genel kolluk; kamu düzeninin korunmasını sağlayan, kanunlarda öngörülen görevleri yerine getiren ve silah kullanma yetkisine sahip Bakanlığa bağlı jandarma ile sahil güvenlik ve polisi ifade eder.

Genel kolluk 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’na (İİK) göre merkezin ve mülki idarenin emrindedir. İİK m.11/A’ya göre; “A) Vali, il sınırları içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir. Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır. Bu maksatla Devletin genel ve özel kolluk kuvvetlerini istihdam eder, bu teşkilat amir ve memurları vali tarafından verilen emirleri derhal yerine getirmekle yükümlüdür”.

Kolluk faaliyetlerinin yerine getirilmesinde, polis ve jandarma yetkili kılınmıştır. Polis ve jandarmanın yanında kolluk faaliyetlerini icra eden; örneğin gümrük, sahil güvenlik ve orman kolluğu gibi teşkilatlar vardır ki, bunları polis ve jandarma bünyesinde ele almakta sakınca bulunmamaktadır. Bu nedenle; kolluğun faaliyetlerinden dolayı denetim kapsamına sadece polis değil, jandarma ve diğer kolluk birimlerinin de dahil edilmesi isabetli olacaktır.

Zor ve silah kullanabilen, Anayasa ve kanunlardan aldığı yetkilerle kişi hak ve hürriyetlerine sınırlama getirebilen, önleme amaçlı dinleme ve arama yapabilen, suçun önlenmesinde kısıtlayıcı tedbirlere başvurabilen, suçun işlendiği iddiasından sonra yakalama yapabilen, cumhuriyet savcısının talimatlarından hareketle gözaltı alma, arama ve elkoyma, yurtdışına çıkış yasağı gibi kişi hak ve hürriyetlerini sınırlayan tedbirleri tatbik edebilen kolluğun denetimi kim tarafından, nasıl yapılmaktadır?

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu uyarınca; memurlar 12 hizmet sınıfına ayrılmıştır. Polis; bu 12 hizmet grubundan “emniyet hizmetleri sınıfına” dahil olup, “emniyet mensubu memur” sıfatını taşımaktadır. Jandarma Genel Komutanlığı kadrolarında bulunan subay, astsubay ve uzman jandarmalar ise, jandarma hizmetleri sınıfına dahildir.

Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin; işledikleri iddia edilen bir suçtan soruşturulması, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'da düzenlenmiştir.

4483 sayılı Kanunun 1. maddesine göre; “Bu Kanunun amacı, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemektir”.

4483 sayılı Kanunun 2. maddesine göre; “Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır”.

4483 sayılı Kanun gereğince; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri, bu Kanunun 3. maddesinde sayılan yetkili mercilerin soruşturma izni ile mümkündür. “Soruşturma izni”, Ceza Muhakemesi Hukuku’nda soruşturma şartı olarak kabul edilmektedir, yani savcılık makamı soruşturma izni alınması gereken bir suç işlediği iddia edilen fail hakkında, ilgili kurumdan soruşturma izni almadan soruşturma yapamayacaktır. Ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri kanun koyucu tarafından istisna tutulurken, görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler de saklı tutulmuştur.

657 sayılı Kanun uyarınca “memur” sıfatını taşıyan polis ve jandarma hakkında soruşturma yapılabilmesi, 4483 sayılı Kanun uyarınca ilgili idari makamdan “soruşturma izni” alınması şartına bağlı olup, bu kuralın istisnaları bulunmaktadır.

- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.161/5’e göre;

“(5) Kanun tarafından kendilerine verilen veya kanun dairesinde kendilerinden istenen adliye ile ilgili görev veya işlerde kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kamu görevlileri ile Cumhuriyet savcılarının sözlü veya yazılı istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kolluk amir ve memurları hakkında Cumhuriyet savcılarınca doğrudan doğruya soruşturma yapılır. Vali ve kaymakamlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri, en üst dereceli kolluk amirleri hakkında ise, hakimlerin görevlerinden dolayı tabi oldukları yargılama usulü uygulanır”.

- CMK m.161/8’e göre; “Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır”.

- “Soruşturma” başlıklı 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu m.17/1’e göre;

“Bu Kanunda ve 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununda yazılı suçlarla, irtikap, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmi ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme suçlarından veya bu suçlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanmaz”.

Özetle; kolluğun görev sırasında veya görevi ile ilgili işlediği iddia olunan suçlardan dolayı üçlü bir denetim sistemi uygulanmaktadır;

1- 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’dan kaynaklanan izin sistemine bağlı soruşturma usulü olup, bu prosedür cumhuriyet savcısı tarafından değil, bir iç denetim şeklinde kolluğun bağlı bulunduğu teşkilat tarafından tatbik edilmektedir.

2- 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 17. maddesinde sayılan suçlardan dolayı soruşturma iznine ihtiyaç yoktur, cumhuriyet savcısı doğrudan soruşturma yapıp dava açabilir.

3- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.161/5 ile CMK m.161/8’de sayılan Devletin güvenliğine karşı suçların bir kısmından dolayı cumhuriyet savcısının doğrudan soruşturma yapma yetkisi kabul edilmiştir.

Cumhuriyet savcısının polis hakkında doğrudan soruşturma yapma yetkisine ilişkin, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu Ek Madde 9/B’de de ayrı bir hüküm yer almaktadır. Bu hükme göre, “Bu Kanun ve diğer kanun hükümlerine göre gerekli hallerde; Adliyeye ilişkin vazife ve işlerle ilgili bir hizmeti yerine getirirken silah kullanmak zorunda kalan polis hakkında, hazırlık soruşturması bizzat Cumhuriyet savcıları veya yardımcıları tarafından yapılır”.

Polis, bir suçun işlendiğinin öğrenilmesi ile başlayan adli görevi sırasında Cumhuriyet savcısının emir ve talimatlarını yerine getirmekle yükümlüdür. 3628 sayılı Kanun ile CMK m.161’de sayılan suçlar dışında kalanlar hakkında; eğer suç, polisin görevinden dolayı, yani görevi sebebiyle işlenmişse 4483 sayılı Kanun, değilse de genel hükümler tatbik edilir. Bir başka ifadeyle; kolluk hakkında, CMK m.161/8 ile 3628 sayılı Kanun m.17 hükümleri saklı olmakla beraber, adli görev ve işlerde veya cumhuriyet savcısının emir ve talimatlarının yerine getirilmesinde görevi kötüye kullanma veya ihmal varsa cumhuriyet savcısı tarafından re’sen soruşturma, idari ve siyasi görev kapsamında işlenen suçlar bakımından ise Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun hükümleri doğrultusunda soruşturma yapılır. Kolluk hakkında; idari görevi sebebiyle işlediği iddia edilen suçlardan dolayı idari amir izin vermedikçe, ceza soruşturması yapılamaz.

İdari görevini ifa ederken suçüstü hali ile karşılaşan kolluğun, bu andan itibaren işlediği fiiller idari görev mi yoksa adliye ile ilgili görev olarak mı nitelendirilmelidir? Devriye sırasında suça tanık olunması durumunda şüphelilerin yakalanmasının, polisin adliye ile ilgili görev veya işleri arasında olduğu söylenebilir mi?

Polisin Adli Görevlerinin Yerine Getirilmesinde Delillerin Toplanması, Muhafazası ve İlgili Yerlere Gönderilmesi Hakkında Yönetmelik m.3’e göre; “Polisin adli görevleri: Önleyici zabıta tedbirleriyle engel olunamaması sonucu bir suçun işlenmesi durumunda, kanunlarla polise tevdi olunan suç ve suç sanıkları ile bunlara ait delillerin tespiti, suç sanıklarının yakalanması ve adli mercilere teslimi, safhalarında polisin yaptığı çalışmaları ifade eder”.

Bir suç işlendiği veya işlenmekte olduğu bilgisini edinen polis; olay yerinin korunması, delillerin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için derhal gerekli tedbirleri alır. Yine bu kapsamda alınan tedbirler; delillerin muhafaza altına alınması, yakalama işlemleri polisin adliye ile ilgili işlemleridir. Bununla birlikte polisin adliye ile ilgili görevini ifa etmesi, CMK m.161/5’in tatbiki için yeterli değildir, kanun koyucu bu hükmün tatbiki için “görevi kötüye kullanma” veya “ihmal” hallerinden birisinin gerçekleşmesi şartını koymuştur. Toplum içerisinde güvenliğin sağlanması amacıyla alınan tedbirler ise, kolluğun idari görevlerindendir. Örneğin, polisin devriye gezmesi idari bir görevdir.

Kolluğun ifa ettiği adliye ile ilgili görevde veya işte “kötüye kullanma veya ihmal” olup olmadığının tespiti, soruşturma izni açısından önem taşımaktadır. CMK m.161/5’de; kanunlar tarafından kendilerine verilen veya kanun dairesinde kendilerinden istenen adliye ile ilgili görev ve işlerde kötüye kullanma veya ihmalin kamu görevlisi tarafından gösterilmesi şartının arandığı, cumhuriyet savcılarının sözlü veya yazılı istemlerini ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri tespit edilen kolluk amir ve memurları hakkında cumhuriyet savcıları tarafından doğrudan doğruya soruşturma açılabileceği, yani bu konularda soruşturma iznine gerek olmadığı ifade edilmektedir.

Bir görüşe göre CMK m.161/5; sadece kanun tarafından kendilerine verilen veya kanun dairesinde kendilerinden istenen adliyeye ilişkin işler ile cumhuriyet savcılarının sözlü veya yazılı istemlerini ve emirlerini yapmakta görevin kötüye kullanılması veya ihmali ile sınırlı anlaşılmamalı ve bir adli soruşturma kapsamına giren hususlar hakkında suça konu olabilecek fiil ve işlemlerden dolayı kamu görevlileri ile kolluk, amir ve memurları hakkında cumhuriyet savcısı doğrudan doğruya, soruşturma izni almaksızın soruşturma açabilir.

Bu görüş; CMK m.161/5’de kanun koyucunun amacını gözettiğinden bahisle başvurabileceği genişletici yorumla yetinmemiş, bunu aşıp kıyas yoluna başvurarak, kamu görevlileri ile kolluk amirleri aleyhine hükmün tatbik sahasını genişletmiştir. Bu uygulama, hem CMK m.161/5’in lafzına ve hem de Anayasa m.13’e aykırıdır. 4483 sayılı Kanunla görevleri ile ilgili konularda kamu görevlileri ile memurlara geçici bir dokunulmazlık verildiği, bu Kanunun kapsamına giren suçlardan dolayı cumhuriyet savcılarının soruşturma başlatamayacağı anlaşılmaktadır. 4483 sayılı Kanunla getirilen dokunulmazlık zırhının doğru olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur. Ancak CMK m.161/5’in tatbik alanı genişletilmek istenmekte ise, bu konuda yasal değişikliğe ihtiyaç bulunduğu tartışmasızdır. Çünkü “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13’de; temel ve hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği ifade edilmektedir. CMK m.161/5’de net bir şekilde, kanunlar tarafından verilen veya kanun dairesinde istenen adliye ilgili görev ve işlerde veya cumhuriyet savcılarının sözlü veya yazılı istemlerinde ve emirlerinde görevi kötüye kullanmaktan veya ihmalden söz edilmektedir.

Bir adli soruşturma süreci başladığında veya suçüstü hali sırasında olaya müdahale eden, yakalama tedbirini tatbik etmek isteyen kolluğun bu sırada işlediği iddia edilen suçtan dolayı CMK m.161/5 kapsamında kabul edilmesi, bu hükmün lafzına ve ruhuna aykırıdır. Hükmün hiçbir yerinde sınırsız bir şekilde adli soruşturmanın varlığı; bir kamu görevlisi, kolluk amiri veya memuru hakkında cumhuriyet savcısının doğrudan doğruya soruşturma açabileceğini yazmamaktadır. Böyle bir durumda, 4483 sayılı Kanunla sağlanan dokunulmazlık bertaraf edilemez. Bu dokunulmazlık ancak kanunla daraltılabilir. 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 17. maddesi, kamu görevlileri ve memurlarla ilgili dokunulmazlığın daraltılmasına bir örnektir. Sonuç olarak CMK m.161/5, bir adli soruşturma sırasında işlendiği iddia edilen ve TCK m.257’de düzenlenen görevi kötüye kullanma veya ihmal suçlarının dışına çıkarılamaz.

Aşağıda konu ile ilgili bazı Yargıtay kararları bulunmaktadır;

Yargıtay 11. Ceza Dairesi 12.11.2018 tarihli, 2018/6046 E. ve 2018/8983 K. sayılı kararında; “(…) 4483 Sayılı Kanun kapsamındaki bir suçu işleyen memur veya kamu görevlisi hakkında cumhuriyet savcılarının re'sen soruşturma yapma yetkileri bulunmamaktadır. Belirtilen Yasa hükümlerine göre, soruşturmanın başlaması yetkili merci tarafından izin verilmesi koşuluna bağlıdır. Yetkili merci izin vermedikçe soruşturma aşamasına geçilemeyeceğinden, şüpheli kişi veya kişiler hakkında cumhuriyet savcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına kararı verilmesi de olanaklı olmayacaktır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı, ancak yetkili merci tarafından soruşturma şartı niteliğindeki ‘izin’ verildikten sonra yapılacak soruşturma sonunda verilebilecektir. Somut olayda, polis memuru olarak görev yapan şüpheliler hakkında idari görevleri kapsamında, şikayetçi hakkında gerçeğe aykırı şekilde trafik idari para cezası tutanağı düzenlendikleri iddiasına dair olarak dosya kapsamında herhangi bir soruşturma izni alınmadığı tespit edilmiştir.”

Değerlendirmesine yer vererek, soruşturma izni alınmaksızın polis memuru hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararının kanuna aykırı olduğuna karar vermiştir.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 16.2.2015 tarihli, 2014/10105 E. 2015/2653 K. sayılı kararına göre;

“Suç tarihi itibarı ile İl Emniyet Müdürlüğü Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü emrinde polis memuru olarak görev yaptığı anlaşılan sanığın, kullanmış olduğu resmi plakalı ekip aracını Valiliğe bırakmak üzere seyir halinde iken katılanın yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasının meydana geldiği anlaşılan olayda; sanığın görevi sırasındaki bu olay nedeni ile soruşturma yapılabilmesi için 4483 Sayılı yasa hükümleri uyarınca soruşturma izni istenmesi ve davanın da izin istemi süresince durmasına karar verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması Kanuna aykırıdır”.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi; polis memurunun idari görevi sırasında meydana gelen trafik kazası olayını, memurun idari görevi kapsamında değerlendirmiş ve soruşturma izni şartının yerine getirilmediğinden bahisle bozma kararı vermiştir.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi; 2006/5351 E. ve 2006/16285 K. sayılı, 15.11.2006 tarihli kararında; polisin şikayet üzerine olay yerine giderek soruşturma işlemlerine başlamak üzere ilgili kişilerin karakola götürmesini, CMK m.161/5 kapsamında adliye ile ilgili görev olarak değerlendirmiş ve polis hakkında soruşturma izninin alınmasına gerek olmadığına karar vermiştir.

Bu karara katılmadığımızı belirtmek isteriz. Yukarıda açıkladığımız üzere; CMK m.161/5 polisin adliye ile ilgili her iş veya görevinde soruşturma izni alınmasına gerek bulunmamaktadır şeklinde yorumlanamaz. Kanun koyucu hükümde net bir şekilde CMK m.161/5’in, bir adli soruşturma sırasında işlendiği iddia edilen ve TCK m.257’de düzenlenen görevi kötüye kullanma veya ihmal suçlarının dışına çıkarılamayacağını ortaya koymuştur. Yargıtay 4. Ceza Dairesi; kararında, CMK m.161/5’de yer alan “görevi kötüye kullanma” veya “ihmal” şartlarını gözardı ederek, polisin adliye ilgili görevini ifa ettiğinden bahisle soruşturma izni alınmasına gerek olmadığına kanaat getirmiş, böylelikle Kanunun lafzına ve amacına aykırı hareket etmiştir.

Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 31.01.2017 tarihli, 2016/17900 E. ve 2017/986 K. sayılı kararına göre;

“(…) Mahkeme tarafından sanıklar hakkında açılan kamu davalarının ‘suç tarihi itibariyle İstanbul Emniyetinde polis memuru olan sanıkların adli bir görevin ifası kapsamında işlem yapmadıkları sadece idari görevleriyle bağlantılı olarak yaptıkları iş ve işlemler sırasında müşteki sanık ... ile aralarında çıkan tartışma sırasında atılı suçları işledikleri iddia edilmesine rağmen 4483 Sayılı Kanuna göre soruşturma izni alınmadan savcılıkça doğrudan iddianame düzenlendiği anlaşıldığından soruşturma şartının eksik olduğu’ gerekçesiyle CMK 223/8. maddesi gereğince kamu davasının durmasına’ karar verilmiştir. Ancak, 4483 Sayılı Kanunun 2. maddesindeki düzenleme karşısında, sanıkların kasten yaralama ve hakaret eylemlerinin bu Kanun maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği, genel hükümler çerçevesinde kovuşturma yapılarak karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde durma kararı verilmesi hukuka aykırıdır”.

Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin 14.12.2015 tarihli, 2015/11930 E. ve 2015/32185 K. sayılı kararına göre;

“Polis memuru olan sanığın, tanık Mustafa ile birlikte çevre ve trafik düzenini sağladıkları esnada katılanın kamyonetiyle hızlı bir şekilde geçmesi ve dur ihtarına uymayarak yola devam etmesi üzerine, takibe başladıkları, sesli ve ışıklı uyarıya rağmen katılanın ekip aracının kendisini geçmesine izin vermemesi, hızlı ve tehlikeli şekilde kaçmaya devam etmesi nedeniyle sanığın önce havaya daha sonra ise katılanın kamyonetine birkaç el silahla ateş ettiği, kamyonetin sol reflektör levhasına, sol arka stop lambasına, sağ arka lastiğine, alt motor karteli içerisine mermi isabet etmesi sebebiyle araçta hasar meydana geldiği olayda; 4483 sayılı ‘Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun’ hükümlerine göre sanık hakkında soruşturma izni alınması için durma kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,”

Kanuna aykırı bulunmuştur.

Özetle; polisin idari görevi sırasında, bu görev ile bağlantılı olarak karşılaştığı olaylar karşısında aldığı tedbirlerin, idari görevi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ileri sürülebilir. İdari görevinden bağımsız olarak; bir ihbar veya şikayet üzerine olay yerine giden polisin aldığı tedbirler adli görev niteliği taşıyacaktır. Polisin görevi başında iken, görevi nedeniyle işlediği fiillerin, o görev kapsamında değerlendirmesi isabetli olacaktır. Ancak işlendiği iddia edilen suç, polisin adli görevi sırasında olup da, bir ihmal veya kötüye kullanmadan kaynaklanmamışsa, CMK m.161/5 tatbik edilemez.

Bir polis memurunun devriye gezerken bıçaklı bir saldırganı silah kullanarak etkisiz hale getirmeye çalışması sonucu, silahından çıkan merminin yoldan geçen bir kişinin yaralanmasına sebep olduğu olayda soruşturma izni alınmalı mıdır?

Öncelikle somut olay; 3628 sayılı Kanun kapsamına girmemektedir. Olayı CMK m.161’e göre değerlendirdiğimizde; CMK m.161/5 uyarınca, kanun tarafından kendilerine verilen veya kanun dairesinde kendilerinden istenen adliye ile ilgili görev veya işlerde kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kamu görevlileri ile cumhuriyet savcılarının sözlü veya yazılı istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kolluk amirleri ve memurları hakkında doğrudan soruşturma yapılabilir. Bahse konu olayda, polis memurunun işlediği fiilde CMK m.161/5’de tanımlanan “adliye ile ilgili işlerde kötüye kullanma veya ihmal” yoktur. Somut olayda, polis memuru açısından ağır cezayı gerektiren bir suçüstü hali veya CMK m.161/8’de sayılan suçlardan birisi de bulunmamaktadır. Bu açıklamalar ışığında; cumhuriyet savıcısının bahse konu polis hakkında soruşturma yapabilmesi için, 4483 sayılı Kanun gereğince soruşturma izni alması gerektiği sonucuna ulaşılmalıdır.

2- Kolluğun görevi sebebiyle işlediği suçlardan dolayı yapılan soruşturmalar ne kadar etkin yürütülebilmekte, hak arama hürriyeti ne derece korunabilmekte, maddi hakikate ve adalete ulaşılabilmek midir? Bir başka ifadeyle, bu usullerin kullanılması suretiyle maddi hakikatin ortaya çıkarılması ve adaletin süratle yerine gelmesi sağlanabilmekte midir?

Yukarıda sayılan yöntemlerle; “hukuk devleti” ilkesinin temel direği olan, hukukilik denetimi ve kamu görevinden kaynaklanan yetkilerin kullanılması ile ilgili hukuka aykırılıkların takibi, giderilmesi, sorumluların adalet önüne çıkarılabilmesi, tarafsız bir gözle ve niyetle soruşturmaların yürütülüp delillerin toplanması, bunun yanında da kolluğun haksız veya keyfi isnatlarla karşı karşıya kalmasının ve baskı altına alınmasının önüne geçilebilmekte midir?

Kanunda öngörülen yöntemlerin; kolluğun haksız veya keyfi isnatlarla karşı karşıya kalması ve dolayısıyla baskı altına almasını önlediği, fakat bu sırada maddi hakikate ve adalete ulaşılmasında ciddi güçlükler yaşanmasına neden olabileceği söylenebilir. Bu durum; yani etkin ve süratli işlemeyen bir denetim usulü, kamu kudretinden kaynaklanan kamu görevinin sağladığı yetkileri kötüye kullanmayı cesaretlendirebilme riski taşımaktadır.

Günümüzde kolluk denetiminde yaşanan aksaklıkta; akla gelmeyen ve tartışılmayan ana bir sorun vardır, soruşturma izni meselesi, yani yargı denetiminden geçici muaf tutulma veya yargı denetiminin takip şartına bağlanmasıdır.

“İzin vermeye yetkili merciler” başlıklı 4483 sayılı Kanun m.3’e göre; “Soruşturma izni yetkisi

a) İlçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında kaymakam,

b) İlde ve merkez ilçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında vali,

(…) Yokluklarında ise vekilleri tarafından bizzat kullanılır”.

Ülkede kamu düzenini ve güvenliğini korumak, İçişleri Bakanlığı’nın görevidir. Bu görev, il sınırları içinde vali, ilçe sınırları içinde ise kaymakam tarafından yürütülür. Vali ve kaymakamlar bu görevlerini, emniyet ve jandarma vasıtasıyla yerine getirirler. Vali, il sınırları içinde bulunan ve önleme görevini yapan genel ve özel kolluğun amiridir (İİK m.11). Kolluk hakkında soruşturma izni vermeye yetkili merci ise; ilçede kaymakam, merkez ilçede ve ilde ise validir.

“Ön inceleme” başlıklı 4483 sayılı Kanun m.5/1’e göre; “İzin vermeye yetkili merci, bu Kanun kapsamına giren bir suç işlediğini bizzat veya yukarıdaki maddede yazılı şekilde öğrendiğinde bir ön inceleme başlatır”.

Ön inceleme; izin vermeye yetkili merci tarafından bizzat yapılabileceği gibi, bu merciinin görevlendireceği bir veya birkaç denetim elemanı veya hakkında inceleme yapılan kişinin üstü konumunda bulunan memur ve kamu görevlileri tarafından da yaptırılabilir (4483 sayılı Kanun m.5/3). Dolayısıyla; 4483 sayılı Kanunun kapsamına giren soruşturma izni aşaması, yine polis ve jandarma teşkilatlarında yer alan birim tarafından yürütülecektir. Soruşturma iznine ilişkin karar, ön inceleme süreci de dahil olmak üzere suçun öğrenilmesinden itibaren en geç 30 gün içinde verilir. Bu süre, 15 günü geçmemek kaydı ile zorunlu hallerde bir defa uzatılabilir.

Takip şartı için gerekli olan iznin verilip verilmemesi ile ilgili yapılacak araştırmada; iddia ve delilleri araştıran, delilleri toplayan, ifadeleri alan, soruşturma raporunu hazırlayan ve sonuçta her ne kadar yargı denetimine tabi olsa da soruşturma iznini veren kolluk teşkilatıdır. Bir kolluk mensubunu denetleyen ve yine aynı teşkilat bünyesinde çalışan, rütbeli de olsa kolluğun ve kolluk biriminin bağımsızlığından ve tarafsızlığından bahsedilemez.

Soruşturma iznine ilişkin karara karşı itiraz yolu 4483 sayılı Kanun m.9’da düzenlenmiştir. Soruşturma izni verildiği takdirde; hakkında inceleme yapılan kolluk görevlisi, soruşturma izni verilmediği halde ise cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçi, kararın kendisine tebliğinden itibaren 10 gün içinde yetkili merciin yargı çevresinde bulunan bölge idare mahkemesine itiraz edebilir. Bölge idare mahkemesi; kendisine yapılan itirazı en geç üç ay içerisinde sonuçlandırır, verdiği karar kesindir.

Soruşturma izni aşamasını yürüten kolluk mensubu veya birimi, sübjektif olarak tarafsız davrandığını ileri sürebilir. Ancak bu niyet, o kolluk mensubunun ve biriminin bağımsız olduğunu ve dış gözleme karşı objektif tarafsızlığını ortaya koymak için yeterli bir dayanak olarak kabul edilemez. CMK m.160 uyarınca cumhuriyet savcısının soruşturmanın amiri veya yürütücüsü olduğu doğrudur, fakat cumhuriyet savcısı bu soruşturmayı kiminle yapacaktır? Emrinde bulunan hangi kamu görevlisine talimat vermek suretiyle delilleri toplatacak ve soruşturma tasarruflarının yerine getirilmesini sağlayacaktır? Türk Hukuku’nda, cumhuriyet başsavcılıklarına bağlı ayrı bir adli kolluk yapılanması bulunmadığına göre, elbette bu soruların cevabı polis ve jandarma olacaktır. Bir başka ifadeyle, cumhuriyet savcısının bir kolluk mensubu hakkında yürüteceği soruşturmada yardımcısı yine bir başka kolluk mensubu olacaktır. Bu tespitimiz, kolluğa güvensizliğin bir işareti değildir; ancak ifa ettiği idari veya adli kolluk görevi sırasında veya görevinden dolayı suç işlediği iddia edilen kolluk mensubu hakkında soruşturmanın yürütülmesinde, bu kapsamda delillerin toplanmasında, iddianame veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karara temel teşkil edecek fezlekenin hazırlanmasında, soruşturmaya konu eylem ve şüpheli yönünden bağımsız ve tarafsız hareket etme güçlüğü çeken kolluk görev alacaktır.

Elbette bu tespit mutlaklık içermeyip, karine olarak kabul edilmelidir. Kolluk denetimlerinde yaşanan sorunlar, güvensizlik ve gecikmeler, denetimin gereği gibi yapılmadığına dair toplumda oluşan şüpheler, maddi hakikate ve adalete ulaşmada duyulan endişelerin giderilmesi için bir çözüm yolu bulunmalıdır. Bu yol; kolluğun kıskaca ve baskı altına alınması, iş yapamaz ve yetki kullanamaz hale getirilmesi amacına hizmet etmez. Burada maksat, hem dürüst bir hukukilik denetiminin yapılmasını ve hem de kolluğun görevinden kaynaklanan yetkileri kullanması sırasında bugüne kadar oluşan şaibelerin giderilmesini sağlamaktır. Bağımsız ve tarafsız bir denetime tabi tutulacak kolluk; bir taraftan şaibelerden kurtulacak, diğer taraftan hukukilik denetiminin “hukuk devleti” ilkesine yakışır şekilde yapılmasının olumlu sonuçlarından yararlanacaktır. Şüpheden arındırılmış etkin denetim, toplum düzeni ile kişi hak ve hürriyetlerine katkı sağlayacaktır.

Bunun için, kolluk teşkilatlarının hiyerarşik yapılanması dışında bağımsız bir denetim mekanizması kurulmalıdır. Bu teşkilat özerk olmalı ve üyelerini; parlamento, yüksek yargı ve Cumhurbaşkanı seçmelidir. Bu yöntemin, işin içine siyaseti karıştıracağı şeklinde eleştirilmesi mümkündür. Bu eleştiri Türkiye’nin şartları, siyasetin yanlış anlaşılması ve kullanılması, “kuvvetler ayrılığı” ilkesine dikkat edilmemesi ile ilgilidir. Bu tip eleştirileri dayanak alıp, sorunları çözme yolunda Milletin iradesini temsil edenlere başvurulmadığında, kolluk teşkilatı için gündeme getirdiğimiz kronikleşmiş meselenin çözülmesi yolunda adım da atılmamış olacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma komisyonu usulü, yukarıda değindiğimiz sorunların çözümünde yeterli değildir. Çünkü araştırma komisyonunun önüne gelen sorunu ve konuyu inceleyip rapor hazırlamak dışında bir yaptırım gücü yoktur.

Önerimizde; en azından belirli bir ağırlığa sahip suçların denetiminin, yani ön soruşturmasının bağımsız ve tarafsız bir denetim mekanizması tarafından yerine getirilip, toplanan delillerle birlikte ulaşılan sonucun cumhuriyet savcısına bildirilmesi tavsiye edilmektedir. Kolluğun görevi sırasında veya görevinden dolayı işlediği iddia olunan suçlardan dolayı denetimi, kolluk dışında bir teşkilat tarafından yürütülmelidir.

Hangi suçların bu denetim kapsamına gireceği sorusu gündeme gelebilir; ya tüm suçlar veya katalog suçlar veya cezanın ağırlığına göre suçlar ayırımına gidilebilir. Katalog suçlar kapsamına; işkence ve kötü muamele, kasten insan öldürme, kasten nitelikli yaralama, yağma, Devletin güvenliğine karşı suçlar, casusluk, cinsel saldırı, cinsel istismar, uyuşturucu madde ticareti ve kaçakçılık suçları girebilir. Bağımsız ve tarafsız denetim mekanizmasının görev alanı kapsamı, suça konu eylemin ceza ağırlığına göre de belirlenebilir. Örneğin, cezası beş yıl ve üstünde olan suçlar hakkında yürütülecek ön soruşturmanın bağımsız ve tarafsız denetim mekanizmasına bırakılması öngörülebilir.

.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Filiz Demirbüker

.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)