Yargıç olarak ilk atandığım yer Siirt iliydi. Orada insanlar bize “Peygamber Postunda oturuyorsunuz” derdi. Bir gün ağır Ceza için gittiğim bir keşifte yaşlı bir adam eğildi ve ırmağı geçmem için sırtında taşımayı önerdi. Yapım böyle şeyleri kabul etmez. Hemen çok teşekkür ederek kendim geçebileceğimi söyledim ve o insanların yargıya saygılarını, güvenlerini hiç unutmadım.
Şimdi Bakırköy Adliyesinde görevli bir katip iddiaya göre çok sayıda kişiyi yaklaşık 80 milyon dolandırmış. Parasını kaptıranlardan Levent S.:
“Süleyman D. isimli kişi Bakırköy Adliyesinde, annesi Büyükçekmece Adliyesinde çalışıyor ancak bu olayların ortaya çıkmasına yakın tayinini Balıkesir'e aldırmış.(...) Güvenimizi kazanmasının en büyük sebebi adliye personeli olması” diyor.
S. ayrıca adliyedeki bu kişilerin Hakimlerin şifrelerini öğrenerek vatandaşların kimlik numaraları üzerinden sorgulama yapıp üzerlerine kayıtlı mal varlığının olup olmadığının kontrol edildiğini de anlatıyor.
S.'ın avukatı Emrah Kaya ise, "Bu şahıslar kamu görevlileridir. Hatta adliye de çalışan, yargı mensubu olan kişilerdir. Vatandaşımızın ilk güveneceği kişiler yargı mensubu olan kişilerdir.” diyor.
Yani sonuçta yargıya güveni herkes vurguluyor. Adalet dağıtılan ve hakimlerin, savcıların çalıştığı yerde çalışanlara da insanlar güvendiklerini söylüyorlar.
Fakat her şey olması gerektiği gibi değil. Bir başka deyişle kazın ayağı öyle değil.
Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar , Hâkimler Savcılar Kurulu’na (HSK) bir şikâyet dilekçesi veriyor...O şikayet dilekçesinde yer alan hususlar yalnızca biz hukukçuları değil duyarlı her vatandaşı adalet adına çok ama çok üzecek kadar önemli.
Başsavcı Uçar, şimdi yapılanların Fetocu yargı mensuplarına rahmet okutur durumda olduğunu ileri sürüyor. Ben hakimlik mesleğim boyunca bir yargı mensubunun Fetocu olacağına inanmak istemedim. Tarafsız ve bağımsız bir hukukçu olma ilkesi dışında hiçbir amacımız olmadı. Ancak sonra inanmak istemediğimiz şeyler karşımıza gerçek diye çıktı. Yani Fetöcü siyasiler, yüksek yargı üyeleri, generaller, valiler vs ...gibi.
Konumuza dönersek Başsavcı Uçar bazı yargı mensuplarının her türlü kirli işler yaptığını ileri sürüyor ve “kanserli hücrelerin temizlenmesi” için yargıda “kemoterapi” yapılması gerektiğini savunuyor.
Halen uyuşturucu baronlarının ve benzeri suçluların serbest bırakıldığını ve hâkimlerin ücret karşılığında istenilen haberleri yasakladığını duymak istemiyorum.
Burada cevabını veremediğimiz bir soru aklımıza geliyor. Başsavcı sayın Uçar bu olaylar hakkında bildiklerini daha önce bildirme olanağına sahip değil miydi. Fakat yine de bir zarar varsa neresinden dönersek dönelim kazançlıyız diye düşünüyorum.
İkinci sorumda Bir Başsavcının iddiaları ve bu iddialara yakın açıklamalarda bulunan bir HSK yetkilisinin açıklamalarına karşın “soruşturmanın selameti” bakımından hiçbir kimseye görevden el çektirilmemesi!
Elbette ki bu olaylar nedeni ile tüm özveri ile çalışan, tertemiz yargı mensuplarına kuşkulu bakmak doğru olmaz. Her yer de her meslek de çürükler olabilir. Ancak birkaç kişi için söz konusu olan bu iddiaların yargıya güveni etkilediği açıktır.
Basında çıkan haberlere göre bir Hakimler Savcılar Kurulu üyesinin anlattıkları da tüyler ürpertici. Bu yetkilinin açıklamasına göre üst göreve atanan bir yargıç görevden ayrılmayıp çalışmasını sürdürmüş ve ayrıca adli tatil sırasında dört kez nöbet tutmuş. Bu nöbet görevinde de uyuşturucu suçundan bazı kişiler tahliye olmuş.
Bir yargıç başka bir göreve atandığında göreve belirli sürede devamı hakkında özel bir yetki verilmemişse o an imza yetkisi kalkar. Bir atanmam sırasında ağır ceza mahkemesi üyesi olarak kürsüdeydim. Duruşma devam ederken bir görevli atanmam hakkındaki telgrafı getirdi. O tarihlerde özlük işlerimizle ilgili kararlar Ankara'dan bize telgrafla bildirilirdi. Ağır ceza mahkemesi başkanımızla bakıştık. Cübbemi çıkarıp duruşmadan ayrıldım.
Şimdi yetkililerin, yargıyı, hukukçuları ve tüm vatandaşlarımızı ilgilendiren yargıdaki kanserli hücrelere ilişkin haber ve içeriklere ulaşılamaması kararı alınması da doğru değildir. Bilgi edinme ve ifade özgürlüğüne aykırı kararlarla kamuoyu önünde açıklıkla izlenmesi gerekli soruşturmalara gölge düşürülmemelidir.