Özel Yetkili Mahkemeler Sonrası

Abone Ol
6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, yayımlanıp yürürlüğe girmesi amacıyla sırasını bekliyor. Bu Kanun yürürlüğe girmekle, Türkiye Cumhuriyeti uzun bir aradan sonra genel – özel ağır ceza mahkemesi ayırımından vazgeçerek, uzmanlaşmış ağır ceza mahkemesi yargılaması sistemine geçecektir. Doğru olan da bu idi, sadece geç kalındı.
 
Özel yetkili mahkemeler kaldırıldığında, hukuk ve adalet bitmeyecek, düzensizlik de olmayacak, suç da artmayacaktır, çünkü Türkiye bu sorunlarla uzun süredir uğraşmaktadır. Özel yetkili mahkemelerin varlığından bahisle, hukuk ve adalet iyileşmedi, düzen sağlanmadı ve suçta da azalma olmadı. Özetle, “hukuk devleti” ilkesinin geçerli olduğu bir yerde kişi hak ve hürriyetlerini koruyan ve herkes için aynı olan yargılama sisteminin varlığı kaçınılmazdır. Bunun dışında kalan her usul, hem “yargı birliği” ilkesini zedeler ve hem de olağanüstü mahkemeler ile yargılamaların kapısını açar. Ümit ederiz ki kamu otoritesi, yeni bahane, kendi lehine kanun ve uygulamalarla farklı hukuka aykırılıkların yolunu açmaz.
 
Bununla birlikte, 6526 sayılı Kanunun özel yetkili mahkemelerin kaldırılması ile ilgili Teklif metninde yer alan 1. maddesinin isabetli olduğunu, fakat bu maddenin kanunlaştırılması sırasında farklılaştırılıp kişi hak ve hürriyetleri aleyhine hükümlerle donatıldığını ifade etmek isteriz. Oysa özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına temel gerekçe, bireyin dürüst yargılanma hakkının korunması, yargılama eşitliğinin sağlanıp hukuk güvenliği hakkının gözetilmesidir.
 
6256 sayılı Kanunun genel gerekçesinde aynen, “Adil yargılanma konusunda Ülkemizde yaşanan tartışmaların başında, devlet güvenlik mahkemeleriyle başlayıp Ceza Muhakemesi Kanunu 250. ve Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesi uyarınca kurulan ağır ceza mahkemeleriyle devam eden özel yetkilere sahip mahkemeler ve cumhuriyet savcıları eliyle yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar gelmektedir. Ayrıca, özel yetkilere sahip ağır ceza mahkemeleri uygulaması sonucunda, üç farklı ağır ceza mahkemesi ortaya çıkmış ve toplumda adeta özel hakim, özel mahkeme, özel savcı nitelemeleri yapılmak suretiyle hakim ve cumhuriyet savcıları arasında fiili olarak hiyerarşik bir algı ortaya çıkmıştır. Teklifle, adil yargılama bakımından üzerinde büyük tartışmalar olan özel yetkilere sahip mahkeme ve cumhuriyet savcılığı uygulaması ile özel soruşturma ve kovuşturma usullerine son verilmekte ve tüm ağır ceza mahkemelerinin aynı usul kurallarına tabi olması sağlanmaktadır.” cümlelerine yer verildiği halde, 6526 sayılı Kanunun 1. maddesinin kabul edilen şekli ile bu gerekçenin çeliştiği görülmektedir. Gerekçe cesaret ve ümit verici olduğu halde, Teklif metninde korunan bu anlayışın kanunlaştırma sırasında neden terk edildiği açıklanmamıştır.
 
Teklifte; devam eden tüm soruşturma ve davalar yönünden özel yetkili savcı, hakim ve mahkemelerin görev ve yetkilerine son verilip, tüm dosyaların yeni görevli ve yetkili savcı, hakim ve mahkemelerce görülüp yargılamalarına devam edilmesi öngörüldüğü halde, bu isabetli düzenlemenin 6526 sayılı Kanunun 1. maddesi ile terk edildiği görülmektedir. Böylece, yürüyen hiçbir soruşturma ve davanın geçmişe dönük etkilenmemesi, kaldığı yerden devam etmesi, özellikle bitmek üzere veya bitip de henüz gerekçeli kararı yazılmamış ya da Yargıtay’da temyiz incelemesinde bulunan dosyaların mevcut şekilleri ile sonuçlandırılması hedeflenmiştir.
 
Özel yetkili savcı, hakim ve mahkeme uygulamalarına karşı oluşan itiraz ve şikayetleri gözardı eden, “yargı birliği” ilkesine aykırı genel – özel mahkeme ayırımı ile dürüst yargılanma hakkı ihlallerine karşı kayıtsız kalan bu tür bir hükmün isabetli olduğu söylenemez. Ayrıca bu tür bir düzenlemenin de, 6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesinin 4. fıkrası ile düşülen hata ve çifte standarttan bir farkı olmayacaktır. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılma gerekçesi, hakim ve mahkeme uygulamaları ile hukuk kuralları arasında oluşan tezattan kaynaklanmıştır.
 
Kanaatimizce, Yargıtay aşaması dahil devam eden tüm soruşturma ve davaların baştan görülüp yargılamaya konu edilmesi ya da en azından Yargıtay’da temyiz incelemesi devam eden dosyaların görevsizlik kararı ile görevli ve yetkili mahkemelerine gönderilmesi gerekirdi. Şimdi ise, tüm soruşturma ve hangi aşamada olursa olsun kovuşturmaların kaldıkları yerden devam edeceği ifade edilmektedir. Örneğin, karar aşamasında olan bir dosyanın yargılamasını yapacak yeni mahkeme, hakim veya heyet bir anda davayı, geçmişte yaşanan tüm usul hatalarına rağmen bitirebilecektir. Çünkü kanun koyucu, “devam olunur” ibaresine yer vermek suretiyle ona kadar yapılan yargılama ile ilgili tüm talep, karar ve tasarrufları hukuka uygun saymayı amaçlamıştır. Bu yönde bir uygulama, dürüst yargılanma hakkı ile bağdaştırılamaz. Teklif metnini dikkate almayan kanun koyucu, elbette yeni başlayacak soruşturma ve kovuşturmalar için isabetli bir düzenleme yapmış, fakat yürüyen soruşturma ve kovuşturmalar yönünden “eşitlik” ilkesini gözardı eden ve geçmişte yaşanan yargılama hatalarını da denetimsiz bırakan bir yöntemi benimsemeyi tercih etmiştir.
 
Bundan başka 6526 sayılı Kanunla, delil toplama teknikleri ile ilgili kişi hak ve hürriyetleri lehine düzenlemelerin kabul edildiği görülmektedir. Bu yeni düzenlemelere aykırı olarak önceden toplanan delillerin hukuka uygun sayılıp yargılamada kullanılacağı ifade edilmektedir. Ceza yargılaması kurallarından bireyin lehine olanların geçmişe etkili uygulanamayacağı, bu durumun “suçta ve ceza kanunilik” ilkesinden farklı olduğu, lehe ve aleyhe olsun ceza yargılaması kurallarından değişenlerin ileri etkili uygulanacağı, değişiklik anına kadar toplanan deliller ile yapılan yargılama tasarruflarının aynen geçerli kabul edileceği, bu düşüncenin hukuki dayanağı olarak gösterilmektedir.
 
Şüpheli veya sanık lehine olan ceza yargılaması kurallarında öngörülen değişikliklerde, yukarıda zikredilen düşüncenin mutlak doğru sayılamayacağı, örneğin “suç örgütü” iddiası ile yapılan dinlemelerin yürürlükten kaldırıldığı bir durumda, yeni düzenlemenin gözardı edilemeyeceği, artık hukuka aykırı sayılması gereken bu delillerin Anayasa m.38/6 uyarınca yargılamada şüpheli veya sanığın aleyhine kullanılamayacağı savunulmaktadır.
 
Tüketilen ve etkisi tümü ile biten koruma tedbirleri ve deliller yönünden değilse de, yargılama aşaması devam eden dosyalar yönünden kişi lehine düzenlenen yargılama kurallarının dikkate alınamayacağını söylemek doğru değildir. Örneğin, yeni Kanunda tutuklama tedbirinin uygulanmasında somut delillerin varlığının aranacağı söylendiğinden, devam eden tutukluluklarda bu gerekçenin, tutuklama kararının değişiklik öncesinde verildiğinden bahisle dikkate alınmaması kabul edilemez. Tutuklama kararı eski tarihli olsa bile, uygulama ve etkisi devam ettiği için birey lehine olan yeni düzenleme tutukluluğa itiraz ve tutukluluğun gözden geçirmelerinde dikkate alınmalıdır.
 
Bundan başka, 6256 sayılı Kanunla şüpheli ve avukatına karşı soruşturmanın gizliliğinin kaldırıldığı görülmektedir. Hakkında gizlilik kararı verilen bir soruşturmanın bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce alındığından bahisle, Kanun değişikliğine rağmen şüpheli lehine olan bu düzenlemenin etkisinin devam ettiğini söylemek doğru değildir. Kişi lehine yürürlüğe giren düzenleme, yalnızca yeni soruşturmaları değil eski soruşturmaları da kapsayacaktır.
 
Bunun gibi, elde edildiği tarihte hukuka uygun sayılan delil de, yeni çıkarılan düzenleme karşısında hukuka aykırı hale gelmişse, henüz bitip kesinleşmemiş yargılamalarda bu lehe değişikliğe kayıtsız kalınamaz.
 
Son söz; umarız özel yetkili mahkemelerde yargılamaları devam eden insanlar ve özellikle tutuklular arafta kalmazlar. Yargılama, hem süratli ve hem de dürüst olmalıdır. Aksi halde, yine bir arpa boyu yol gidilemez, yalnızca değişiklik yapmış ve yeni değişikliklere kapı açmış oluruz. Sabahtan akşama kanun değiştirmekle doğruya ulaşılabilse idi, hukuk sistemi en iyi işleyen ülkelerden birisi biz olurduk.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)