Ortaklığın Giderilmesi Davalarında Bekletici Mesele Yapılan Uyuşmazlıklar

Abone Ol

Giriş

Ortaklığın giderilmesi (izale-i şüyu) davalarında, mahkemenin hüküm verebilmesi için dava konusu mal üzerindeki mülkiyet durumunun net ve çekişmesiz olması gerekir. Ancak uygulamada sıkça, paydaşlar veya üçüncü kişiler arasında devam eden başka uyuşmazlıklar, ortaklığın giderilmesi davasının sonucunu doğrudan etkileyebilmektedir. Bu gibi hallerde bekletici mesele kurumu devreye girmektedir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m.165 uyarınca, eğer görülen davanın sonuçlanması, başka bir davada ya da merci tarafından verilecek ve kesinleşecek bir idari karara bağlı ise mahkeme, o diğer davanın sonucunu bekleyebilir. Ortaklığın giderilmesi davalarında bekletici mesele, davanın esası hakkında verilecek kararı doğrudan etkileyebilecek nitelikteki ayrı bir uyuşmazlığın çözümü sonuçlanıncaya kadar, asıl davanın bekletilmesi anlamına gelir. Bu kurum, yargılamanın sağlıklı yürümesi ve paydaşların hak kaybına uğramaması açısından kritik önemdedir. Zira ortaklığın giderilmesi davasının temel amacı paylı veya elbirliği mülkiyetine konu maldaki ortaklığı sona erdirmektir; bu amaca ulaşabilmek için öncelikle payların ve paydaşların kimler olduğunun kesin biçimde belirlenmiş olması gerekir. Aksi halde, ortaklığın yanlış kişi veya oranlar üzerinden giderilmesi adil olmayacak ve bozma sebebi doğuracaktır.

Her ne kadar ilgili kanun maddesinde “bekletilebilir” şeklinde hakime takdir yetkisi verilecek biçimde düzenleme yapılmış ise de, bu ifadenin; bir davada bekletici mesele yapılacak hususların sınırlı olmaması ve bu nedenle hakimin takdir yetkisini her somut olayın özelliğine göre ayrı kullanacağı şeklinde yorumlamak gerekir. Bu nedenle, her davada olduğu gibi ortaklığın giderilmesi davalarında da belli başlı davaların yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca bekletici mesele yapılması gerekmektedir. Aynı kanun maddesinin gerekçesinin son cümlesinde “Bekletici soruna karar veren mahkemenin, zaman zaman duruşma yaparak diğer davanın veya idari makamın kararının akıbetini araştırması, zaman kaybını önlemek bakımından önemlidir.” ifadesi yer almaktadır. Kanun koyucunun buradaki gayesi, bir davada verilecek hükmün çelişkili olmaması olduğu gibi, bekletici mesele yapılması nedeni ile zaman kaybını da önlemeyi amaçlamaktadır.

Nitekim Yargıtay kararları incelendiğinde, ortaklığın giderilmesi davalarında bekletici mesele yapılması gereken uyuşmazlıkların başlıca dört kategoriye ayrıldığı görülmektedir. Bunlar: (1) taşınmazın mülkiyetinin esasına ilişkin uyuşmazlıklar, (2) taşınmaz üzerindeki muhdesatın (bütünleyici parçaların) aidiyetine ilişkin uyuşmazlıklar, (3) mirasçılık durumu ve taraf teşkilini (dava ehliyetini) ilgilendiren uyuşmazlıklar, ve (4) idari yargıda görülüp taşınmazın hukukî durumuna etki eden uyuşmazlıklardır. Aşağıda, Yargıtay’ın bu kategorilere giren uyuşmazlıklarda HMK m.165 kapsamında bekletici mesele kurumunu nasıl uyguladığını ve uygulamada ortaya çıkan sorunları ele alacağız.

Mülkiyetin Esasına İlişkin Uyuşmazlıklar

Ortaklığın giderilmesi davalarında en yaygın bekletici mesele nedeni, dava konusu taşınmazın mülkiyetine veya pay/paydaş durumuna ilişkin devam eden davaların varlığıdır. Bu tür davaların sonucu, ortaklığın giderilmesi davasındaki tarafların kim olduğu ve pay oranlarının ne olacağı üzerinde doğrudan etki yapabilir. Dolayısıyla bu gibi uyuşmazlıklar sonuçlanmadan ortaklığın giderilmesi davasında nihai kararın verilmesi doğru değildir. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 2018/1040 E., 2018/4277 K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere, “...iptali ve tescil davası sonucunda verilecek karar ile dava konusu taşınmazın pay ve paydaşlık durumu değişebileceğinden” ortaklığın giderilmesi davasında ilgili tapu iptal ve tescil davasının kesinleşmesi beklenmelidir; aksi takdirde hüküm kurulması hatalı olacaktır [1]. Bu ilke, Yargıtay’ın pek çok kararında tekrar edilmiş ve mahkemelerin dikkatine sunulmuştur [2][3].

Bu bağlamda mülkiyetin esasına ilişkin bekletici mesele yapılacak uyuşmazlıklara örnek olarak şunlar verilebilir:

- Tapu iptali ve tescil davaları: Dava konusu taşınmaza yönelik olarak açılan her türlü tapu iptali ve tescil davası, ortaklığın giderilmesi davası için bekletici mesele yapılmalıdır. Uygulamada muris muvazaasına (miras bırakandan mal kaçırma), vasiyetnameye dayalı taleplere, önalım hakkına veya kat karşılığı inşaat sözleşmesinin feshi gibi çeşitli nedenlere dayanan tapu iptal-tescil davaları görülebilmektedir. Bu davalar sonuçlanıp kesinleşmeden ortaklığın giderilmesi davasına devam edilmemelidir. Belirtilen Yargıtay kararında da mahkemenin tapu iptal davasının kesin sonucunu beklemeden hüküm vermesinin hukuka aykırı olduğu ifade edilmiştir [1]. Benzer şekilde, Yargıtay 14. HD’nin 2014/7551 E., 2014/8651 K. sayılı kararı ve Yargıtay 7. HD’nin 2023/1487 E., 2023/1728 K. sayılı kararı başta olmak üzere birçok içtihatta da aynı prensip yer almaktadır [2] [3].

- Miras hukukundan kaynaklanan mülkiyet davaları: Miras hukukuna özgü bazı davalar da taşınmazın mülkiyet yapısını etkiledikleri takdirde bekletici mesele yapılmaktadır. Örneğin, sağ kalan eşin Türk Medeni Kanunu m.652 uyarınca aile konutunun kendisine özgülenmesi talebiyle açtığı dava, miras paylarını değiştirebileceği için bu dava sonuçlanmadan ortaklığın giderilmesi davası karara bağlanmamalıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2018/509 E., 2021/1406 K. sayılı kararında aile konutuna ilişkin böyle bir istemin bulunması halinde, bunun sonucunun beklenmesi gerektiğini özellikle vurgulamıştır [4]. Benzer şekilde, vasiyetnamenin tenfizi davası varsa, bu davanın kesinleşmiş sonucunun beklenmesi ve tapuya tescil edilip edilmediğinin görülmesi gerektiği Yargıtay tarafından belirtilmiştir [5]. Vasiyetname hükümlerinin uygulanması, taşınmazın kimin adına tescil edileceğini etkileyebileceği için, bu konuda kesin yargı kararı çıkmadan ortaklık giderilmemelidir. Yine ortaklar arasındaki ilişkiden kaynaklanan özel bir durum olarak paydaşlıktan çıkarma davası da bekletici mesele yapılmayı gerektirir. Bir paydaşın, paydaşlıktan çıkarılması amacıyla açılan bir dava, sonuçta ilgili kişinin paydaş olup olmayacağına hükmedeceğinden ortaklığın giderilmesi davasının taraf ve pay yapısını doğrudan etkiler. Bu nedenle söz konusu dava sonuçlanıncaya dek beklenmelidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/2791 E., 2021/875 K. sayılı kararında, paydaşlıktan çıkarma talebiyle açılan davanın ortaklığın giderilmesi davası bakımından bekletici mesele yapılması gerektiği açıkça ifade edilmiştir [6].

Muhdesatın Aidiyetine İlişkin Uyuşmazlıklar

Ortaklığın giderileceği taşınmazın üzerinde bulunan bina, ağaç, yapı gibi muhdesatın (eklenti veya bütünleyici parçaların) kime ait olduğu konusunda taraflar arasında uyuşmazlık çıkabilir. Bu tür muhdesat aidiyeti uyuşmazlıkları da önemli bir bekletici mesele sebebidir. Zira taşınmazın aynen taksimi veya satışına karar verilirken, üzerindeki muhdesatın kime ait olduğunun belirlenmesi, paydaşların hakları açısından önem taşır.

Uygulamada, paydaşlardan biri taşınmaz üzerindeki belirli bir yapının ya da ağacın kendisine ait olduğunu ileri sürüp diğer paydaşlar bunu kabul etmezse, sulh hukuk mahkemesi HMK m.165 uyarınca ilgili tarafa bu konuda ayrı bir tespit davası açması için süre vermektedir. Örneğin, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 2016/7849 E., 2019/5652 K. sayılı kararında mahkemenin bu durumda nasıl davranması gerektiği ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Karara göre, mahkemece verilen süre içinde belirtilen konuda ayrı bir dava açılırsa, o davanın sonucunun beklenmesi; açılmadığı takdirde ise o konuda uyuşmazlık yokmuş gibi ortaklığın giderilmesi davasına devam edilmesi gerekir [7]. Bu doğrultuda paydaş, iddiasını süresi içinde ayrı bir davaya dönüştürdüğünde, ortaklığın giderilmesi davası bekletilir ve muhdesatın kime ait olduğu hususu kesin hükme bağlanınca o davadaki sonuca göre paylaşım yapılır. Yargıtay, muhdesatın aidiyetine ilişkin dava açıldığı takdirde bunun kesinleşmesine dek beklenmesini çeşitli kararlarında teyit etmiştir. Örneğin Yargıtay 14. HD’nin 2014/16735 E., 2016/1251 K. sayılı ve Yargıtay 7. HD’nin 2023/4029 E., 2024/3080 K. sayılı kararlarında da muhdesat iddialarının ayrı bir dava ile çözümlenip sonucunun beklenmesi gerektiği vurgulanmıştır [8][9]. Böylece, muhdesata ilişkin çekişme, ortaklığın giderilmesi davasını etkilemeyecek şekilde netleştirildikten sonra paylaşma veya satış aşamasına geçilebilmektedir.

Mirasçılık ve Taraf Teşkili ile İlgili Uyuşmazlıklar

Ortaklığın giderilmesi davalarında taraf teşkili, yani tüm paydaşların davaya dahil edilmesi, bir dava şartıdır. Dava sırasında bir paydaşın ölümü halinde mirasçılarının usulen davaya dahil edilmesi zorunludur. Taraf teşkili ilk bakışta bekletici mesele değil, usul hukuku açısından ayrı bir mecburiyet olmakla birlikte, kimin mirasçı veya paydaş sayılacağı konusunda bir uyuşmazlık mevcutsa bu uyuşmazlık da bekletici meseleye dönüşür. Başka bir deyişle, eğer davadaki tarafların sıfatını belirleyecek ayrı bir hukuki süreç varsa, bu süreç sonuçlanmadan ortaklığın giderilmesi davasının esası hakkında hüküm verilemez.

En sık karşılaşılan örneklerden biri mirasçılık belgesinin (veraset ilamının) iptali davalarıdır. Ölen paydaşın mirasçıları arasında, mevcut bir mirasçılık belgesinin doğru olmadığını iddia eden ve iptali için dava açan kişiler olabilir. Bu durumda, mirasçılık belgesinin iptali için açılan dava sonuçlanana kadar, ortaklığın giderilmesi davasında hüküm tesis edilmemelidir. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 2013/11696 E., 2013/12197 K. sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere, görülmekte olan ortaklığın giderilmesi davasında, “...açılan mirasçılık belgesinin iptali davası HMK’nın 165. maddesi gereğince bekletici mesele teşkil eder.” [10]. Gerçekten de mirasçılık belgesinin iptali davası sonucunda paydaşların kimlikleri ve pay oranları temelinden değişebileceği için, bu konuda verilecek kesin kararı beklemek adil yargılamanın gereğidir.

Buna benzer şekilde, nüfus kaydının düzeltilmesi veya evliliğin iptali gibi davalar da tarafların mirasçılık sıfatını etkileyebilmektedir. Örneğin, paydaşlardan birinin evliliğinin butlanı (yokluğu veya iptali) için açılan dava, sonuç olarak o eşin yasal mirasçı olup olmayacağına etki edebilir. Aynı şekilde, bir kişinin nüfus kaydının düzeltilmesi (örneğin babasının farklı biri olarak kayıtlı çıkması) onun mirasçılık statüsünü değiştirebilir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin kararları, bu tip durumlarda söz konusu davaların sonucunun beklenmesi gerektiğini belirtmiştir [11][12]. Eğer böyle davalar derdest ise veya açılacaksa, ortaklığın giderilmesi davası bunlar kesinleşinceye kadar bekletilir; aksi halde yanlış tarafa pay verilmesi riski doğar.

Yargıtay 14. HD’nin 2015/11648 E., 2017/3383 K. sayılı kararı da, mirasçıların belirlenmesine yönelik davalar sonuçlanmadan paylaşıma geçilmemesi gerektiğine işaret etmektedir [13]. Bu sayede, ortaklığın giderilmesi davasında yer alması gereken tüm taraflar doğru şekilde belirlenip, hüküm ondan sonra tesis edilecektir.

Önemle belirtilmelidir ki, bazen bir mirasçıyı veya paydaşı davada temsil eden kişi ile ilgili bir ihtilaf varsa da bu uyuşmazlık ortaklığın giderilmesi davasında bekletici mesele yapılmalıdır. Örneğin, paydaşlardan birine kayyum atanmış olabilir. Bu kayyuma karşı kayyumluk kararının iptali gibi bir dava açıldığında, ilgili paydaşı temsil eden kayyumun görevi sona erebileceğinden, bu dava da ortaklığın giderilmesi davasında bekletici mesele yapılmalıdır. Aynı mantıkla, vasi tarafından temsil edilen bir kişinin vasilik kararı ile ilgili bir çekişme varsa, yine bu çekişmenin sonucu beklenmelidir.

İdari Yargıda Görülen ve Taşınmaza Etki Eden Uyuşmazlıklar

Ortak mülkiyete konu taşınmazın hukukî durumunu veya imar/mülkiyet yapısını etkileyebilecek idari yargı davaları da bekletici mesele kapsamında değerlendirilmektedir. Özellikle taşınmazın aynen bölüştürülmesi (ifraz) veya değerini ilgilendiren idari işlemler söz konusu ise, bunlara karşı açılan davalar sonuçlanmadan ortaklığın giderilmesi davasında karar vermek uygun olmayacaktır. Bekletici sorunun düzenlendiği HMK m.165’te, bir uyuşmazlığın “idari makamın” çözümüne bağlı olmasından da bahsedildiği için, sadece idari davalar değil, taşınmazın durumuna etki eden bir idari makamın işlemi de bekletici mesele yapılabilir. Bu nedenle her somut olayda ayrı bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

İdari davalar açısından en tipik örnek, imar planının iptali davalarıdır. Eğer dava konusu taşınmaz, bir imar uygulaması sonucunda (örneğin şuyulandırma veya parselasyon işlemiyle) oluşmuşsa ve bu imar planına karşı idari yargıda bir iptal davası açılmışsa, ortaklığın giderilmesi davası için bu durum önemli hale gelir. Zira imar planının iptali davasının sonucu, taşınmazın hukuki statüsünü ve belki de payların durumunu değiştirebilir. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 2016/7759 E., 2019/6015 K. sayılı kararında da açıkça ifade edildiği üzere, “İmar planının iptali için idari yargıda dava açılmışsa, açılan bu davanın sonucunun beklenmesi gerekir.” Çünkü böyle bir idari dava sonunda, taşınmazın tapu kaydı ve paydaşlık durumu etkilenebilecektir [14]. Benzer şekilde kamulaştırma kararlarına karşı açılan iptal davaları, kadastro tespitine itiraz davaları veya taşınmazla ilgili idari bir işlemin iptali davaları da eğer ortaklığı etkileme potansiyeline sahipse bekletici mesele yapılmalıdır. Yargı mercileri, idari ve adli yargı kararlarının çelişmemesi ve mülkiyet durumunun tutarlı olması adına, idari yargıdaki süreci beklemeyi gerekli görmektedir.

Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar ve HMK m.165’in Yorumu

Yukarıda belirtilen kategorilerde Yargıtay’ın benimsediği yaklaşım, özünde “ortaklığın giderilmesi kararı, hukuken kesinleşmiş ve çekişmesiz bir mülkiyet yapısına dayanmalıdır” ilkesine dayanmaktadır. Neredeyse tüm ilgili kararlarda Yargıtay, ortaklığın giderilmesi davasında eğer pay veya paydaş durumunu değiştirebilecek bir başka hukuki süreç varsa, bunun sonucunu beklemeden karar verilmesini hatalı bulmaktadır. Gerekçelerde sıkça tekrarlandığı üzere, “pay ve paydaş durumu değişebileceğinden” ilgili davanın beklenmesi gerekir; aksi halde karar, henüz kesinleşmemiş veya çekişmeli bir mülkiyet yapısına dayanmış olur ki bu da bozma sebebidir. Bu yaklaşım, HMK m.165’in amacına uygun bir yorumdur: mahkeme hükmünün, başka bir uyuşmazlığın sonucuna bağlı olması halinde, o sonuç alınmadan hüküm tesis etmek yargılamanın sağlıklılığına aykırıdır.

Bekletici mesele yapılacak davanın zamanlaması konusunda da Yargıtay’ın önemli bir içtihadı bulunmaktadır. Hukuk Genel Kurulu, 2018/509 E., 2021/1406 K. sayılı kararında, “hüküm kesinleşinceye kadar açılmış olup eldeki davanın sonucuna etki edecek mahiyetteki davanın HMK’nın 165. maddesi gereğince bekletici sorun yapılması gerektiği kuşkusuzdur” şeklinde ifade kullanmıştır. Yani bekletici mesele olarak beklenen davanın, asıl davadan sonra açılmış olması dahi önem arz etmez; önemli olan, kararın kesinleşmesinden önce böyle bir uyuşmazlığın ortaya çıkmış olmasıdır. Bu durum uygulamada, örneğin ilk derece mahkemesinin hükmünü vermesinden sonra fakat istinaf veya temyiz aşamasındayken ilgili başka bir davanın açılması halinde gündeme gelebilir. HGK’nın bu kararı, bu senaryoda dahi üst mahkemenin ya da bozmadan sonra ilk mahkemenin, yeni davanın sonucunu beklemesi gerektiğine işaret etmektedir. Böylece, olası çelişkili kararların ve hak kayıplarının önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Bekletici mesele uygulamasında sürelere ilişkin bir diğer pratik husus, HMK m.165’in mahkemeye tanıdığı süredir. Eğer bekletici mesele yapılması gereken bir uyuşmazlık henüz dava konusu edilmemişse, mahkeme ilgili tarafa uygun bir süre vererek dava açmasını istemelidir. Özellikle muhdesatın aidiyeti veya benzeri hususlarda, hakim HMK 165 uyarınca “...belirtilen konuda dava açılması için süre verilmesine” karar verir. Yargıtay, bu süre içinde dava açılmadığı takdirde, artık o konuda uyuşmazlık yokmuş gibi işlemlere devam edileceğini belirtmektedir [7]. Bu, bekletici mesele kurumunun kötüye kullanılarak davayı sürüncemede bırakmasını önleyen bir mekanizmadır. Verilen süre içerisinde dava açılmazsa, ortaklığın giderilmesi davası kaldığı yerden görülmeye devam eder ve hakim, başlangıçta iddia edilen hususu mevcut duruma göre çözümlenmiş kabul ederek karar verir. Öte yandan dava açılır ve derdest olursa, artık o davanın makul bir süre içinde neticelenmesi beklenecektir. Uygulamada bazen bekletici mesele yapılan davanın kesinleşmesi uzun sürebilir (özellikle idari davalar veya kapsamlı miras davaları yıllarca devam edebilir). Bu durum ana davanın gecikmesine neden olsa da, Yargıtay’ın bakış açısına göre ortaklığın doğru paydaşlar arasında ve doğru oranlarla giderilmesi için bu bekleme zorunludur. Aksi halde, beklenmeden verilen hükümler Yargıtay denetiminden geçememekte, bozma ile karşılaşmaktadır.

Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus, taraf teşkili ile bekletici mesele kavramlarının ayrımıdır. Taraf teşkili, davada tüm gerekli tarafların mevcut olmasını sağlayan usulî bir şarttır. Örneğin, davalı paydaşlardan biri yargılama sırasında ölürse, mirasçılar davaya dahil edilmeden hüküm verilemez; bu, bekletici mesele değil doğrudan doğruya usul hukukundan kaynaklanan bir mecburiyettir. Ne var ki, taraf teşkilinin sağlanabilmesi için çözülmesi gereken bir ihtilaf varsa (örneğin ölen paydaşın gerçek mirasçısının kim olduğu tartışmalı ise ve bu konuda başka bir dava yürüyorsa), işte bu noktada bekletici mesele kurumu devreye girer.

Son olarak, uygulamada ortaya çıkabilecek bazı sorunlara da değinmek gerekir. Örneğin davacı tarafından bir ortaklığın giderilmesi davası açıldığını, davalılardan birine ise mirasçısının bulunmaması nedeniyle temsil kayyumu atandığını, ancak daha sonra mirasçılarının ortaya çıkarak bu duruma itiraz ettiğini varsayalım. Bu durumda, kayyumluk kararının iptali amacıyla dava dışı mirasçılar tarafından açılan dava, ortaklığın giderilmesi davası yönünden bekletici mesele yapılacaktır. Ne var ki, söz konusu iptal davasında davacı sıfatını mirasçılar, davalı sıfatını ise kayyumun taşıdığı dikkate alındığında, bu davanın kesinleşmesinin nasıl sağlanacağı tartışmalıdır. Zira kötü niyetli bazı kişiler, ortaklığın giderilmesi davasını uzatmak amacıyla kayyumluk kararının iptali davası açabilir, davayı kaybetseler dahi gerekçeli kararın tebliğini ya da kesinleşme işlemini talep etmeyerek süreci uzatabilirler. Bu ve benzeri ihtimaller, kanunda bekletici mesele kurumunun kötüye kullanılmasına karşı herhangi bir önlem öngörülmediğini göstermektedir. Bu nedenle, HMK m.165 kapsamında bekletici mesele kurumunun kötüye kullanılmasını önleyici nitelikte bir “tepki hükmü”nün kanunda ayrıca düzenlenmesi isabetli olacaktır.

Sonuç ve Öneriler

HMK m.165 çerçevesinde Yargıtay içtihatları, ortaklığın giderilmesi davalarında aşağıdaki uyuşmazlık tiplerinin bekletici mesele yapılması gerektiğini ortaya koymuştur: (1) mülkiyet uyuşmazlıkları (tapu iptali ve tescil davaları, mirastan kaynaklanan ve mülkiyeti etkileyen davalar, paydaşlıktan çıkarma vb.), (2) muhdesatın aidiyetine ilişkin uyuşmazlıklar (taşınmaz üzerindeki bina, ağaç gibi eklentilerin kime ait olduğuna dair davalar), (3) taraf sıfatını belirleyen uyuşmazlıklar (mirasçılık belgesinin iptali, nüfus kaydının düzeltilmesi vb. ile paydaşların kim olduğunu netleştirecek davalar) ve (4) idari yargıdaki taşınmaza ilişkin uyuşmazlıklar (özellikle imar planının iptali gibi, taşınmazın hukuki statüsünü etkileyen davalar). Bu kategorilerdeki bir ihtilaf, ortaklığın giderilmesi davasında hükmün kapsamını değiştirebilecek nitelikte ise, ilgili davanın kesinleşmesine dek beklenmesi adil yargılanma hakkının ve hukuki belirlilik ilkesinin bir gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Uygulayıcılara düşen, ortaklığın giderilmesi davalarını yürütürken yukarıda belirtilen olası bekletici meseleleri zamanında tespit etmektir. Hâkimler açısından, davanın başında veya yürümü sırasında, taşınmazın mülkiyetini ya da tarafları etkileyebilecek derdest davaları araştırmak önemlidir. Tapu kayıtları incelenirken, ayni hakka etkisi olabilecek tescil iptal davaları ya da şerhler görülürse bunların akıbeti sorulmalıdır. Tarafların beyanlarından veya sunulan belgelerden, mirasçılık belgesine itiraz, muhdesat iddiası, imar planı iptali gibi konular anlaşılırsa, hâkim HMK 165’e uygun olarak ya mevcut davayı bekletici mesele yapmalı ya da henüz açılmamışsa ilgili tarafa dava açması için süre vermelidir. Aksi halde verilecek karar, eksik inceleme nedeniyle bozulacak; yargılamanın uzamasına ve emek israfına yol açacaktır.

Karar Künyeleri

[1] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 30.05.2018, E. 2018/1040, K. 2018/4277.
[2] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 26.06.2014, E. 2014/7551, K. 2014/8651.
[3] Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 27.03.2023, E. 2023/1487, K. 2023/1728.
[4] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 16.11.2021, E. 2018/509, K. 2021/1406.
[5] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 03.12.2019, E. 2019/3551, K. 2019/8177.
[6] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 29.06.2021, E. 2017/2791, K. 2021/875.
[7] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 23.09.2019, E. 2016/7849, K. 2019/5652.
[8] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 02.02.2016, E. 2014/16735, K. 2016/1251.
[9] Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 30.05.2024, E. 2023/4029, K. 2024/3080.
[10] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 26.09.2013, E. 2013/11696, K. 2013/12197.
[11] Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, 03.03.2011, E. 2011/1509, K. 2011/2453.
[12] Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, 24.03.2011, E. 2011/2083, K. 2011/3648.
[13] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 25.04.2017, E. 2015/11648, K. 2017/3383.
[14] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 30.09.2019, E. 2016/7759, K. 2019/6015.