ÖLÜM OLAYININ DOĞURDUĞU VERGİSEL SONUÇLAR

Abone Ol
Amme borçlusunun  ölümü halinde mirasçıları  6183 sayılı kanunun 3. maddesinde amme borçlusu yerine ikincil borçlu olarak kabul edilmektedir. Yine 6183 sayılı kanunun 7. maddesi hükmünde ise ölen vergi mükellefinin  vergi borçlarının bulunması durumunda  ise mirası reddetmemiş kanuni veya mansup mirasçılar  murisin borçlarından  hisseleri nispetinde sorumludurlar. Mirası reddeden kanuni ve mansup mirasçıları hakkında murisin vergi borcu nedeniyle takip yapılamaz. [1]

Medeni yasanın  546 ila 550. maddeleri uyarınca  mirasçılar 3 ay içerisinde mirası red veya kabul şeklinde bir tercihte bulunmaları zorunludur.  3 ay içerisinde mirasın reddedilmemesi durumunda miras kabul edilmiş hükmündedir.[2] Yüksek mahkeme Danıştay tarafından verilen  bir kararda: “Kamu borçlusunun ölümü halinde  mirası reddetme süresi olan  3 aylık süre geçmeden mirasçıların mallarına haciz konulamaz.” şeklinde karar verilmiştir.[3]   Bu nedenle, ölen vergi yükümlüsünün vergi  borçları ( vergi cezaları hariç) mirası reddetmemiş olan  kanuni veya mansup mirasçılar tarafından hisseleri nispetinde  ölen kişinin  borçlarından  sorumlu olacaklardır.  Borçların  içerdiği ödeme emirleri mirasçılara ayrı ayrı ve hisseleri oranında  vergi dairesi  tarafından  tebliğ edilecektir. [4]

Eğer amme borcunun  zamanaşımına uğraması gibi bir ihtimal olması halinde de bu durumda mirası kabul etmiş kanuni mirasçılar tarafından  bu zamanaşımı def’i ileri sürülebilir.[5] Diğer taraftan, amme  borcunun  tahsil zamanaşımına uğraması  halinde ise   ikincil sorumlu  durumunda olanlar  böyle bir iddiayı  öne sürmeleri halinde borçtan  kurtulabilecektir.[6]

6183 sayılı yasaya göre amme borçlusunun vefatından  önce başlanmış ve devam etmekte olan takipler devam edecektir. Ancak,  6183 sayılı kanunun 50. maddesinin 2. fıkrasında borçlunun ölümü durumunda terekenin borçlarından dolayı  ölüm günü ile birlikte 3 gün için  icrai takibin öteleneceği, 3. fıkrasında ise varislerin mirası kabul veya red etmemişlerse medeni yasanın  bu konuda belirlenen süreler geçinceye  kadar takibin geriye bırakılması hükmü getirilmiştir.[7]

Medeni kanunun 605. maddesine göre kanuni veya mansup varisler murisin mirasını reddedebilirler.  Murisin ölüm tarihindeki mevcut borçları için borçlu muris  hakkında  “aciz vesikası” düzenlenmişse veyahutta borçlu olduğu resmen saptanmış ise   bu takdirde miras reddedilmiş sayılır.[8]

Murisin ölümünden önce kendisine tebliğ edilmiş ve kesinleşen bir ödeme emri bulunması durumunda ise; borçlunun ödeme emrine karşı dava açmamış veya açmış olduğu kaybedilmiş  olmasını ifade eder.  Böyle bir durum karşısında terekenin niteliğine ve mirasçı sayısına bakılmaksızın  vergi dairesince takip devam ettirilir.  Vergi dairesince haczedilen mallar varsa haciz işlemi devam edecektir.  Evvelce  haczedilen ve  mevcut teminattaki mallarda amme alacağının  tahsili cihetine gidilir.

Murisin ölümünden önce ödeme emrinin  murise tebliğ edilmiş olması  halinde 7 günlük dava açma süresinin henüz dolmamış olması halinde ölüm olayı gerçekleşirse durum ne olacaktır?  Bu gibi durumlarda 213 sayılı VUK md. 372 hükmü gereğince   ölüm halinde vergi cezası düşer, mirası kabul etmiş yasal mirasçılar murisin cezalarından sorumlu olmazlar.  Eğer muris hakkında takip edilen alacak  yalnızca vergi cezası alacağı ise  bu durumda mirasçıların başka bir işlem yapmasına lüzum kalmadan borç ortadan kalkacaktır.

Diğer taraftan,  murisin ölümünden önce muris tarafından ödeme emrine karşı dava açılmış olması ve davanın da henüz neticelenmemiş olması durumunda ise dava kendiliğinden sonlanacaktır.[9] 2577 sayılı İYUK’nun md. 26 hükmü gereğince yalnızca ölen şahsı ilgilendiren davalara ait dilekçeler iptal olacaktır.

Ölümden önce kesinleşmiş kamu alacağı ölen açısından  kesinleşmiş borçtur.  Bir başka ifade ile mal varlığı içinde negatif unsur olarak  terekeye dahildir.  Ödeme emri düzenlenmemiş olması henüz  takibe  başlanmadığını gösterir. Bu durumda ödem emri mirası  reddetmemiş olan  mirasçılara  payları oranında düzenlenir. Bundan sonraki takip işlemleri borçlunun  mirasçı olduğu şekilde devam eder.

Kamu alacağı  tahakkuk etmeden önce ölümün  gerçekleşmesi  durumu alacağın  kesinleşmiş olması durumuna göre özellik arz eder.

Ölümden  önce tarhiyat ihbarnamesi tebliğ edilmemişse, mirası reddetmemiş olan mirasçılar payları oranında sorumlu olacaklarından ölümden sonra ihbarnamenin mirasçılara  ayrı ayrı  tebliğ edilmesi gerekir. Mirasçılardan birine yapılacak tebligat yalnızca  o mirasçı açısından sonuç doğurur. Diğer mirasçılar  açısından sonuç doğurmaz. Bu durum özellikle mükellefin ölümünden sonra yapılan vergi incelemelerinde ortaya  çıkmaktadır. Kendisine tebligat yapılmayan mirasçının  özellikle de kendisine tebligat yapılan  mirasçının ihbarnameyi dava konusu yapmamış olması nedeniyle  alacağın kesinleşmesi durumunda borcun kendisinin miras payı oranındaki kısmından  sorumlu tutmak mümkün değildir.  Kendisine tebliğ edilen ihbarnameyi dava konusu yapma hakkı verilmesi gerekir. Kendisine ihbarname tebliğ edilemeyen  mirasçıdan  ödeme emri düzenlenerek borcunu ödemesinin istenmesi durumunda ödeme emrinin iptali için açacağı davada böyle bir borcun olmadığı gerekçesinden hareket etmek gerekir.

Ölüm tarihinde ihbarname tebliğ  edilmiş olmakla  birlikte dava açılmamışsa, ölümden sonra ihbarnamenin mirasçılara yeniden ve usulüne uygun olarak  tebliğ edilmesi gerekir. Ölenin borcundan  mirasçıların sorumlu tutulmaları için mirası  reddetmemiş olmaları gerekir. Türk Medeni Kanunun 606.  maddesi uyarınca miras, 3 ay içinde reddolunabilir.[10]  Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı  olduklarını  daha sonra öğrendikleri  ispat edilmedikçe miras  bırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış (mansup)  mirasçılar için  miras bırakanın  tasarrufunun  kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar.   



(Bu köşe yazısı, sayın Av. N. Gaye ALPASLAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)


--------------------------
[1] Dnş. 4. D., 21.10.2004 gün ve E:2004/1522-K:2004/2048 sayılı karar.
[2] ALPASLAN Mustafa – KAYA Eda, “Varislerin, Murisin Borçlarından Sorumluluğu ve Vergi Alacağının Tahsili”, E-Yaklaşım Dergisi, Temmuz 2010, Yıl:18, Sayı:211.
[3] Dnş. 3. D., 3.3.1993 gün ve E:1991/965-K:1992/874 sayılı karar.
[4] Bkz. YILMAZ Kazım, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Yasa, Ce-Ka Yayınları, Aralık 2006, s.76-85.
[5] Ayrıntılı araştırma yapacaklar için: ŞENTÜRK A.Gencer, Hukukçu Gözüyle Vergi uygulamaları 1-2, Etki Yayınları,  İzmir, Şubat 2010.
[6] ŞENTÜRK A.Gencer, “Kanuni Temsilci Ya Da Limited  Şirket Ortağı Gibi Vergi Borcunun Ödenmesi Yönünden İkincil Sorumluluğu Olanlar Hakkında Yapılan Takiplerde Göz Ardı Edilen Bir Müessese: Zamanaşımı”, Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi, Temmuz 2010, Sayı:79, s.286-302.
[7] Bkz. YILMAZ, age. 77.
[8] 6183 sayılı AATUHK’nun md. 75 ve ilgili genel tebliğ Seri: A ve Sıra No:1.
[9] Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulu Kararı, 30.03.1997 gün ve 15894 sayılı  Resmi Gazetede yayımlanan 7.2.1997 tarih ve E:76/1, K:77/1 sayılı içtihadı birleştirme kararı. Bu kararda,  davaların karara bağlanmadan evvel, davacının ölümü durumunda işlemlerin iptali, mirasçılara  maddi olanak sağlayacak türden ise, davayı takip hakkının  mirasçılara geçeceğinin kabulü ile  bunların müracaatlarına kadar dosyaların işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.
[10] KARAKOÇ Yusuf, Genel Vergi Hukuku, 4. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2007, s. 646.