Diyarbakırlı bir ailenin 8 çocuğundan biri olarak dünyaya geldim. Ailem o kadar fakirdi ki, evli olan ablalarımın evinde yaşama tutunmaya çalışıyordum.
İlk hayalim bir üniversite bitirip meslek edinmekti. Keşke olabilseydi. Dicle Üniversitesi Beden Eğitimi bölümünü kazanmıştım. Fakat ailemin maddi imkansızlığı sebebiyle gidemedim.
İlk kırgınlığım değildi bu benim. Doğduktan seneler sonra çıkarılmış nüfus cüzdanımı ilk gördüğümde içimde hissettiğim sızı çok daha fazlaydı. Belki de ilk kez resmi bir belgede adımı görmek garip gelmişti bana: “MUTLU.” Acaba ? O günden sonra içimde hep bu ümitle bekledim.
Bu yüzden 19 yaşında, bir ilköğretim okulunda çaycılık ve bulaşıkçılık yaparak hayatımı kazanırken, ellerimi buz gibi soğuk suyun altında unutup hayallere dalardım. Herkes bana çok güzel bir fiziğim ve Allah vergisi mükemmel bir sesim olduğunu söylerdi. Ben de onları haklı çıkarırcasına arada bir türkü tutturur, hayran bakışlar arasından takdir ve sevgi toplardım. Söyledikçe sevilirdim, dikkate alınır, görülürdüm. İnsanlar bana bir yerlerde daha başka, daha güzel bir hayatım olduğunu hissettirirlerdi. Çok yaşamış, çok görmüş insanlardı bunlar. Sahi, doğru muydu ?
Prensesler gibi ağırlandığım sahnelerde sabahlamak, binlerce insan, milyonlarca alkış arasında yaşamak…
Okuma yazma bildiğim için ara sıra gazetelerden magazin takip ederdim. Evet arada bazen aksilikler de olmuyor değil..farkındayım. Kötü adamlar, kötü kadınlar da var o dünyada.. Hatta bir keresinde bir mafya babası, sevdiğim bir şarkıcıyı sadece iki kelimelik cevabı için ceza olarak 3 saat soğuk su dolu havuzda bekletmiş. Bazısı uyuşturucu çetelerine alet olmuşmuş…vs.. vs.. Her yerin iyisi var kötüsü var. Bunlar belki de, rüyalar şehri Amerika’da evim olmadan önce karşılaşabileceğim tehlikeler….
İçimde, bir gün ünlü olacağım ve bu yolda karşılaşacağım bütün zorlukları aşacağım inancıyla bir TV kanalında ses yarışmasına katılmam da bu yüzdendi. İnsanların, sesimi duyar duymaz büyülenmeleri de doğru yolda olduğumu gösteriyordu…
Bazen düşünüyorum da.. işte bu yüzden devletime, ülkeme kızmıyorum. Devletimin de bildiği gibi, herkesin bir kaderi var bu dünyada. Ben fakir olmasam, bu kadar hırslı olur muydum ? Devlet bana gelir sağlasaydı, okuluma gitseydim, sadece aylık maaş alan bir öğretmen olacaktım. Oysa şimdi tüm Türkiye beni tanıyor. Hangi zorlukları aştığımı biliyorlar, benim için şu an dua ediyorlar..
Ama.. yine de biraz kırgınım ..…. O gece, başımdan tek kurşunla vurulmadan önce, ablamın evinde şarkı söyleyerek yarışmaya hazırlanıyordum. Elimden gelen her tür tedbiri almıştım. 3 gün önce emniyete haber vermiştim tehdit aldığımı.. Demek ki inanmadılar bir gün ünlü bir şarkıcı olacağıma…..
Ah o gece hiç yaşanmasaydı. Keşke o kapıyı hiç açmasaydım.
Sizden ricam, lütfen şimdi de hastaneden çıkmam için dualarınızı esirgemeyin benden.
Söz veriyorum, Diyarbakır’a en az 1 tane okul yaptıracağım.
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Ebru EKŞİOĞLU tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)