Mustafa Balbay hemen tahliye edilmeli

Abone Ol


Karar oybirliği ile verilen bir karar.
Gerekçelerini izaha geçmeden, lafı eğip bükmeden açık ve net olarak, Anayasa Mahkemesi kararının derhal uygulanması ve Mustafa Balbay’ın hemen tahliye edilmesi gerektiğini ifade ediyorum.
Yapılan müracaatı, haftanın son günü mesai bitimine kadar sonuçlandıramayan mahkemenin kararı Pazartesi gününe bırakması da hukuka uygun değildir. Konu özgürlük olunca, müracaatı hafta sonu da inceleyip karara bağlaması gerekirdi. Gerekçelerimi izah edeceğim.

Yargı, reformlara uyum sağlamada öncü olmalı.

Bilindiği gibi 2010 yılı öncesinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı yoktu.
Hak ihlalleri konusunda ülkemizde iç hukuk yolları tüketildiğinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru yapılabiliyordu.
AİHM’de iş yoğunluğu sebebiyle yapılan müracaatları ortalama 5-6 yıl sonra karara bağlıyordu.
Yerel mahkemelerde davaların makul sürede sonuçlandırılmayarak adil yargılama ilkesinin ihlal edildiğine dair kararları AİHM de “makul süre” içinde veremiyordu. Halen de veremiyor. Orada da davalar uzun yıllar alıyor. “Makul süre” kavramını tartışmaya girmiyorum o ayrı bir tartışma konusu.

Türkiye, 12 Eylül 2010 referandumu ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılabileceğini kabul etti. Anayasa değişikliği ve devamında yasal değişiklikler yapılarak 2012 eylül ayından sonra yapıldığı iddia olunan hak ihlallerini bireysel başvuru sonucu AYM inceliyor ve karar veriyor.

Mustafa Balbay kararı ilk karar değil.

2013 Temmuz ayından itibaren gerek azami tutukluluk süresinin aşılması, gerek makul tutukluluk süresinin aşılmasıyla ilgili AYM’nin hak ihlali yapıldığına dair kararları var.
Balbay’ın kamuoyunda bilinen Ergenekon davası sanığı olması ve cezaevinde iken milletvekili seçilmesi nedeniyle verilen karar gündeme oturdu, iyi de oldu. Zira kamuoyunda bilinmeyen sanıklar hakkında verilen ve maalesef uygulanmayan hak ihlali kararları da bu vesile ile uygulanma imkanı bulabilir. Bu konuda bazı mahkemelerin AYM kararlarını görmezden geldiğini ve uygulamadığını görüyoruz ki hukuk devletinde mahkemelerin bu tavrını kabullenmek mümkün değildir. Yargı reformları kapsamında yapılan bu değişikliklerin uygulanmasında yargı ayak sürümemeli öncü olmalıdır.

Mahkemeler yasa koyucu gibi hareket edemez

Uzun tutukluluk, davaların uzun sürmesi ve geciken adalet Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında geliyor.
Yargı paketleri ile önemli yasal değişiklikler yapıldıysa da uygulamadan kaynaklanan sıkıntılar devam ediyor.
Özellikle, tutuklama yerine adli kontrol uygulanması konusunda hakimlerin takdir hakkı genişletilmesine rağmen yeterince uygulamaya yansımadığını görüyoruz.

Tutuklu sanığın beraat etmesi veya mahkumiyetinin Yargıtay’da bozulması halinde telafisi imkansız zararların olduğunda tereddüt yok. Özgürlüğün bedeli tazminatla ödenemez. Öyleyse tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarında azami hassasiyet gösterilmeli. Kamuoyunun yakından takip ettiği Balyoz davasında bile, beraat etmesi gerekir denilerek mahkumiyet kararları bozulan ve tahliyelerine karar verilen sanıklar olmadı mı? Bu ve benzeri konumda olabilecek bütün sanıkların demir parmaklıklar arkasında geçen günlerini geri vermek mümkün mü?

Unutmamak gerekir ki, mahkemeler yasa koyucu değil, yasaları uygulayıcı organlardır. Suç ve cezalarda kanunilik esas olduğu gibi, uygulanacak usul hükümlerinde de aynı kural geçerlidir. Uygulamada adeta kanun gibi değerlendirilen “sanığın muhtemel alacağı ceza” hesabı tutuklulukta gerekçe olamayacağı, tutuklama yerine adli kontrol tedbiri uygulanabileceği dikkate alınmalıdır. CMK’da yapılan değişiklikler de yasal şartları oluşmuş ise adli kontrol tedbiri uygulamasının tercih edilmesini öngörmektedir. Bir saat bile olsa özgürlüğün haksız kısıtlanmasını düşünmek, empati yapmak, kararlarını buna göre oluşturmak, adaleti tecelli ettirmekle görevli olanların omuzlarında bir vebaldir. Bu nedenle hakimlik zor bir görevdir.

Herkes için adalet

AYM kararı, Mustafa Balbay milletvekili olduğu için uygulanır aynı konumda AYM’nin hak ihlali kararı verdiği diğer tutuklular hakkında uygulanmazsa, kamu vicdanının yara alacağı ve hukuka olan güvenin ciddi yara alacağı da unutulmamalıdır.

AYM’ye bireysel başvuru yolunu açan Anayasa ve yasa değişiklikleri, AYM’nin verdiği kararın derhal uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Kanun gereği AYM, doğrudan “tutuklu sanığın tahliyesine “ şeklinde bir karar vermemektedir. Uzun tutukluluğun “makul süre”yi aşarak Anayasa’nı 19. Maddesinde  teminat altına alınan “kişi hürriyeti ve güvenliği” hakkının ihlal edildiğini tespit etmekte ve hak ihlalinin ortadan kaldırılması için kararı mahkemesine göndermektedir. Artık ilk derece mahkemesi bu karara direnemez, 34 yıl mahkumiyet verdim nasıl tahliye ederim diyemez. Adli kontrol mekanizmasını işletip derhal tahliye kararı vermesi gerekir. Cezayı Yargıtay onarsa zaten yakalama kararı çıkarılıp ceza infaz edilebilecektir.

Darbelere karşı duruş, hukuk devleti ve demokrasi savunucusu olmak, darbeye teşebbüs ve benzeri suçlardan yargılananlar hakkında adalet istememize engel değil. Bilakis hukukun üstünlüğünü savunmanın gereği. Her zaman herkes için hukuk ve adalet diyebilmeliyiz.

Son bir not:
Bireysel başvuru yolunu açan Anayasa değişikliğine şiddetle karşı çıkan CHP ve MHP, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararlarıyla tutuklu milletvekillerine tahliye yolu açılması karşısında, vicdan muhasebesi ile “yanlış yapmışız” diyebilirler mi?