İstanbul Sözleşmesinde yer alan
“Cezalandırılmasını temin edecek DİĞER TEDBİRLERİ ALMA yükümlülüğü” normuna
“TCK da zaten cezalandırma maddesi var ya. Sanki ilk kez İstanbul Sözleşmesi ile ceza konuldu” yorumu yapan kardeşlerim oldu.
Sanki sözleşmeye çekince bile koymayarak imzalayan Türkiye Cumhuriyeti DEVLETİ bilmiyor TCK da yer alan maddeyi !....
Bazısı yazmış: Murtaza amca bile bilir bunu.
Ceza normu başka şey, diğer TEDBİRLERİ alma YÜKÜMLÜLÜĞÜ başka şey.
Madde ceza normu koyma değil (Zaten her devlette ceza normu var!...) tedbir yükümlülüğü koymayı hedefliyor
“Hapis cezası verilir” normu başka şey, taraf devlete “tedbir alma yükümlülüğü” başka şey. İşte bu farkı Murtaza amca bilemeyebilir.
“Ceza normu” olduğu halde fiziksel şiddetin sona ermediği görüldüğü için Taraf Devletlere “Sadece CEZA hükmü ile şiddet bitmez.Gerekli tedbirleri al!” diyor sözleşme.
“Ceza hükmü var o halde tedbir yükümlülüğü olmasın” demek şiddeti önleme arzusunun tezahürü olamaz.
İnsan olmak şiddete karşı olmakla mümkündür. İnsan olmak mazlumun derdini dert etmekle mümkündür. Hukuk, din ve ahlak bunu söyler.
Sana şimdilik dokunmayan yılan sadece bin yıl yaşamaz, bin yıl dolmadan seni ve yakınlarını da sokar.
Şiddeti önleme amaçlı maddelerle dolu bir “sözleşmeden” çıkma değil, varsa sıkıntı olan “maddeden” çıkma “BELKİ” konuşulabilir.
Son söz:
Hakim siyaset yapacaksa önce cübbesini çıkarmalıdır.
Derdimiz siyaset değil, derdimiz anamızı, bacımızı, kızımızı, oğlumuzu şiddetten korumak. Şiddette SİYASET olmaz. Şiddetin SİYASETi olmaz.
Saygı ile.