İnsanoğlu hiç beklenmedik bir anda ve akla hayale sığmaz nedenlerden ötürü, ülkesini, işini, yuvasını terk etmek zorunda kalabiliyor. Dilini, kültürünü ve dinini hiç tanımadığı, kimi devlet ve ülkelere sığınmak durumunda kalabiliyor. İşini, yaşadığı mekanı ve yuvasını kaybeden kişi, sadece büyük bir travma ile karşı karşıya kalmıyor, hayat, o andan itibaren onun için başı sonu belli olmayan bir trajediye dönüşüyor. Her şeye yeniden başlamak belki mümkün ama içine sığındığı ya da içinde yeni olduğu sözkonusu hayat koşularına uyum sağlamak, insanı ciddi biçimde zorlayan yepyeni bir süreç. Mülteci yada sığınmacı konumunda kalan insanın bütün bu olağanüstü koşullar için gösterdiği çaba yeterli olmuyor; sığındığı yerden de kabul görmek, onaylanmak ve dışlanmadan hayatta kalmak onun iradesine bağlı durum değil, maalesef. Bir başkasının vicdanına bağlı olarak ancak hayata tutunabiliyor. Bir başkasının rızasına bağlı olarak, hayatını ancak idame edebiliyor.
Aslında burada can alıcı soru şudur; kim kendi ülkesini. Dilini, dinini. İşini ve yuvasını gönüllü olarak terk eder? Kim, ötekinin yadırgatıcı bakışlarına, ayrımcı ırkçı dışlanmalarına mecburen katlanır, ve hiçbir şey olmamış gibi canını dişine takarak hayata tutunmaya çalışır. Böylesi kahredici koşullara razı olmak için, insanın çok geçerli çok meşru sebeplerinin olması lazım. Aslında bu sebepleri tahmin etmek hiç de zor değildir. Birincisi, ülkesinde bir iç savaş başlamıştır; hayatta kalmak ve bir biçimde hayatını başka yerlerde sürdürmek en öncelikli hedef haline gelmiştir. Şavaştan kaçmak en doğal insani davranıştır. Savaş makinesinin isimsiz kurbanlarından biri haline gelmemek ve bundan kaçmak, meşru bir haktır. Bu durum uluslar arası hukuk metinlerinde Mültecilik adı altında bir hukuka kavuşturulmuştur. Bu hukuk, böyle bir hakkı, temel insan haklarından biri haline getirir.
İkincisi, yoksuluğa bağlı olarak daha iyi bir hayat arayışıdır. Yoksulluk da en az savaş gibi yıkcı sonuçları olan öldürücü bir insanlık halidir. Daha iyi bir hayat için ülkesini, dilini, dinini ve yuvasını geride bırakmak, yadırganacak, kınanacak bir durum değildir. Listeyi daha da uzatmak mümkün. İnsanlar çok insani sebeplerden ötürü bir anda mülteci ya da sığınmacı konumda bulabilirler kendilerini. Yarın hiç beklenmedik bir biçimde bizde kendimizi bu vaziyette bulabiliriz.
‘’Mülteci diye tanımlanan kişi; ülkesinde ırk, din, sosyal konum, siyasal düşünce ya da ulusal kimliği nedeniyle kendisini baskı altında hissederek kendi devletine olan güvenini kaybeden, kendi devletinin ona tarafsız davranmayacağını düşüncesi ile ülkesini terkedip, başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi o ülke tarafından 'kabul' edilen kişidir.
Sığınmacı nedir, kimdir ?
Sığınmacı ise; Yukarıdaki nedenlerden dolayı ülkesini terk eden ve henüz sığınma talebi, kaçtığı ülkenin yetkilileri tarafından 'soruşturma' safhasında olan kişidir. İskan Kanunu Madde3/3'e göre "Türkiye'de yerleşmek maksadıyla olmayıp bir zaruret ilcasıyla muvakkat oturmak üzere sığınanlara sığınmacı denir".
Suriye iç savaşının patlak vermesiyle, Türkiye bir büyük mülteci dalgasının hedefi haline geldi. Suriye’de izlenilen siyasetin bir parçası ve sonucu olarak, yaklaşık 3 milyon göçmen, Türkiye’nin avucunda sıcak bir patates gibi varlığını hissettirmeye başladı. Büyük mülteci dalgasının büyük bir sorun olduğu tartışma götürmez. Bu durumu sorun olarak kabul etmek ile mültecilere ayrımcı, ırkçı davranışlarda bulunmak aynı anlama gelmez. Türkiye’ye sığınan mültecilerin sorunlarına deva olmak başka bir şey, ırkçı duygular ile onlara karşı düşmanca tavırlar geliştirmek başka bir şeydir. Suriyeli sığınmacıların sorunları ve hukuki durumları özel kanunlar ile düzenlemiştir. Ama Türkiye'de sadece Suriyeli sığınmacılar bulunmamaktadır.
Ülkelerini terk etmek zorunda kalan İran ya da Iraklılar sınır komşusu olmanın getirdiği avantajla Türkiye'ye kolaylıkla geçerler. Türkiye'ye yasal yollardan giriş yapanlar girdikleri sınır kapısının valiliğine, yasal olmayan yollardan giriş yapanlar ise giriş yaptıkları yerin valililerine en geç 15 gün içinde baş vurmakla yükümlüdürler.
Aksi taktirde kaçak göçmen olarak kabul edilirler ve yakalandıkları zaman sınır dışı edilerek ülkelerine teslim edilirler. Gerekli başvuruyu yapanlar ise Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne (BMMYK) gönderilirler. Böylece de uzun ve zorlu bir süreç başlamış olur.
İnsan hakları evrensel beyannamesi her insanın eşit ve özgür olduğunu yazar. Her insanın bu gezegenin her yerinde diğer insanlar gibi eşit ve özgür biçimde yaşamaya hakkı vardır.