MİRAS HUKUKUNDA SAĞ KALAN EŞ İLE EVLATLIĞIN MİRASÇILIKLARI VE KANUNİ MİRAS PAYLARI

Abone Ol

1. SAĞ KALAN EŞİN MİRASÇILIĞI

a. Sağ Kalan Eşin Mirasçı Olabilme Koşulları

Sağ kalan eş, zümre sistemine giren bir yasal ve saklı paylı mirasçı değilse de, miras ve saklı paylı yasal mirasçıdır.

Sağ kalan eşin mirasçılık hakkını kazanabilmesi için ölüm anında mirasbırakan ile resmi bir evliliğinin bulunması ve sağ olması zorunludur. TMK’nın 181/1. maddesine göre, boşanma ile eşin mirasçılık hakkı da sona erer. Yine mirasbırakanın ölümü anında evlilik mutlak veya nisbi butlan ile veya gaiplik nedeniyle evliliğin feshi yoluna gidilmişse ve bu yöndeki karar kesinleşmişse mirasçılık hakkı sona erer. Mirasbırakan tarafından eş lehine yapılmış vasiyetnameler de, mirasbırakan aksini öngörmemişse, hükümsüz hale gelir. Ancak, boşanma yerine ayrılığa hükmedilmişse eşin miras hakkı devam eder.

Boşanma kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğundan mirasçılarına intikal etmez. Ancak 31.3.2011 tarihli 6217 sayılı kanunla değişik TMK’nın 181/2. maddesi gereği, “Boşanma davası devam ederken, ölen eşin mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve diğer eşin kusurunun ispatlanması hâlinde de yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.” Devam eden boşanma davasında ispatlanacak kusur, boşanma sırasında öne sürülmüş olan nedenlerle sınırlıdır. Bu durumda yani boşanma davası sırasında ölen mirasbırakanın mirasçıları sağ kalan eşin boşanma davasında kusurlu olduğunun tespiti için davaya devam edebilirler. Birlikte devam zorunluluğu olmayıp, birinin devamı da mümkündür. Boşanma davası sonucunda eşin kusurlu olduğu sabit olursa, artık mirasçı olamaz.

Öte yandan evliliğin mutlak butlanla sakat olması nedenine dayalı davayı TMK’nın 146. maddesindeki düzenleme gereği ilgili herkesçe açılabileceğinden, mirasçıların bu hakları mevcuttur. Ancak nisbi butlan halinde TMK’nın 159. maddesi gereği, “Evlenmenin butlanını dava etme hakkı mirasçılara geçmez. Ancak, mirasçılar açılmış olan davayı sürdürebilirler. Dava sonucunda evlenme sırasında iyiniyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olamayacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder.” Düzenlemeye göre mirasçılar, dava sonucunda sağ kalan eşin evlenme sırasında iyiniyetli olmadığını yani butlan sebeplerinin varlığını bildiğini ispatlarsa, sağ kalan eş yasal mirasçı olamaz.

…Davalılardan Çiğdem murisin 2008 yılında boşandığı eşi olup, veraset belgesine göre murisin çocukları dışında yasal mirasçısı bulunmamaktadır.

TMK’nın 181. maddesine göre; "Boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler."

Somut olayda, iptale konu vasiyetname boşanmadan önce yapılmış olup, ölüme bağlı tasarruf olma niteliği ise tartışmasızdır. Bu nedenle; mahkemece, anılan yasal düzenleme kapsamında olup olmadığı hususu incelenmeksizin karar verilmesi doğru görülmemiştir…”[1]

…Evlilik ölümle sona ermiştir. Boşanma davasının konusuz kalması sebebiyle karar verilmesi yer olmadığına karar verilip, Türk Medeni Kanunu’nun m. 181/f. 2 uyarınca işlem yapılmasının düşünülmemesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…[2]

“…vasiyetnamelerin düzenlenmesinden sonra vasiyetçi Hüseyin ile vasiyet lehdarı Emine 29.11.1996 tarihinde boşanmışlardır.

Boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça kaybederler. (TMK. md. 181/1)…[3]

b. Sağ Kalan Eşin Kanuni Miras ve Saklı Payları

Sağ kalan eşin mirasçılığı, TMK’nın 499 maddesine göre birlikte mirasçı olduğu kan hısımlarının yakınlığına göre değişir.

-Birinci zümre ile birlikte mirasçı olan eş terekenin 1/4'ünü;

-İkinci zümre ile birlikte mirasçı olması durumunda ise terekenin 1/2'sini;

-Üçüncü zümre ile birlikte mirasçı olursa eş terekenin 3/4‟ünü alır. Üçüncü zümrede büyük ana ve büyük babaları ve onların çocuklarının bulunmaması halinde eş terekenin tamamını alır. Üçüncü zümredeki kök başlarının ve onların altsoyunun bulunmaması hâlinde, bu zümredeki diğer hısımları (amca, hala, dayı ve teyzenin altsoyları) miras dışı kalmaktadır. Bu durumda tüm miras sağ kalan eşin olur.

TMK’nın 506/4. Maddesinde ise sağ kalan eşin saklı payları düzenlenmiş olup, düzenlemeye göre sağ kalan eş, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olursa yasal miras payının tamamı, diğer hâllerde yasal miras payının ¾’dür.

...mirasbırakanın oğlu A., muris E.’den önce ölmüş karısı Y. ile çocukları F. ve B. kalmıştır. A., mirasbırakandan önce öldüğüne göre karısı Y.’in, E.’in mirasçısı olamayacağı gözetilmeksizin onun yönünden de davanın kabul edilmiş olması doğru değildir...[4]

c. Sağ Kalan Eşin Mirasçılığı ve Katılma Alacağı ile İlişkisi

Bilindiği üzere TMK’da edinilmiş mallara katılma rejimi yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. Eşler arasında başka bir mal rejimi kabul edilmemişse yani yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi söz konusu ise, bu durumda sağ kalan eş, ölen eşin edinilmiş mallarından oluşan artık değerin yarısı üzerinde katılma alacağına sahip olacaktır. Geriye kalan malvarlığı için ise, hesaplanacak tereke üzerinden birlikte mirasçı olduğu zümreye göre değişken bir oranla yasal miras payını ayrıca elde edecektir. Sağ kalan eş, mirasbırakan eşin ölümünden önce mirastan çıkarma, feragat gibi mirasçılığa son veren bir nedenle mirasçılık sıfatını kaybetmişse sağ kalan eşin miras hakkı kalmaz. Bu durumda sağ kalan eş üçüncü kişi durumuna geleceğinden, mirasçılar sağ kalan eşin katılma alacağından müteselsilen sorumludurlar. Sağ kalan eş, hem katılma alacağının hesaplanması için aile mahkemesinde, hem de miras payının hesaplanması için sulh hukuk mahkemesinde dava açmışsa, sulh hukuk mahkemesinin aile mahkemesinin kararını beklemesi gerekir. Çünkü öncelikle katılma alacağının bulunması için mal rejiminin tasfiyesi yapılmalıdır. Bu tasfiye sonucu sağ kalan eş katılma alacağı alacaklısı ise, terekenin tasfiyesine geçilir. Terekenin tasfiyesi aşamasında net terekenin tespiti için sağ kalan eşin alacaklı olduğu miktar, terekeden çıkarılır. Bulunan net tereke üzerinden de sağ kalan eşin miras payı hesaplanır. Buna karşılık sağ kalan eş katılma alacağı borçlusu ise, terekenin tasfiyesi aşamasında net terekenin tespiti için sağ kalan eşin alacaklı olduğu miktar, terekeye eklenir. Bulunan net tereke üzerinden de sağ kalan eşin miras payı hesaplanır.

Öte yandan aile konutunun ve ev eşyasının evlilik birliği ölümle sona ermiş olan sağ kalan eş için önemini dikkate alan yasa koyucu bunlara ilişkin özel düzenlemeler yapmıştır.

“…Katılma alacağı ve terekeden kaynaklanan haklar arasındaki farklılıklar kabaca şöyle sıralanabilir;

Katılma alacağı bakımından; 1. Katılma alacağı şahsi hak niteliğinde bir nispi alacak hakkıdır, 2. Katılma alacağı kanundan kaynaklanmaktadır, 3. Ölümle sona eren edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi ölen eşin terekesinin paylaşılmasının bir ön koşulu olarak ortaya çıkmaktadır, 4. Katılma alacağı terekenin öncelikle ve peşin ödenmesi gereken borçları arasında yer almaktadır, 5. Katılma alacağı, miras bırakanın borcudur, 6. Miras bırakanın ölümü ile borçlu olma sıfatı mirasçılarına geçer ve mirasçılar TMK’nın 641. maddesine göre borçlardan müteselsilen sorumludurlar, 7. Davacı sağ eş, hem katılma alacağı nedeniyle tereke alacaklısı ve hem de tereke borcundan dolayı mirasçı sıfatıyla tereke borçlusudur. Bu nedenle alacaklı ve borçlu sıfatı davacı sağ eşte birleşmiş durumdadır, 8. Katılma alacağı alacaklısı miras payı oranında tereke borçlarından sorumludur, 9. Sağ eş katılma alacağını aldıktan sonra borca batık mirası (terekeyi) reddetme hakkı vardır, 10. Edinilmiş malların sürüm değerleri tasfiye anındaki yani karar tarihine en yakın tarihteki değerleri hesaplamaya esas alınır (TMK mad.235/1), bu sebeple davanın sürecine göre ölüm tarihi ile karar tarihi arasında uzun süre geçmiş olabilir (3-5 yıl, hatta daha fazla olabilir), 11. Sağ eşin aldığı katılma alacağı, ölenin evlilik süresince edindiği mallara katkısının bir karşılığıdır, 12- Mal rejiminin tasfiyesinde yetkili ve görevli mahkeme Aile Mahkemesidir, 13. Katılma alacağı oranı kanun gereği ½ (yarı) olup, sabit bir oran olarak belirlenmiştir (TMK mad. 236/1), 14. Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesine konu mallar kural olarak edinilmiş mallardır.

Miras (tereke) hakları bakımından ise; 1. Terekeden doğan hak şahsi hak niteliğinde bir nispi alacak hakkı olmayıp, miras hukukundan kaynaklanan bir ayni hak, yani bir ayni paylaşımdır. 2. Mirasçılar tereke borçlarından müteselsilen sorumludur. (TMK mad. 641/1), 3. Terekenin tasfiyesine konu mallar murisin hem kişisel malları ve hem de edinilmiş mallarıdır. 4. Terekenin net miktarının (net terekenin) bulunması için öncelikle tasfiyede sağ kalan eşin katılma alacağının çıkarılması gerekmektedir. Böylece terekenin tasfiyesinden düşecek paydan önce eş, mal rejiminin tasfiyesinden düşecek paya sahip olacaktır. 5. Miras, miras bırakanın ölümü ile açılır. Miras bırakanın sağlığında yapmış olduğu mirasla ilgili kazandırmalar ve paylaştırmalar terekenin ölüm anındaki durumuna göre değerlendirilir (TMK mad. 575), yani terekedeki tüm kişisel ve edinilmiş malların sürüm değeri ölüm anındaki (tarihindeki) durumuna göre saptanır, 6. Katılma alacağı alacaklısının miras hakkı, ölenin mirasçısı olması nedeniyle aldığı bir karşılıktır, 7. Terekenin tasfiyesi ile ilgili tüm davalarda yetkili ve görevli mahkeme miras bırakanın yerleşim yeri Sulh Hukuk Mahkemesidir (TMK mad. 658). 8- Sağ eşin yasal miras payı birinci zümre ile 1/4, ikinci zümre ile 1/2, üçüncü zümre ile 3/4 ve hiç mirasçı kalmamış ise tamamıdır (TMK mad.499), yani miras payı açıklandığı gibi değişkendir, 9- Sağ kalan eşin mirasçılık sıfatı sona ermiş olsa da (mirastan feragat, mirası ret, mirastan çıkartma, mirastan yoksunluk gibi) yasal mal rejimi tasfiyesinden kaynaklanan katılma alacağını mirasçılardan isteyebilir, mirastan feragat ve mirasın reddi, katılma alacağı bakımından feragat anlamına gelmez, 10. Terekenin (mirasın) paylaşımı için kanunda herhangi bir süre yer almamaktadır. TMK’nın 642. maddesine göre, mirasçılardan her biri, sözleşmeye veya kanun gereğince ortaklığı sürdürmekle yükümlü olmadıkça, her zaman mirasın paylaşılmasını isteyebilir (TMK mad. 639, istihkak davası için zamanaşımı söz konusudur)…”[5]

“…Mal rejiminin tasfiyesi sonucunda belirlenecek katılma alacağı, terekeye ait borç olup, mirasçıların miras paylaşımından önce ödenmesi gerektiği kabul edilmektedir. Terekeye ait borç ödendikten sonra kalan miktar, mirasçılar arasında miras payları oranında paylaşılır. Tereke borçlarından bu sıfatını kaybetmemiş tüm mirasçılar, üçüncü kişilere karşı kişisel olarak (4721 Sayılı TMK madde 599/2) ve müteselsilen (TMK madde 641) sorumludurlar. Her ne kadar, davacı temyize konu davayı terekenin alacaklısı sıfatıyla açmış ise de; davacı da dahil davanın tarafları, ortak mirasbırakan... mirasçısıdırlar ve tereke borçlarından yukarıda açıklanan kanuni düzenlemeler çerçevesinde hepsi de sorumludurlar. Başka bir anlatımla, mirasçılık sıfatına sahip olduğundan (TMK madde 499) alacaklı ve borçlu sıfatı davacı sağ eşte kısmen birleşmiştir…”[6]

d. İntifa Hakkı

Türk Kanunu Medenisinde 14.11.1990 tarih ve 3678 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle sağ kalan eşin kanuni intifa hakkı kaldırılmıştır.

Ancak, değişiklik yapan 3678 Sayılı Kanun 23.11.1990 tarih ve 20704 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandığından bu tarihten önceki miras uygulamasında eşin intifa hakkını seçme hakkı bulunmaktadır. Şöyle ki;

Eş seçim hakkına mülkiyetten yana kullanması halinde, ölenin külli halefi olarak murisin borçlarından şahsen sorumlu hale gelmesine rağmen; intifadan yana kullanması halinde külli halef olmayacağından borçlardan sorumluluğu da söz konusu olmaz. İntifa hakkı, bu hakkı seçen eşin ölümü ile sona erer ve mallar kuru mülkiyet sahiplerine geçer. İntifa hakkı, belirli bir mal veya hakla sınırlı olmayıp, terekenin tümünü kapsar. Yani terekede ne varsa intifa hakkı ile yükümlü olur.

TKM’nın 445. maddesi ile yalnız kanuni intifa hakkı sahibine tanınan bir ayrıcalık nedeniyle, eş dilerse, mirasın açılmasından sonra, taksimden önce veya sonra intifa hakkını gelire çevirebilir. Kanuni mirasçıların böyle bir hakları yoktur. Mirasbırakan intifa hakkını gelire çevirmeyi zorunlu kılabilir. Gelire çevirme yıllık belli bir paranın ödenmesi şeklinde olur. Gelirin peşin sermaye olarak verilmesi kararlaştırılabilir. Taraflar anlaşamazsa hâkime başvurulabilir.

2. EVLATLIĞIN MİRASÇILIĞI

Eski hukukumuzda evlatlığın kanuni miras hakkı yokken, 4721 s TMK’nın 500/1. maddesine göre, evlatlık, evlat edinenin birinci zümre mirasçısı yani evlat edinenin altsoyu konumundadır. Evlatlık ve altsoyu, evlat edinenin kanuni ve saklı paylı mirasçısıdır. Evlatlık, evlat edinenden önce ölmüş veya başka bir sebepten dolayı mirasçılık sıfatını kaybetmişse, evlatlığın sağ olan altsoyu, halefiyet ilkesi gereğince onun yerine mirasçı olur. Evlatlığın birden çok olması veya mirasbırakanın çocuklarıyla beraber mirasçı olması, bunların paylarında bir fark oluşturmaz, eşit oranda mirasçı olurlar.

Ancak evlatlık yalnız evlat edinenin yasal mirasçısı olup, evlat edinenin kan hısımlarının kanuni mirasçısı değildir.

Evlatlığın altsoyunun mirasçı olabilmesi için, kök içinde halefiyet kuralına göre, evlatlığın evlat edinenden önce ölmesi şarttır. Yalnız evlatlık ve evlatlığın altsoyu evlat edinenin mirasçısı olabilir. Diğer hısımların evlat edinen ve onun hısımlarına mirasçı olması mümkün değildir.

Yine kanun gereği evlatlığın, kendi ailesinden mirasçılığı da devam eder.

Ancak, TMK’nın 500/2. maddesine göre, “Evlat edinen ve hısımları, evlatlığa mirasçı olmazlar.” Yani evlatlığın mirasçılığı tek taraflı bir mirasçılıktır. Bu hüküm emredici nitelikte olup, aksi kararlaştırılamaz.

743 Sayılı Kanunun 257/1. maddesine göre, evlatlık sözleşmesi düzenlenmeden önce evlatlık ile yapacağı bir sözleşme ile evlat edinen, evlatlığın kendisinden mirasçı olma hakkını ortadan kaldırabiliyordu. Ancak, 4721 Sayılı Kanunun 314. maddesi ile bu uygulama değişikliğe uğramıştır. TMK’nın 314/2. maddesine göre, evlatlık, evlat edinenin mirasçısı olur.

“…Davacı, kendisini evlat edinen Mehmet'in kardeşi olan 5.7.2006 tarihinde vefat eden Hüseyin Hüsnü ile davalı Halil İbrahim arasındaki evlatlık bağının esasa ilişkin noksanlıklarla sakat olduğunu ileri sürerek bu ilişkinin kaldırılmasını istemiştir. Evlat edinme, esasa ilişkin diğer noksanlıklardan biriyle sakatsa Cumhuriyet Savcısı veya her ilgili evlatlık ilişkisinin kaldırılmasını isteyebilir. (TMK. md.318/1) İlgililerin evlatlık ilişkisinin kaldırılmasını isteyebilmesi için bu ilişkinin kaldırılmasında hukuki bir yararlarının bulunması şarttır. Davacı ile kendisini evlat edinmiş olan Mehmet arasındaki evlatlık ilişkisi Mehmet'in 9.1.1994 tarihinde ölümü ile sona ermiştir. Evlat edinen Mehmet'e daha sonra vefat eden kendi murislerinden intikal edecek miras hakkı bunun evlatlığına geçmez. Davacıyı evlat edinen Mehmet 1994'de, kardeşi Hüseyin Hüsnü ise 2006'da öldüğüne göre; Hüseyin Hüsnü ile davalı arasındaki evlatlık ilişkisinin kaldırılması durumunda davacı Mehmet'in evlatlığı olarak Hüseyin Hüsnü'ye mirasçı olamayacaktır. O halde davacının Hüseyin Hüsnü ile davalı arasındaki evlatlık ilişkisinin kaldırılmasını istemekte hukuki bir yararı bulunmamaktadır. İsteğin hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddi gerekirken…”[7]

“…743 Sayılı Türk Kanunu Medenisinin 447/1. maddesine göre, evlatlık ve furuu kendisini evlat edinen kimseye nesebi sahih furuu gibi mirasçı olurlar.

Somut olayda muris Mustafa G. 19.6.1993 tarihinde, evlat edinen İbrahim ise muristen önce 22.11.1971'de ölmüştür. Bu durum nazara alınmadan İbrahim'in evlatlıklarına muris Mustafa'nın mirasından pay verilmesi doğru olmamıştır…”[8]

…Davacı, mirasbırakanın altsoyudur. Mirasbırakan 24. 04. 2000 tarihinde, evlatlığı ise 17. 11. 1994 tarihinde kendisinden önce ölmüştür. Medeni Kanun m. 500 gereğince evlatlık ve altsoyu evlat edinene kan hısmı gibi mirasçı olacağından evlatlığın daha önce ölmüş olması onun altsoylarının evlat edinene kan hısmı gibi mirasçı olacağından evlatlığın daha önce ölmüş olması onun altsoylarının evlat edinene mirasçı olmasını engellemez…[9]

“…Evlatlık ve altsoyu, evlat edinenin nesebi sahih füruu gibi mirasçısıdır. (TKM.md.447)

Olayda, muris Mehmet'in evlatlığı olan Eşe, 1996 tarihinde ölmüştür. Evlat edinen Mehmet ise 10.5.2000 tarihinde ölmüştür. Evlatlığın altsoyu (oğlu) olan davacı, halefiyet yoluyla evlat edinenin yasal mirasçısıdır. Davacının miras hakkının olmadığı, bu nedenle davayı açmakta hukuki yararın bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır…”[10]

Aydın Tekdoğan

Avukat

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi

2. Hukuk Dairesi Emekli Başkanı

-------------

* Ayrıntılı bilgi için:

Tekdoğan A., Miras İş ve İşlemleri ile Miras Davaları, 1. Baskı, Seçkin Yayınevi, Temmuz 2024, 1625 Sayfa;

Tekdoğan A., Muris Muvazaası Nedeniyle Açılan Tapu İptal ve Tescil Davaları, 8. Baskı, Seçkin Yayınevi, Haziran 2025, 616 Sayfa;

Tekdoğan A., Mirasta Denkleştirme ve Tenkis Davaları, Güncellenmiş 8. Baskı, Seçkin Yayınevi, Haziran 2025, 680 Sayfa;

Tekdoğan A., Vasiyetnamenin Tenfizi ve İptali Davaları, Güncellenmiş 6. Baskı, Seçkin Yayınevi, Şubat 2025, 688 Sayfa;

[1] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2012/18038 K. 2013/1487 T. 4.2.2013

[2] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2005/4839 K. 2005/9172 T. 14. 06. 2005

[3] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2004/12717 K. 2004/14722 T. 8.12.2004

[4] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2011/3599 K. 2011/5511 T. 9.5.2011

[5] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2019/5848 K. 2019/11381 T. 16.12.2019

[6] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2017/14831 K. 2019/2605 T. 13.3.2019

[7] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2008/9407 K. 2009/12910 T. 1.7.2009

[8] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2004/3755 K. 2004/4800 T. 15.4.2004

[9] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2004/716 K. 2004/1392 T. 19. 02. 2004

[10] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2003/733 K. 2003/2120 T. 20.2.2003