CASE OF MEHMET HASAN ALTAN v. TURKEY
(Application no. 13237/17)
- Başvuran Türkiye’de ekonomi profesörü ve bir gazetecidir. 15 Temmuz Askeri Darbe teşebbüsü öncesinde Can Erzincan Tv’de siyasi tartışma programı sundu. Hükümete karşı eleştirel görüşleri ile tanınan bir gazetecidir. 15 Temmuz 2016 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup bir grup hükümet ve Cumhurbaşkanı’nı devirmeye yönelik bir askeri darbe yürütmüştü. Bu askeri darbe teşebbüsü Fettullah Gülen ile bağlantılı sayıldı ve Paralel Yapı ile ilişkisi olan herkes hakkında cezai soruşturmalar başladı.
- Başvuran da sözkonusu yapı ile ilgili olduğundan ceza soruşturması başlatılmış ve evinde bulunduğu bir sırada gözaltına alınmıştır.
- Aynı gün başvurucunun avukatlarının olmadığı bir aşamada evi aranmıştır. Acil durum nedeni ile avukatların aramaya katılması engellenmiştir.
- Başvurucu gözaltında iken gözaltına itiraz etmiştir. Terörle mücadele şubesinde on iki gün boyunca polis nezaretinde kalmıştır. İlk beş gün boyunca avukatları ile görüşmesine izin verilmemiştir.
- Başvurucu avukatları ile görüşmeden ifade vermeyeceğini ifade etmiş ve susma hakkını kullanmıştır.
- Başvurucu hükümeti devirmek veya görevlerini yerine getirmesini engellemek, FETÖ terör örgütüne üye olmak suçlaması ile sorgulandı.
- Başvurucu, herhangi bir Türk subayını tanımadığını ve darbe girişimi ile hiçbir bağlantısı olmadığını belirtmiştir.
- Başvurucu tutukluluk haline ilişkin 8 Eylül 2016 tarihinde itirazda bulunmuş, itiraz İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.
- Başvurucu 14 Ekim 2016 tarihinde serbest bırakılması için yeniden başvuruda bulunmuş, başvurusu reddedilmiştir.
- Çeşitli tarihlerde yapılan tutuksuz yargılama talepleri reddedilmiştir.
- 14 Nisan 2017 tarihinde iddianame düzenlenmiş, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulmuştur.
- Başvurucu hakkında sunulan deliller; başvurucunun yazdığı iki yazı, 14 Temmuz 2016 tarihinde televizyon yayını sırasında yaptığı yorumları, Bank Asya hesabı, ABD’nin F seri numarası ile 1 dolarlık banknotu. Başvurucu hakkında üç kez ağırlaştırılmış müebbet ve 15 yıl hapis cezası istendi.
- Başvurucu her aşamada suç işlediği iddiasını reddetti.
- 16 Şubat 2018 tarihinde başvurucu hakkında karar verilmiş ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır.
- Başvurucu yargılama devam ederken 8 Kasım 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur.
- Başvurucu Özgürlük ve Güvenlik hakkı ile ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğini düşünmektedir. Bunun yanında uzun tutukluluk süresi, soruşturma dosyasına erişiminin kısıtlandığı, sulh hakimlerinin bağımsız ve tarafsız olmadığını iddia etmektedir. Tutukluluğa itirazının da duruşmalı yapılmadığını ifade etmiştir.
- Anayasa Mahkemesi 11 Ocak 2018 tarihinde başvurucunun özgürlük ve güvenlik hakkının ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
- Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun devamına ilişkin delillerin ve yeterli olgusal temellerin olmadığına, siyasi amaçla gözaltına alınmasının yeterli delillere dayanmadığına, özgürlüğünden mahrum bırakılması gibi ciddi sonuçlara yol açan böyle bir tedbirin demokratik bir toplumda gerekli ve orantılı bir müdahale olarak değerlendirilemeyeceğine karar vermiştir. Ayrıca, tedbirin acil bir sosyal ihtiyaçla karşı karşıya olup olmadığına veya gerekmediğine bağlı olarak, başvuranın tutuklu yargılanmasının düzenlenmesi ve uzatılması için gerekçenin açıkça belirlenemediğine dikkat çekmiştir. Son olarak, başvuranın duruşma öncesi tutukluluğunun, yazı ve ifadeleri dışındaki herhangi bir somut delile dayanmadığı müddetçe ifade özgürlüğü ve basın üzerinde tüyler ürpertici bir etkisi olabileceğinin açık olduğunu ifade etmiştir.
- Başvurucunun gözaltında tutulma süresinin hukukiliği ve süresine ilişkin şikayetleri kabul edilemez bulmuştur.
- Anayasa Mahkemesi tutukluluk süresine itirazı ile ilgili duruşma yapılmadığına dair itirazı da kabul edilemez bulmuştur. Mahkemeye göre her tutukluluğa itiraz için duruşma açma zorunluluğu bulunmamaktadır.
- Anayasa Mahkemesi başvurucuya 20000 TL manevi Tazminat ve 2219.50 TL maddi tazminat ödenmesine karar vermiştir.
- Anayasa mahkemesi kararı İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermiştir. Yargılama hala devam etmektedir.
- Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamamıştır.
- 15 Ocak 2018 tarihinde İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi Anayasa Mahkemesi kararının Resmi Gazete’de yayınlanmamış olduğunu gerekçe göstererek tutukluluğa itirazı reddetmiştir.
- 19 Ocak 2018 tarihinde Anayasa Mahkemesi2nin başvurucu hakkındaki kararı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
- İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, tutukluluğu kaldırmayarak, gerekçe olarak kararın otomatik bir sonucu olarak düzenlenmesinin, genel hukuk ilkelerine, mahkemelerin bağımsızlığına, hiçbir otoritenin mahkemelere emir veya talimat veremeyeceği ilkesine ve “Doğal yargıç” ilkesine aykırı olduğunu ve sanığın kaçma riski, dosyanın mevcut durumu ve bir mahkumiyet durumunun ciddiyetini gösterdi.
- Başvurucu bunun üzerine 30 Ocak 2018 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne ikinci kez başvurarak 5.6. ve 18. Maddelerin ihlal edildiğinin tespitini talep etmiştir.
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, başvurucunun Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararından sonra dahi tutuklu yargılandığına dikkat çekmiştir.
- Özel raportör, Olağanüstü Hal ilanından bu yana birçok gazetecinin tutuklu yargılandığı ve içeride tutulduğuna dair rapor sunmuştur.
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne çok sayıda sivil toplum örgütü de katılmış ve Medyanın demokratik bir toplumda oynadığı can alıcı rolü vurgulayarak, gazetecileri özgürlüklerinden mahrum eden tedbirlerin kullanımını eleştirdiler.
- Mahkeme, başvurucunun 22 Eylül 2016 tarihinde tutuklandığını, 16 Şubat 2018 tarihinde İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından mahkumiyet kararı verilene değin tutuklu yargılandığına dikkat çekmektedir. Mahkemeye göre, bütün kişiler özgürlüğünden yoksun bırakılmamaya veya özgürlüğünden mahrum bırakılmamaya devam etme hakkına sahiptir (bkz. Haftalar - Birleşik Krallık, 2 Mart 1987, § 40, Seri). A) 114), Sözleşme'nin 5. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen şartlara uygun olarak tasarruf edin. Madde 5 § 1'de belirtilen istisnalar listesi kapsamlı bir sorundur (bkz. Labita / İtalya [BD], no. 26772/95, § 170, AİHM 2000-IV) ve bu istisnaların sadece dar bir yorumu tutarlıdır. Bu hükmün amacı ile, hiç kimsenin özgürlüğünden keyfi olarak mahrum edilmemesini sağlamak (bkz. yukarıda anılan Assanidze, § 170; Al-Jedda / Birleşik Krallık [BD], no. 27021/08, § 99, AİHM 2011 ve Buzadji / Moldova Cumhuriyeti [BD], 23755/07, § 84, AİHM 2016 (özetler) yükümlülüktür.
- Mahkeme, soruşturma makamlarının tutuklama anında yeterli kanıt elde ettiklerini öngörmediğini düşünmektedir. Tutuklamadan sonra soruşturmayı ilerletmek ve somut şüpheyi derinleştirmek mahkemenin görevidir. Her aşamada deliller aynı seviyede kalıyor ise soruşturma usulüne uygun yürütülmemekte ve tutuklama için yeterli gerekçe kalmamaktadır. Anayasa mahkemesine bireysel başvuru sonucu ihlal tespit edilmesine rağmen yerel mahkemenin ihlal kararını uygulamaması Mahkeme tarafından anlaşılamamıştır. Mahkeme, başvurucunun gözaltı kararından sonra Sulh Hukuk Hakimliği’nin kararından önce tutuklandığını tespit etmiştir. Bu durum sözleşmenin 5. Maddesinin 1. Fıkrasının ihlal edildiğinin kanıtıdır.
- Mahkeme, Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 19 § 3 maddesinin ihlal edildiğini tespit etmesine rağmen, İstanbul 26. ve 27. Ağır Ceza Mahkemelerinin, başvuranın salıverilme başvurusu hakkındaki 26 ncı kararında, 26. Ağır Ceza Mahkemesi'ni serbest bırakmayı reddetmiş olduğunu gözlemlemektedir.
- Mahkeme sanığın tutukluluk halinin devamına ilişkin yeni gerekçeler ve deliller sunulmadıkça serbest bırakılmasının zorunlu olduğunu ifade etmektedir.
- Mahkeme, Türkiye’de, yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamaması ile ilgili ciddi bir kaygı not etmekte ve bireysel başvuru yolunun etkili olmadığına kanaat getirmektedir.
- Başvurucunun sözleşmenin 5. Maddesinin ihlal edildiğine dair başvurusu ile ilgili açıkça dayanaktan yoksunluk kararı vermiştir. Mahkeme başvurucunun CMK 141. Maddeye dayanak bir başvurusunun olmadığını, kendi iç hukukunda tazminat alabileceği başka bir yolunun olduğunu, Anayasa Mahkemesi’nin tazminat kararı verdiğini gerekçe göstermiştir.
- Mahkemeye göre Olağanüstü Halde bile Demokratik Toplum Düzeninin gerekleri korunmalı ve ifade özgürlüğünün nüvesini teşkil eden politik görüş ifade edebilme hürriyetinin kısıtlanması için OHAL bir bahane olmamalıdır. Demokrasi ifade özgürlüğünün üzerinde büyümektedir. Çoğulculuk, geniş görüşlülük ve hoşgörü ortamının kısıtlanması ifade özgürlüğünü bütünüyle ortadan kaldırmaktadır. Özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması salt kişinin politik görüşlerini özgürce dile getirmesinden kaynaklanır ise şüpheli beraat etse dahi toplum üzerindeki ürpertici etki devam edecektir. Mahkeme bu nedenle yeterli delil bulunmadan ifade özgürlüğünün kısıtlanmasının sözleşmenin 10. Maddesini ihlal ettiğine kanaat getirmiştir.
Karar, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{"fulltext":["altan"],"documentcollectionid2":["GRANDCHAMBER","CHAMBER"],"itemid":["001-181862"]} alınmış ve Türkçeleştirilmiştir.