Türk Kanuni Medenisi’nin 17 Şubat 1926 tarihinde kabul edilmesinin 97. yılını kutluyoruz. Cumhuriyetten sonra birçok devrimlerle birlikte gerçekleştirilen hukuk devrimi, bize yeni hukuk ilkeleri getirdi ve bunlardan en önemlisi de aslında “Türk Yurttaşlar Yasası”da diyebileceğimiz Medeni Kanunumuzdur.
Türk Kanunu Medenisi, Türkiye’de 17 Şubat 1926’da İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak TBMM’de kabul edilen ve 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe konulan 743 sayılı kanundur.
Türk Medeni Kanunu, İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak hazırlandı ve
1 Ocak 2002 tarihinde tümüyle yenilenmiş Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girmesiyle yürürlüğü son buldu. İlk yasanın uygulanması ile birlikte başlayan Türkçeleştir me çalışmaları ile şimdi yasamız çok büyük oranda Arapça ve diğer yabancı diller boyunduruğundan kurtarılmıştır. Aslında yasalar da olduğu gibi dilimizin özleşmesi her alanda bilim yöntemlerinin ışığı altında sürdürülmelidir.
Türk Medeni Kanunu'nun yürürlüğü zamanında getirdiği devrim niteliğinde bazı yenilikleri özetleyelim:
* Genel olarak ailede kadın-erkek eşitliği sağlandı.
* Evlilikte resmi nikâh zorunluluğu getirildi.
* Tek eşle evlilik esası getirildi.
* Kadınlara, koşullu da olsa istedikleri mesleğe girebilme hakkı tanındı.
* Mahkemelerde tanıklık yapma, miras ve boşanma konularında kadın-erkek eşit hale getirildi.
*Kişiler arasındaki ilişkiler öngörülebilinir oldu
*Şeri hükümlere son verildi
*Medeni hukuk hukukun özü olduğu için diğer hukuk dallarındaki düzenlemelerde yol gösterici oldu. Hukukta birliği sağladı.
Şimdi yürürlükte olmayan Medeni Kanunumuzun “Esbabı Mucibe Layihası”nın yani gerekçesinin Türkçeleştirilmiş metninde:
“İnsanlık yaşamı, her gün hatta her an köklü değişimlerle karşı karşıyadır. Bunun değişimleri, yürüyüşü hiçbir zaman bir nokta çevresinde saptanamaz ve durdurulamaz. Yasaları dine dayalı devletler kısa bir zaman sonra yurdun ve ulusun isteklerini karşılayamazlar. Çünkü dinler değişmez kurallar kapsarlar. Yaşam yürür: gereksinimler hızla değişir” denilmekteydi. Yeni yasada, önceki yasanın yukarıdaki gerekçesine yer verilmedi.
17 Şubat 1926 tarihinde kabul edilen kanunumuz gerekçesinde belirtildiği gibi toplumun gereksinimleri hızla değiştiğinden bu gereksinimleri karşılamak amacıyla yeniden düzenlendi ve 1 Ocak 2002 “Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu” adı altında yürürlüğe girdi.
Yeniden düzenlenen yasada aile reisliği modeli yerine haklar ve sorumluluklarda eşitlik ilkesine yer verilmiş, çocuklarında kendilerini ilgilendiren konularda olgunlukları ölçüsünde dinlenebilecekleri kabul edilmiştir. Yine en önemli ilke olarak; ev içi emeğin karşılığı tanınmış ve gelir-kazanç ile elde edilen mallarda eşit paylaşım ilkesi kabul edilmiştir.
Ayrıca aile konutu düzenlemesi ile eşlerin barınma, aile konutunu birlikte seçme, yoksulluk nafakası düzenlemesi ile de boşanma sonucu ağır kusurlu olmayan eşin yaşamını sürdürme hakkı güvence altına alınmıştır.
Bir süredir Medeni Kanunda, boşanmaların hızlandırılacağı, boşanmanın ikinci derecede sonuçlarından olan maddi ve manevi ödencenin, yoksulluk nafakasının boşanma davası kapsamında olmayacağı, boşanmada aile ara-buluculuğunun da düşünüldüğü gündemde tutulmakta ve bu konuda sürekli yayınlar yapılmaktadır.
Türk Medeni Kanunu bilime ve akla dayalı laik bir hukuk düzeni anlayışının ürünüdür. Yurttaşların ana rahmine düşmesinden ölümüne kadar tüm yaşam ilişkilerini düzenleyen Medeni Kanun ile edinilen kazanımlar toplum için yaşamsal önem taşımaktadır. Medeni Kanunumuzu bir diğer Türk Yurttaşlar Yasamızı geriye değil ileriye taşımak hepimiz in görevidir.
1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu’nda ev içi emeğin mal rejimi hukukunda karşılığı tanınmış, edinilmiş mallara katılma rejimi yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. Öte yandan evlilik süresince birliğin giderlerine katılma hususunda eşlere cinsiyetten bağımsız olarak emekleriyle ve malvarlığıyla katılma yükümlülüğünü getirmiştir.
Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen eşin ise ne kadar parasal katkıda bulunacağını da düzenlemiştir.
Evlilik süresince aile konutunun malik olmayan ancak ikonuta gereksinmesi olan eşe özgülenmesi olanağı tanındığı gibi, aile konutunun devri veya ipotek olarak gösterilmesi için malik olmayan eşin rızası aranmıştır. Bu düzenlemelerin ne kadar doğru olduğu özellikle taşınmaz fiyatlarının ve kiralarının aşırı arttığı bu dönemde daha iyi anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi barınma en önemli insan haklarından biridir.
Yeni Medeni yasamıza göre evlilik içinde var olan dayanışma yükümlülüğü evlilik sonrasında da sınırlı olarak sürecektir. Aslında önceki kanunda ve değişen yeni yasamızda hısımlar arasında yardımlaşma ve dayanışma yükümlülüğü gereği yardım nafakası hakkı tanınmıştı. Boşanan eşe de bu anlamda yoksulluğunu giderecek bir nafakanın çok görülmemesi gerekir.
Türk Medeni Kanununda yapılması gerektiği düşünülen düzenlemeler bu kanunun ruhunda yaşayan özgürlük ve cinsiyet eşitliğini zedelememelidir.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin öncelikli olduğu, çocuk yaşta evliliklerin ve kadın cinayetlerinin önlendiği, boşanan eşlerin yoksulluğa terk edilmediği, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerin eksiksiz uygulandığı bir hukuk düzenini sürdürmek gerektiğini ve bu ilkelerden vazgeçilemeyeceği düşünmekteyiz.
Gurur ve onurla kutladığımız Cumhuriyetin 100. yılında görkemli bir hukuk devrimi olan Türk Medeni Kanunumuzun da 97. yılını aynı duygularla kutluyoruz.