MASUMİYET KARİNESİ İLKESİNİN HAGB KARARLARINA ETKİSİNİN ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI IŞIĞINDA DEĞERLENDİRİLMESİ

Abone Ol

Masumiyet karinesi ile HAGB kararı verilmesi arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır.

HAGB kararlarının uygulanması ve verilmesi sürecinde masumiyet karinesi ilkelerine uyulması zorunludur.

Masumiyet karinesi ilkesinin HAGB kararlarına etkileri açısından yasal mevzuat ve konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi kararlarının analiz edilmesi gerekmektedir.

1. Anayasa ve AİHS hükümleri

Masumiyet karinesinin HAGB kararlarına olan etkisinin esasları Anayasa’mızda hüküm altına alınmıştır.

Anayasa’nın 15/2 maddesine göre, suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamayacaktır.

Anayasa’nın 38/4. maddesine göre, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu olarak kabul edilemez.

AİHS hükümleri

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6/2. Maddesinde ise, kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı hüküm altına alınmıştır.

2. Masumiyet karinesinin özellikleri

Anayasa Mahkemesi, masumiyet (suçsuzluk) karinesinin, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına aldığını kabul etmektedir.

Kişiler suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilmemelidir. Kuşkusuz bu yasak, kişilerin suçlu muamelesine tabi tutulmaması halini de kapsamaktadır.

Belirtmek gerekir ki, masumiyet karinesi hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsamaktadır.

Burada tartışmalı olan konu şudur; mahkûmiyet hükümleri hukuken kesinleşmemiş olan hallerde masumiyet karinesi geçerli olacak mıdır?

Kural olarak suç isnadı mahkûmiyete dönüşen kişiler için masumiyet karinesinin yasal bir dayanağının bulunmadığı söylenebilir.[1]

Fakat suç isnadı mahkûmiyete dönüşmüş olması halinde dahi söz konusu mahkûmiyet hükmü hukuksal anlamda kesinleşmediği sürece masumiyet karinesinin uygulanmaya devam ettiği kabul edilmelidir.

Başka bir söylemle bu durumda, Anayasa’nın 38/4. ve Sözleşme’nin 6/2. fıkraları anlamında kişinin suçluluğunun sabit olmadığı ve bu yüzden suçlu sayılamayacağı ileri sürülebilir.

Örneğin; ceza davasının herhangi bir nedenle düştüğü, belirli bir süre sonra şarta bağlı olarak düşeceği veya sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmaksızın davanın ertelendiği durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesi ilkesi devam etmektedir ve kişi bu ilkenin nimetlerinden yararlanmalıdır. Zira bu gibi hallerde, meydana çıkmış, dış dünyaya yansımış henüz verilmiş bir mahkûmiyet kararı yoktur.

Masumiyet karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir usul güvencesi olarak kabul edilmektedir.

Fakat buna ilişkin korumanın etkili şekilde sağlanabilmesi adına, beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza yargılaması devam etmeyen kişilere, kamu görevlileri veya otoriteleri tarafından suçluymuş gibi muamele edilmesinin önüne geçilmelidir.

Bu yüzden ceza davasını takip eden “ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada” da -hukuk, disiplin gibi- masumiyet karinesi ilkelerine özen gösterilmeli ve bu ilkenin esasları yerine getirilmelidir.

Ayrıca, bir kişinin ceza yargılamasında mahkûmiyetle sonuçlanmamış olan davasındaki aynı olaylara dayanılarak o kişinin disiplin suçundan suçlu bulunması veya hakkında tazminata karar verilmesi masumiyet karinesini otomatik olarak ihlal ettiği söylenemeyecektir. Bu kapsamda “karar vericilerin kullandıkları dil” büyük önem arz etmektedir.[2]

Kamu otoriteleri veya görevlileri tarafından hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişiyle ilgili olarak yargılama süreci bir mahkûmiyet hükmüyle kesinlik kazanmadan suçluluğa dair herhangi bir kanaat ifade edilmiş olması veya ceza yargılaması, mahkûmiyet dışında bir kararla sona ermesine rağmen sona ermeye ilişkin kararda sanığın suçlu olabileceğinin ifade edilmiş olması durumunda masumiyet karinesinin ihlalinin varlığından bahsedilebilecektir.[3]

Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi’ne göre, masumiyet karinesi, ceza ve infaz hukukunda, kişilerin peşinen suçlu ilan edilmeden bazı seçenek tedbirlerden veya cezanın bireyselleştirilmesine imkân tanıyan kurumlardan mahrum bırakılmasına engel teşkil etmemektedir.[4]

3. HAGB kararında belirtilen suçun, hukuk mahkemelerinde daha ağır bir suç olarak değerlendirilmesi

Anayasa mahkemesi, ceza mahkemelerinin HAGB kararında belirtilen suçun, hukuk mahkemelerinde daha ağır bir suç olarak değerlendirilmesini, gerek disiplin soruşturması kararı gerekse aynı olaya ilişkin soruşturma sonucuna göre gerçekleştirilen fesih işlemini (iş hukuku çerçevesinde) denetleyen Mahkeme kararında yapılan değerlendirme ve kullanılan ifadelerin başvurucunun masumiyetini ihlal ettiği sonucuna varmıştır.

Belirtmek gerekir ki, ceza yargılamasında kişinin bir suçtan dolayı beraat etmesi, yargılama konusu olayın hukuk mahkemesinde ele alınasına ve yargılama konusu olayın özelliklerine göre değerlendirilmesine engel olmayacaktır.

4. Denetim süresi içinde yeniden kasıtlı bir suç işleyen sanık hakkında HAGB kararı verilemeyeceğini düzenleyen kuralın masumiyet karinesine aykırı olmaması

Anayasa mahkemesi, HAGB kararı verilebilmesi için gerekli olan koşullardan birisi olarak, açıklanması geri bırakılan bir mahkûmiyet hükmü varken denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işleyen sanık hakkında bu suç nedeniyle bir daha HAGB kararı verilemeyeceğinin hüküm altına alındığını, denetim süresi içinde kasıtlı olarak suç işleyen kişiler hakkında HAGB kararı verilememesi bir yaptırım olmayıp bu kurumdan yararlanma şartlarının gerçekleşmemesinin bir sonucu olduğunu, sanığın, daha önce açıklanması geri bırakılan hükme konu olan suçtan dolayı peşinen suçlu olduğu kabul edilerek yaptırıma tabi tutulmasının söz konusu olmadığını, Bu itibarla, açıklanması geri bırakılan bir hüküm varken denetim süresi içinde yeniden kasıtlı bir suç işleyen sanık hakkında, bu suç nedeniyle HAGB kararı verilemeyeceğini düzenleyen kuralda masumiyet karinesine aykırılık oluşturan bir husus bulunmadığını düşünmektedir.

5. HAGB kararı verildiğinde iptal edilen kanunun yürürlükte bulunması

İsnat edilen eylem gerçekleştiğinde ve HAGB kararı verildiğinde iptal edilen kanun yürürlükte bulunması ve bu bakımdan İlk Derece Mahkemesinin henüz iptal hükmü yürürlüğe girmediği için yürürlükte bulunan kanun hükümlerine dayanarak karar verilmesi halinde adil yargılanma hakkı ile suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğinden bahsedilemeyecektir.

6. HAGB kararının kişide gelecekte cezasının infaz edilebileceği olasılığının stres ve cezalandırılma endişesi yaratması

Anayasa mahkemesi, ilk Derece Mahkemesince HAGB kararı verilmiş olması halinde, kişinin 5 yıl denetimli serbestlik tedbiri altına alındığını, kişinin bu süre içerisinde cezasının infaz edilmesi riskinin her zaman bulunduğunu, yaptırıma maruz kalma endişesinin kişiler üzerinde kesintiye uğratıcı bir etkisi olduğunu ve sonunda kişinin denetim süresini yeni bir mahkûmiyet almadan geçirse bile kişinin bu etki altında olduğunu, Sonuç olarak kişinin gelecekte cezasının infaz edilebileceği olasılığının kendisinde stres ve cezalandırılma endişesi yarattığını düşünmektedir.

7. Uyuşturucu kullanma suçlarında, sanıklar hakkında HAGB kararı verilmesi

Anayasa mahkemesi, uyuşturucu kullanma suçlarında, sanıklar hakkında HAGB kararı verilmesinin lehe olan kanunun uygulanması ilkesine aykırılık oluşturmadığını ve eşitlik ilkesine aykırı olmadığını ifade etmektedir.

Anayasa mahkemesine göre, 5237 Saylı Kanun’un 191. maddesinin 6545 Sayılı Kanun’un 68. maddesiyle değiştirilmeden önceki metnine göre bu suçtan sanık olan kişiler hakkında tedavi ve denetimli serbestlik uygulanması zorunluluğunun bulunmadığı, dolayısıyla üç yıllık deneme süresine ilişkin imkânın her sanık açısından uygulanmadığı, mahkemenin takdirine göre sanıklara doğrudan doğruya bir yıldan iki yıla kadar hapis cezasının verilmesinin mümkün olduğu dikkate alındığında, itiraz konusu kuralla haklarında daha önce tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri kararı verilmeyen bütün sanıkların doğrudan ceza tehdidine maruz kalması ihtimalinin ortadan kalkması ve haklarındaki hükmün açıklanması geri bırakılmak suretiyle pişmanlık duyup beş yıllık deneme süresi içerisinde suç işlemekten kaçındıkları takdirde haklarında düşme kararı verilmesi imkanına kavuşmaları karşısında itiraz konusu kuralda, lehe olan kanunun uygulanması ilkesine aykırılık bulunmadığı gibi bu durumda HAGB na karar verilmesinin sanığın aleyhine bir eşitsizlik yaratmadığı açık olduğundan, eşitlik ilkesine aykırı bir yön de yoktur.

8. HAGB kararı verilmesini, sanığın kabul etmesi şartına bağlayan cümlenin uygulanmasına ilişkin geçiş hükmü uygulaması

Anayasa mahkemesi, HAGB kararı verilmesini, sanığın kabul etmesi şartına bağlayan cümlenin uygulanmasına ilişkin geçiş hükmü uygulamasında, İlk Derece Mahkemesinin 6008 Sayılı Kanun'daki değişikliğe ilişkin geçiş döneminin bir gereği olan bu özel başvuru yolunu, HAGB kararına yönelik bir itiraz olarak değerlendirilmesi ve bunun sonucunda, HAGB kararının geri alınmasına karar vermek ve esasa ilişkin hükmü açıklamak yerine, Kanun'daki açık düzenlemeye aykırı olarak, HAGB kararının değiştirilmesine yer olmadığına karar verilmesi ve dosyayı itiraz merciine gönderilmesinin özel bir düzenlemeye dayanan HAGB kararının geri alınması talebini inceletme imkânından mahrum kalan kişi açısından mahkemeye erişim hakkının kanuna aykırı olarak kısıtlanmış olduğunu belirtmektedir.

Kanaatimizce, HAGB kararlarına yapılan itirazlar, genel olarak kişinin beraat etmesi gerektiği yönündeki inanca dayanmaktadır. Bu nedenle, yargılanan kişi beraat etmesi gerektiğini düşünüyorsa, HAGB uygulamasını kabul etmeyecektir. Değişiklikten önceki dönemde, bu konu ile ilgili öznelere başvuru imkânı tanınmalı ve talepleri doğrultusunda değerlendirme yapılmalıdır.

9. Barışçıl bir gösteri olmasına rağmen yasadışı olması gerekçesiyle kişilerin hapis cezasına mahkûm edilmesi

Anayasa mahkemesi, barışçıl bir gösteri olmasına rağmen yasadışı olması gerekçesiyle kişilerin hapis cezasına mahkûm edilmesinin, HAGB kararı verilmiş olsa dahi, kişiyi ceza tehdidi altında tutmaya devam etmesi ve kararın caydırıcı etkisi nedeniyle ölçülü olduğu söylenemeyeceğini, Anayasa’nın 34/2 maddesinde belirtilen kamu düzeni ve milli güvenliğin sağlanması için gerekli olduğunun söylenemeyeceğini ifade etmektedir.

10. Güvenlik güçlerinin vatandaşlara yönelik eylemleri ve HAGB kararı

Anayasa mahkemesi, güvenlik güçlerinin vatandaşlara yönelik keyfi, suç oluşturan ve kasten yaralama ve benzeri eylemleri ile ilgili yapılan yargılama sonucunda HAGB kararı verilmesi halinde, suç ile verilen ceza arasında orantısız bir uygulama yapılmış olacağı ve verilen kararın yasal olmayan bu tür eylemlerin önlenmesini sağlayabilecek caydırıcı bir etki doğurmaması durumunu ortaya çıkaracağını, devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü kanunlar aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüklerini yerine getirmiş olmayacağını çeşitli kararlarında dile getirmektedir.

11. Sanık hakkında HAGB kararı verilmesinin herhangi bir hukuk ihlaline yol açmaması

Anayasa mahkemesi, yargılama sırasında sanık hakkında HAGB kararı verilmesini, karara karşı yasa yolunun açık olması ve denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmemesi halinde ise mahkemece davanın düşürülmesine karar verilecek olması hususları dikkate alındığında herhangi bir hukuk ihlaline yol açmayacağını düşünmektedir.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN  tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

,-------------------------------------

[1] Mahkum olan kişilerin “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları burada gözetilmelidir.

[2] Coşkun ÖZBUDAK, (Kanunla Da Olsa) HAGB Kararına Mahkûmiyetin Hukuki Sonuçları Bağlanabilir Mi?, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/398553, ET: 11.01.2019.

[3] AYM’nin 09.004.2014 tarih E: 2014/23, K:2014/77 Sayılı ve 04.11.2014 tarih ve 2013/2091 Başvuru Numaralı Kararları. Ceza ve ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı ayrı yürütülür ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında Ceza Mahkemesi hükmü, disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir. Bununla birlikte, bu kapsamda delil yetersizliğine dayalı olsa dahi, kişi hakkında verilen beraat kararma aykırı olarak kişinin suçsuz olmadığı yönündeki değerlendirmeler yapılmamalıdır.

[4] AYM’nin 17.06.2015 tarih E: 2015/23, K:2015/56 Sayılı Kararı.

[5] ANY.1.B., E: 2013 / 2091, KT: 04.11.2015, BN: 2013/2091: “…Başvurucu, Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş (TEDAŞ) Genel Müdürlüğü E…. İlçe İşletme Başmühendisliği emrinde işçi statüsüyle Başteknisyen olarak çalışmakta iken irtikap suçundan hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 17/3/2006 tarihinde tutuklanmış, akabinde Burhaniye ACM.nin E.2006/201 sayılı dosyasında dava açılmıştır. Başvurucu, Burhaniye ACM.nin görevi kötüye kullanma suçuna teşebbüs fiilinden verdiği 2 ay 15 gün hapis cezasıyla ilgili HAGB na karar verdiğini, işe iadesi istemiyle Bursa 3. İş Mahkemesine açtığı davada Mahkemenin, hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı varmış gibi suça konu eylemi sabit görerek davayı reddettiğini, disiplin soruşturmasında da Ceza Mahkemesi kararının sonucunun beklenmediğini, bu durumun masumiyet karinesini zedelediğini; Disiplin Kurulunun, iş akdi feshedilirken Ceza Mahkemesinin görevi kötüye kullanmak suçuna ilişkin yaptığı tespiti, rüşvet almak olarak değerlendirdiğini ve TİS'in disiplin cezaları cetvelinde yer alan 26. M.ne kıyasen ihraç cezası verildiğini, halbuki TİS'in 25. M. gereği bu suça teşebbüs eyleminin cezasının dört yevmiye kesintisi olduğunu, İş Mahkemesinin de HAGB kararını dikkate almadığını, görevi kötüye kullanma suçunu yüz kızartıcı suç sayarak uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verdiğini ayrıca eylemi, 4857 S.K.'un 25. maddesindeki işçinin, işverenin güvenini kötüye kullanması ve hırsızlık yapması durumunda iş akdi feshedilir hükmüne dayandırdığını, Mahkemenin bilirkişi inceleme talebini de reddettiğini belirterek Anayasa'nın 5., 36. ve 38. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş tazminat talebinde bulunmuştur. 48. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde Bursa 3. iş Mahkemesi kararının gerekçesinde Mahkemenin, olay ve olgulara yönelik yeni bir değerlendirme yapmaksızın başvurucu hakkındaki HAGB kararı ile sonuçlanan ceza yargılamasındaki mahkumiyet tespitine göre başvurucunun yargılamaya konu eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı anlaşıldığından başvurucunun Anayasa'nın 38. M.nin 4. F.nda güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir…”

[6] ANY.1.B., E:2013/2696, KT: 09.09.2015,BN: 2013/2696: “….145. Yine kararda geçen "Dosya kapsamına göre her ne kadar olay mesai saatinden sonra ve işyeri dışında meydana gelmiş ise de,,," ibaresi ceza dosyası kapsamında, akdin feshine dayanak mala zarar verme suçu dışında başvurucunun üzerine atılı konut dokunulmazlığını ihlal ve kasten yaralama suçlarıyla birlikte olayın bir bütün olarak değerlendirildiğine yönelik bir ibare olduğu, kaldı ki Yargıtay kararında olayın gerçekliğine, iddianın ötesinde bir anlam verilmediği, bu hususun kararda açıkça belirtildiği dolayısıyla kararda geçen bu cümlenin başvurucunun atılı suçu işlediği yönünde bir kanaat içerdiği anlamına gelmeyeceği anlaşılmıştır. 46. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır. ….9/9/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi…”

[7] ANY,GK, E: 2015/23, K: 2015/56, KT: 17.06.2015.

[8] ANY,GK, E: 2013/5876, KT: 04.06.2015, BN: 2013/5876.

[9] ANY,GK, E: 2014/12151, K: 2015/KT:04.06.2015: “….70. Başvurucu yazdığı makale nedeniyle 1 yıl 2 ay 17 günlük hapis cezası ile cezalandırılmıştır. İlk Derece Mahkemesince HAGB kararı verilmiş olsa bile başvurucu 5 yıl denetimli serbestlik tedbiri altına alınmıştır ve bir yazar olan başvurucunun bu süre içerisinde cezasının infaz edilmesi riski her zaman vardır. Yaptırıma maruz kalma endişesinin kişiler üzerinde kesintiye uğratıcı bir etkisi vardır ve sonunda kişi denetim süresini yeni bir mahkûmiyet almadan geçirse bile kişinin bu etki altında ileride düşünce açıklamalarından veya basın faaliyetlerini yapmaktan imtina etme riski bulunmaktadır. Sonuç olarak başvurucunun gelecekte cezasının infaz edilebileceği olasılığının kendisinde stres ve cezalandırılma endişesi yarattığı kabul edilmelidir. 71. Bu sebeplerle, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin "başkalarının şöhret ve haklarının" korunması için demokratik toplum düzeninde gerekli bir müdahale olmadığı kanaatine varılmıştır…”

[10] ANY, GK, E: 2014/155, K: 2015/52,KT:27.05.2015.

[11] ANY, 2.B.,E: 2013/3543, KT: 07.05.2015, BN: 2013/3543.

[12] 5271 Sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı maddesine eklenen ve HAGB kararı verilmesini, sanığın kabul etmesi şartına bağlayan cümlenin uygulanmasına ilişkin geçiş hükmü öngören 6008 Sayılı Kanun'un geçici 2. maddesinde, kimlerin bu yola başvurabileceği, başvuru süresi ve ilgili mahkemece hangi yönde karar verileceği, yeterli bir açıkta ve öngörülebilir bir şekilde düzenlenmiştir.

[13] ANY.M., E: 2013/2394, KT:25.03.2015, BN: 2013/2394.

[14] ANY, 2.B.,E: 2013/6359, KT: 10.12.2014, BN: 2013/6359.

[15] ANY.M., E:2012/1128, KT:08.05.2014,BN:2012/1128: Başvurucu, "cinsel taciz" suçundan "mağdur" sıfatıyla ve "hakaret" suçundan ise "sanık" sıfatıyla yer aldığı Eskişehir 2. SCM’nde görülen davada, gerek sanık gerekse kendisi hakkında HAGB kararı verilmek suretiyle, sanığın caydırıcı bir şekilde cezalandırılmaması ve cinsel dokunulmazlığına karşı işlenen suç karşısında hak arama hürriyeti kapsamında hakkını aramasına rağmen kendisinin de işlemediği bir suçun sanığı olarak yargılanarak, yetersiz gerekçe ile mahkumiyetine karar verilmiş olması nedenleriyle Anayasa'nın 10., 17., 20., 36., 40. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa mahkemesi ihlal olmadığına karar vermiştir.