Marka hakkına tecavüz; başta 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 5833 sayılı Kanunun 2. ve 3. maddeleri ile düzenlenen 61 ve 61/A maddelerinde[1], şu an ise 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 29 ve 30. maddelerinde tanımlanmıştır. Cezai hükümleri içeren bu düzenlemelerin her ikisinde de yaptırım şikayet şartına bağlanmıştır, yani ilgili kişinin şikayeti olmadan, soruşturma başlatılamayacak veya şikayetin geri alınması halinde, kovuşturma evresine geçilmiş olsa da kişi cezalandırılamayacaktır.
Bu yazımızın konusunu, 6769 sayılı Kanunda düzenlenen suç ve ceza yönünden aranan şikayet hakkının kime ait olduğu hususu oluşturmaktadır. Bu açıdan konu, Ceza ve Ceza Yargılaması Hukukunun Genel Hükümleri ile Yargıtay kararları çerçevesinde incelenecektir.
I. Genel Olarak Şikayet
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesi uyarınca, cumhuriyet savcısı suçun işlendiği izlenimini veren halin varlığını öğrenir öğrenmez işin esasını re’sen araştırmaya başlayacaktır. “Ceza muhakemesinin kamusallığı” ilkesi gereğince cumhuriyet savcısının re’sen harekete geçilebilmesinin istisnasını ise şikayet kurumu oluşturmaktadır. Bir muhakeme şartı olan şikayet, yetkili kişinin soruşturma ve kovuşturma yapılmasını istemesini ifade etmektedir[2]. Şikayet kurumuna ilişkin düzenlemeler 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 73. maddesinde yapılmıştır.
Şikayet; takibi şikayete bağlı bir suç nedeniyle zarar görmüş olan kişinin, süresi içerisinde bu suç ile ilgili kovuşturma yapılması isteğini yetkili makamlara açıklaması şeklinde tanımlanabilir[3]. Şikayetin yapılabileceği yetkili makamlar ise “İhbar ve şikayet” başlıklı CMK m.158’de belirtilmiştir. CMK m.158’e göre; suça ilişkin ihbar veya şikayet, cumhuriyet başsavcılığına veya kolluk makamlarına, valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye, yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında da Türkiye’nin elçilik ve konsolosluklarına yapılabilir.
Yetkili makamlara yapılacak olan şikayetin konusu, suç olarak nitelendirilen belirli bir fiili açıklayan olaydır. Bu husus TCK m.73/1’de “şikayete bağlı suç” ile 2. fıkrasında geçen “fiil” ifadelerinden kaynaklanmaktadır. Kişinin şikayetine konu fiil hakkında nitelendirmede bulunma zorunluluğu olmadığı gibi, yanlış yaptığı vasıflandırma da işin esasını etkilememektedir. Hatta şikayetin konusunu yalnızca fiil oluşturduğundan, belli bir kişinin fail olarak da gösterilmesi gerekmez[4]. Ancak fiilin yanında failin de bilinmesi, şikayet süresinin başlaması için gerekir. TCK m.73/1-2’ye göre; “Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse 6 ay içinde şikayette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. Zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikayet hakkı olan kişinin fiilin ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar”.
Şikayet, kanun koyucu tarafından bir suçun şikayete bağlı suç olarak düzenlendiği hallerde gündeme gelir. Şikayet, kişiye sıkı şekilde bağlı haklardandır ve doğrudan doğruya suçtan zarar gören tarafından kullanılabilir. Bununla birlikte, suçtan zarar gören kimse küçükse kanuni temsilcisi şikayet hakkını kullanabilir[5].
Bu açıdan şikayet hakkı, yetkili olanlar tarafından kullanılması gereken haktır. Yetkili olmayan bir kişi şikayet etmişse, şikayet geçersizdir, bu geçersizlik şikayet hakkı olan kişi tarafından sonradan onay verilmesi ile de giderilemez[6]. Şikayet hakkı olan şikayet etmemişse yetkili olmayan kişinin yaptığı şikayet geçerli kabul edilemez. Şikayet hakkı suçtan zarar gören kişiye aittir.
Suçtan zarar gören kavramı, mağdur, yani suçun konusunun ait olduğu kişiyi de kapsayan daha geniş bir kavramdır. Yargıtay da sanığa yüklenen fiille haklı bir menfaati zedelenen kişinin suçtan zarar gören olarak niteleneceğini kabul etmektedir.
II. Marka Hakkına Tecavüz Suçu Bakımından Şikayet
6769 sayılı Kanunun “Marka hakkına tecavüze ilişkin cezai hükümler” başlıklı 30. maddesinin 6. fıkrasına göre; “Bu maddede yer alan suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır”. Bu durumda, “Özel kanunlarla ilişki” başlıklı TCK m.5 atfı ile “Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suçlar” başlıklı TCK m.73’ün marka hakkına tecavüz suçunda da uygulanacağı sonucuna varılmalıdır.
6769 sayılı Kanunun 30. maddesinde tanımlanan hükümler nedeniyle şikayette bulunma hakkı, marka hakkı adına tecil edilen gerçek veya tüzel kişiye aittir. Hak sahibi şikayetçi olabileceği gibi, vekili veya temsilcisi aracılığıyla da şikayette bulunabilir.
Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin 21.12.2020 tarihli, 2020/1692 E. ve 2020/20342 K. sayılı kararına göre; “Marka hakkına tecavüz suçlarında şikayet hakkı, münhasıran marka sahibine ait olup, tescilli markanın sahibi olan ve marka korumasından doğan hakları tecavüze uğrayan gerçek veya tüzel kişiler şikayetçi olabilir. Diğer bir ifade ile şikayet hakkını kullanacak marka sahibi Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tutulan marka sicilinde, adına markanın tescil edildiği gerçek veya tüzel kişidir. Şikayet hakkı sahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan bu hakkın başkaları tarafından kullanılması mümkün değildir. Hak sahibi kişiler şikayet tarihinde, şikayette bulunma yetkisini veren vekaletname bulunmak koşulu ile avukatları vasıtasıyla da şikayette bulunabilir”[7].
Belirtmeliyiz ki; uygulamada şirketler ile vekiller arasında akdedilen vekaletnamelerde, “Bir gümrük davasını ya da diğer davaları takip etme anlaşması vaka bazında mektup, telef aks veya e-posta iletişimi ile yapılacaktır” veya “vekalet verenin yazılı izni olmadan hiçbir surette kullanılamaz” gibi ifadelere yer verildiği ve bu şekilde vekilin şikayette bulunma yetkisinin kısıtlandığı görülmektedir[8]. Bu hallerde şikayetin varlığından bahsedilemediğinden düşme kararı verilmesi gerekir.
Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin 21.12.2020 tarihli, 2020/3269 E. ve 2020/20315 K. sayılı kararına göre; “Dosya içerisinde mevcut olan ve ... S.A. yetkilisi tarafından Av. ...’a verilen vekaletname içeriğinde “İşbu vekaletname aşağıda imzası bulunan tarafından ister mektup, ister telefaks, isterse de elektronik posta iletisi muhaberatı ile olsun, durumun gereğine göre kullanılacaktır.” seklindeki kısıtlamanın bulunması ve 20.02.2020 tarihli tevdii kararına rağmen, şikayetçi firma vekilinin; sanık hakkında şikayet hakkının kullanılması amacıyla ve şikayet tarihini kapsar şekilde marka sahibi firma yetkilileri tarafından kendilerine verilmiş izin içeren mektup, telefaks veya elektronik posta iletisi aslını veya tercümesinin onaylı örneklerini dosyaya ibraz edemediği anlaşıldığından, sanık hakkında usulüne uygun ve geçerli bir şikayet bulunmadığı gözetilmeden davanın düşürülmesine karar verilmesi gerekir”.
Marka hakkı sahibi veya vekili şikayetçi olabileceği gibi, tekelci lisans alanlar da lisans sözleşmesi kapsamında, marka hakkı sahibi veya kendi adına şikayetçi olabilir. Ancak lisans sözleşmesi tekelci (inhisari) nitelik taşımıyorsa, yani adi lisans sözleşmesi sözkonusu ise, sözleşmede açıkça dava açma ve şikayette bulunma yetkisi tanınmadığı hallerde, adi lisans alanın şikayet yetkisi bulunmayacaktır. Bununla birlikte; adi lisans sahibinin, lisans verenden, kendisine şikayet hakkı tanıyan ayrı bir yazılı yetki alması mümkündür. Adi lisans alan, tecavüz ile karşılaştığında, hakları zarar görüyorsa, lisans verene bildirimde bulunarak şikayette bulunulmasını veya dava açılmasını sağlayabilir. Noter aracılığıyla uyarılan hak sahibi, üç aylık sürede harekete geçmezse, adi lisans alan, kendisinin bulunduğu bildirimi ekleyerek, kendi adına şikayette bulunabilir[9].
Peki marka hakkına tecavüz suçu, internette bulunan bir satış platformundan işlendiği takdirde, bu platformun da şikayet hakkı olacak mıdır?
Bu çerçevede; şayet platform sahibi şirketin marka hakkını ihlal eden bir ürünün satışına aracılık ettiği için bir dava açılma imkanı varsa veya ticari itibar kaybı gündeme gelmişse, suçun mağduru olmasa da, bu şirketin suçtan zarar gören olduğunu kabul etmek gerekir. Bu ise, şirkete şikayet hakkı tanıyacağı gibi, kovuşturma evresinde davaya katılma imkanını da gündeme getirecektir. Suçtan zarar gören sıfatı soruşturma ve kovuşturma aşamasında bazı hakların kullanılmasını (delillerin toplanmasını isteme, takipsizlik kararına itiraz etme, davaya katılma gibi) mümkün kılmaktadır (CMK m.234). Ancak uygulama bakımından marka suçlarında şikayetler marka hakkı sahibi tarafından yapıldığından, az karşılaşılabilecek bu hak sahipliği durumu, şikayet hakkının bulunmadığı yönünde verilebilecek olumsuz kararları gündeme getirebilir. Davaya kovuşturma aşamasında katılmak ise, soruşturma aşamasında şikayet hakkını kullanmaya göre daha kolay kabul görecek bir statüdür. Yargı pratiğine yansımamış olsa da, teorik olarak fiil nedeniyle zarar gören platform sahibi şirketin şikayette bulunabileceği, kovuşturma evresinde ise katılan sıfatını alabileceği ileri sürülebilir.
III. Sonuç Olarak
Yukarıda yer verdiğimiz açıklamalar ve Yargıtay kararları çerçevesinde; marka hakkına tecavüz suçlarında marka hakkı adına tecil edilen gerçek veya tüzel kişi, tekelci lisans sahibi olup, şikayette bulunma hakkı kısıtlanmayanlar kesin olarak şikayette bulunabilir. Bunun dışında, 6769 sayılı Kanunun 30. maddesinden kaynaklanan şikayet hakkı sahibinin kapsamını genişletmek mümkün gözükmemektedir.
Şikayete bağlı suçlarda bir alacağın, hakkın veya dosyanın temliki suretiyle ceza şikayetlerinin ve bunlardan kaynaklanan hakların devredilmeyeceğini düşünmekteyiz. Çünkü şikayet hakkı şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olup, ayrıca bir suç kime karşı işlenmişse şikayetin de o kişi tarafından devam ettirilmesi gerekir. Şikayetçinin şirket olduğu durumda, şirketin kapanmayıp veya bir başka tüzel kişiliğe bürünmeyip de el değiştirdiği veya niteliğinde bir değişiklik olduğu durumda, şikayetin ve buna bağlı hakların devam edeceği düşünülmelidir. Şikayetin kısaca devredilemeyeceğini, hak sahipleri dışında şikayet etmeden ve ettikten sonra şikayet hakkının bir başkası tarafından kullanılamayacağını ve şikayet sonrası sürecin doğrudan takip edilemeyeceğini düşünmekteyiz.
Bununla birlikte; suçtan zarar gören olduğunu ortaya koyabilen, yukarıda yer verdiğimiz örnekte de olduğu gibi, ticari itibarı zedelenen veya maddi zarara uğrayan gerçek veya tüzel kişilerin de şikayette bulunmaları halinde, bunun değerlendirilmesi, yalnızca sicilde kayıtlı olmadıkları veya lisans sözleşmeleri bulunmadığı gerekçesiyle soruşturma açılmasının önünü kesmemesi gerektiğine dair bir fikir ileri sürülebilir. Ancak kanun koyucunun ve uygulamanın, marka hakkına tecavüz suçundan dolayı şikayet hakkına sahip olanlar bakımından dar ve Kanunun lafzına sıkı şekilde bağlı bir yorum yapıp değerlendirmede bulunduğu görülmektedir.
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Mehmet Vedat Ervan
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
--------------------
[1] Bu Kanun Hükmünde Kararname, 6769 sayılı Kanunun 191. maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır.
[2] Caner Yenidünya, Bir Dava Şartı Olarak Şikayet, Çevrimiçi Erişim: https://caneryenidunya.com/bir-dava-sarti-olarak-sikayet/ (Erişim Tarihi: 17.03.2022).
[3] Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2021, s. 227.
[4] Mahmut Koca/İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2021, s.380.
[5] Timur Demirbaş, a.g.e., s.227.
[6] Ekrem Çetintürk, Marka Taklitçiliği Suçu, Adalet Yayınevi, Ankara, 2019, s.1029.
[7] Aynı yönde karar için bkz.
[8] Önder Bayrak, Fikri - Sınai Mülkiyet ve Haksız Rekabet Suçları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2021, s.200.
[9] Önder Bayrak, a.g.e., ss.203-204