Hekim hatası manasına gelen “Malpractice” davalarının konusunu hekimin tecrübesizliğinden ilgisizliğinden yahut bilgisizliğinden kaynaklanan zararların tazmini oluşturur. Bu davalar, sağlık kuruluşunun özel veya kamu kurumu niteliğinde olmasına göre Sağlık Bakanlığı yahut hekimler aleyhine açılır. Hastalıkların teşhis ve tedavisinde yetkili kılınan hekimler tarafından girişilen tüm cerrahi faaliyetler bu davanın kapsamı içerinde değerlendirilir. Kişilerin sağlıklı yaşam sürmeleri gerek anayasa gerekse de yasal düzenlemeler ile güvence altına alınmıştır. 1982 Anayasası madde 17’ye göre; “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” Hekimler tarafından girişilen tıbbi müdahalelerin hukuka uygun hale gelebilmesi için dört temel şart öngörülmüştür;
- Tıbbi Müdahalenin Kanunun Yetkili Kıldığı Kişilerce Yapılması
- Tıp Biliminin Verilerine Göre Gerekli ve Bu Verilere Uygun Tıbbi Müdahale
- Kanunen Öngörülmüş Amaca Uygun Tıbbi Müdahale
- Aydınlatılmış Hastanın Rızası
Yukarıda sayılan kriterler içerisinde kuşkusuz en önemlisi “Aydınlatılmış Hastanın Rızasıdır.” Cerrahi müdahaleler ile vücut bütünlüğünü kaybetme yahut yaşama olanağını yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak hastaların sağlık durumunu, yapılacak müdahalenin etkileri ile sonuçlarını bilmesi, bu konuda yeteri kadar aydınlanması ve rızaya dayalı iradesini bildirirken baskı altında kalmaması gerekmektedir. Ancak bu şekilde verilmiş rıza hekimin sorumluluğunu ortadan kaldırır. Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi madde 14/2 hükmüne göre, “…teşhise göre alınması gereken tedbirlerin hastaya açıkça söylenmesi lazımdır.” Tıbbi müdahaleye girişen hekimin hastasını öncelikle aydınlatması, sonrasında herhangi bir baskı altında kalmadan alınan rıza ile cerrahi müdahaleye girişmesi gerekmektedir. Şartları oluşmadan hekim tarafından yapılacak tıbbi müdahaleler hekimin,
- Tazminat sorumluluğunu
- Cezai sorumluluğunu
- Disiplin sorumluluğunu
gündeme getirecek hekimleri ve sağlık kuruluşlarını çok ciddi tazminat davaları ile karşı karşıya bırakacaktır. Y4.HD 1977/2541 s. kararında; “…Davalının, rızasının bulunduğu kabul edilse dahi az önce yukarıda açıklanan şekilde muayenenin muhtemel sonuçları, riski davacıya bildirilmemiştir. Bu yönün ispatı davalı doktora düşer. Çünkü bu tür muayenelerde bazen kızlık zarının bozulabileceği tıbbi adli raporunda açıklanmıştır. Diğer bir deyimle bu muayene sonunda her halde kızlık zarının bozulacağı tıbben kabul edilmemiştir. O halde nadiren de olsa bu böyle bir sonucun yani riskin meydana geleceği açık olarak davacıya bildirilmeliydi…”
Hekimlik Meslek Etiği Kuralları madde 26’ya göre; Hekim, hastasını;
• Hastanın şimdiki sağlık durumu ve konulan tanı,
• Önerilen tedavi yönteminin türü,
• Amaçlanan tedavi yönteminin başarı şansı ve süresi,
• Amaçlanan tedavi yönteminin hastanın sağlığı için arz ettiği riskler,
• Verilen ilaçların kullanılışı ve olası aksi tesirleri,
• Hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar,
• Verilen olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır.
Son yıllarda değişen yasal mevzuatla birlikte hekimlere karşı açılan dava sayısında ciddi bir artışın olduğu, dava sayısının ve ödenen tazminat miktarının hızla arttığı ülkemizde hekimlerin cerrahi müdahalelerde azami hassasiyeti göstermeleri, yanlış teşhis ve tedavi yöntemleri ile insanların hayatlarının karartılmaması ümidiyle sevgi ve selamlarımla…