Mahkemeye erişim hakkı esas itibari ile adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Herhangi bir uyuşmazlığın mahkeme önüne taşınabilmesi ve söz konusu uyuşmazlığın etkili biçimde çözümlenebilmesi ve karara bağlanabilmesi mahkemeye erişim hakkının kapsamını oluşturmaktadır. Bu hak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesinde açıkça düzenlenmemesine karşın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mahkemeye erişim hakkını sözleşmenin 6. Maddesinde korunan haklar kategorisi içerisinde olduğunu kabul etmektedir.
Mahkemeye erişim hakkı herkesi medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklarda bir yargı önünde dava açabilme ve gereken imkanlara sahip olabilme hakkı olarak tanımlansa da bunlarla birlikte ulusal mevzuatta öngörülmesi durumunda kanun yollarına başvuru yapabilme, belirli bir talepte bulunabilme hakkını da kapsamaktadır. Bu açıdan mahkemeye erişimin kolaylaştırılması, gerekli imkanların sağlanması aşamasında devlete pozitif bir yükümlülük yüklenmektedir.
Mahkemeye erişim hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde korunan tüm hakların bağlı olduğu hukukun üstünlüğü ilkesinin gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan şartlardandır. AİHM içtihatlarında da söz konusu hak önemli bir yer tutmaktadır. Aynı zamanda adli yardım mekanizmaları sayesinde dava harçlarını ödeyebilen ve ödeyemeyen taraflar arasında silahların eşitliği prensibini gerçekleştirme amacı taşımaktadır. Kişilerin mahkemeye erişim hakkından yararlanamaması durumunda sözleşmede düzenlenmiş olan adil yargılanma hakkı da anlamını yitirmektedir.
Mahkemeye erişim hakkı mutlak bir hak olarak düzenlenmemiştir. Bu yüzden çeşitli sınırlamalara tabii olabilmektedir. Ancak yapılan sınırlamaların meşru bir amaç ile yapılması ve ölçülülük ilkesine uygun olması büyük önem taşımaktadır. Çeşitli mahkeme içtihatlarına göre de bu hakka yapılan kısıtlamalar hakkın özüne dokunmayacak nitelikte olmalıdır. Dava açma hakkının cinsiyet, dil, vatandaşlık gibi çeşitli şartlara bağlanması mahkemeye erişim hakkının makul ve ölçülü şekilde sınırlandırılması olarak nitelendirilemez. Söz konusu statüsel durumlar mahkemelerce göz önüne alınmamalıdır. AİHM’in genel anlayışına göre de adaletin sağlanabilmesi için kişilerin kendi haklarını yargı organları önünde etkili bir biçimde savunabilme imkanına sahip olmaları gerekmektedir. Birleşmiş̧ Milletler İnsan Hakları Ofisi (BMİHO), bu konunun üzerinde sıklıkla durmaktadır. Avellanal v. Peru davasında BMİHO, belirli bir malvarlığına sahip olmayı arayan dava koşulunu mahkemeye erişim hakkına aykırı bulmuştur.
Mahkemeye erişim hakkı bazı durumlarda doğrudan sınırlandırılabilmektedir. Bu sınırlandırmalar dava koşullarına ve mahkemenin yargılama yetkisine yönelik olarak ikiye ayrılmaktadır. Dava koşullarına yönelik sınırlandırmalar bakımından her devlet, kendi ulusal mevzuatında dava açma hakkını bazı şartlara bağlayabilir. Akıl hastalığı, yaş küçüklüğü, kısıtlılık hali, ayırt etme gücünden yoksunluk gibi durumlarda mahkemeye erişim hakkı ehliyet yönünden kısıtlanabilmektedir. Ancak bu kısıtlamalarda da hakkın özüne dokunulmamalı ve sınırlamalar amaç ile orantılı olmalıdır. Davada taraf ehliyeti konusunda idareye takdir hakkı verildiği durumlarda bu takdir yetkisinin yargısal denetime açık olması gerekmektedir. Şayet yargısal denetim yolu açık değil ise mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş kabul edilir. Mahkemenin yargılama yetkisine yönelik sınırlandırmalar açısından, mahkemeye erişim hakkı, mahkemenin uyuşmazlıkların çözümü noktasında tam bir yetkisinin bulunmasını da kapsar. Bir uyuşmazlığın çözümünde mahkemenin tam bir yetkisinin bulunmaması mahkemeye erişim hakkını ihlal etmektedir. Zira hukuk devleti olmanın gereği olarak mahkemelerin her türlü uyuşmazlığı çözebilme kabiliyetine sahip olması gerekmektedir. İç hukukta bazı kişilerin, örneğin milletvekillerinin ifa ettikleri görev sebebiyle muafiyet ve dokunulmazlıkları bulunmaktadır. Bu dokunulmazlık hakkın özüne dokunmadığı ve ölçülü olduğu sürece mahkemeye erişim hakkının ihlali niteliğini taşımaz.
Ülkemizde mahkemeye erişim hakkını sınırlandıran ve AİHS ile uyumsuz olan bazı konular karşımıza çıkmaktadır. Bu konular, dava harçlarının mahkemeye erişim engeli oluşturması ve hukuk ve idare mahkemelerinde görülen tazminat davalarında fazlaya ilişkin taleplerin süreaşımı sebebiyle mahkemeye ulaşma hakkını engellemesi, sürelere ilişkin kısıtlamalardır. Dava harçlarının mahkemeye erişim engeli oluşturması bakımından, kişilerin ekonomik sebepler dolayısıyla hakkını arayamaması hak arama özgürlüğünün önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Aynı zamanda davanın kazanılmasının ardından karar ve ilam harçlarının yatırılamaması nedeniyle de kararın ilgili kişiye tebliğe çıkarılamaması ve icraya konulamaması da hakkın engellenmesi kapsamında değerlendirilmektedir.
Bir başka husus olarak, dava açma sürelerinin kısıtlı şekilde düzenlenmesi de mahkemeye erişim hakkına engel olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden Anayasa Mahkemesi de 22.07.2020 tarihli ve 31193 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 18.05.2020 tarih ve 2017/39987 başvuru numaralı kararında dava açma sürelerinin başlangıcının katı yorumlanmaması gerektiğine aksi takdirde mahkemeye erişim hakkının engellenmesi olarak değerlendirilebileceğine karar vermiştir. Dava açma süresine ilişkin olarak iç hukukta farklı yorumlanan düzenlemelerin bulunması halinde dava açmaya imkan veren yorumun uygulanması gerekmektedir.
İdari yargılama usulünde talebin değiştirilememesinden dolayı mahkemeye erişim hakkının engellenmesi konusunda Türkiye’deki hukuk mahkemelerinde açılmış olan tazminat davalarında davacının dava açarken belirttiği maddi tazminat miktarı ıslah işlemi ile yargılama sırasında değiştirilebilirken idari davalarda ıslah yasağı bulunmaktadır. Bundan dolayı davacılar ilk taleplerini davanın ilerleyen aşamalarında değiştirememektedirler. Bu yasak ile, talep edilen ilk miktarın davanın uzun sürmesine bağlı olarak değer kaybetmesi halinde söz konusu değer kaybını önlemek için talebin değiştirilmesi mümkün olmamaktadır.
Şekle ilişkin sınırlamalara bakıldığında, söz gelimi davaların dilekçe ile açılması, dilekçede tarafların adı soyadının, adreslerinin yazılması gibi şekil şartları öngörülebilmektedir. Fakat söz konusu bu şekil şartları aşırı şekilciliğe yol açmamalıdır. Öngörülmüş olan şekil şartlarının olmadığı dilekçelerde, şayet talep açık ve net bir şekilde anlaşılıyorsa talep reddedilmemelidir. Süre ve şekil şartlarının, davanın esasının incelenmesini engelleyecek şekilde katı yorumlanması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ihlal eder niteliktedir.
AİHM, gerekçeli karar hakkını zaman zaman yargılamanın adilliği ilkesi çerçevesinde incelese de bu husus, davada başvurucu tarafından öne sürülmüş olan maddi vakaların ve hukuki meselelerin tespitini gerektirdiğinden, yapısı açısından mahkemeye erişim hakkı kapsamına girmektedir. Chevrol V. Fransa başvurusunda, başvurucu tarafından ileri sürülen maddi ve hukuki vakıaların yanıtsız bırakılarak idare tarafından verilen görüşün aynen hükme esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Adil yargılanma hakkının tesis edilebilmesi için mahkeme, kararı makul bir şekilde kanunlar çerçevesinde gerekçelendirmelidir. Aksi takdirde mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır.
Resmi makamların gerçeğe aykırı tavsiyeleri üzerine, bunlara güvenerek işlem yapan kişi, bu sebeple mahkemeye başvurmamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği kabul edilir. Maroa Zeeland BV ve Metal Welding BV V. Hollanda başvurusunda AİHM’ne göre, başvurucu hakkında verilen cezanın iptali için acılan davada, temyize gidilmemesi halinde cezada indirim yapılacağının idare tarafından beyan edilmesi üzerine başvurucunun temyiz talebinden feragat etmesi, mahkemeye erişim hakkının engellenmesi sonucunu doğuracağından Sözleşme’nin 6’ncı maddesine aykırılık teşkil edecektir.
Ulusal mahkemelerin bir davayı görevsizlik veya yetkisizlik sebebi ile reddetmesi mahkemeye erişim hakkı ile bağdaşır niteliktedir. Buna karşın davayı görevsizlik veya yetkisizlik sebebiyle reddeden mahkemenin, dosyayı açıkça görevli veya yetkili olmayan bir mahkemeye göndermesi erişim hakkını ihlal eder. Bu husus aynı zamanda makul sürede yargılanma hakkının da ihlaline sebep olur.
Sonuç olarak adil yargılanma hakkının bir unsuru olan mahkemeye erişim hakkının tam ve etkin bir şekilde uygulanabilmesi için hakka dair sınırlamaların hakkın özüne dokunmayacak şekilde ve amaç ile orantılı biçimde yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde adil bir yargılanma ve hukukun üstünlüğü ilkesi gerçekleştirilemez. Aynı şekilde bu sınırlandırmalar katı yorumlanmamalı, her zaman kişinin mahkemeye erişim hakkını koruyacak biçimde yorumlanmalıdır.
Av. Begüm GÜREL ve Hukuk Fakültesi Öğrencisi Zeynep SEZMEN