Mahkemeye Erişim Hakkı Çerçevesinde Kanun Yoluna Başvuruda Parasal Sınırın Öngörülemezliği Sorunu

Abone Ol

I- Giriş

Hukukumuzda; miktarı veya değeri belirli bir parasal sınırı aşmayan davalarda verilen kararlara karşı istinaf ve temyiz kanun yollarına başvuru kısıtlaması getiren yasal düzenlemeler öngörülmüştür. Bu kısıtlamaların, yargının iş yükünün hafifletilmesi ve davaların makul sürede sonuçlanmasının sağlanması amacına dayandığı kabul edilmektedir. Diğer taraftan bu kısıtlamalar, bireylerin mahkemeye erişim hakkının ihlalini gündeme getirebilir. Özellikle parasal sınırların her yıl yeniden değerleme oranında artırılacağına dair düzenlemeler ve kanun yollarına başvuruda davanın açıldığı tarihte geçerli olan miktara göre değil, yargı mercileri tarafından karar verildiği tarihte geçerli olan miktarın esas alınacağına dair uygulama; mevcut iktisadi şartlar gözetildiğinde, öngörülebilirlik yönünden sorunun tartışılmasını zorunlu hale getirmektedir.

Bu çalışmada; kanun yollarına başvuru için öngörülen parasal sınırlar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümleri dikkate alınarak incelendikten sonra, Anayasa Mahkemesi’nin mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde yasal dayanak ve öngörülebilirlik kriterlerine ilişkin yaklaşımı değerlendirilecektir.

II- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.341/2’de istinafa başvuruda, m.362/1-a’da temyize başvuruda uygulanacak kesinlik sınırları düzenlenmiştir. Bu kesinlik sınırının kapsamı ve istisnaları, yine aynı maddeler içerisinde gösterilmiştir.

02.12.2016 tarihinde HMK’ya eklenen “Parasal sınırların artırılması” başlıklı Ek m.1’de; parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanunu mükerrer m.298 uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı, istinaf ve kanun yolu başvurularında parasal sınırın uygulanmasında kararın verildiği tarihte geçerli olan miktarın esas alınacağı öngörülmüştür.

Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun Ek 4. maddesinde de; parasal sınırların her yıl yeniden değerleme oranına göre artırılacağı, ancak her takvim yılı başı itibariyle uygulanan parasal sınır artışının, bu artışın yürürlüğe girdiği tarihten önce ilk derece mahkemeleri tarafından nihai olarak karara bağlanan davalarda, bölge adliye mahkemesi kararı üzerine yeniden bakılan davalarda ve Yargıtay’ın bozma kararı üzerine mahkemece yeniden bakılan davalarda uygulanmayacağı öngörülmüş idi.

6100 sayılı HMK Geçici m.1/2’de ise; istinaf ve temyiz yoluna başvuruda parasal sınırlarla ilgili hükümlerin, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılan dava ve işlerde uygulanmayacağı düzenlenmiştir. Dolayısıyla; HMK’nın yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden önce açılan davalarda parasal sınır, mülga 1086 sayılı HMUK uyarınca belirlenmektedir[1].

Yürürlükte olan HMK Ek m.1; devam eden davalarda kararın verildiği tarihi esas alarak, ilk karar verildiği sırada kanun yolu açık olan bir davada, bozma üzerine yeniden verilecek kararın tarihine göre kanun yolunu kapatabilmektedir. Örneğin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.06.2021 tarihli, 2021/9-49 E. ve 2021/781 K. sayılı kararında[2]; “…bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki ‘karar’ teriminin, bölge adliye mahkemesinin özel daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır… Bu durumda, direnme kararını temyiz eden davalı aleyhine hükmedilen ve uyuşmazlık konusu olan 69.555,60-TL sendikal tazminat alacağının açık biçimde Bölge Adliye Mahkemesince direnme kararının verildiği 18.09.2020 tarihinde geçerli olan 72.070 TL tutarındaki temyiz edilebilirlik sınırının altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yasa yoluna başvurulması miktar itibariyle mümkün değildir.” şeklinde karar vermiştir. Karara konu olayda; Bölge Adliye Mahkemesinin verdiği ilk karar tarihinde (2019) temyiz yoluna gidilebilirken, Yargıtay’ın bozma kararı üzerine (2020) yine Bölge Adliye Mahkemesinin aynı dosyada verdiği direnme kararı (2020), kararın verildiği tarih sebebiyle bu kez temyiz yoluna kapalı hale gelmiştir.

6100 sayılı HMK Ek m.1; mahkemeye erişim hakkı yönünden yapılacak incelemede yasal dayanak ölçütünü karşılasa da, bu hakka getirilen sınırlamanın öngörülebilirlik yönünden tartışılması gerekir. Bu konu hakkında değerlendirmemize, aşağıda yer verilecektir.

III- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu

İdari yargıda kanun yollarına başvuru için parasal sınır; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu m.45/1’de istinaf yönünden, m.46/1-b’de temyiz yönünden düzenlenmiştir. Bu parasal sınırların her yıl yeniden değerleme oranına göre artırılacağına dair hüküm, İYUK Ek m.1’de yer almaktadır. Bununla birlikte; HMK Ek m.1/2’den farklı olarak, kanun yoluna başvuru için parasal sınırın tespitinde kararın verildiği tarihin esas alınacağına dair bir hüküm İYUK’da düzenlenmemiştir.

Danıştay kararları incelendiğinde[3]; parasal sınırın, kanun yolu başvurusuna konu edilen kararın verildiği tarihte geçerli olan miktara göre değerlendirildiği görülmektedir. Danıştay’ın farklı dairelerinin aynı yönde verdiği bu kararların, yerleşik hale geldiğini söylemek mümkündür. Bununla birlikte; Danıştay’ın bu konuda içtihadının, hem yasal dayanak eksikliği sebebiyle ve hem de öngörülebilirlik ölçütü çerçevesinde isabetli olmadığı kanaatindeyiz.

IV- Anayasa Mahkemesi’nin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi; mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilme ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmeyi ifade ettiğini belirtmektedir[4]. Ayrıca bu hakkın; kanun yollarına başvurmayı da içerdiğini, ancak bunun için kanun yollarına başvurma imkanının mevcut olması gerektiğini ifade etmektedir[5].

Kanun yolu başvurularında parasal sınıra ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi; bu sınırlamanın mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiğini, Anayasa m.13’de belirtilen şartların yerine getirilmediği durumda Anayasa m.36’nın ihlalinin gündeme geleceğini, bu hakka yönelik müdahalenin Anayasa m.13’de öngörülen “kanun tarafından öngörülme”, “haklı bir sebebe dayanma” ve “ölçülülük” kriterlerine aykırı olmaması gerektiğini ifade etmektedir[6]. Bununla birlikte AYM; kanun yollarına başvuru ile ilgili belirli şartlar öngörülmesinin, tek başına mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmayacağına da işaret etmektedir. Anılan kararda; kanun yolu başvuruları için öngörülen parasal sınırın, kanun yolu mercilerinin gereksiz meşgul edilmemesi, davaların uzamasının önlenmesi ve istikrar sağlanması şeklinde meşru bir amaca yönelik olduğu kabul edilmektedir.

Özetle AYM; kanun yoluna başvuru için parasal sınır öngörülmesinin tek başına mahkemeye erişim hakkına müdahale etmediğine, bu hakkın ihlal edilip edilmediğinin tespitinde Anayasa m.13’de öngörülen kriterlerin dikkate alınacağına işaret etmektedir.

V- Değerlendirme

Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesine göre; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”.

Bu doğrultuda; kanun yoluna başvuruda parasal sınır şartı ile ilgili açık yasal dayanak olması, mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin öngörülebilir ve ölçülü olması gerekir. Sorun; kanun yoluna başvuru için parasal sınır öngörülmesi değil, bu parasal sınırın tespitinde dava tarihi yerine, karar tarihinin esas alınmasından kaynaklanmaktadır.

Yukarıda ifade edildiği üzere; HMK’da karar tarihinin esas alınacağına dair açık yasal dayanak olmakla birlikte, İYUK’da bu yönde bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla; İYUK yönünden Danıştay içtihadı ile kabul edilen bu uygulamanın isabetli olmadığı, mahkemeye erişim hakkı gözetilerek, bu konuda Anayasa m.13 çerçevesinde öncelikle -ancak sadece bununla sınırlı olmamak kaydıyla- açık yasal düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır.

Açık yasal düzenleme bulunması zorunluluğuna ek olarak; bu düzenlemenin de parasal sınırın tespitinde karar tarihini değil, dava tarihini esas alması gerektiği kanaatindeyiz. Kanun yoluna başvuruda parasal sınırın karar tarihine göre belirlenmesi; bu sınırlamanın amacı ile bireylerin mahkemeye erişim hakkının korunması arasında adil bir denge kurulamaması sonucunu doğurabilir. Bireylerin; dava açmadan önce veya dava açacağı sırada, verilecek karara karşı kanun yoluna başvurma imkanı olup olmayacağını öngörebilmesi gerekir. Her yıl yeniden değerleme oranında yapılan artış ise, bu çerçevede öngörülebilirliği ortadan kaldırmaktadır. Çünkü bireylerin açtığı davalarda ne zaman karar verileceğini ve bu karar verildiğinde kanun yolu başvurusu için parasal sınırların hangi miktarda olacağını bilme imkanı bulunmamaktadır. Ayrıca; aynı tarihte açılan bir davada aynı yıl içerisinde karar verildiği, diğer davada ise iki yıl sonra karar verildiği durumda, birisinin kanun yoluna başvurabilmesi, diğerinin ise parasal sınırın artışı sebebiyle kanun yoluna başvuramaması sonucu doğabilir. Bireyden kaynaklanmayan ve öngörülmesi de mümkün gözükmeyen bu durumun, mahkemeye erişim hakkının ihlaline sebep olabileceğini ifade etmek isteriz.

AYM bir kararında; öngörülebilirlik kriterini, açık yasal düzenleme ve Yargıtay içtihatları çerçevesinde incelemiş, dava açıldığı sırada ilgilinin kanun yoluna başvuru hakkı olup olmayacağını öngörebilmesi ile ilgili değerlendirme yapmamıştır. AYM[7]; “karar düzeltme yolunun açık olup olmadığı belirlenirken karar düzeltme istemi hangi karara yönelik ise o tarihte yürürlükte bulunan kanun hükmünün esas alınacağının Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmesi; avukat olan, ayrıca yargılama süreci boyunca bir avukat tarafından da temsil edilen başvurucunun usule ilişkin açık kanuni düzenlemeleri ve Yargıtay içtihatlarını bilemeyecek ya da öngöremeyecek durumda olmaması…” gerekçesine yer verip, mahkemeye erişim hakkı iddiası yönünden bir ihlal olmadığının açık olduğunu belirterek, başvurunun bu hak yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Ancak bireyin kanun yoluna başvuruda parasal sınırın her yıl artırılacağını öngörmesi; parasal sınırın ne olacağını ve dolayısıyla kanun yoluna başvuru imkanı olup olmayacağını öngörülebilmesi için yeterli değildir.

Kanaatimizce; hukuk güvenliği ilkesinin gözetilmesi, bireylerin mahkemeye erişim hakkının üstün tutulması ve bu hakkın “yargının iş yükünün hafifletilmesi” ve “kanun yoluna gereksiz başvuruların önlenmesi” amaçları karşısında korunmasız bırakılmaması, dava açılmadan önce veya dava açılacağı sırada bireyin kanun yoluna başvurma imkanı olup olmadığını net şekilde öngörebilmesinin sağlanması gerekir. Bu sebeple; kanun yoluna başvuruda parasal sınırın tespitinde dava tarihi itibariyle geçerli olan miktarın esas alınacağına dair bir hükmün İYUK’a eklenmesi, HMK Ek m.1/2’nin de aynı doğrultuda yeniden gözden geçirilmesi isabetli olacaktır.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Beyza Başer Berkün

----------------

[1] Y.14.HD, 10.06.201, 2018/3677 E., 2021/3955 K.

[2] Benzer karar için bkz. YHGK, 19.10.2021, 2021/9-641 E., 2021/1268 K.

[3] D.3.D, 02.02.2022, 2022/25 E., 2022/333 K.; D.6.D., 18.01.2022, 2022/47 E., 2022/342 K.; D.7.D., 15.02.2021, 2021/300 E., 2021/1030 K.; D.10.D., 01.02.2021, 2020/5695 E., 2021/232 K.; D.14.D., 23.01.2018, 2018/65 E., 2018/43 K.

[4] AYM, Özkan Şen, 07.11.2013, B. No: 07.11.2013.

[5] AYM, Ali Atlı, 20.03.2014, B. No: 2013/500

[6] AYM, Ayhan Şaşar, 23.10.2019, B. No: 2016/15514.

[7] AYM, S.D., 13.04.2016, B. No: 2013/8884.