5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu[1], bilindiği üzere şahsi dava kurumuna yer vermemiştir.
Buna karşın, getirilen hükümlerle şikâyetçi ve mağdura[2] bazı önemli haklar tanınmış ve bunların hukukî durumları, şahsi davacıya göre daha iyi bir seviyeye yükseltilmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile getirilen hükümlerle, şikâyetçi ve mağdur soruşturma aşamasında daha aktif olabilmesine imkân sağlanmıştır.
Bu şekilde müşteki ve mağdurun, kolluk ve Cumhuriyet savcılığından delil toplanmasını talep edebilme, soruşturmanın selâmetini bozmamak koşuluyla Cumhuriyet savcısından belge örneği isteyebilme, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 153 üncü maddesinin altıncı fıkrasına uygun olarak avukat vasıtasıyla soruşturma belgelerini ve muhafaza altına alınan eşyayı inceletebilme, Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararının denetlenmesini talep edebilmesi mümkün hale gelmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Mağdur ve şikâyetçiye son soruşturmada da bazı haklar tanınmıştır.
Kovuşturma aşamasında müşteki ve mağdura, duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına katılabilme, katıldığı kamu davasında kişisel haklarını isteyebilme, tutanak ve belgelerden örnek isteyebilme, tanıkların davetini isteyebilme, avukatı yoksa, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 251 inci maddesi gereğince baro tarafından bir avukat atanmasını isteyebilme, davaya katılmış ise kanun yollarına başvurabilme hakları tanınmıştır. Ayrıca bütün bu hakların, mağdur ve şikâyetçiye anlatılıp açıklanması ve bu hususun tutanağa geçirilmesi öngörülmüştür.
Mağdur ile şikâyetçinin hakları, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. Maddesinde hüküm altına alınmıştır. Bu hakları soruşturma aşamasında ve kovuşturma aşamasında olmak üzere iki ayrı başlık altında incelemek mümkündür.
Mağdur ve şikâyetçinin soruşturma aşamasındaki hakları
Mağdur ve şikâyetçinin soruşturma aşamasındaki hakları şunlardır:
1) Delillerin toplanmasını isteme hakkı.
2) Soruşturmanın gizlilik ve amacını bozmamak koşuluyla Cumhuriyet savcısından belge örneği isteme hakkı.
3) Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme,[3]
4) 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 153 üncü maddesine uygun olmak koşuluyla vekili aracılığı ile soruşturma belgelerini ve elkonulan ve muhafazaya alınan eşyayı inceletme hakkı.
5) Cumhuriyet savcısının, kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararına kanunda yazılı usule göre itiraz hakkını kullanma.
Mağdur ve şikâyetçinin kovuşturma aşamasındaki hakları
Mağdur ve şikâyetçinin kovuşturma aşamasındaki hakları şunlardır:
1) Duruşmadan haberdar edilme,
2) Kamu davasına katılma,
3) Tutanak ve belgelerden örnek isteme,[4]
4) Tanıkların davetini isteme,
5) Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme,[5]
6) Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma.
18 yaşından küçük çocuklar, sağır veya dilsizleri ile derdini anlatamayacak derecede malül kişilere vekil görevlendirilmesi zorunluluğu
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. Maddesinin ikinci fıkrasına göre mağdur, onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malûl olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirilir.
Yasal düzenleme ile çocuk sanıklar için 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150. Maddesinin 2. Fıkrasında zorunlu vekil ataması getirilmiş ve yargılamanın yürütülmesi için bu husus yeterli görmüştür. Ayrıca velinin hazır bulundurulması ya da vasi atanmasını öngörmemiştir.
Bundan başka, mağdurun velisinin, zorunlu vekil yanında mağdurun haklarını koruyucu olarak bulunmasına ve haklarını takip etmesine yasal olarak herhangi bir engel yoktur.
Bu nedenle ceza yargılamasının yürütülüp sonuçlandırılmasının da, atanan zorunlu vekil tarafından küçük-mağdurun haklarının temsil edildiği ve korunduğu durumlarda, zorunlu vekilin davaya müdahillik ve temyiz istemini kabul etmek, kanuna ve kanun koyucunun hükmü düzenleyiş amacıyla uyuşmaktadır.
Bu konuda mağdurun veya velisinin iradesiyle, zorunlu vekilin iradelerinin çelişmesi halinde de kanundan kaynaklanan zorunluluk nedeniyle zorunlu vekilin, mağdur lehine yapılan işlemler yönünden iradesine üstünlük tanınması gerekmektedir.
Belirtmek gerekir ki, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. maddesinde belirtilen hakların tamamı mağdur lehine olan ve kullanılması başka bir kişi veya kurumun onayına bağlı olmayan haklardır.
Bu nedenle zorunlu vekilin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234/1-a, 2, 6. maddeleri gereğince kamu davasına katılma ve sonuçlanan kararı temyiz etme hakkına sahip olduğu kabul edilmelidir.
Hakların anlatılıp, tutanağa bağlanması zorunluluğu
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. Maddesinin üçüncü fıkrasında ise bu hakların, suçun mağdurları ile şikâyetçiye anlatılıp açıklanması ve bu hususun da tutanağa yazılması hüküm altına alınmıştır.
YARGITAY UYGULAMASI
Yargıtay, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. maddesinde ifade edilen hakları, tamamının mağdur lehine olan ve kullanılması başka bir kişi veya kurumun onayına bağlı olmayan haklar olarak kabul etmektedir.[6]
15 yaşından küçük mağdur veya velisinin yahut vasisinin iradeleri ile zorunlu vekilin iradesinin çelişmesi hali
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 238/2. maddesi gereğince suçtan zarar gören, sanıktan şikâyetçi olduğunu ifade edip katılma iradesini ortaya koyacak şekilde sanığın cezalandırılmasını isteme, delilleri sürme gibi beyanda bulunursa davaya katılma isteyip istemediğinin sorulması gerektiği, yaşı küçük ve ayırt etme yeteneğine sahip olmayan mağdur yönünden de bu hakların 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234/2. maddesi gereğince kendisine zorunlu olarak atanan vekil tarafından kullanılması söz konusudur.
Bu nedenle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. maddesinde belirtilen hakların kullanılmasında, 15 yaşından küçük mağdur veya velisinin yahut vasisinin iradeleri ile zorunlu vekilin iradesinin çelişmesi halinde zorunlu vekilin iradesine üstünlük tanınacağı belirtilmiştir.[7]
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. maddesi uyarınca atanan mağdurun zorunlu vekili, atandığı ceza davasında mağdura hukuki yardımda bulunmakla görevlidir.
Bu görev velinin Medeni Kanunu’nundaki hak ve yetkilerini bertaraf eden bir hukuki durum yaratmamaktadır.
Veli, Medeni Kanun hükümlerine göre velayeti altındaki çocuğunun hali hazır ve gelecekteki her türlü hak ve menfaatlerini en geniş şekilde ve en küçük ayrıntısına kadar düşünmesi ve ona göre gerekli irade ve kararlarda bulunması gereken kişidir.
Bu yüzden 15 yaşını doldurmuş bulunan ve mümeyyiz olan bir mağdurun ceza yargılamasında şikâyet veya kamu davasına katılma gibi durumlardaki iradesinin, zorunlu vekilin bu konudaki iradesi ile ters düşmesi halinde mağdurun iradesi geçerli sayılıyorsa, Medeni Kanun ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre, velayet altındaki mağdurun zorunlu vekilinin iradesinin velisinin iradesi ile uyuşmaması halinde velinin iradesine üstünlük tanınması gerekmektedir.
Çünkü ceza davasında Medeni Kanunu’ndaki velayet kurumunu yok saymak ve çocuğun mevcut ve gelecekteki her türlü hak ve menfaatini, hukuki yardımdan başka bir görevi olmayan muhtemelen çocuğu, ailesini ve çevresini yeterince tanımayan zorunlu vekile teslim etmek anlamına gelecektir. Kanun koyucunun böyle bir tercih bulunduğu ifade edilemez.
Yargıtay, aleyhinde verilen hükme karşı müdafii tarafından kanun yoluna başvurulduğunda aleyhe bozma yasağı bulunan sanıkla ilgili 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 266/3. maddesindeki istisnai düzenlemenin kıyas yoluyla burada uygulama imkânı olmadığını düşünmektedir.[8]
Şikâyetten vazgeçme konusundaki görüş ayrılığında temyiz hakkı
Yargıtay, nüfus kaydına göre, suç tarihi itibarıyla 4 yaşı içinde bulunan mağdurun velisi olan annesi müştekinin duruşmada sanıktan şikâyetçi olmadığını beyan ettiği halde, aynı duruşmada şikâyetçi olduğunu ifade eden mağdurun zorunlu vekilinin duruşmada davaya katılma talebinin kabulüyle mağdurun davaya katılmasına dair verilen karar usul ve kanuna aykırı olduğunu ve temyize hak vermeyeceğini, mağdur vekilinin temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek reddedilmesi gerektiğini bir kararında ifade etmiştir.[9]
Davadan haberdar edilme
Yargıtay, suçtan doğrudan doğruya zarar görenlere 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234/1-b/1. maddesi uyarınca davadan haberdar edilip duruşma gününün bildirilmesi gerektiğini bazı kararlarında ifade etmektedir.
Örneğin; Suç tarihi itibariyle suçtan doğrudan zarar gören TAPDK'na (Tarım ve Orman Bakanlığına) 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234/1-b/1. maddesi uyarınca davadan haberdar edilip duruşma günü bildirilmeden yokluğunda yargılamaya devamla hüküm kurulması hukuka aykırı olacaktır.[10]
Davaya katılma hakkı ve davadan haberdar edilme
“Mağdur” ile “suçtan zarar görme” kavramı yasal düzenleme ile tanımlanmamış kavramlardır.
Suçtan zarar gören kavramı, gerek Ceza Genel Kurulu gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında, “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmaktadır.
Yargıtay, dolaylı veya muhtemel zararın, davaya katılma hakkı vermeyeceğini düşünmektedir.
Bu yüzden, dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği yönünde pek çok Yargıtay kararı bulunmaktadır.[11]
Yargıtay, “tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı” gibi dolaylı zararlara dayanarak kamu davasına katılmanın mümkün olmadığını bazı kararlarında dile getirmektedir.[12]
Örneğin, 2863 sayılı yasaya muhalefet suçlarında, suçtan zarar gören Çevre ve Şehircilik Bakanlığına duruşma günü usulüne uygun olarak bildirilip, davaya katılma imkânı sağlanmalıdır. Bu imkân sağlanmadan karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[13]
Katılan sıfatını kazanmadan dahi mağdur ve müşteki haklarının kullanabilmesi imkânı
Mahkemenin “maddi gerçeği araştırma ilkesi” ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Mağdur ile şikâyetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinde; mağdur ile şikâyetçinin soruşturma evresinde “delillerin toplanmasını isteme”, kovuşturma evresinde ise “tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek alma ve tanıkların davetini isteme” haklarının bulunduğunun kabul edilmiş olması nedeniyle, ilgili özne katılan sıfatını kazanmadan dahi bu haklarını kullanabilecektir.
Bu nedenle bu şekildeki bir uygulama ile iddia ve delillerini bildirme hakkının kullanılmaması hali de olmayacaktır.[14]
Zihinsel ve ruhsal engelleri nedeniyle meramlarını ifade edemeyecek derecede malul olan mağdurlara vekil görevlendirilmesi zorunluluğu
Yargıtay, bir davada mevcut raporlara göre, zihinsel ve ruhsal engelleri nedeniyle meramlarını ifade edemeyecek derecede malul oldukları anlaşılan katılanlara, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234/2. maddesi gereğince istemleri aranmaksızın vekil görevlendirilmesinin zorunlu olduğunu ve bu kurala uyulmadan yargılamaya devamla hüküm kurulmasını hukuka aykırı bulmuştur.[15]
Mağdur, şikayetçiler ve katılanların Vekili bulunmaması halinde cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme hakkı
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun getirdiği önemli yeniliklerden birisi de mağdur, şikayetçiler ve katılanların tıpkı şüpheli ve sanıklar gibi belirli şartlarda baro tarafından görevlendirilen avukatın hukuki yardımından yararlanma haklarına kavuşturulmasıdır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. maddesine göre mağdur ve şikayetçilerin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 239. maddesine göre de katılanın, vekili bulunmaması halinde cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme hakları mevcuttur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234/2 ve 239/2. maddelerine göre de, eğer mağdur veya katılan onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz veya meramını ifade edemeyecek derecede malûl olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirilecektir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 239. maddesinin dayandığı temel ilkelerden birisi de mağdurun korunması ilkesidir.
Kanun koyucu ilkeyi hayata geçirilmesi amacıyla böyle bir hük üm getirmiştir.
Mağdura tanınan haklar çerçevesinde, maddî ve hukukî durumu elverişli olmayan katılanlara, istemleri halinde baro tarafından avukat seçimi hakkı getirilmiştir.
Şayet katılan onsekiz yaşını henüz doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya kendisini savunmayacak derecede malûl ve avukatı da yoksa avukat atanması için istem aranmayacaktır. Bu husus re’sen yerine getirilecektir.
Bu düzenleme, Türk hukukunda insan hakları alanında önemli bir anlayış değişikliğini ortaya koymuştur. Bu düzenleme, suç ile mağdur duruma düşürülen kimselerin bir de yargılamada mağdur olmalarının önüne geçecek şekilde bir tedbir oluşturmaktadır.
Bu nedenle, on sekiz yaşını doldurmamış, sağır ve dilsiz veya meramını ifade edemeyecek derecede malûl olanlara avukat görevlendirilebilmesinin ön şartı vekillerinin bulunmaması halidir.
Reşit olup kısıtlanmayan sağır ve dilsizler dışında bu kişilerin bir avukatla vekalet ilişkisi kuramayacakları açıktır. O halde kanunda kastedilen, kanuni temsilcilerinin bu kişileri temsilen bir avukat görevlendirmemiş olmasıdır.
Bu itibarla mağdur küçük veya malul kişinin kanuni temsilcisinin mağdur adına avukat görevlendirmiş olması durumunda artık 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234/2. ve 239/2. maddeleri uyarınca mahkemenin barodan avukat görevlendirilmesini istemesi mümkün gözükmemektedir.
Nitekim Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri İle Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin "Müdafi veya vekillerin görevlendirilmesi" başlıklı 5. Maddesine göre; Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince mağdur veya suçtan zarar gören için zorunlu olarak vekil görevlendirilmesi gereken hallerde istemi aranmaksızın barodan bir vekil görevlendirmesi istenebilecektir.
Fakat bunun için mağdur veya suçtan zarar görenin vekilinin olmaması gerekir.[16]
(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
------------------------------------
[1] Ceza Muhakemesi Kanunu, KANUN NO: 5271, Kabul Tarihi: 04.12.2004, RG: T. 17.12.2004, S. 25673.
[2] “Suç mağduru, ceza hukuku ve ceza muhakemesi hukuku bakımından önemli sonuçlar doğuran bir kavramdır. Bilindiği gibi, suç mağduru yerine suçun pasif süjesi deyimi de kullanılmaktadır.” Bkz.; Tuğrul KATOĞLU, Ceza Hukukunda Suçun Mağduru Kavramının Sınırları, AÜHFD, 61 (2) 2012: 657-693, s. 658.
[3] (DEĞİŞİK ALT BENT RGT: 06.08.2008 RG NO: 26959 KANUN NO: 5793/40); (MÜLGA ALT BENT RGT: 06.08.2008 RG NO: 26959 KANUN NO: 5793/40); “3. Vekili yoksa, baro tarafından kendisine bir avukat görevlendirilmesini isteme,”
[4] (İPTAL EDİLEN İBARE RGT: 21.07.2012 RG NO: 28360 ANY. MAH. 17.05.2012 T. 2011/37 E. 2012/69 K.); (Bu alt bentte yer alan “… vekili aracılığı ile…” ibaresi, Anayasa Mahkemesi’nin 17/5/2012 tarihli ve E.: 2011/37, K.: 2012/69 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir.)
[5] (DEĞİŞİK ALT BENT RGT: 06.08.2008 RG NO: 26959 KANUN NO: 5793/40); (MÜLGA ALT BENT RGT: 06.08.2008 RG NO: 26959 KANUN NO: 5793/40); “5. Vekili yoksa, baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme,”
[6] Y.14.CD, E: 2011/3249, K: 2012/7349, KT: 27.06.2012.
[7] Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.06.2008 tarihli ve 5-56/156 sayılı kararı.
[8] Y.14.CD, E: 2011/3249, K: 2012/7349, KT: 27.06.2012.
[9] Y.14.CD, E: 2011/3249, K: 2012/7349, KT: 27.06.2012.
[10] Y.7.CD, E: 2017/1866, K: 2019/533, KT: 15.01.2019.
[11] Bu hususun, Ceza Genel Kurulunun 11.04.2000 gün ve 65-69, 22.10.2002 gün ve 234-366, 04.07.2006 gün ve 127-180, 03.05.2011 gün ve 155-80, 21.02.2012 gün ve 279-55, 15.04.2014 gün ve 599-190, 28.03.2017 gün ve 214-206 sayılı kararlarında, “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edildiği görülmektedir.
[12] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 25/03/2003 gün ve 41-54 sayılı kararında da “tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı” gibi dolaylı zararlara dayanarak kamu davasına katılmanın olanaklı olmadığı kabul edilmiştir.
[13] Y.12.CD, E: 2017/6297, K: 2018/11749, KT: 06.12.2018: “….17/08/2011 tarih ve 28028 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca, doğal sit alanlarında izinsiz gerçekleştirilen müdahaleler nedeniyle açılan davalara katılma hakkı Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ait olduğundan, şikayetçi Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı’nın ve katılan ... Bakanlığı’nın sanık hakkında tesis edilen hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmaması karşısında, şikayetçi vekilinin ve katılan vekilinin temyiz istemlerinin, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 317. maddesi uyarınca REDDİNE, 2- Şikayetçi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı vekilinin temyiz isteminin incelenmesine gelince; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25/04/2017 tarihli, 2016/1102 Esas, 2017/248 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, suçtan zarar gören Çevre ve Şehircilik Bakanlığına duruşma günü usulüne uygun olarak bildirilip, davaya katılma imkanı sağlanmadan hüküm tesis edilmesi suretiyle CMK'nın 234/1-b maddesine aykırı davranılması,…”
[14] YCGK, E: 2013/ 5-657, K: 2015/9, KT: 17.02.2015.
[15] Y.3.CD, E: 2017/17550, K: 2018/16302, KT: 31.10.2018.
[16] YCGK, E: 2014/ 3-28, K: 2014/537, KT: 02.12.2014.