Madeni yağ ticareti faaliyetinde bulunan davacının, satın aldığı madeni yağı incelterek akaryakıt olarak sattığından bahisle düzenlenen vergi inceleme raporuna istinaden, 2010 yılının 1 ila 10. Ayları (1 ve 2) dönemleri için resen tarh edilen ÖTV ve kesilen VZC ilişkin işlemleri; olayda davacı hakkında düzenlenen inceleme raporu ile davacının 2010 yılında rafineriden aldığı madeni yağları inceltmek suretiyle akaryakıt olarak sattığının, satış yaptığı kişiler nezdinde yapılan incelemeler ile ortaya konulduğu, satışı yapıldığı kabul edilen motorin için ödenmesi gereken ÖTV ile madeni yağ alışlarında ödenen ÖTV’nin litre cinsinden hesaplanarak karşılaştırılması sonucunda matrah farkı bulunduğu iddia edilmiştir.
Öte yandan, davacının ticari faaliyetinin tümünün incelemede dikkate alınmadan hepsinin sahte olduğu varsayımıyla vergi yükümlülüğü ihdas edildiği, dolayısıyla, madeni yağ dolum ve paketleme işi ile iştigal eden davacının satışlarının tamamının akaryakıt olarak değerlendirilmesi suretiyle yapılan tarhiyatta hukuka uyarlılık bulunmadığı iddiasıyla mükellefin açtığı dava vergi mahkemesi tarafından kabul şeklinde hükme bağlanmıştır.
Temyiz eden taraf durumunda olan idare ise olayda mükellefin madeni yağı incelterek motorin olarak sattığı hususunu vergi inceleme raporunda somut belgelerle kanıtlanmış olduğunu ileri sürerek vergi mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir.
Sonuç olarak, Danıştay 7. Dairesi tarafından verilen 20.11.2017 gün ve E:2016/1142-K:2017/6104 sayılı kararda aşağıdaki sonuçlara varılmıştır.
Buna göre;
1. 213 sayılı VUK’un 3. Maddesinin B fıkrasında yer alan hükme göre vergilendirmede, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemlerin gerçek mahiyetinin esas olduğu,
2. Davacının 2010 yılı defter ve belgeleri üzerinde yapılan inceleme sonucunda düzenlenen 12.10.2011 gün ve 2011/2199-63 sayılı VTR’ de madeni yağları incelterek akaryakıt olarak sattığı iddia edilen davacının, gerekli araç parkına ve yağ inceltmede kullanılan ekipmana sahip olmasına karşın, ürün bazında envanter dengesinin olmadığının, fatura düzenleme sisteminin ticari hayatın gereklerine uymadığının belirtilmesi suretine, davacı şirketten mal alan ve davacıya mal satan firmalar nezdinde yapılan karşıt inceleme sırasında ifadesi alınan şahısların ağırlıklı olarak davacı firmadan mazot olarak kullanmak üzere madeni yağ aldıkları, şirket tarafından, halk otobüsleri, nakliye ve iş makinelerinin yoğun uğrak yerlerine yakın noktalarda bulunan işletmelere gayri resmi bayilikler verdiğini ilişkin beyanlarının rapora aktarıldığı anlaşılmıştır.
3. Davada ise, mahkemece vergi incelemesi sonucunda ulaşılan ve yukarı yer verilen tespitlerden bahsedilerek, davacını kaçak akaryakıt satma fiilini gerçekleştirdiğinin kabul edilmesine karşın, vergi inceleme elemanının tespit ettiği hukuka aykırı fiillerinin davacının bütün alış ve satışlarına teşmil edilmesi suretiyle 2010 yılında gerçekleştirilen ticari faaliyetin tamamının hukuka aykırı olduğundan bahisle vergi yükümlülüğü ihdas edilmesinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle dava konusu tarh ve ceza kesme işlemlerinin iptal edildiği anlaşılmıştır. Oysa, rapordaki tespitlerin değerlendirilmesi sonucunda mahkeme tarafından, davacının ticari faaliyetlerinin bir kısmının hukuka uygun olmadığı kanaatine varılması, vergi incelemesinin tamamının varsayıma dayalı olmadığının da mahkemece kabul edildiğini göstermektedir.
Sonuç olarak, Danıştay 7. Dairesi tarafından verilen kararda davacının ticari faaliyetini yaptığı madeni yağları bir kısmını incelterek akaryakıt olarak satmasına karşın, bu satışlarını belgelendirmeyerek vergi kaybına sebebiyet verdiğinin inceleme raporuyla ortaya konulduğunu kabul eden, dolayısıyla, söz konusu tespitleri yeterli bulan mahkemenin, İYUK’nun resen araştırma ilkesi uyarınca, bu satışların hangi dönemlerde yapıldığının belirlenerek, tarh ve ceza kesme işlemlerinden hangi dönemlere ait olanların hukuka aykırı, hangilerin ise uygun olduğunun tespit edilmesi zorunlu olup, belirtilen şekilde inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın verilen kararda yargılama hukukuna uyarlılık görülmemiştir.
Bu nedenle, temyiz isteminin kabulüne ve mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararının üzerine, mahkemece, yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, kararın tebliğini izleyen 15 gün içinde Danıştay nezdinde kararın düzletilmesi yolu açık olmak üzere, oy çokluğuyla karar verilmiştir. (Bkz: Yaklaşım Dergisi, Yıl:27, Sayı:317, Mayıs 2019, S:207,208)