LİYAKATIN ÖNÜNDEKİ SET; MÜLAKAT MÜESSESESİ

Abone Ol

GİRİŞ

Atasözleri bir toplumun aynasıdır. Her birinin bir hikâyesi ve felsefesi vardır. Bunları irdeleyen birey ya da toplum soruna yönelik sağlıklı bir değerlendirme yapmak suretiyle daha iyiye giden yolu belirleyebilir. Yazımızda, tarafımızca uygulama esasları açısından sorunlu bir alan olarak değerlendirilen mülakat müessesesine yönelik bu kanaatimizi bir atasözü ile gerekçelendirecek olursak bu sanırım “bal tutan parmağını yalar” olurdu.

Mülakat müessesesindeki yanlış uygulamalara yönelik kültürel eşleştirmemiz yukarıdaki gibi olmakla birlikte, konuyu toplum bilimi açısından değerlendirdiğimizde, patronaj terimini irdeleyebiliriz. Fransızca “patronage” kelimesinden türeyen patronaj terimi, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre her ne kadar suç ve ceza siyaseti uygulamasında; hüküm giyen birinin serbest kaldığında toplumla olan uyumunu sağlamak üzere yardım ve gözetim faaliyeti olarak kabul edilse de ilgili terim, devlet yönetimi açısından herhangi bir ülkede bir siyasi erkin veya adayın iktidara geldikten sonra karşılıklı çıkar ilişkilerine bağlı olarak kamu hizmetlerine kabulde belli bir grup, zümre ya da kişiyi tercih etmek ya da bunlara öncelik tanımak suretiyle bireyi ve toplumu yönettiği bir idari anlayış olarak tanımlayabiliriz. Bu anlayış, bir yandan devlet yönetimini şekillendirirken bir yandan da literatürde “ahbap çavuş kapitalizmi” olarak kabul edilen ve sosyo ekonomik süreci belirleyen ve yönlendiren önemli bir kriter olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yazımızda mülakat müessesine yönelik yukarıda yer verilen kültürel ve teknik terimleri de dikkate alarak tespitlerimize, eleştirilerimize ve önerilerimize yer verilecek olup, kamu hizmetine kabulde ehliyetin, liyakatin ve adaletin gereğini gerekçelendirmek suretiyle açıklamaya çalışacağız.

Devlet Yönetiminde Mülakat Rejimi

Türk Dili Kurumu Sözlüğü ’ne göre mülakat kelimesi; röportaj, konuşma, görüşme ve sözlü sınav anlamlarına gelmektedir. Mülakat kelimesini, devlet yönetimindeki sonuçları itibarıyla değerlendirdiğimizde gerek hukuken gerekse de teknik olarak sözlü sınav anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Bu anlamı itibarıyla da mülakat, kamu hizmetlerine kabul de önemli bir eşiktir.

T.C. Anayasası’nın “Kamu Hizmetine Girme Hakkı” bölümünün “Hizmete Girme” başlıklı 70’inci maddesinde, “ Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez. ”  hükümlerine yer verilmiştir. Söz konusu hüküm, soyut bir içerik olmakla birlikte görevin gerektirdiği nitelik anlamında idareye bir takdir yetkisi tanınmakta ve bu yetki genel olarak yönetmelikler yoluyla kullanılmaktadır. Keza 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun ilgili maddelerinde kamu hizmetlerine kabule yönelik genel çerçeve çizilmiştir. Söz konusu kanunda kamu hizmetine kabulde “Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan şartları taşımak.” denilmek suretiyle özel şart belirlenmiştir. Bununla birlikte sınav usulü ve başarı kriteri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda belirlenmemiştir.

Ülkemizde, hali hazırda birçok kamu kurum ve kuruluşu üstlendiği kamu hizmetlerinin sunumuna yönelik personel temininde, tali düzenlemelerle mülakat(sözlü sınav) başarısı ya da puanı ile yazılı sınav başarısı ya da puanını genel sonuca etkisi açısından oransal olarak eşit kabul etmekte ve başarı sıralamasını buna göre belirlemektedir. Sözlü sınav puanı, adayın üstlenmesi muhtemel kamu hizmeti de dikkate alınarak belirlenen alanlarda her bir alanın sonuca etkisi oransal olarak belirlenmek suretiyle tespit edilir. Esasında kamu hizmetlerine kabulde başarıyı belirleyen kriterler her ne kadar yasal düzenlemelerle hüküm altına alınmış olsa da adayın sözlü sınav esnasındaki performansına yönelik neticeyi ortaya koyan temel bileşenin yazımızın giriş kısmında zikredilen hususlar olduğuna yönelik kabul, toplumun önemli bir bölümü tarafından da ifade edilmektedir. Tam da bu noktada ülkemizdeki mülakat müessesinin kapsamlı bir şekilde revizyonu açısından taahhüt veya vaadin ötesinde sistemsel bir teminat ve güvence oluşturan adımların atılması gerekmektedir.

Bir an için idari otoriteye istihdam edeceği personele yönelik sözlü sınav üzerinden tanınan takdir yetkisi, adaya yönelik idari otoritenin, adayın sosyal ve teknik bilgi ve becerileri ile birlikte sadakat, devlete bağlılık ve tarafsızlık gibi hususlarda bilgi sahibi olması gerektiğinden bahisle makul ve meşru bir gerekçe olarak kabul edilebilir olsa da idareye tanınan bu takdir yetkisi ile objektif bir değer yargısı olan yazılı sınav başarısının, sübjektif bir değerlendirme olan sözlü sınav başarısı ile eşit kabul edilmesini hatta yazılı sınav başarısını tamamen göz ardı etmek suretiyle adayın sözlü sınav puanı ya da performansı dikkate alınarak bir başarı sıralamasını sorunlu ve adalete ve hakkaniyete aykırı olarak değerlendirmekteyiz. Esasında buradaki sorun, bireyin idarenin bu yetkisini kullanırken samimi, güvenilir, adil, eşit ve tarafsız olup olmadığı hususundaki çekinceleri ve endişeleridir.

Ülkemizde toplumun ekseriyeti tarafından ifade edilen mülakat müessesesinin uygulama esaslarındaki adaletsizlik ve eşitsizlik siyasi erki ya da iktidara aday siyasi erki bu konuda birtakım adımlar atmaya zorlasa da toplum bu konuda yeterli ve gerekli teminat ve güvenceleri elde edememiştir. Diğer bir ifade ile kamu hizmetlerine kabulde toplumun beklentisi olan ehliyet, liyakat ve adalet tam anlamıyla tesis edilememiş olup, karar vericiler popülist söylemlerin ötesinde adil bir kamu personel alım sürecini işletememişlerdir. Bu sorun, salt bugünün sorunu olmayıp, oldukça uzun bir geçmişe ve kökene sahiptir. Şüphesiz ki bu sorunu oluşturan nedenler birçok disiplinin konusuna girmekle birlikte sorunun çözümü temel olarak idari otoritenin tasarrufundadır. Bununla birlikte toplumun, bu konuda idari otoriteyi harekete geçirme ve sorunun çözümü için gerekli yasal düzenlemeyi baskı unsuru olarak çıkarttırmak gibi sorumlulukları da bulunmaktadır.

Mülakat Rejimine Yönelik Öneriler;

Öncelikle belirtmeliyiz ki, mülakat müessesesini tümüyle reddeden bir anlayış, tarafımızca doğru, etkin ve rasyonel olarak değerlendirilmemektedir. İdari otoritenin, üstlenmiş olduğu kamu hizmetini en güvenilir, en ehil ve en yetkili personel ile sunma sorumluluğu bulunmaktadır. Bu sorumluluğa bağlı olarak sunmuş olduğu kamu hizmeti nedeniyle bir takım takdir yetkisinin olması gayet olağan ve makuldür. Burada eleştirilecek husus, bu yetkinin kullanım esasları ve sınırıdır. Takdir yetkisi, idari otoritenin sınırsız ve sorumsuz bir şekilde kullanımı sonucunu doğurmamalıdır.

Kamu hizmetlerine kabulde idareye, sözlü sınav üzerinden yazılı sınav performansı ya da başarısı ile eşit oranda puanlama yetkisi verilmesi, yazılı sınavda çok önemli ve değerli bir başarı ya da sonuç alan adayın tali düzenlemelerde yer verilen kriterlerin ötesinde bir değerlendirme ile mağdur edilme ve buna bağlı olarak ehil ve liyakatlı olmayanların kamu hizmetini yüklenme sonucunu doğurabilecek niteliktedir. Her ne kadar siyaseten alan kazanmak adına siyasi iktidar böyle bir durumun oluşmayacağını taahhüt etse de mevcut sistem buna davetiye çıkarmaktadır. Bu nedenle sorun şahıslar ya da kurumların tasarrufundan ziyade sistemi bu gibi risklere karşı güçlü kılmakla çözülebilecektir.

Normatif değeri açısında bir ülkenin anayasası o ülkenin teminatı ve korumasıdır. Bu metinlerin temel hak ve özgürlüklere yönelik çerçeveyi belirlemesi ve alt metinlerinde anayasanın sözüne ve ruhuna uygun bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Kamu hizmetlerine alınmada anayasal hüküm sadece ilkesel durumu ortaya koymaktadır. Buna rağmen alt metinler bu ilkenin sözüne ve ruhuna aykırı bir şekilde düzenlenebilir. Tam da bu noktada kamu hizmetine kabulde uygulama esasları nedeniyle liyakati öteleyen mülakat müessesine yönelik T.C. Anayasası’nın 70’inci maddesinin yeniden ele alınması gerekmektedir. İlgili maddede yasal bir teminata imkân verecek şekilde, hizmete alımda mülakat müessesinin uygulamasına yönelik idarenin takdir yetkisini kısıtlayıcı emredici hükümler konulabilir. T.C. Anayasası’nın 70’inci maddesine, “ Hizmete alınmada, idareye tanınan yetkinin kapsamı Kanun ile belirlenir.” şeklinde bir ibare eklenmek suretiyle kamu hizmetlerine girme hakkı anayasal düzeyde güçlendirilebilir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda hizmete alıma yönelik genel ve özel şartlar düzenlenmekle birlikte “Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan şartları taşımak.” denilmek suretiyle idareye geniş bir yetki tanımıştır. Esasında idare bu yetkisini kullanırken bireyin temel hak ve özgürlüklerinden birisi olan kamu hizmetlerine girme hakkını şekillendirmektedir. İlkesel bir değerlendirme yaptığımızda, bu hakkın kullanımına yönelik idareye geniş bir alan bırakılması ehliyeti ve liyakati ötelediği gibi çoğunluğun azınlığa tahakkümü sonucunu da doğurabilecektir. Anayasal metinde yapılacak düzenleme ile kamu hizmetine kabulde mülakat müessesinin uygulanmasına yönelik hükümlerin tali düzenlemelerin ötesinde kanunla yapılması ve idareye tanınan takdir yetkisinin yasal hükme bağlı olarak sınırlandırılması durumunda muhtemel haksızlıkların önüne geçilebilecektir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda memurluğa alımda özel bir şart olarak kurumlara tanınan yetkiye yönelik “Sınav Şartı” başlıklı 50’nci maddesine hüküm eklenmek suretiyle tali düzenleme ile idari otoriteye mülakat müessesine yönelik tanınan geniş takdir yetkisi sınırlandırılabilir veya daraltılabilir. Bu şekilde toplumu oluşturan bireylerin hakka ve başarıya yönelik inançları ve motivasyonları artacaktır. Kişisel kanaatimiz olarak belirtmek isteriz ki, kamu hizmetine kabulde sınav şartına yönelik yazılı sınav puanının genel sonuca etkisinin, adayın yazılı sınav başarısını önemsiz kılma ihtimali oluşturmaması gerektiğinden bahisle minimum yüzde 75 olması gerekmektedir.

SONUÇ;

Demokratik kültür geleneği yerleşmemiş toplumlarda eşit, adil ve hakkaniyetli bir yönetim şahıslar, kurumlar ya da kurullar üzerinden tesis edilemeyecektir. Bu toplumdaki bireyin hakkını ve hukukunu teminat altına alan en önemli husus adil ve hakkaniyet uygun bir sistemdir. Sistemi kuracak olan hukuki metinler bireyin otorite karşısındaki en önemli güvencesi olacaktır. Devletin vatandaşına bu güvenceyi sunması pozitif yükümlülüğü kapsamındadır. Bunu personeli eliyle sunmadığı durumlarda gerekli yasal altyapıyı hazırlaması ancak vatandaşın demokratik ve hukuki baskısı ile mümkün olabilecektir. Kamu hizmetine girme, hukuki statüsü itibarıyla buna müsait tüm vatandaşların hakkıdır. Bu hakkın kullanımında idari otoritenin takdir yetkisi yazımızın giriş bölümünde belirtilen kültürel ve bilimsel olarak ifade edilen sonucu doğuracak bir süreci engellemelidir. Mevcut hükümler ve kurallar kamu hizmetine kabulde, ehliyeti, liyakati ve adaleti öteleyen bir durum arz etmektedir. Sorun bellidir, çözüm millettir.