Türk tiyatro ve sinema oyuncusu, film yönetmeni, profesyonel sporcu Lale Oraloğlu'nu 15 Ocak 2007 de yitirmiştik. 1960 yılında Oraloğlu Tiyatrosu'nu kurdu ve 43 yıl yönetti. Tiyatrosunun oyunlarını Anadolu turnelerinde sergiledi.
Sinemada oyunculuğun yanı sıra yedi senaryo yazdı, Türkiye'deki ilk film yönetmeni kadınlardan birisi olarak beş film yönetti.
Lise yıllarında sporla ilgilendi. Katıldığı yarışmalarda 400 metre yüzme şampiyonluğu ve Türkiye gülle atma ikinciliği elde etti.
İngiliz Filolojisi Bölümünden mezun oldu. Öğrenimi sırasında Fransız okullarında geçirdiği yıllarda Fransızcayı, Alman Lisesinde Almancayı, üniversite eğitimi sırasında İngilizceyi ve şan eğitimi için gittiği İtalya'da İtalyancayı öğrendi.
Üniversiteyi bitirdikten sonra iki sene bir bankada çalıştı, bir yandan da konservatuvarın şan bölümündeki eğitimine devam etti.Operaya hazırlanmak için devam ettiği tiyatro kurslarında Muhsin Ertuğrul'un dikkatini çekti. 1951 yılında açılan Küçük Sahne’de Yarış adlı piyeste rol alarak profesyonel oyunculuğa başladı. İlk evliliğini Temmuz 1951'de gazeteci Ali Oraloğlu ile yaptı. Çiftin bu evlilikten Alev adını verdikleri bir kızları oldu.
Spora ilgisini liseden sonra da devam ettiren Oraloğlu, Galatasaray Kız Kürek Takımı'na girerek dört yıl kürek kaptanlığı ve kürek idareciliğini üstlendi; 1951-1957 yılları arasında gerçekleştirilen şampiyonalarda takımıyla birlikte çeşitli dereceler aldı.
1951-1960 yılları arasında İstanbul Ekspres, Akşam ve Yeni Sabah gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. 1957'de Cannes ve Venedik film festivallerine gazeteci kimliğiyle katıldı. 1950'li yıllarda Galatasaray Spor Dergisi'ni yayımladı. Yazı ile ilişkisi yazdığı şarkı sözleri ve 1976 yılında yayımlanan Kızım adlı roman ile sürdü.
Oraloğlu,Yavuz Sultan Selim Ağlıyor filmindeki rolü ile 1951'de sinema oyunculuğuna başladı. İlk filminin ardından, Yıldırım Beyazıt ve Timurlenk (1952), Kanlı Para (1953) gibi filmlerde rol alan sanatçı, Türk Film Dostları Derneğinin 1. Türk Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülüne değer görülen üç oyuncudan biri oldu. Aynı festivalde 1954'te Leylaklar Altında filmindeki rolü ile, 1955'te Sevdiğim Sendin filmindeki rolü ile En Başarılı Artist Ödülü kazandı. 1953'te Yıldız Mecmuası okuyucuları arasında yapılan ankette "Yılın En Beğenilen Karakter Artisti" seçildi.
1951-1960 arasında 35 filmde başrol oynayan sanatçı, sinemada oyunculuk dışında senaryo yazarlığı ve yönetmenlik de yaptı. 1954 yılında, o sırada henüz dört aylık olan kızının adını verdiği bir film stüdyosu kurdu. Senaryosunu da kendisinin yazdığı ve başrolü üstlendiği Sevdiğim Sendin adlı film, stüdyonun ilk filmidir.
Edmund Morris'in Tahta Çanaklar adlı oyununu Halit Refiğ ile birlikte Kırık Çanaklar adıyla sinemaya uyarladı ve 1961 yapımı bu filmde Sebahat rolünü canlandırdı. Oraloğlu bu rolü ile Türk Filmleri Yarışmasında En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'ne değer görüldü. Film, 11. Berlin Film Festivali'nde yarışma için seçildi.
Lale Oraloğlu'nun kızı Alev Oraloğlu da sinema sanatçısı olmuş; 1963 yapımı "Kötü Tohum" adlı gerilim filminde anne-kız birlikte rol almışlardır. Lale Oraloğlu Kötü Tohum'dan sonra sinemaya 8 yıl kadar ara verdi. Yönetmenliğini ve başrolünü üstlendiği Darağacına Giden Kız filmi ile sinemaya döndü, 1971-1972 yılları arasında dört film yönetti.
1967 yılında tiyatrosunda “Kadınlar I-Ih Derse” adıyla sahneye koydu. Oyun, Basın Savcılığı tarafından müstehcen bulundu ve valilikçe yasaklandı. Savcılık isteği üzerine Beşinci Sulh Ceza Mahkemesi "müstehcen görülen piyesin sahnelerine ait fotoğrafların suç delili olarak muhafaza altına alınmasına karar vermiştir. Oraloğlu, tiyatro sahnesinde açlık grevine başlayarak bu karara karşı direndi. Açlık grevinin 9. gününde yapılan duruşmada savunma yaptı. Oyun, yeni bir bilirkişi heyetinin verdiği raporla yeniden sahne açtı.
Sanatçı, 1974 yılında “Ne Çıkarsa Bahtına” adlı oyun ile çıktığı Anadolu turnesi sırasında dekor için Doğubeyazıt'ta satın aldığı malzemeler nedeniyle toplu kaçakçılıkla suçlanıp tutuklandı. İkinci açlık grevi eylemini o tarihte gerçekleştirdi ve bu eylemi de ilki gibi ses getirdi. Artan kamuoyu baskısı sonucunda Cumhuriyet Senatosu tarafından TBMM'ye Lale Oraloğlu’nun affına ilişkin kanun sunulmuş ve TBMM, bir yasa çıkararak Oraloğlu'nu mahkûm eden mahkemenin kararının tüm hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmıştır. “Emine Lale Oraloğlu’nun Kaçakçılık Nedeniyle Çarptırıldığı Cezanın Bütün Hukuki Neticeleri ile Affına Dair Kanun” adlı kanun 23 Şubat 1978'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu süreçte altı ay, yirmi gün tutukevinde kalan sanatçı, cezaevi günlerinden yola çıkarak "Kadınlar Koğuşu" adlı oyunu yazdı.
Sanatçı, 1987 yılında tiyatrosunu kapadı. 1995'te Istakoz'un Çığlığı adlı oyunla yeniden sahneye döndü.
11 Aralık 2001'de İstanbul'da Atatürk Kültür Merkezi'nde, Kültür Bakanlığı himayesinde 50. Sanat Yılı kutlandı. Sanatçı, çeşitli dizi filmlerde rol alarak oyunculuğu sürdürdü. Selçuk Üniversitesinde şan ve tiyatro bölümlerinde ders verdi. Oyun yazarlığı yapmayı sürdürdü.
26 Kasım 2006 tarihinde rol aldığı "Candan Öte" adlı dizi filmin seslendirmesinden çıktıktan sonra beyin kanaması geçirerek Özel Umut Hastanesine kaldırıldı. Tedavisi sürerken zatürre olan ve kalp sorunları yaşayan Oraloğlu, 15 Ocak 2007'de saat 14.45'te tedavi gördüğü Özel Umut Hastanesinde 82 yaşında öldü. Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verildi.
İşte burada bir parantez açmak istiyorum. Hakimlik mesleğine başlayalı henüz birkaç ay olmuştu. Bir gün kentin Valisi, güvenlik görevlileri ve adliye mensupları ile birlikte bir gezi düzenlenmişti. Habur sınır kapısına kadar gidilecekti. Bende katıldım. O tarihlerde kaçakçı pasajları vardı ve buralarda Irak, Suriye gibi yerlerden getirilen kaçak eşyalar satılırdı. Gezideki kamu görevlileri olarak Cizre'de mola verdiğimizde kaçakçılar pasajında bir dükkana girdik. Herkes bir şeyler almaya çalışıyordu. Ben o tarihlerde evli değildim ve alacağım bir şey yoktu. O sırada konuşurken "savcı bey" diye hitap ettim. Orada bir sessizlik oldu. sonra şimdi iyi anımsayamadığım bir savcı ya da emniyet görevlisi gülerek koluma girdi ve "hakim bey böyle yerlerde meslek ismi ile hitap etmeyelim" diye beni uyardı. O dükkanlarda kaçak eşya ticareti yapmak, serbest, ancak alışveriş yapmak yasaya aykırıydı.
Yani kaçak eşyalar sınırdan geçirilip, kentten kente dolaşıyor adı kaçakçı olan pasaj veya dükkanlarda satılıyor, ancak alışveriş yapıp yakalananlar yargılanıyordu!
Yılların sanatçısı Lale Oraloğlu da işte bu tuzağa düşmüş ve bir fincan takımı için yargılanıp ceza almıştı. Cizre de yaşadığım gerçekler karşısında rahmetli Oraloğlu ceza alınca isyan etmiş ve çok üzülmüştüm.
Not; yukarıdaki yazıda internet bilgilerinden yararlandım.