TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
EYÜP BİRİNCİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/3691) |
|
Karar Tarihi: 18/5/2021 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Gökçe GÜLTEKİN YILMAZ |
Başvurucu |
: |
Eyüp BİRİNCİ |
Vekili |
: |
Av. Hasan Kemal ELBAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru gözaltında darbedilme ve bu olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/1/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 23/12/1975 doğumlu olup Antalya'da ikamet etmektedir.
10. Başvurucu, öğretmen olarak görev yapmakta iken 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olduğu şüphesiyle 24/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
11. Toplam yirmi beş gün gözaltında kalan başvurucu, (kapatılan) Antalya 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 19/8/2016 tarihli kararıyla tutuklanarak Antalya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu) yerleştirilmiştir.
12. Başvurucu gözaltına alınırken ve gözaltı süresi boyunca hakkında Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesinden toplam yedi adli olgu bildirim formu ile Atatürk Devlet Hastanesinden bir epikriz formu düzenlenmiştir. Adli muayenelerin üçü aynı doktor tarafından yapılmış, diğer üçü ise farklı doktorlar tarafından yapılmıştır. Ayrıca bir raporda ise doktor ismi yer almamaktadır. Muayene içerikleri şöyledir:
"- Doktor İ.A. tarafından düzenlenen24/7/2016 tarihli form: Darp cebir izi yoktur. Durumu bildirir kati rapordur.
- Doktor F.Y. tarafından düzenlenen 24/7/2016 tarihli form: Darp cebir izi yoktur. Durumu bildirir kati rapordur.
- Doktor F.Y. tarafından düzenlenen 25/7/2016 tarihli form: Darp cebir izi yoktur. Durumu bildirir kati rapordur.
- Doktor F.Y. tarafından düzenlenen 26/7/2016 tarihli form: Darp cebir izi yoktur. Durumu bildirir kati rapordur.
- Doktor ismi yer almayan 27/7/2016 tarihli form: Darp cebir izi yoktur. Durumu bildirir kati rapordur.
- Doktor M.A. tarafından düzenlenen 28/7/2016 tarihli form: Hastanın yapılan muayenesinde, sağ boyun bölgesinde 10 cm ekimoz görüldü. Hastada karın ağrısı mevcut. Tansiyon 80/40, Nabız 130/dk ölçüldü. Burunda morluk mevcut. Tansiyon düşüklüğü ve karın ağrısının açıklanması amacıyla hastaneye sevki uygun görüldü. Yukarıda kimliği açıklanan hastanın yapılan muayenesinde mevcut durum itibarıyla BTM [basit tıbbi müdahale] ile giderilemez. Kişide tespit edilen, yukarıda belirtilen bulgularının; yaşamında tehlikeye neden olduğunu bildirir adli olgu bildirim formudur.
-Doktor O.G. tarafından düzenlenen 28/7/2016 tarihli adli olgu bildirim formu: 112 tarafından Sema Yazar Semt Polikliniğinden getirilen şahsın karın ağrısı, hipertansiyonu, çarpıntısı mevcuttur. Yapılan muayenesinde sağ boyun bölgesinde 10 cm uzunluğunda ekimoz alanı mevcuttur. Karın ağrısı tarifleyen hastaya BT, servikal BT, toraks BT, abdominal BT istendi. Direkt grafikleri çektirildi... Sol 8. kotta şüpheli fraktür, batın bölgesinde serbest sıvı... Yoğun bakımda yerimiz olmadığı için Atatürk Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitesine sevk edildi. Sonuçta bu haliyle hayati tehlikesi vardır. Basit tıbbi müdahale ile iyileşemez.
- Hastanenin 29/7/2016 tarihli epikriz formu: Hasta acil serviste görüldü. Akut karın düşünülen hasta operasyona alındı. Operasyonda ince barsak seğmenter rezeksiyon ve anastomoz yapıldı. Komplikasyon olmadı."
13. Başvurucunun eşi 2/8/2016 tarihinde, eşinin on gündür gözaltında tutulduğunu, kendisine günlerdir ulaşamadığını, sağlık durumundan endişe ettiğini, hastaneye kaldırıldığını öğrendiğini, kendisine eziyet ve kötü muamele yapıldığını düşündüğünü, hastanede dahi eşiyle görüştürülmediğini, eşinin haricen üç gün hastaneye götürüldüğünü öğrendiğini, eşinin hiçbir sağlık probleminin olmadığını, sağlık durumundan ve hayatından endişe ettiğini, eşine hastaneye kaldırılacak kadar kötü muamelede bulunan şahıslardan şikâyetçi olduğunu belirterek Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) başvurmuştur. Savcılık tarafından 2016/50865 sayılı dosya üzerinden soruşturma başlatılmıştır.
14. Savcılık 2016/50865 sayılı dosya üzerinden Antalya İl Emniyet Müdürlüğüne 9/8/2016 tarihli yazı göndermiş, bu yazıda başvurucunun belirtilen tarihte gözaltına alınıp alınmadığı bilgisi ile başvurucuya ait gözaltı evrakları, adli raporlar vb. belgelerin gönderilmesini talep etmiştir.
15. Başvurucunun kayınvalidesi 2/8/2016 tarihinde, damadının on gündür gözaltında tutulduğunu, kendisine ulaşamadığını, sağlık durumundan endişe ettiğini, en son hastaneye kaldırıldığını öğrendiğini, kendisine eziyet veya kötü muamele yapıldığını düşündüğünü, aynı şekilde eşinin ve oğlunun da gözaltında olduğunu ve hastalıklarının bulunduğunu, eşinin ve oğlunun sağlık durumlarından ve hayatlarından endişe ettiğini, eşine ve oğluna eziyet ve kötü muamelede bulunan şahıslardan şikâyetçi olduğunu belirterek Savcılığa başvurmuştur. Savcılık tarafından 2016/50932 sayılı dosya üzerinden soruşturma başlatılmıştır.
16. Savcılık 2016/50932 sayılı dosya üzerinden Antalya İl Emniyet Müdürlüğüne 18/8/2016 tarihli yazı göndermiş; başvurucunun damadının, eşinin ve oğlunun gözaltında olup olmadıkları, mahkeme veya savcılık kararıyla gözaltına alınıp alınmadıkları, kanun gereği alınması gereken sağlık raporlarının alınıp alınmadığı, gözaltında iseler nezarethanede kamera ile kayıt altına alınıp alınmadıkları hususlarında bilgi talep edilmiştir.
17. Savcılık tarafından aynı konuya ilişkin soruşturma başlatıldığı gerekçesiyle her iki dosyanın 2016/50865 sayılı dosya üzerinde birleştirilmesine 24/8/2016 tarihinde karar verilmiştir.
18. Antalya Emniyet Müdürlüğü, Savcılığın yazılarına 24/8/2016 tarihinde cevap vermiştir. Bu cevap yazılarında başvurucunun 24/7/2016 tarihinde gözaltına alındığı, 28/4/2016 tarihinde başvurucunun FETÖ/PDY hakkında bilgi vereceğini beyan etmesi üzerine Şubenin birinci katında bulunan Mali Büro Amirliğine çıkarıldığı, görüşme bittikten sonra bodrum katta bulunan nezarethaneye indirilirken başvurucunun dengesini kaybetmesi sonucu merdivenlerden yüzüstü düşerek yuvarlandığı, görevlilerin yardım ederek kendisini yerden kaldırdığı, sorulduğunda herhangi bir şeyinin olmadığını söylediği, akabinde başvurucunun rahatsızlığını beyan etmesi üzerine tedavi için çağrılan ambulans ile hastaneye götürüldüğü, konu ile ilgili olarak Cumhuriyet savcısına bilgi verildiği, tedavi için hastaneye götürülen başvurucunun tedavi aşamasında 29/7/2016 tarihinde bağırsaklarında oluşan bir rahatsızlık nedeniyle küçük bir operasyon sonrası müşahede altına alındığı belirtilmiş; başvurucunun 19/8/2016 tarihinde tutuklandığı ifade edilmiş, gözaltına alınması ve sonrasında iddia edilen hususlar ile ilgili tanzim edilen tutanak, talimatlar, adli rapor ve ilgili evraklar gönderilmiştir.
19. Başvurucunun yaralanmasına ilişkin olarak kolluk tarafından düzenlenen 29/7/2016 tarihli tutanağın ilgili kısmı şöyledir:
"... Şahıs nezarethaneye götürülmek üzere 1. Kat merdivenlerinden aşağıya indirildiği sırada dengesini kaybetmesi üzerine merdivenlere yüz üstü düşerek yaklaşık 8-10 basamak aşağıya doğru yuvarlanmıştır.
Daha sonra şüphelinin yanına gidilerek yerden kaldırılmış, herhangi bir ağrısının olup olmadığı sorulmuş, şüpheli Eyüp Birinci oruç olması sebebiyle başının döndüğünü ve bu nedenle ani bir şekilde dengesini kaybettiğini, iyi olduğunu herhangi bir sıkıntısının olmadığını beyan etmiştir. Yapılan kontrolde şahsın boynunun sağ tarafında kızarıklık olduğu görülmüştür.
Şüpheli Eyüp Birinci'ye kendisini iyi hissedip hissetmediği doktora götürebileceğimiz söylenmiş, iyi olduğunu başı döndüğü için dengesini kaybettiğini beyan etmiştir.
Akabinde nezarethaneye götürülen Eyüp Birinci'nin rahatsızlığını beyan etmesi üzerine hastaneye sevk edildiği öğrenilmiş, konu soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı S.T. 'ye bildirilmiş, tutanak tutulması talimatı alınmıştır..."
20. Başvurucunun eşinin şikâyeti üzerine 24/8/2016 tarihinde başvurucunun beyanı alınmıştır. Başvurucunun şikâyeti şöyledir:
"... gözaltına alınıp evimden ekip aracılığıyla Kom Şubeye götürülürken evimde arama yapan ismini bilmediğim esmer bir komiser arabada giderken bana şubeye gidince ben senin dalağını s...' diye küfür etmişti. Daha sonra nezarethaneye giriş için muayene götürüp adli raporum aldırıldı. Bunun öncesinde de parmak izim alındı. Rapor alındıktan sonra kom şube müdürlüğünün üst katlarına çıkarıldım. Ancak hangi kata çıkarıldığımı bilmiyorum. Yanında tutanakları yazan İbrahim diye hitap ettikleri bir polis memurları ile birlikle beni odaya aldılar. Odaya alındığımda 3 tane cümleyi dakikalarca bağırtılar. Bu cümleler 'fetö senin a... k... seni s...' diye bağırttılar. Bu şekilde kapıyı açıp polis memurlarına dinlettiriyorlardı. Benim sesim azaldıkça ayaklarıma dizlerime basıp, ters kelepçe bileklerimde olduğu halde bağırtıyorlardı. Kalın gazete rulosuyla kafama gözüme vuruyorlardı. Burnumu dolaba çarptırdılar. Burnum kanamaya başladı. Burnum kanar şekilde üst kata çıkarttılar. Tampon yaptılar. Beni döven evimde arama yapan ve yanındaki İbrahim isimli polis memurudur. İbrahim isimli polis memuru bana vurmadı. Sadece geçerken hafif bir tekme vurdu. Tamponu yaptıktan sonra aşağıdaki odaya indirip dövmeye başladı. Kafanı kaldır, yüzüme bak diyerek yüzüme gözüme vurdu. Yüzüme vurunca tekrar burnum kanamaya başladı. Bu esnada Savcı geldi.
Nezarethaneye indirmemiz gerekiyor diyerek tampon yapıp indirler. Sonra bir tutanağı bana okumama imkan vermeden imzalattılar. Nezarethaneye indirildim. Nezarethanede yaklaşık 9-10 kişi idik. Bu bahsettiğim olay gözaltına alındığım 24 Temmuz günü oldu. Akşam saat 21.30-22.00 sıralarında tekrardan rapor için nezarethanenin karşısında bulunan avukat görüşme odasına götürdüler. Burada ismini bilmediğim bir doktor gelip baktı. Bende darp olduğunu söyledim. Kaburgalarımın ve karnımın ağrıdığını söyledim. Doktor beni muayene edeceği sırada doktor beni muayene etmeden çıktı. Polis ve doktor dışarıda görüştü. Doktor tekrar gelip, kulağıma baktı, ensemde şişlik vardı. Kendisine darp gördüğümü söyledim. Doktor bana bunlar basit şeyler önemli değil dedi. Sonraki günlerde de herhangi bir darp cebir görmedim. Aynı doktor gelip muayene edip, bize rapor düzenliyordu. 4 gün boyunca doktor baktı. 28 Temmuz Perşembe günü saat 19.00 sıralarında sorgu için yukarıya götüreceklerini söylediler. İsmini bilmediğim bir memur tarafından gözlerim kalın bezle bağlandı. Asansörle yukarıda çıktık. Kaçıncı kat olduğunu bilmiyorum. Asansörden çıktıktan sonra yürü, eğil, çömel şeklinde talimatlar vererek bir odaya alındım. Sorguyu beni gözaltına alan komiser yapıyordu. Gözlerim bağlı idi. Oda da 3-4 kişi olduğunu hissettim. Ancak beni gözaltına alan komiser konuşuyordu. Kişisel bilgilerimi alıp kaydettikten sonra benim söylediklerimi yazdılar. Bana seni çok iyi tanıyan gizli tanık var. Herşeyi biliyoruz diyerek bildiklerini anlat, Antalya'da ne işin var diyerek çırılçıplak soydular. Ben bildiklerimi anlattım. Gözaltına alan ismini bilmediğim komiser olduğunu düşündüğüm yüzüme gözüme tokatla vurmaya başladı. 2 saat sürede bu şekilde hızlı bir şekilde, ayaklarımın altına, karnıma vurarak, sonrasında hayalarımı sıkarak, seni hadım ederim, şeklinde sözler söyleyerek işkenceye devam ettiler. Yüzüstü yatırtıp, sağ kolumu ve sol kulumu geri çevirerek bu polis memuru bana bu şekilde işkence yaptı. Sonrasında sırt üstü döndürüp ayaklarımı ıslatıp jopla vurmaya başladılar. Sonra her iki koluma da jopla vurdular. Boynumu ıslatıp jopla boynuma da vurdu. Bu nedenle kollarımda ve boynumda bir çok morluk oluştu- Hatla jobu ağzıma sokup ağzımda çevirdi. Senin tırnakları sökeceğim dedi. Sonrasında kaldırıp yumrukla vurmaya başladı. Her vurduktan sonrada dik dur diyerek karnıma dakikalarca vurdu. En sonunda sana sürprizim var dedi. Karını ve kızını getireceğim buraya gözlerini açacağım neler yapacağım dedi. Daha sonra üstünü giyin dedi. Ben ayakta duramıyordum. Yardım ettiler üstümü giyindim. Odada bir iki kişi daha olduğunu hissediyordum ancak beni gözaltına alan polis olduğunu kesin biliyorum. Gözlerim bağlı olduğu için göremiyordum. Ben giyindikten sonra eğil kalk diyerek bir yere götürdüler. Bu komiser olduğunu düşündüğüm polis seni burdun iteklesem ölsen kimsenin haberi olmaz, seninle işim bitmedi, görüşeceğiz dedi. Beni sonra eğil, kalk diyerek yürüttü. Merdivenden indirmeye başladı. Her basamakta karnıma vuruyordu. Bir merdiven boşluğuna inerken merdivenin başında arkamdan itekledi. Ayağım kaydı. Bir iki basamak düştüm. Tam düşmediğim için bana küfür etti. Beni tekrar nezarethaneye indirdiler. Nezarethane ve avukat görüşme odasının oradaki boşlukta sandalyeye oturtup elimi yüzümü yıkattılar. Sonra oruçlu olduğumu söyledim. Bana su verdi. Sonrada beni nezarethaneye götürdü. Bunu yapan memur başka bir memurdur. Beni döven polis değildi. Nezarethanede abdest alıp, orucumu açtım. Sonra fenalaştım. Beni mescide aldılar. Doktor kontrol saatine kadar mescitte kaldım. Nezarethanede bulunan gözaltındaki şahıslar benim başıma bir çok polis geldi. Orada beni doktora gösterdiler. Oradaki Süleyman isimli polis nıemuru bana başımızı baya sokma, oruçluyken başını döndü, yaralandım diye ifade ver dediler. Kollarıma girdiler. Doktorun kapısına götürdüler. Ben bir şey söylemeden doktor bey bu oruçlu idi düştü, yaralandı şeklinde sözler söylediler. O anda bayıldım. Ayıldığımda mescitte idim. Başımda başka doktor vardı. Ancak başka bir doktordu. Mescitte polisleri dışarı çıkartıp bütün vücuduma baktı. Karnımın ağrıdığımı söyledim. Sen iç kanama geçiriyorsun, ölüm tehliken var dedi. Ambulans çağırdılar. Beni ambulans ile Eğitim ve Araştırma Hastanesi götürdüler. Hep aynı şeyi söylüyorlardı. Oruçlu idi kafası döndü diyorlardı. Beni muayene eden doktorlarda benim vücunıdaki morlukları görüyorlardı. Beni Eğitim ve Araştırma hastanesinde muayene eden doktor merdiven düşmesine benzemiyor dedi. Polisler başımda olduğu için konuşturmadılar. Tetkikler yapıldı. Ameliyat yapılmam gerektiğine karar verdiler. Polisler ameliyattan başka çare yok mu diye soruyorlardı. 28 Temmuz gecesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde kaldım. Ameliyatımı Atatürk Devlet Hastanesinde ameliyat oldum. 21 gün hastanede kaldım. 12 Ağustosta ifadem alındı. Bir hafta sonra mahkemeye çıktım. Ben 12 Ağustos'da ifadem alındıktan sonra mahkemeye sorguya çıkarıldığımda korkumdan beni dövdüklerini işkence yaptıklarını söyleyemedim. Avukatla da görüşemedim.
Müştekiye bu süre zarfında mahkeme hakimine ve avukata işkence gördüğü hususu hatırlatılıp soruldu: Ben korktuğum için herhangi bir şey söyleyemedim. Mahkemeye çıkmadan önce hastane ifadem alındı. Halta mahkeme huzurunda 18 Ağustos'da durumu anlatmaya çalıştım. Ancak hasta olduğumu, tutuksuz yargılanmak istediği şeklinde ifadeyi yazdırdı. Ben cezaevine gidene kadar beni öldüreceklerini sandım. Bana bu şekilde işkence yapan kötü muamelede bulunan polisin adını soyadını bilmiyorum. Bu polis memuru benim evimde ve gözaltına alan ismini bilmediğim görsem teşhis edebileceğim polis memurudur. Kendisinden davacı ve şikayetçiyim. Ben başkasını dövüp dövmediklerini bilmiyorum. Kayıppederim ve kayınpederim de gözaltında idi. Onları dövmediler. Gözlerini bağlamamışlar, kötü muamelede bulunmamışlar dedi..."
21. Savcılık, başvurucu hakkında Adli Olgu Bildirim Formu düzenleyen üç doktorun beyanını almıştır. Tanık doktor İ.A. 26/9/2016 tarihinde alınan beyanında; başvurucu hakkındaki 24/7/2016 tarihli raporu kendisinin düzenlediğini, polikliniğe getirilen şahısta darp ve cebir izi olup olmadığı yönünde rapora yazdığını, muayene odasında muayene ettiği şahıs ile yalnız kalıp vücuduna baktıktan ve herhangi bir şikâyeti olup olmadığını sorduktan sonra rapor düzenlediğini, başvurucunun kendisine kötü muameleye maruz kaldığını söylemediğini, kendisinin de bu yönde bir bulgu tespit etmediğini ifade etmiştir.
22. Tanık doktor F.Y. 21/9/2016 tarihinde alınan beyanında; adli muayenelerin şahısların gözaltında tutulduğu emniyet birimlerinde yapıldığını, başvurucuyu şahsen tanımadığını çünkü gözaltında birçok kişinin olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca şahısları öncelikle darp ve cebir açısından muayene ettiklerini, bir durum varsa bunu tespitlerine yazdıklarını, şahıslara darba, cebire veya kötü muameleye maruz kalıp kalmadıklarını sorduğunu, hiçbir şahısta kötü muamele izine rastlamadığını, emniyet görevlilerinin rapor düzenleme konusunda herhangi bir baskısının olmadığını ve böyle bir şeye müsaade etmeyeceğini belirtmiştir. Öte yandan gözaltı sırasında muayene yapabilmeleri için ayrı bir odanın tahsis edildiğini, bu odada sadece kendisinin, sağlık görevlisinin ve muayenesi yapılan şahsın bulunduğunu, güvenlik görevlisinin odada olmadığını yani gözaltındaki şahsın her şeyi kendileriyle paylaşabileceğini söylemiştir.
23. Başvurucu hakkında hastaneye sevkinin uygun olduğu yönünde Adli Olgu Bildirim Formu düzenleyen tanık doktor M.A.nın 21/9/2016 tarihinde alınan beyanı ise şöyledir:
"Ben Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Acil Tıp Uzmanı olarak görev yaparım. Müşteki Eyüp Birinci'yi tanımam. Olay nedeniyle bilirim. Darbe soruşturmaları kapsamında gözaltına alınan şahısların adli muayenelerinin yapılması için şahısların gözaltında bulundurulduğu nezarethanelerde yapılması istendi. Biz muayeneleri nezarethanelerde bulunan avukat görüşme odasında yapıyordum. Yine bu odada raporu yazan sekreter ve hemşire bulunuyordu. Ben bu şahsı muayene bulgularını yazdım. Boynunda ekimoz vardı. Ne olduğunu sorduğumda merdivenlerden düştüğünü, karnının ağrıdığını söyledi. Bende kendisini muayene etmek için yan tarafta bulunan mescide götürdüm. Karın muayenesini yaptım. Karının ağrıdığını ve oruç tuttuğu için ağrıdığını söyledi. Bende ciddi bir durum olabilir, karın ağrısı ihmale gelmez, başka bir şey olabilir dedim. Hatta bu şahıs beni hiç hastaneye gönderme, herhangi bir şikayetim yok, arkadaşları zan altında bırakmayalım şeklinde konuştu. Ancak ben karın ağrısı hayati bir hastalığa veya rahatsızlığın belirtisi olabileceği için Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk ettim. Çünkü ben yaptığım karın muayenesinde hastanın karnının çok sert olduğunu ve ciddi bir problem olduğunu düşünerek hastaneye sevk ettim. Bütün bulguları rapora yazdım. Halta burnunun üzerinde yan tarafta hafif sarımtırak morumsu bir leke vardı. Onu dahi rapora yazdım. Şahıs herhangi bir kötü muameleye maruz kaldığını söylemedi. Hatta kendilerine çok iyi davranıldığını söyledi. Hatta muayene ettiğimiz bütün şahıslara soruyorduk, onlarda kendilerine iyi davranıldığını herhangi bir kötü muameleye darp cebire maruz kalmadıklarını söylüyorlardı. Şahıslarda darp cebir izi, işkence izi görmedik. Ben hastanın son epikriz raporu okuduğumda tomografi çekildiğini ve sonrasında ameliyata alındığını, Atatürk Devlet Hastanesinde ameliyat olduğunu öğrendik. Eğer karın ağrısı darp cebir sonucunda olsaydı, darp cebir izini yaptığımız muayenede görürdük.
Soruldu: Emniyette görevli polis memurlarının herhangi bir baskısı ve yanlı rapor düzenleme talebi olmadı. Zaten olsa da biz kabul etmeyiz. Çünkü hipokrat yeminimiz vardır. Benim Olayla İlgili bilgim ve görgüm bundan ibarettir dedi..."
24. Başvurucunun tutulduğu nezarethanenin kamera görüntüleri talep edilmişse de Antalya Emniyet Müdürlüğünün cevap yazılarında bu hususla ilgili herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanmamıştır.
25. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığı 2/11/2016 tarihinde, başvurucunun eşinin başvurucunun gözaltında kötü muameleye maruz bırakıldığı iddiasında bulunduğunu belirterek suç duyurusunda bulunmuştur. Bu suç duyurusu ile mevcut soruşturma birleştirilmiş ve aynı soruşturma üzerinden yürütülmüştür.
26. Savcılık, Adli Tıp Kurumundan (ATK) başvurucunun yaralanması olayının kötü muamele veya merdivenden düşme sonucunda oluşup oluşmadığı hususunda rapor talep etmiştir. ATK'nın 21/7/2017 tarihli raporunda başvurucunun burun ve boyun bölgesindeki yaralanmaların düşme veya künt travma ile meydana gelip gelmediği konusunda tıbben ayrım yapılamadığı belirtilmiştir. Başvurucunun batın bölgesinde meydana gelen yaralanmanın ise basit düşme ile oluşmasının tıbben mümkün görülmediği ifade edilmiş ancak özellikle çıkıntı, yükselti, merdiven topuzu veya korkuluğu gibi bir zemine düşme veya düşürülme sonucu oluşabileceği gibi künt travma sonucu da oluşabileceği, bunlar arasında tıbben ayrım yapılamadığı ifade edilmiştir. Raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Kişi hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgeler ile kişinin 22.3.2017 tarihinde Kurulumuzda yapılan muayenesinden elde edilen bulgular birlikte değerIendirildiğinde; burun kemiğindeki kırık çevresinde yumuşak doku şişliği ve boyun bölgesindeki ekimozun sert ve uygun bir zemine çarpma, çarptırılma; düşme, düşürülme veya merdivenlerden düşme, düşürülme ile oluşabileceği gibi, bu bölgelere yönelik doğrudan künt travma ile de meydana gelebileceği bunlar arasında mevcut verilerle tıbben ayrım yapılamadığı, batın bölgesinde ince barsak vasküler yapısında meydana gelen yırtığın basit düşme ile oluşmasının tıbben varit görülmediği ancak özellikle çıkıntı, yükselti, merdiven topuzu, korkuluğu gibi unsurlar ihtiva eden zemin veya aynı niteliklere sahip olan merdivenlerden düşme, düşürülme ile oluşabileceği ancak batın bölgesine yönelik doğrudan künttravma ile de oluşabilecek nitelikte olduğu, mevcut verilerle bunlar arasında tıbben ayrım yapılamadığı oy birliği ile mütalaa olunur."
27. Savcılık 15/8/2017 tarihinde başvurucunun kolluk görevlilerince darp edildiği iddiasına ilişkin olarak kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülen soruşturma neticesinde, her ne kadar mağdurlar [İ.Ö.], [Y.Ö.] ve Eyüp Birinci'nin gözaltına alındıkları tarihten itibaren şüpheli polis memurları tarafından darp edildikleri, işkenceye maruz kaldıkları iddia edilmiş ise de, mağdurların gözaltına alındıkları tarihten tutuklandıkları tarihe kadar geçen süre içerisinde düzenlenen adli doktor raporlarında herhangi bir darp cebir izinin bulunmadığının tespit edildiği, mağdurların kollukça alınan ifadelerinde, sevk edildikleri mahkemelerce yapılan sorguları esnasında ve gözaltında bulundukları süre içerisinde doktor tarafından yapılan muayeneleri esnasında işkence gördükleri yönünde iddialarını dile getirme imkanları var iken işkence gördüklerine dair herhangi bir beyanlarının bulunmadığı, bu iddialarını daha sonra müştekiler [A.B.] ve [S.Ö.] aracılığı ile Cumhuriyet Başsavcılığımıza dilekçe verilmesi suretiyle bildirdikleri, yine her ne kadar mağdur Eyüp Birinci'nin 28/07/2016 tarihinde yapılan muayenesinde sağ boyun bölgesinde 10 cm ekimoz, burnunda morluk görülmesi ve karın ağrısı şikayeti ve çarpıntı olması nedeniyle hastaneye sevk edilmesi neticesinde batın muayenesinde akut batın bulguları saptanarak ameliyata alınmasına ilişkin olarak ise, gözaltında bulunan Eyüp Birinci'nin 28/07/2016 tarihinde nezarethaneye götürülmek üzere kat merdiveninden aşağı indirildiği sırada dengesini kaybetmesi üzerine merdivenlerden yüzüstü düşerek yaklaşık 8-10 basamak aşağıya yuvarlandığı hususunda kollukça tutulan 29/07/2016 tarihli tutanak, İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulu'nca düzenlenen 21/04/2017 tarihli raporda belirtilen burun kemiğindeki kırık, çevresinde yumuşak doku şişliği ve boyun bölgesindeki ekimozun sert ve uyun bir zemine çarpma, çarptırılma, düşme, düşürülme veya merdivenlerden düşme, düşürülme ile oluşabileceği gibi, bu bölgelere yönelik doğrudan künt travma ile de meydana gelebileceği, bunlar arasında mevcut verilerle tıbben ayrım yapılamadığı, batın bölgesinde ince barsak vasküler yapısında meydana gelen yırtığın basit düşme ile oluşmasının tıbben varit görülmediği ancak özellikle çıkıntı, yükselti, merdiven topuzu, korkuluğu gibi unsurlar ihtiva eden zemin veya aynı niteliklere sahip olan merdivenlerden düşme, düşürülme ile oluşabileceği ancak batın bölgesine yönelik doğrudan künt nitelikte travma ile de oluşabilecek nitelikte olduğu, mevcut verilerle bunlar arasında tıbben ayrım yapılamadığı yönündeki kanaat raporu birlikte değerlendirildiğinde, mağdur Eyüp Birinci'nin 28/07/2016 tarihli raporunda belirtilen yaralanmasının iddia edildiği gibi polis memurları tarafından darp edilmesi veya işkenceye maruz kalması neticesinde meydana geldiğine dair somut bir delil bulunmadığı, yine karın ağrısı şikayeti neticesinde yapılan muayenesi sonucu geçirdiği ameliyatın polis memurlarının kendisine yönelik fiziki eylemleri neticesinde meydana geldiğine ilişkin herhangi bir somut delil bulunmadığı, mağdur Eyüp Birinci'nin doktor raporuna yansıyan yaralanmasının ve ardından karın ağrısı şikayetiyle başvurduğu hastanede yapılan ameliyatının merdivenlerden düşme neticesinde oluşmasının mümkün olduğu, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde müştekilerin iddialarına ilişkin şüpheliler hakkında kamu davası açmayı gerektirir yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği kanaatine ulaşıldığından;
Şüpheliler hakkında kamu adına KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,
..."
28. Başvurucu anılan karara itiraz etmiş, itiraz Antalya 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 11/12/2017 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 27/12/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
29. Başvurucu 25/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
30. İlgili hukuk için bkz. Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, §§ 29-31.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 18/5/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
32. Başvurucu; gözaltına alındıktan sonra 24/7/2016 tarihinde M.T. isimli polis memuru tarafından darbedildiğini, rulo hâline getirilmiş gazete kâğıdı ile kafasına ve boynuna vurulduğunu, kafasının dolaba çarpıldığını, burnunun kanadığını, 28/7/2016 tarihinde tekrar darbedildiğini, cinsel organının sıkıldığını, falakaya yatırıldığını, copla kollarına ve boynuna vurulduğunu, karnına yumruk atıldığını, tehdit edildiğini, nezarethaneye götürülürken merdivenlerden itildiğini, bir iki basamak kaydığını ancak düşmediğini, nezarethanede fenalaştığını iddia etmiştir. Ayrıca başvurucu, Savcılık tarafından gerekli deliller toplanmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle etkili bir soruşturma yapılmadığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Bakanlık görüşünde, başvurucunun gözaltına alındığı gün kötü muameleye maruz kaldığını iddia ettiği ancak ilgili tarih aralığına ait doktor raporlarında darp ve cebir izine rastlanmadığı, başvurucunun Sulh Ceza Hâkimliğindeki sorgusu sırasında da kötü muameleye maruz kaldığına dair bir iddiada bulunmadığı ifade edilmiş; Savcılığın ATK'dan aldırdığı raporda olayın merdivenden düşme sonucunda oluşmuş olabileceği tespitinden hareketle başvurucunun kötü muameleye uğradığına dair her türlü şüpheden uzak, makul kanıtların soruşturma dosyası kapsamında bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiği bildirilmiştir. Öte yandan Savcılığın şikâyeti alır almaz derhâl soruşturma başlattığı, başvurucunun ifadesinin bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından alındığı, ATK'dan rapor alındığı, olayı aydınlatmak adına gerekli soruşturma işlemlerinin yeterli süratte yerine getirildiği bildirilmiştir.
34. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, kolluk görevlileri tarafından tehdit edilmesi nedeniyle korktuğunu, sağlık raporlarının kötü muameleye uğradığını desteklediğini, yaralarının merdivenden düşme iddiasını desteklemediğini ifade etmiş; fiziksel ve psikolojik değerlendirme konusunda rapor alınması taleplerinin görmezden gelindiğini belirterek etkili soruşturma ilkelerinin yerine getirilmediğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
35. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
36. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, …kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
37. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
38. Somut olayda başvurucu; yaralanmasına neden olan olayın etkili bir şekilde soruşturulmadığı yanında kötü muamele yasağının maddi boyutunun da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ancak başvuru formu ve ekleri ile soruşturmadaki deliller, söz konusu iddiayı bu aşamada incelemeye imkân vermemektedir. Bu nedenle somut olaya ilişkin değerlendirme, başvuruya konu olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde, sadece devletin pozitif yükümlülüğü kapsamındaki etkili soruşturma yapma yükümlülüğü açısından ele alınacaktır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
40. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün bir usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini, gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak, kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
41. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
42. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması ya da yeterli soruşturma yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren belirtiler söz konusu olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak, özenli ve süratli yürütülmesi, bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
43. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplaması gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
44. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı, tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).
45. Soruşturmaların yürütülmesinde bu açıdan önemli olan husus -sonuçta alınan kararın niteliğinin ne olduğunun önemi olmaksızın- özelde başvurucuların ve genelde de toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi, hukuka aykırı eylemlerin hoş gösterildiği ya da bu tür eylemelere kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından yeterli hız ve özenin gösterilip gösterilmediğinin ortaya konulmasıdır (Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/102015, § 86).
46. Devlet memurları tarafından yapılan işkence ve kötü muamele hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının olmamasını değil ama aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir. Dolayısıyla etkili bir soruşturmadan söz edilebilmesi için öncelikle soruşturmanın bağımsız yürütülebilir bir niteliği haiz olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).
47. Kötü muamele yasağı mutlak bir yasak olup ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike durumunda bile askıya alınamamaktadır. Terör ve örgütlü suçlarla mücadele gibi en zor koşullarda bile kötü muamele kesin olarak yasaklanmıştır. (Cezmi Demir ve diğerleri, §93).
48. Savaş, seferberlik, veya olağanüstü hallerde dahi savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağı Anayasa'nın 15. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemde temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirlerin Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunmaması gerekir. Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan çekirdek haklara yapılan müdahaleler meşru kabul edilemez ve ilgili hak ve özgürlüğün ihlal edildiği sonucuna varılır (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 196-197).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
49. Başvurucunun gözaltında tutulduğu sırada rahatsızlandığı ve operasyon geçirdiği konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Başvurucu; kolluk görevlileri tarafından kafasına, boynuna ve kollarına vurulduğunu, karnının yumruklarla darbedildiğini iddia etmektedir. Kolluk tarafından düzenlenen tutanakta ise başvurucunun merdivenden yuvarlandığı belirtilmiştir. Şu hâlde başvurucunun gözaltında iken yaralanmış olması nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığı yönünde savunulabilir bir iddiasının bulunmadığı söylenemeyecektir.
50. Somut olayda başvurucu hastanede tedavi edilmekte iken başvurucunun eşinin şikâyeti üzerine Savcılık soruşturma başlatmış, kolluktan başvurucunun gözaltında tutulup tutulmadığı bilgisi ile adli raporlar ve kamera kayıtlarını talep etmiştir.
51. Savcılık, hâlihazırda düzenledikleri adli formlarda bilgilerini aktaran doktorları tanık olarak dinlemiştir. Nitekim doktorlar tüm bulguları adli bilgi formlarına yazdıklarını ifade etmiştir. Öte yandan herhangi bir kolluk görevlisinin ifadesi alınmamış, bu kişiler tanık olarak dahi dinlenmemiştir. Ayrıca başvurucu nezarethanede on kişi ile birlikte tutulduğunu ifade etmiştir. Bu şahısların da dinlenmediği anlaşılmıştır.
52. Başvurucu hakkında düzenlenen ATK raporunda başvurucunun burun ve boyun bölgesindeki yaralanmaların düşme veya künt travma ile meydana gelip gelmediği konusunda tıbben ayrım yapılamadığı belirtilmiştir. Ancak tanık doktor M.A. ifadesinde başvurucunun burnunun üzerinde, yan tarafta hafif sarımtırak morumsu bir leke olduğunu ve bunu raporuna yazdığını söylemiştir. Bu lekenin sarımtırak olduğundan bahsedilmesi nedeniyle ne zaman oluşmuş olabileceği konusunda doktora herhangi bir soru sorulmamış, bu yaralanmanın ne zaman oluşmuş olabileceği konusuna açıklık getirilmemiştir.
53. ATK raporunda başvurucunun batın bölgesinde meydana gelen yaralanmanın ise basit düşme ile oluşmasının tıbben mümkün görülmediği ancak bu yaralanmanın özellikle çıkıntı, yükselti, merdiven topuzu veya korkuluğu gibi bir zemine düşme veya düşürülme sonucu oluşabileceği gibi künt travma sonucu da oluşabileceği ve bunlar arasında tıbben ayrım yapılamadığı ifade edilmiştir. Kolluk tarafından başvurucunun yaralanmasına ilişkin olarak düzenlenen tutanakta ise başvurucunun merdivenlerden aşağıya indirildiği sırada dengesini kaybetmesi nedeniyle merdivenlere yüzüstü düşerek yaklaşık sekiz on basamak yuvarlandığı belirtilmiştir. Bu durumda başvurucunun nezarethaneye götürülürken herhangi bir polis memuru tarafından tutulmadan serbest bir şekilde merdivenlerden indiği kabul edilse bile ATK'nın olayın basit düşme ile oluşmasının tıbben mümkün görülmediği tespiti ile kolluk tarafından olayın basit düşme şekilde gerçekleştiği yönünde düzenlenen tutanağın çeliştiği anlaşılmıştır. Yürütülen soruşturmada bu çelişki aydınlatılmamıştır.
54. Diğer taraftan Savcılığın olaya dair kamera görüntülerini talep ettiği ancak kolluk tarafından bu konuda olumlu veya olumsuz bir bilgi verilmediği görülmüştür ancak Savcılığın kamera görüntülerine ilişkin bu eksikliği tamamlatmadığı anlaşılmıştır.
55. Verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, ATK tarafından düzenlenen rapordaki tespitlere yer verilerek başvurucunun yaralanmasına ilişkin olayın düşme veya künt travma sonucunda oluşup oluşmadığı konusunda tıbben ayrım yapılamaması nedeniyle şüpheliler hakkında kamu davası açmayı gerektirir, yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği vurgulanmıştır. Ancak kamera görüntülerinin toplanması yoluna Savcılık tarafından gidilmemesi, ATK'nın yaralanmalar arasında tıbben ayrım yapılmasının mümkün olmadığı tespiti ile yetinilmesi ve başvurucunun iddiası bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde kovuşturmasızlık kararının gerekçesinin etkili soruşturma yapma yükümlülüğü açısından uygun ve yeterli olduğunu söylemek mümkün gözükmemektedir.
56. Belirtilen bu tespitler ışığında maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için gerekli delillerin toplanması ve değerlendirilmesi konusunda Savcılık tarafından yapılan soruşturmada, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı açısından gerekli özenin gösterildiği söylenemeyecektir.
57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
59. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 150.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
60. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
61. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
62. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
63. Başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul yönünden ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
64. Bu durumda kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeni soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden soruşturma yapılarak Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
65. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının usul yönünden ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
66. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlali nedeniyle net 40.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/5/2021tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.