Ülkemizde ve dünyada büyük bir salgınla mücadele edilmektedir. İlk olarak Çin’de ortaya çıkan ve COVID-19 (Koronavirüs[1]) olarak adlandırılan salgın hastalık halihazırda bütün dünyada etki göstermekte ve ağır sonuçlara yol açmaktadır. Ülkemizde de bu salgınla ilgili pek çok alanda kapsamlı tedbirler alınmakta çeşitli düzenlemeler yapılmaktadır. Yargılamaya yönelik tedbirler bakımından en genel haliyle dava ve icra iflas işlemlerinin bir süreliğine durduğunu ifade edebiliriz. Özel olarak farklı alanlarda da düzenlemeler yapılmıştır. Bu yazıda 2279 sayılı İcra ve İflas Takiplerinin Durdurulması Hakkında Cumhurbaşkanı Kararı(“Karar”) ve 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (“7226 sayılı Kanun”) uyarınca icra takiplerinin durması kapsamında işveren tarafından kesilerek icra dairesine gönderilen maaş haczi işleminin durup durmayacağı incelenecektir. Bu noktadan itibaren sadece maaş haczi ifadesine yer verilecek olup maaş haczi için geçen esaslar ücret haczi için de geçerli olacaktır.
22 Mart 2020 tarihli ve 31076 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2279 sayılı Karar ile “Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde yayılmasını önlemek amacıyla alınan tedbirler kapsamında; bu kararın yürürlüğe girdiği tarihten 30/04/2020 tarihine kadar, nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere, yurt genelinde yürütülmekte olan tüm icra ve iflas takiplerinin durdurulmasına ve bu çerçevede taraf ve takip işlemlerinin yapılmamasına, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınmamasına ve ihtiyati haciz kararlarının icra ve infaz edilmemesine karar verilmiştir.” 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1 inci maddesinin birinci fıkrasının b ile devamı bendi uyarınca da “9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler; nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler 22/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden, itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durur.”
Kararın ardında 7226 sayılı Kanun ile de icra takiplerinin durdurulması düzenlenmiştir. Bununla beraber bu Kanun ile süreler de durdurulmuştur ancak bu çalışmada sürelere ilişkin yeri gelmedikçe açıklama yapılmayacağından o hususa yönelik ayrıca bir izaha yer verilmeyecektir. Alınan bu tedbirleri de genel bir şekilde ifade edecek olursak nafaka alacakları dışında icra takibi başlatılıp sürdürülemeyecektir. Bu noktada pratikte oldukça fazla olan “maaş hacizleri” üzerinden ciddi bir tartışma çıkmıştır. Maaş hacizlerine ilişkin tartışmada temel olarak devam edeceği ve devam etmeyeceğine yönelik iki görüş cereyan etmektedir. Başta şunu ifade etmek gerekir ki devam edip etmeyeceği hususunu dile getirmek oldukça güç olmaktadır. Bu çalışmada öncelikle maaş haczi işleminin hukuki niteliği hakkında tartışma yapılacak ardından ilgili kanun, içtihat ve doktrin görüşleri ile birlikte değerlendirme yapılarak sonuca varılmaya çalışılacaktır.
2279 sayılı Karar’da “taraf ve takip işlemleri” 7226 sayılı Kanun’da “nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri” ifadeleri ile icra takiplerinin durduğu ifade edilmiştir. Bu noktada öncelikle maaş haczinin taraf ve icra takip işlemi niteliği kapsamında incelenmesi gerekmektedir. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda (“2004 sayılı İİK”) taraf ve icra takip işlemleri tanımlanmamıştır. Keza yargı kararlarında da bu kurumlara yönelik tanımlar tartışılmamış, ihtiyati haczin icra işlemi olup olmadığına yönelik tartışmalar yapılmıştır[2]. Her iki kurum doktrinde tanımlanmıştır. Taraf takip işlemi, takipte taraflarca yapılan ve takibe yön ve şekil veren işlemler olarak tanımlanmaktadır[3]. Örneğin alacaklının takip talebinde bulunması bir taraf takip işlemi teşkil etmektedir. İcra takip işlemi de icra organı tarafından yapılan ve takibin ilerlemesini sağlayan işlemler olarak tanımlanmıştır[4]. İcra takip işleminin üç temel unsuru bulunmaktadır. Bunlar işlemin, icra organı tarafından yapılması, borçluya karşı yapılması ve cebri icranın ilerlemesini sağlayıcılığıdır[5]. İcra takip işlemlerine; ödeme emri tebliği, haciz örnek olarak gösterilebilir.
Yukarıda yer verildiği üzere icra takibi sürecindeki işlemler temel olarak taraf ve icra takip işlemi olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu kurumlar çerçevesinde maaş haczinin ne tür bir işlem olduğunun belirtilmesi gerekmektedir. Böylece Karar ve Kanun’da sayılan takip işlemleri kapsamına girip girmediği görülebilecektir. Maaş, borçlunun işvereninde olmasından bahisle üçüncü kişideki bir alacak teşkil etmektedir. Maaş haczi, 2004 sayılı İİK’nın 83 ve 355 vd. maddelerinde özel olarak düzenlenmiştir. Bununla beraber İKK md.355’de maaş veya ücret haczi için md.89’dan daha kolay bir usule yer verilmiştir[6]. İKK md.355’e göre işverene, borçlunun maaşının haciz edildiği ve borçlunun maaş miktarını bir hafta içinde bildirmesi gerektiği ve borç bitinceye dek haczolunan miktarı icra dairesine göndermesi gerektiği tebliğ edilir. Bu işlem haciz ihbarnamesi olarak ifade edilmektedir[7]. Devamında yer alan 356. madde uyarınca da açıklanan hususlara uymayan işverenden, ayrıca mahkeme kararı gerekmeksizin takibe konu borç işverenden alınır. Bu halde işveren de borçluya rücu edebilir. En genel hatlarıyla maaş haczi yukarıdaki şekilde cereyan etmektedir. Maaş haczinin hukuki niteliğini belirleyebilmek adına bu işlemleri daha açık bir şekilde şema ile göstererek açıklamaya çalışacağız. Bu durumda şöyle bir silsile vuku bulmaktadır:
[Maaş haczi talebi]>>[Maaş haczi]>>[Haciz İhbarnamesi]>>[İşveren tarafından maaş kesinti tutarı bildirimi]+[İşveren tarafından aylık maaşın (genel olarak) dörtte biri oranında tutarın icra dairesine gönderilmesi]
Yukarıda yer alan şemadan sırasıyla icra işlemlerin niteleyelim. Maaş haczi talebi, alacaklı tarafından yapılan bir işlem olup taraf takip işlemidir. Maaş haczi, icra dairesi tarafından borçluya karşı yapılan ve cebri icrayı ilerleten özellikleri haiz olup icra takip işlemidir. Bu noktada aşağıda yer vereceğimiz uzun tartışmaya geçmeden bu fevkalade halde tatilde bu iki işlemin durumunu hemen belirtelim. İİK md.330 delaletiyle 7226 sayılı Kanun ve Karar ile taraf ve icra takip işlemleri durmuştur. O halde taraf işlemi teşkil eden maaş haczi talebi ve icra takip işlemi teşkil eden maaş haczi işlemleri 30 Nisan 2020 tarihine kadar tatil edilerek durmuş olduğundan yapılmayacaktır.
İşlemleri incelemeye devam edecek olursak haciz ihbarnamesi işleminde şu hususu göreceğiz. Haciz ihbarnamesi, icra organı tarafından yapılmakla beraber borçluya değil işverene gönderilmektedir. Bu noktada işverenin durumunu ifade etmek gerekir. Borçlunun maaşı üçüncü kişideki alacak niteliğini haizdir[8]. O halde işveren üçüncü kişi konumdadır. İcra organı tarafından üçüncü kişiye yapılan işlemler icra takip işlemi değildir[9]. İKK md.355 uyarınca maaş haczi ihbarnamesi her ne kadar icra organı tarafından yapılsa da üçüncü kişiye yapılmış olduğundan icra takip işlemi niteliğini haiz olmayacaktır. Diğer yandan söz konusu haciz ihbarnamesi işleminin taraf takip olması da söz konu olmaz. Zira bir takibin taraflarını alacaklı ve borçlu oluşturur. Bu halde işlemi yapan icra organı olduğundan söz konusu işlem taraf takip işlemi de teşkil etmemektedir. Bu noktada maaş haczi ihbarnamesinin taraf ve icra takip işlemi olmadığı ifade edilecektir. Haciz ihbarnamesinin açıkça taraf ve icra takip işlemi olmadığını ifade ettikten sonra hukuki niteliği bakımından haciz ihbarnamesinin niteliğini ifade etmek gerekmektedir. Bu kapsamda haciz ihbarnamesinin İİK md.88’in üst başlığında yer aldığı üzere muhafaza tedbiri olduğunu ifade edebilirz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da haciz ihbarnamesini, haczi tamamlayan bir işlem değil üçüncü kişi elinde bulunan mal veya alacağın borçluya teslimini veya ödenmesini önleyen muhafaza tedbiri olarak tanımlamıştır[10].
Bu noktada önceki safhadaki işlemlerin yapılıp yapılmadığı bakımından ikili bir ayrım ile 7226 sayılı Kanun ve Karar kapsamında söz konusu ihbarname işlemin durup durmayacağını irdelemek yerinde olacaktır. Maaş haczi talebi ve maaş haczi birer takip işlemleridir. Bu sebeple tebligat öncesinde yer alan bu iki işlemin 22 Mart tarihinden önce yapılmamış olması halinde ihbarname aşamasına geçilemeyeceğinden ihbarname işlemi yapılmayacaktır. Ancak 22 Mart tarihinden önce maaş haczi talebi alınıp haciz işlemi yapılıp ihbarname hazırlandı ise bu halde ihbarnamenin 7226 sayılı Kanun ve Karar kapsamında gönderilip gönderilmeyeceğinin tespiti gerekmektedir. Bu tespite ilişkin açıklama ise haciz işleminin bir sonraki safhası incelendikten sonra birlikte yapılacaktır.
Maaş haczine ilişkin olarak bir sonraki safhayı haciz ihbarnamesini alan işverenin kesinti tutarını bildirmesi ve borç ödenene dek aylık kesinti yaparak icra dairesine göndermesi oluşturmaktadır. Buradaki işlemi “üçüncü kişi” niteliğini haiz işveren yapmakta olup işlem icra organına doğru yapmıştır. Bu halde işlemi bir icra organı yapmadığından icra takip işlemi olmadığı ifade edilecektir. Aynı zamanda takip işleminin taraflarından olmayan işverenin yapması sebebiyle de taraf takip işlemi olarak görülemeyecektir. İşveren tarafından kesinti tutarının bildirilmesi ve tutarın icra dairesine gönderilmesi İİK md.89 kapsamında olup md.88’in başlığında yer aldığı üzere muhafaza tedbiri teşkil etmektedir. Keza Yargıtay’da bir kararında maaş kesintisinin muhafaza tedbiri olduğunu şu şekilde açıkça ifade etmiştir “Maaş haczi işleminden farklı olarak, maaştan yapılan kesintiler muhafaza işlemi niteliğindedir. Bu noktada işverenin cevabı ve tutarı gönderme işlemleri esasen İKK md.355’de düzenlenmekle beraber, md.355’in md.89’a göre daha basit bir usul öngördüğünü[12] ve ilgili işlemlerini niteliğin değiştirmeyeceğini de ifade etmek gerekecektir.
Yukarıda verilen açıklamalardan görüleceği üzere gerek tebligat gerekse işverenin maaş kesintisi işlemi birer takip işlemi değildir. Bununla beraber her iki işlemde “muhafaza tedbiri” teşkil etmektedir. Karar’da “yurt genelinde yürütülmekte olan tüm icra ve iflas takiplerinin durdurulmasına ve bu çerçevede taraf ve takip işlemlerinin yapılmamasına” ve Kanun’da “nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler” ifadeleri ile icra takipleri durdurulmuştur. Bu noktada, her iki düzenleme de taraf ve takip işlemlerinin durduğu açıkça ifade edilmiştir. Bununla beraber aynı zamanda “tüm icra ve iflas takiplerin” ifadesi yer almıştır. Karar’da, tüm icra ve iflas takipleri ifadesinden sonra gelen “bu çerçevede” ifadesi ile bütünüyle icra ve takip işlemlerine hasredildiği anlamına gelmemelidir. Zira, Karar’a dayanak olan İİK md.330 ile icra takipleri ifadesiyle kural olarak tüm icra ve iflas takiplerinin durdurulması amaçlanmış olduğundan Karar ile de tüm icra ve iflas takipleri durdurulduğu ancak istisnalara yer verildiği anlaşılmalıdır. Keza istisna olarak da nafaka alacaklarına yer verilmiştir. Bununla beraber özellikle Kanun’da bu husus daha açık olarak görülmektedir. Kanun’da “… nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler …” şeklinde yer alan hükümde, tüm icra ve iflas takipleri ve taraf ve takip işlemleri ayrı ayrı belirtilmiştir.
Doktrinde Atalay/Özekes takiplerin tamamen durmasından dolayı muhafaza tedbiri niteliğindeki haciz ihbarnamelerinin de durması gerektiğini keza hacizli mal muhafaza altına alınamazken muhafaza tedbiri niteliğini haiz maaş kesintisinin devam etmesinin de çelişki olacağını, nitekim konkordato mühletinde, doğmuş alacakların tatil döneminde ödenmeyeceği konusunda tartışma yokken konkordatodan daha kapsamlı olan bu dönemde maaş kesintisinin sürmesinin fiili ve hukuki bir sebebi olmadığını ifade etmişlerdir. Bununla beraber hükmün sosyal bir hüküm olmasından dolayı da kesintilerin yapılmaması gerektiğini belirtmişlerdir.[13]
Diğer yandan Pekcanıtez ise durma süresi içinde icra ve iflâs hukuku bakımından doğan sonuçlar ortadan kalkmayıp muhafaza edileceği bu itibarla haciz ihbarnamesiyle konulmuş hacizlerde muhafaza edilmekle alacakların ödenmesi gerektiği ve işçi alacakları bakımından da bir ayrım yapılmadığından kesintinin devam etmesi gerektiğini ifade etmiştir.[14]
Maaş haczinde haciz işlemi bir kez yapılmakla beraber borç ödemesi yani kesinti işlemi aynı bir sürekli edim gibi periyodik olarak ödenmektedir. Haliyle icra takibi kapanmamaktadır. Zira maaş kesintisi devam etmezse borç devam edeceğinden icra takibi ile istenilen amaç hasıl olmayacaktır. Bu itibarla devam eden bir icra takibi söz konusudur. Haciz ihbarnamesi, işveren cevabı ve kesinti birer muhafaza tedbiri teşkil etmekle beraber icra takibi içindeki işlemlerdir. Bu halde Kanun ve Karar ile tüm icra takipleri durduğundan maaş haczinde; icra dairesi tarafından haciz ihbarnamesi gönderilmesi ve işveren tarafından kesinti tutarının bildirilmesi ve/veya devam eden kesinti ödemesinin de durdurulması gerektiği ifade edilecektir. Keza yine Atalay/Özekes’in ifade ettiği üzere konkordato da mühlet sonrası doğacak alacakların ödemesi yapılmamasına rağmen maaş haczinde devam ettirmek de çelişki olacaktır.
Fevkalade tatil uygulaması daha önce hiç olmadığında bu konuya ilişkin doğrudan bir içtihat görünmemektedir. Bununla beraber (olağan zamanda) takibin durmasına ilişkin olarak Yargıtay kararlarında takibin durması ile maaş haczi kesintisinin de duracağına kararlar verdiği gözükmektedir. Örneğin Yargıtay bir kararında “Maaş haczi işleminden farklı olarak, maaştan yapılan kesintiler muhafaza işlemi niteliğindedir. Takibin durmasına yönelik tedbir kararı verilmesi halinde, haciz, maaş üzerinde durmakla birlikte kesintiye devam edilemez. Maaş haczine ilişkin kesintilerin durdurulması gerekir[15].” diyerek takibin durması halinde maaş kesintisinin de duracağına hükmetmiştir.
Yargıtay yine başka bir kararında da mahkeme kararının bozma kararı üzerine takibe dayanak ilam kesinleşmediğinden takibin durduğu takibin durması sebebiyle de maaş kesintisinin de duracağına karar vermiştir. Kararda “Mahkemece yeniden verilen ve kesinleşen bir kararın da olmadığı, bu durumda İ.İ.K.nun 40/1 fıkrası uyarınca takip duracağından, borçlunun maaşından haciz sebebiyle kesintilere devam edilmesinin takibin devamı mahiyetinde olduğu, haciz baki kalmak koşuluyla maaş kesintilerinin de durdurulmasına karar verilmesi gerekirken İcra Müdürlüğü'nce 27.6.2012 ve 2.7.2012 tarihli kararlarla istemin reddine karar verilmesi isabetsizdir. … haciz baki kalmak koşuluyla borçlunun maaşından yapılan kesintilerin de durdurulması yönünde İcra Müdürlüğü'ne talimat vermek gerekirken yazılı gerekçelerle şikayetin reddine karar verilmesi doğru olmamıştır[16].” denilerek takibin durması ile maaş kesintisinin de duracağı açıkça ifade edilmiştir.
Yargıtay yine başka bir kararında önceki karardaki olaya benzer şekilde bozma ilamı sebebiyle takibin durması sebebiyle maaş kesintisinin de duracağına şu gerekçelerle hükmetmiştir: “Bu durumda takip, İİK md. 40/1’e göre olduğu yerde duracağından hacizlerin kaldırılmasına karar verilemez ise de; borçlu …’ın haciz konulan maaşından yapılan kesintinin durdurulmasına karar verilmesi gerekir. Bu halde, Mahkemece, önüne getirilen uyuşmazlıkta borçlunun maaşından yapılan kesintinin, bozma ilamının icra dosyasına ibraz tarihi ile bozmadan sonra verilen kararın ibrazına kadar durdurulmasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile şikayetin tümden reddi doğru değildir[17].” Yer verilen bu içtihatlardan görüleceği üzere takibin durması ile maaş kesintisinin durması gerekmektedir. Keza muhafaza tedbiri niteliğinde olan ihbarnamenin de yine durması gerektiği sonucu da çıkarılabilecektir. İçtihatlardaki somut olay farklı olsa da icra takibinin durması ile muhafaza tedbiri niteliğindeki işlemlerin de durması gerektiği esasından hareketle, fevkalade halde tatilde de icra takibi durduğundan maaş kesintisi ve haciz ihbarnamesinin de durması gerektiği ifade edilebilecektir.
Bununla beraber Yargıtay karşı yöndeki bir kararında ise tedbir niteliğindeki bir işlemin icra takibi dursa da devam edeceğine yönelik karar vermiştir. Kararda özetle icra takibine itiraz edilmesine rağmen ihtiyati haczin uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmış ve değerlendirme sonunda “Dolayısıyla, ihtiyati haciz kararına istinaden ihtiyati haciz uygulanması, genel anlamda bir takip işlemi olmayıp, niteliği itibariyle tedbir vasfında bulunduğundan, icra takibinin durdurulması ihtiyati haczin infazına mani teşkil etmez[18].” şeklinde karar vermiştir. Bu içtihatta maaş haczi yönünden dikkat edilecek husus tedbir niteliğindeki işlemin icra takibi dursa da devam edeceği hususuna yöneliktir. Ancak bu noktada şunu ifade etmek gerekecektir. Bu içtihat önceki içtihatlardan farklı bir görüş içermekle birlikte kararda yer alan icra takibinin durması işlemi borca itiraz üzerine yapılan bir işlem olup Karar ve 7226 sayılı Kanun kapsamında icra takibinin durdurulması (tatil edilmesi) fevkalade hallerde yapılan ve bütün işleyişin durdurulmasına yöneliktir. Bu itibarla ilgili kurumların hukuki niteliğinden hareketle fevkalade tatilde bu içtihadın uygulanamayacağını düşünüyoruz.
Diğer yandan düzenlemelerin gerekçesini de inceleyerek düzenlemelerin amaçları doğrultusunda yorum yapmak da uygun olacaktır. Fevkalade hallerde tatili öngören İİK md.330’un umumi mütaalasında şu gerekçe yer almaktadır: “Bu maddenin hükmü, kısmî moratoryom demek olduğu suretinde ifade edilebilir ve hakikaten bazı afet ve arızalar memleketin bir kısmını veya ziraat ve sınaat erbabından bir zümreyi müteessir edebileceğinden bu sebeplerle istihsal ve kazançları haleldar olan borçlular aleyhine icra takiplerinin muayyen bir müddet için durdurulması ve bunun Hükümetçe tetkik ve takdir edilerek verilecek kararla tatbiki hak ve madelete muvafık bir hüküm olmakla aynen bu lâyihada dahi ipka edilmiştir.”
Gerekçe de fevkalade halde tatilin esasen bir moratoryum gibi görüldüğü ifade edilmektedir. Bu noktada tanımına yer verirsek moratayorum; vadesi gelmiş borçların kanunla, mahkeme kararıyla ve anlaşma ile ertelenmesi olarak tanımlanmaktadır[19]. Tanımdan da çıkarılacağı üzere moratoryum da borçlar ödenememekte olup erteleme yapılmaktadır. Önemle vurgulanması gereken nokta, borçlunun borcunu ödeyecek gücü olmamasıdır. Keza borçlunun bu güçsüz durumunu artıran veya sebep olabilecek hususlarda gerekçenin devamında bazı afet ve arızalar olarak dile getirilmiştir. Bu afet ve arızlar o denli ağır olduklarından icra takipleri bir süreliğine tatil edilmektedir. O halde olağanüstü şartların cereyan etmesi sebebiyle üretim ve kazançlarında sorun yaşayacak borçluları daha da zor duruma düşürmemek amaçlanmaktadır.
İİK md.330 delaletiyle çıkarılan Karar ve bu kapsamda çıkarılan Kanun’da işte gerekçede ifade edilen afet ve arızalar kapsamında görülecek Covid-19 (Koronavirüs) sebebiyle düzenlenmiştir. Keza dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel salgın olarak ilan edilen Koronavirüs sebebiyle gerek dünyada gerekse ülkemizde önemli tedbirler alınmaktadır. Ülkemizde bu tedbirlerin başında sokağa çıkılmamasına yönelik telkin ve uyarıların yapılması gelmektedir. Henüz bu yönde yasak olmasa da vatandaşların büyük bir kısmının sokağa çıkmamasıyla ve aynı zamanda çeşitli işletmelerin kapatılmasıyla da ürün ve hizmet taleplerin de büyük bir düşüş olmuştur. Hatta bazı hizmetlerin sınırlandırılması ve bazı işletmelerin kapatılmasıyla gelirde de çok ciddi kayıplar oluşturmuştur.
Diğer yandan Koronavirüs hastası olanlar için çok daha ağır şartlar cereyan etmektedir. Halkın gıda ve hijyen ürünleri alımı artmış hatta bu yönde fiyatlar da yükselmiştir. Bu itibarla tüm bunlar ve daha fazlası bir domino etkisiyle memleketin sadece bir kısmını değil genelini çok ciddi oranda etkilemektedir. Dolayısıyla tüm yaşananlar bir bütün halinde değerlendirildiğinde ortada büyük bir afet bulunmaktadır. İşte bu hale ilişkin olarak İİK md.330 “fevkalade halde tatil”i ile icra takiplerinin durmasını öngörmüştür. Böylece borçlu bu afet içerisinde bilhassa yaşamsal faaliyetleri bakımından maddi imkanlarla korunmaya çalışılacaktır. Ancak bu durum alacaklı borçlu dengesinin gözetilmesi bakımından borcu ortadan kaldırmayacak sadece bir süreliğine erteleyecektir. Nitekim bu tatil süresi de oldukça önemli olup alacaklı borçlu dengesinde alacaklıya çok ağır zarar verici ve onun hakkını ortadan kaldırıcı bir duruma dönüşmemesi gerekmemektedir. Bu itibarla Karar ve 7226 sayılı Kanun’da öngörülen tarihlerinde uzun bir süre ötelenmesi halinde alacaklılarında da hakları gözetilerek bir denge kurulacak biçimde açıkça bir düzenleyeme yer verilmesi çok daha uygun olacağını ifade etmek yerinde olacaktır.
Doktrinde Atalay/Özekes de İİK md.330 ve Kanun’un amacını “… ikisi de sosyal bir sorun için kabul edilmiş, tüm toplumu ilgilendiren kamu yararını ve düzenini, genel sağlığı korumayı amaçlamaktadır. Bu hükümlerin sosyal yönü yanından, belirli şekilde menfaat dengesini koruma ve zayıfları koruma yönü de bulunmaktadır[20].” şeklinde açıklamaktadır. Gerçekten de şu dönem içerisinde kamu düzeni ve bilhassa genel sağlığın korunması çok büyük bir önem arz etmektedir. Yukarıdaki açıklamalara ilaveten temasın kesilmesinin amaçlandığı bu ortamda maaş kesintisi işleri sebebiyle şirkette bulunabilecek veya icra dairesine gidebilecek olanları düşündüğümüzde onların da sokağa çıkmamasını sağlamaya yönelik olarak işlerin durması genel sağlığı koruma bakımından düşünülebilecektir.
Nihayetinde, haciz ihbarnamesi ve maaş kesintisi işlemleri taraf ve icra takip işlemleri olmamakla beraber muhafaza tedbirleri teşkil etmektedir. Karar ve 7226 sayılı Kanun’da taraf ve takip işlemleri ifadeleri yer alsa da bit bütün olarak bakıldığında istisnalar dışında tüm icra iflas takiplerinin durdurulması öngörülmektedir. Dolayısıyla kapanmamış bir icra dosyası kapsamında yapılan haciz ihbarnamesi ve maaş kesintisi işlemlerinin de durması icap etmektedir. Keza diğer yandan ilgili düzenlemelerin amacı da gözetildiğinde son derece ağır bir şart altında borçlunun belli bir süreliğine korunması amaca uygun olacaktır. Keza doktrinde de bu yönde görüşler olduğu gibi içtihatlar bakımından da (olağan dönemde) icra takibinin durması ile maaş kesintisinin de duracağı yönünde olduğundan da burada da takiplerin durmasından dolayı maaş kesintisinin duracağı ifade edilebilecektir. Keza yine bu işlerin yapılmamasıyla temasın azalması kamu düzeni ve genel sağlığın korunmasına da yarar sağlayacaktır. Son olarak alacaklı ve borçlu dengesi bakımından tatilin genişlemesi halinde alacaklı ve borçlu dengesi gözetilerek alacaklının da hakkını zayi etmemek adına açık bir düzenleme yer verilmesi daha uygun olacağı ifade edilecektir.
Av. Oğuzhan TAÇKIN
----------------------------
[1] Virüs adına ilişkin farklı yazımlar bulunmakta olup henüz TDK’da da bulunmadığından Sağlık Bakanlığı’nın yazımı esas alınmıştır.
[2] Nilüfer Boran Güneysu, İcra Takip İşlemleri, TBB Dergisi, 2012/1, Ankara, s.32 vd.
[3] A.g.e. s.35
[4] A.g.e. s.36; Gizem Başoğlu, İcra ve İflas Hukukunda Tatil ve Talik Hâlleri, YayımlanmamışYüksek Lisans Tezi, 2013, s.70
[5] Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, Legal Yayınevi, İstanbul, 2016, s.86 vd.
[6] Kuru, a.g.e., s.239
[7] İİK md.89 Bknz. İİK Yön. Örnek No:20.
[8] Kuru, a.g.e, s.87; Murat Yavaş, Maaş ve Ücret Haczi, İstanbul, TBB Dergisi, S.84, 2009, s.93.; Saim Üstündağ, İcra Hukukunun Esasları, 8. Bası, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2004, s.32;
[9] Kuru, a.g.e, s.87; Boran Güneysu, a.g.e., s.46; Başoğlu, a.g.e, s.80
[10] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 17.04.2019 tarih E. 2017/725, K.2019/470 sayılı kararı Aynı yönde, Duygu Kulbay Kıvanç “Muhafaza Tedbiri Olarak Haciz İhbarnameleri”, AÜHFD. 2005, C.54, Sa.4, s.(489-519),s. 493.; Nesibe Kurt Konca, Üçüncü Kişi Elinde Haczedilen ve Üçüncü Kişinin Üzerinde Mülkiyet İddiasında Bulunduğu Taşınır Mallar Üzerinde Alınacak Muhafaza Tedbirlerinin Kapsamı, Ankara Barosu Dergisi, Sa. 2/Bahar, a.g.e, s.35
[11] Bknz. dipnot.15
[12] Kuru, a.g.e, s.239
[13] Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, İcra ve İflâs Kanunu m. 330 Hükmünü Uygulayan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile İlgili Ortaya Çıkan Bazı Sorular ve Tartışmalara Cevaplar, (Çevrimiçi) https://blog.lexpera.com.tr/7226-sayili-kanun-ile-cumhurbaskanligi-karari-neticesinde-ortaya-cikan-sorunlar/ 27 Mart 2020.
[14] Hakan Pekcanıtez, 2279 sayılı Cumhurbaşkanı (Fevkalâde Mühlet) Kararının Değerlendirilmesi, (Çevrimiçi) https://blog.lexpera.com.tr/2279-sayili-cumhurbaskani-kararinin-degerlendirilmesi/ 27 Mart 2020.
[15] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 07.12.2015 tarih E.2015/21790 K.2015/30722 sayılı kararı
[16] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 25.06.2013 tarih E.2013/5974 K.2013/9986 sayılı kararı
[17] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 20.12.2017 tarih E. 2015/15192 K. 2017/17169 sayılı kararı
[18] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 17.12.2019 tarih E.2018/14139 K.2019/17972 sayılı kararı
[19] İktisat Sözlüğü (Çevrimiçi) https://www.iktisatsozlugu.com/tr/nedir/moratoryum/3380 28 Mart 2020
[20] Atalay/Özekes, a.g.m.