Olayın Özeti
Çağlayan Adliyesi’nde yaşanan vahim olay sonrası İstanbul Barosu, özel güvenlik ve polis zorbalığı karşısında duruşunu hiç bozmadı ve hemen avukatların karşısında bir safa yerleşti.
Konuyu uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Özetlemek gerekirse Baro;
- Avukatlık Kanunu md. 58’i hiçe sayıp, akıllara zarar bir metin yayınladı: “Biz Savcılık ile mutabakata vardık, Avukatlar da Hakim ve Savcılar da bu şekilde adliyeye girecek” dedi.
- Anayasaya aykırı yönetmelik hükmünü Avukatlık Kanunu md. 58’in önüne koyup Avukatları her gün özel güvenlik ve polisle kavga etmek zorunda bıraktı.
- Baronun Başkanı doktrindeki şahsi fikrini, hiçbir avukata danışmadan dikte ettirmeye çalıştı. Bu bir arama değildir “tarama”dır dedi. Çok tartışılan PVSK’daki 2007 değişikliğini yapan, polis dostu Feridun Yenisey’den öğrendiği “tarama” işlemini bir anda savunmaya başladı.
Baro bunları yaparken avukatlar ise bireysel çabalarıyla bu işleme karşı direndi. X-ray cihazına uzanarak protesto edenlerden tutun da, polis ve özel güvenlik tarafından taciz edilen, darp edilen pek çok meslektaşımız oldu. Sayısız olay yaşandı.
Baro başkanı ve saz arkadaşları sağ olsunlar olayların 3. günü adliyeye teşrif ettiler. Polis tarafından tartaklandıktan sonra da bir daha onları gören olmadı.
Hakikate Ulaşma Safhası
Bilgi Edinme Kanunu’na dayanarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na; "Bu mutabakatı hangi mevzuata göre yaptıklarını, kimlerin mutabakat metnine taraf olduğunu, işlemin yazılı hale getirilip getirilmediğini" sordum.
Savcılık ise “Cumhuriyet Başsavcılığımız ile İstanbul Barosu arasında... düzenlenen bir mutabakat bulunmamakta olup, giriş ve çıkışlar mevzuat kapsamında yapılmaktadır” diyerek konuyu kestirip attı.
Aklıma Takılan Sorular
Şimdi sormak lazım, bir meslek kuruluşu üyelerine neden yalan söyler?
Neden üyelerinin 2011 yılında aylarca direnerek kazandığı hakları geriye götürmek ister?
Mücadele veren üyelerinin yanında neden durmaz?
Bunda kimin çıkarı vardır?
Üyelerine yalan söylemek Meslek Kurallarının 3. ve 4. maddelerine aykırılık oluşturur mu?
Sorumlular hakkında disiplin yargılaması yapılacak mı?
Kocasakal böyle mutabakat yapmayı nerden öğrendi?
Bu ve bunun gibi sorular çeşitlendirilebilir. Ancak üzücü olan bir şey var ki, Baro gözümüzün içine baka baka bize yalan söylemiş dostlar.
Baro ne yapsın?
Gerçekten sözlü olarak bir mutabakat yapıldı mı bunu bilmiyorum. O görüşmede kapalı kapılar ardında neler konuşuldu, Baro ne uğruna kendini böyle aşağılayıcı bir duruma düşürdü, sözde mutabakat ve sonrasındaki olaylar Başkan’ın tartaklanmasına değdi mi bunları da bilmiyorum.
Ancak artık Baro’nun dik durması gerektiğini düşünüyorum. Eğer bir mutabakat yapıldıysa ve savcılık bunu inkâr ediyorsa Baro’nun açıklama yapması gerekir. “Biz de kandırıldık!” veya “size şaka yaptık meslektaşlar” demeliler.
Bu yönetim, artık durduğu safı belli etmeli. Meslek kuruluşu olduğunu anlamalı. Validebağ korusuna gösterdiği duyarlılığı temsil ettiği Avukatlar için de göstermeli. Bizans Barosu değil de “Dünyanın En Kalabalık Barosu” olduğunu hatırlamalı.
Biz artık İstanbul Barosu’nun; sadece kendi siyasi görüşünü temsil eden kişilerin hak ihlallerine ses çıkarmasına, haddine olmayan her olayda orada bulunmasına, farklı siyasi görüşteki avukatların hiçbir zaman yanında durmamasına alıştık. Sorun etmiyoruz bunları.
Bu Baro, Papa Francesco’ya cevap verdi bunu bile garipsemedik. Bunların cirmi bu kadar dedik.
Sonuç
Bir tarafta bu arama değil taramadır diyen Baro, diğer tarafta da “Avukatlar olağan şüpheli görülemez” diyen, meslek onurunu kurtarmaya çalışan meslektaşlar…
Benim gördüğüm şu; Baro yönetimi meleklerin cinsiyetini tartışırken, Avukatlar İstanbul’un surlarına dayanmış durumda.
Üyelerinin çıkarlarını koruyup, arkalarında durmuyorsun bunu anladık da bi’ zahmet önlerinden çekil artık İstanbul Barosu!
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Erdost BALCI tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)