RESEN kız ismi olur mu demeyin. Bir baba kızına bu ismi koymuş. “Kızım büyüyüp okul çağına gelince, bana neden bu ismi koydunuz, anlamı ne diye sormaya başladı, hala izahını yapabilmiş değilim” diyor baba Ekrem Karakaş.
Dün 28 Şubat’ın mağdur ve müştekilerinden bir kısmının ifade verme günüydü. İstanbul 23.Ağır Ceza Mahkemesinde mağduriyetini anlatanlardan Ekrem Karakaş, başarılı bir asker olmasına rağmen irticai düşünceleri benimsiyor gerekçesiyle re’sen emekli edilip ordudan uzaklaştırılınca ailece çok sıkıntılı günler yaşadıklarını, üzüntü, öfke ve bunalım içinde o günlerde dünyaya gelen kızına Resen adını koyduğunu anlattı.
28 Şubat postmodern darbesinin tanığı, mağduru, müştekisi ve dava sürecini de yakından takip eden bir kişi olarak, mağdurları dinlerken duygularımın kabardığını, gözyaşlarıma hakim olamadığımı ifade etmek istiyorum.
Kimi YAŞ kararı, kimi üçlü kararnamelerle ordudan uzaklaştırılan subay ve astsubayların çektikleri çileler, aile ve çocuklarının geçimi için katlandıkları zorluklardan çok üzerinde durdukları ortak nokta başkaydı. Bu askerler, dostuna değil düşmanına bile gerektiğinde yardım elini uzatan, esirine şefkatle muamele eden, matarasındaki birkaç yudum suyu esir düşmüş yaralı düşman askerine verecek kadar merhametli olan Peygamber ocağı bildikleri ordudan atılmayı içlerine sindirememişler. İsyanları kendilerine reva görülen haksızlıklardan çok, TSK’daki zihniyet değişimine.
Ekrem Ata, Ersan Ergür, Ertuğrul Yavuz, Hasan Kaya anlatımlarında, milletini, ülkesini, vatanını çok sevdiklerini, sicil durumlarına bakıldığında başarılarının tescilli olduğunu, mütedeyyin yaşamaları ve eşlerinin başörtülü olması nedeniyle ordudan atıldıklarını ifade ederek şikayetçi olduklarını dile getirdiler.
Başarılı bir subay iken İmam Hatip Lisesi mezunu başörtülü bir hanımla evlendikten sonra hayatının değiştiğini anlatan Bülent Demir, 28 Şubat davasının müştekilerinden. Şimdi avukat olan Bülent Demir çok sayıda müştekinin vekilliğini de üstlenmiş. Şu an Hacıbektaş Belediye Başkanı olan, Burdur’da tugay komutanı iken 28 Şubat kararlarının sıkı takipçisi olarak bilinen zamanın generallerinden Ali Rıza Selmanpakoğlu’nun hukuk dışı baskılarına işaret etti. 980 kişi içinde en başarılı görülerek Org.Aytaç Yalman tarafından altın kalemle ödüllendirildiğini ancak irticacı olduğu gerekçesiyle aynı komutanın “bunu atın” dediğini ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet sezer, Bülent Ecevit ve Hüseyin Kıvrıkoğlu imzalarıyla atıldığını anlattı.
28 Şubatçıların mağdur ettiği, dönemin öğretmen ve öğrencilerinin her birinin hikayesi yürekleri dağlıyor. Başörtüsü yüzünden yüksek lisansa devam ettirilmediğini anlatan Gülsüm Peker Alpay, ‘devam edebilseydim şimdi doçent olacaktım, şu an yüksek lisansıma devam etmek istiyorum, sınıf arkadaşlarım benim hocam’ diyor.
Deniz Dilmen, Mimar Sinan Üniversitesinde öğrenci iken başörtüsü nedeniyle kapıdan içeri alınmadığını, ısrar edince kapatılan demir kapıda kol ve bacağının sıkışarak yaralandığını, adli tıptan rapor alıp şikayetçi olduğunu, suçluların yargılanacağı yerde, kendisinin irticai örgüt üyesi olmak suçlamasıyla üç gün gözetimde kaldığını;
Deniz Kılıç, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde okurken başörtülü olarak derslerine devam etmekte iken önce ihtar edildiğini, başörtüsünü çıkarmayınca ‘huzur ve sükunu bozmak’ suçlamasıyla atıldığını, baskıların üniversite ile sınırlı kalmadığını, 28 Şubatçıların baskılarıyla parasını çekmek üzere gittiği Ziraat Bankasına kamusal alan denilerek alınmadığını;
Hanife Gökdemir, ikna odalarında baskı gördüğünü, tahsilini yarıda bırakmamak için peruk takarak derslerine devam ettiğini, bu defa duvarlara ‘İDEOLOJİK AMAÇLA PERUK TAKMAK YASAKTIR’ afişleri asıldığını, uygulamalarda hiçbir hukuk tanımadığını anlattılar.
Akil insanlar arasında yer alan Avukat Fatma Benli ise, yargı vesayetine özellikle dikkat çekmek istediğini, hukuksuz haksız uygulamalar karşısında yargının görevini yapamaz hale getirildiğini, görevini yapan hakimlerin de çeşitli şekilde cezalandırıldıklarını anlattı. En ilginç somut tespiti, İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu’nun hazırlatıp öğrencilere dağıttığı kitapçıkta, üniversitelerde kılık kıyafet serbestliğini düzenleyen 2547 sayılı YÖK Kanunu Ek.17.nci maddesine yer vermemesiydi. Ergenekon sanığı olan Alemdaroğlu, kanunun işine gelmeyen maddesini iptal etmiş ve kitaptan çıkarmıştı. Nasıl olsa vesayet altına alınan yargı hakkında işlem yapmayacağı güvenci ile kanunlarla oynayabiliyordu. YÖK Başkanı Kemal Gürüz yargılanıyor ama Kemal Alemdaroğlu gibi siviller hala yargı önüne çıkarılabilmiş değil.
Son olarak, daha önce hikayelerini yazdığım, üç kızı ile idamla yargılanan Hüda Kaya’nın anlattıkları, benzer mağduriyetleri yaşayanları gözyaşlarına boğdu. Hüda Kaya, ‘şiir okuyan, dua eden kızlarım ve anneleri olarak benim idamımızı isteyen, geride iki küçük çocuğumu komşulara bıraktırarak mağdur edensavcı Ahmet Kelebek hala bu çatı altında savcılık yapıyor, idamlık hangi suçu işledik açıklasın, onun hakkında şikayetçiyim, bize yapılan işkence talimatlarını veren dönemin Emniyet Genel Müdürü, şimdiki Ankara Valisi Alaattin Yüksel’den de şikayetçiyim’ diyerek iki isim hakkında daha şikayetçi olduğunu tarihi davanın kayıtlarına geçirdi.
Anlatılanlardan kısa bir özet sunmaya çalıştım. 28 Şubat darbesinin mağdur ve müştekilerinin sesli kayıt sistemiyle kayıtlara geçen, sözleri kesilmeden anlatma imkanı buldukları şikayetlerini, dile getirdikleri hukuksuzlukları, çektikleri çileleri, yaşadıkları mağduriyetleri keşke bütün Türkiye dinleyebilseydi diyorum.