Büyük bir patlama, sonra büyük bir sessizlik.
Ahmet Taner Kışlalı öldürülmüştü.
Bu dava kamuoyunda “Umut Davası” adı ile bilinmektedir. Davaya bu adın verilmesinin nedeni; Atatürkçü aydınlara karşı girişilen hareketlerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik kimliğine yönelik eylemlerin ardındaki gizli ilişkilerin ve ülkenin birliğine karşı yöneltilen “kumpasların” aydınlığa çıkacağından kaynaklanan ”umut”tan kaynaklanmıştır.
Ancak aradan geçen 15 sene sonunda bu umut yeşermemiş, dava ve arkasındaki ilişkiler yumağı karanlıklar içinde kalmış ve bu kumpası, başka kumpaslar izlemiştir..
Davanın maktul’leri olarak :
1.- Ahmet Taner Kışlalı – 21.10.1999 (Arabasına bomba yerleştirmek suretiyle)
2.- Muammer Aksoy – 30.1.1990 (Tabanca ile başörtüsü neden gösterilmek suretiyle)
3.- Bahriye Üçok – 6.10.1990 (Bombalı paket yollamak suretiyle)
4.- Uğur Mumcu – 24.1.1993 (Arabasına bomba yerleştirmek suretiyle)
öldürülmüşlerdir.
Kışlalı’ların vekili olarak izlediğim bu davanın resmi veya hukuki adı “Yasadışı Kudüs Ordusu / Tevhid-Selam Örgütü Davası” dır.
Davanın adını oluşturan “Kudüs Ordusu” İran Devriminden sonra “Devrim Muhafızları” içerisinde kurulan bir ordu hüviyetindedir.
“Tevhid” ise kelime olarak “birlik, teklik” anlamına gelmektedir. Davanın sanıkları olan kişiler bu isimleri taşıyan “Tevhit” ve “Selam” yayınlarında toplanarak örgüt konumuna gelmişler ve İran Devrim Muhafızlarının oluşturduğu Kudüs Ordusu gibi din esaslarına dayanan bir devlet düzeni oluşturmayı amaçlamışlardır.
1979 yılında Ayetullah Humeyni önderliğinde gerçekleştirilen İslam Devrimi, diğer islam ülkelerinde heyecan yaratmış ve örnek alınmıştır. Din üzerine kurulu devlet düzeninin, her ne pahasına olursa olsun, ihraç ve ithal edilmesi arzularını kuvvetlendirmiştir.
Böylece örgüt ve davayı oluşturan “Yasadışı Kudüs Ordusu / Tevhid-Selam Örgütü Davası” ismi oluşmuştur.
Davanın en ciddi noksanlarından biri; ülkemizde uzun süre boyunca işlenen öldürme ve terör eylemlerinde yabancı devletlerin ve özellikle din ve şeriat düzenini ihraç etmek isteyen ülkelerin hangi ölçüde parmağı ve desteği olduğunun, yurt içinde kimlerle ve hangi çevrelerle ilişki kurduğu hususunun hiç araştırılmamış olmasıdır.
“Ankara 2.Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesinde” daha sonra CMK. Md. 250 ile devreye sokulan “Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesinde” 2000 yılında görülmeye başlanan dava yakın zamana kadar; bozmalar, yeniden yargılamalarla devam etmiş, davanın sonu da başlangıcı gibi karanlığa gömülmüştür.
Türkiye içinde bulunduğu sorunları, kaos ortamı ve çıkmazların nedenini geçmişte ve çözülmeyen bu davaların içinde aramalıdır.
Dava ve sorunlara çözüm getirmeyen, yeni ve sürekli sorunlar yumağı yaratan sistem ve sistem kurucularında aramalıdır.
Aksi takdirde daha bir çok “umut” yeni ve başka bir “umutsuzluğa” dönüşecektir.
(Bu köşe yazısı, sayın Erdem AKYÜZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)