BİRİNCİ BÖLÜM
ÖZEL HAYAT KAVRAMI VE GİZLİLİĞİ
1. Genel Olarak
İnsanların toplum içinde yaşamak zorunda oldukları ve toplum içinde yaşadıkları süre boyunca birtakım kurallara uymak zorundadırlar. Söz konusu bu toplum kurallarının korunması için hukuk yaptırımlar bulunmaktadır. Zaman içinde insanların ihtiyaçlarının değişmesiyle birlikte mevcut hukuk kurallarına ilişkin değişim de gerçekleşmektedir. İnsanların ihtiyaçlarının karşılanması için değişen koşullara göre yeni kuralların oluşturulması ve konulması gerekmektedir. Örnek vermek gerekirse, fotoğraf makinesinin icat edilmesiyle birlikte bireylerin kendi fotoğrafları üzerindeki hakkın korunması gereği ortaya çıkmıştır[1].
Zaman içinde insanların ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte meydana gelen değişimler ve yeniliklerle birlikte üçüncü kişilerin saldırılarına karşı korunmanın gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu durum bazı hukuk kurallarının değişmesine neden olduğu görülmektedir. Özel yaşamla birlikte korunan hukuki değerin kişinin özel yaşamı olduğu görülmektedir. Bu durum bazı hukuk kurallarının değişmesine ve yeni hukuk kurallarının tanınması bakımından etkili olmuştur[2].
Özel yaşamla birlikte korunan hukuki değere bakıldığında kişinin özel yaşamı olduğu görülmektedir. Kişinin hukuken düzenlenen hak ve yükümlülüklerin sahibinin varlığı olduğu görülmektedir. Hukuki düzenlemelerle birlikte hakkın süjesinin de belirlenmesi gerekir. Bu sebeple kişi kavramına ilişkin değerlendirme yapılırken hukuken öncelikle hak ehliyetine sahip varlıkları işaret ettiği görülmektedir. TMK’da yer verilen düzenleme ile birlikte kişi kavramının gerçek ve tüzel kişi olarak ikiye ayrıldığı görülmektedir[3].
2. Özel Hayat Kavramı
İnsanların sosyal canlı olmaları nedeniyle toplum içinde yer alması ve sosyalleşme sırasında kendini diğer kişilere tanıtması gerekir. Bu bağlamda kişinin hem sosyal çevrede bir veya birden fazla sıfatının olması halinde kişinin hem kendisine ait hem de kendi belirlediği kişiler ile haklarını paylaştığı görülmektedir. Bu paylaşımın kapsamına özel yaşam alanı da girmektedir[4].
Özel hayat kavramına ilişkin bir açıklamada bulunmak gerekirse esas olarak bireyin kendine ilişkin kişisel bilgilerinin, kişisel durumunun, psikolojik durumunun, düşünce ve duyguların ve genel itibariyle özel alanına eklediği ve eklemek istediği her türlü unsurun bütünü şeklinde tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda özel hayatın, bireylerin ilişki kurma ve geliştirme amacıyla çevresindeki kimselerle yukarıda belirtilen ve bunlarla sınırlı olmayan kişilik unsurlarını paylaşmak suretiyle iletişim kurması ve bu esnada kişilik unsurlarına ilişkin sınırları belirleme hakkı da bulunmaktadır. Bu sebeple bir kimsenin diğer kişilerle iletişimde bulunduğu ve kamuya açık bir alan olmasına karşın bir kimsenin mahremiyet alanını belirleme yetkisi bulunmaktadır[5].
Özel hayat, bireylerin kendine has yaşam tarzını yaşamak suretiyle kendisine ilişkin sergilediği tutum ve davranışların bütünüdür. Bu nedenle bu hakların korunması için ulusal alanda ve uluslararası alanda koruma sağlandığı görülmektedir. Bir kimsenin yaşamı, genel ve özel olarak ikiye ayrılmaktadır. Bir kimsenin genel yaşamının herkesle paylaştığı alan olarak ifade edilmesi mümkün iken kişinin özel yaşamı ise kendince belli kişilerle paylaşmak veya kimseyle paylaşmak istemediği ve diğer kişilerin görüş ve bilgisi dışındaki fiilleri bilmesini istemediği şahsi alanıdır. Özel yaşamın sınırları, bireyin diğer bireylerden ayırdığı ve bilmesini istemediğinden dolayı diğer kişilerin müdahalesinden saklamaya devam eder[6].
Kişilerin diğer kişilerle paylaşmak istemediği alan giz alanı olarak ifade edilmektedir. Özel yaşama ilişkin öğretide üçe ayırarak ‘üç alan teorisi’ uyarınca bir değerlendirme yapıldığı görülmektedir. Bu teori uyarınca kişilerin yaşam alanın özel yaşam alanı ve giz alanında oluştuğu görülmektedir. Belirtmek gerekirse bireylerin ortak yaşam alanında diğer insanlarla kamuya açık alanlarda gerçekleştiği aktivitelerden söz edilir. Ancak belirtmek gerekir ki her ne kadar kamuya açık olsa da kişiler tarafından gerçekleştirilen aktivitelerin bazıları özel yaşamın gizliliği kapsamında yer alması mümkündür. Özel yaşamın alanında kişilerin kendi seçtiği kişilerle kendine has bilgileri paylaştığı alan olduğu görülmektedir. Giz alanıysa kişilerin yalnızca kendisini bildiği ve başka kişiler tarafından bilinmeyen ve bilinmesini istemediği alandır[7].
3. Özel Hayatın Gizliliği
Özel yaşam alanına ilişkin korumaların Anayasa’da yer verildiği görülmektedir. 17. madde kapsamında yer verilen düzenleme uyarınca herkesin maddi ve manevi varlığını koruyarak geliştirme fırsatına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu düzenleme kapsamında hem maddi hem de manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkını da kapsamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesinde yer verilen düzenleme uyarınca özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alındığı görülmektedir. Bu kapsamda bireylerin fiziksel ve ruhsal bütünlüğü bakımından bütünlük hakkıyla birlikte kendini gerçekleştirme hakkın yanı sıra geleceğine ilişkin karar alma hakkını da kapsamaktadır[8].
Özel yaşam kavramına ilişkin hukuksal değerlerin Anayasa 20’de düzenlendiği de görülmektedir. Özel hayatın diğer kategorileri şeklinde değerlendirilen haberleşmenin gizliliği ve konuta saygı hakkı gibi hakların da koruma altına alındığı görülmektedir. Bununla beraber AİHS’in 8. maddesinde yer verilen düzenleme uyarınca Anayasa’da yer alan korumaların burada da koruma altına alındığı görülmektedir. Özel yaşam kavramına bakıldığında tanımı bulunmayan geniş bir kavram olmakla birlikte bu hakkın kapsamında devletin yükümlülüğü yalnızca belirtilen hakkın keyfi şekilde müdahaleden korunmasıyla sınırlı olmaksızın söz konusu bu negatif yükümlülüğün özel yaşama etkin şekilde saygının sağlanması için pozitif yükümlülükleri de içerir[9].
Özel yaşama saygı hakkına ilişkin bir alt kategorisinde özel yaşam kavramının değerlendirildiği görülmekte ve geniş yorumlanmaktadır. Bunun yanı sıra AİHS’in denetleme organlarınca içtihatların bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramınca özel yaşama saygı hakkının kapsamının belirlenmesi bakımından temel alındığı görülmektedir. AİHM’e göre özel yaşam, bireylerin psikolojik ve fiziksel bütünlüğünü de kapsar. AİHS’in 8. maddesiyle kişilere sağlanan hakkın bireylerin kendini geliştirmesi için de gerekli görülmektedir[10].
3.1. Hakkın Kapsamı
Bir kimsenin manevi bütünlüğünü korumasına ilişkin bir kavram olan özel yaşamın gizliliği hakkının, kişiye özel yaşamını düzenlemesi ve sınırlarını belirlemeye ilişkin yetki tanıdığı görülmektedir. Özel yaşamı düzenleme ve sınırlarının belirlenmesi konusunda yetki tanındığı görülmektedir. Özel yaşamı düzenleme yetkisinin, bireylerin kişisel olarak hangi davranışları tercih edeceği hakkına sahip olduğunu ifade eder. Bu bakımdan özel yaşamın gizliliği hakkına bakıldığında özel yaşama ilişkin belirtilen tüm hususların istenilen şekilde düzenlenmesine ilişkin hak sahibi yapmakla birlikte kişiyi bağımsız kıldığı görülmektedir. Bu nedenle bireysel özerklik veya bireysel bağımsızlık, hakkın koruma alanı olduğu görülmektedir. Bu bağlamda başkalarının sübjektif yaklaşımını izlenimini ve yorumlarını bu hak kapsamında beklentilerini karşılar[11].
Özel yaşamın gizliliği hakkının, bireyin özel yaşamı kapsamında oluşması muhtemel her türlü bilginin olgu ve olayı düşünce gibi hayat tecrübesi ve yaşanmışlığa ilişkin hakkın süjesi olan bireyin paylaşma iradesinin olmadığı diğer kişilere karşı saklı tuttuğu ve haklı neden olmadığı hallerde kişinin paylaşımda bulunmadığı ve hukuken korunmasını istediği bilgileri kapsar. Bu halde kişilerin yaşam tecrübesinin ve yaşanmışlığını ya da özel yaşam kapsamında oluşması muhtemel her türlü bilginin hangi kapsamda kimlerle paylaşılacağını belirlemesine ilişkin bir güvence oluşturduğu görülmektedir. Bununla birlikte bu hakkın sadece kişilerin özelindeki değerleriyle değil bununla birlikte kamu yararını da koruması gerekir[12].
3.2. Hukuki Niteliği
İnsan haklarının ve anayasal boyutu olan özel yaşamın gizliliği hakkının hem devletle kişiler arasındaki ilişkiler bağlamında hem de özel kişiler arasındaki ilişkilerde hak sahibine koruma alanı oluşturur. Hukukumuzda Anayasal düzenleme kapsamında değerlendirilen özel yaşamın gizliliği hakkı evrensel bir insan hakkı olduğu açıktır. Bu hak sahibinin kişiliğine bağlı olduğundan dokunulmaz bir haktır, devredilmesi ve vazgeçilmesi söz konusu değildir. Uluslararası hukukta da temel haklardan biri olması bakımından öne çıkan özel yaşamın gizliliği hakkının birçok uluslararası sözleşmede yer alır[13].
Bununla birlikte AİHM başta olmakla birlikte uluslararası hukukta da temel haklardan biri olması bakımından öne çıkan özel yaşamın gizliliği hakkının yargı mercilerinde de dikkat edilerek karar verildiği görülmektedir. Bununla birlikte özel yaşamın gizliliğinin ihlal edilmesine yol açan eylemleri suç şeklinde kabul edildiği hukuk sitemlerinde bahsedilen hakkın kapsamı bakımından değerlendirme yapıldığı görülmektedir[14].
Bunun yanı sıra özel yaşamın gizliliğinin ihlaline neden olan eylemlerin suç olarak değerlendirildiği hukuk sistemlerinde anılan hukuk sistemi içinde hukuki değerlerin korunması için caydırıcı yöntemlerin kullanıldığı görülmektedir. Özel yaşamın gizliliği hakkının aynı zamanda da özel hukuk bağlamında kişilik hakkı olduğu görülmektedir. HHukuka aykırı şekilde kişiliğe ilişkin gerçekleştirilen saldırılardan özel hukuk ile korunmakla birlikte özel yaşamın gizliliğinin ihlal edilen kişilerin kişilik hakkının zedeleneceği açıktır[15].
4. Özel Hayata İlişkin Düzenlemeler
Özel yaşamın gizliliği kavramına ilişkin bugünkü anlamı ile ilk olarak 1961 Anayasasında düzenlemeye yer verildiği görülmektedir. Fakat bu tarihe kadarki süreçte bireylerin özel yaşamına ilişkin koruma sağlayan başkaca düzenlemelerin olduğu görülmektedir. 1876 tarihinde ilan edilen Kanuni Esasi ve 1924 Anayasası’nda benzer düzenlemelerin olduğu görülmektedir. Özel yaşamın gizliliği, anayasal bir kavram şeklinde ele alınmış da olsa hukukun diğer alanlarında da kullanıldığı görülmektedir[16].
Özel yaşama ilişkin düzenlemelere başkaca kanunlarda da yer verildiği görülmektedir. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca özel yaşamın gizliliği kavramına yer verilmekle birlikte bu bağlamda kişilerin bilgi edinme hakkının konusu dışında kaldığı ifade edilmiştir. Bununla birlikte özel yaşamın gizliliği kavramının açık bir şekilde kullanılmadığı düzenlemelerin sayısının da az olmadığı görülmektedir. Fakat özel yaşamın gizliliği kavramının açık bir şekilde kullanılmadığı düzenlemelerin sayısının az olmadığı görülmektedir. Bu şekilde düzenlemelerin oluşturulmasında amacın bireylerin özel yaşamlarının gizliliğini korumak da olsa hem genel hükümleri içermesi hem de düzenlenme tarihi bakımından tarihlerin eski olması nedeniyle zaman içinde yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu görülmektedir[17].
Basın Kanunu’nda yer verilen düzenleme uyarınca süreli yayınlarda bireylerin şeref ve haysiyetini ihlal eden ya da kişiler ile ilgili gerçeğe aykırı yayın yapılması halinde ilgililerin cevap verme ve düzeltme haklarına sahip olması halinde ilgililerin cevap ve düzeltme hakkının olduğu ve bununla birlikte eser sahibi veya yayın sahibinin hukuki sorumluluğuna gidilebileceğinin hüküm altına alınacağı düzenlenmiştir. Hakkın süjesi olan özel yaşamın gizliliğini ihlal eden kimselerin özel yaşamına yönelik bilgilerin haksız şekilde kullanılması ve afiş edilmesi halinde basın kanunu uyarınca koruma altına olan hakların talep edilebilmesinin mümkün olduğu görülmektedir[18].
Bununla birlikte özel yaşamın gizliliğinin ihlal edilmesinde eylemin suç teşkil etmesi halinde suçlular hakkında hükmedilen mahkûmiyetin infazı kapsamında yaptırımların uygulandığı görülmektedir. Bireylerin koruma altına alınan haklarının bu anlamda giderek daha geniş bir alanda yayılmaya başlamasıyla birlikte ihtiyaçların da bu anlamda koruma altına alındığı ifade edilmektedir. Bu anlamda ceza hukukunun toplumsal hayat bakımından vazgeçilmez derecede önemi olan değerlerin korunmasında en etkili yollardan biri olduğu görülmektedir. Bu açıdan özel yaşamın ihlalinin hukukumuzda suç olarak düzenlenerek yaptırıma bağlandığı görülmektedir[19].
1961 ve 1982 Anayasalarına bakıldığında özel yaşama saygı hakkı bağlamında değerlendirilecek haklara yer verildiği görülmektedir. Özel yaşamın gizliliği hakkının ayrı ve özel şekilde düzenlendiği görülmektedir. Bu bağlamda Anayasal koruyucularla özel yaşamın gizliliğinin korunmasına önem verildiği görülmektedir. Özel yaşamın gizliliği ve haberleşmenin gizliliğine ilişkin haklara bakıldığında anayasal açıdan koruma altına alındığı görülmektedir[20].
1982 Anayasası’nda yer verilen düzenleme uyarınca özel yaşamın gizliliğine ilişkin düzenlemenin yer aldığı görülmektedir. Madde metninde yer verilen düzenlemenin 1961 Anayasası’nda yer verilen düzenlemeden farklı olarak özel yaşam ve aile hayatının birlikte düzenlendiği görülmektedir. Özel yaşamın gizliliği hakkının sınırlanamaz nitelikteki bir mutlak hak olmadığı görülmektedir. Bu bağlamda hem 1961 hem de 1982 Anayasa’sında bu duruma ilişkin sınırlamalara yer verildiği görülmektedir. 1982 Anayasası’nın ilk halinde genel bir sınırlama söz konusu iken 2001’de yer verilen değişiklik ile birlikte genel sınırlandırma nedenlerinin kaldırıldığı görülmektedir. Gerçekleştirilen değişiklikle birlikte temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmayacak şekilde sadece Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen hallerde yalnızca kanun ile sınırlandırılabileceği düzenlenmiştir[21].
İKİNCİ BÖLÜM
KİŞİLİK HAKKI OLAN ÖZEL HAYATIN KORUNMASI
1. Özel Hayatın Kapsamı
1.1. Bireyin Mahremiyeti
Bireylerin mahremiyetinin, başka kişilerden uzak tutulan ve kişinin en gizli alanını ifade etmektedir. Kişinin kendisine ilişkin bilgilerinin rızası dışında aykırı bir şekilde başkalarınca ele geçirilmediği, kullanılmadığı ya da ifşa edilip yayımlanmadığı sürece mahremiyete sahip olduğu görülmektedir. Mahremiyet alanının bireyin düşüncelerinin yanı sıra eylemleri ile kendini karar kılınan şekilde ifade etmesi ile meydana gelmekte ve dışa kapalı olduğu görülmektedir[22].
Bireylere ilişkin bir bilginin rızası dışında ifşa edilmemesi, yayılmaması ve bunların mahrem kalmasına ilişkin hukuksal çıkara sahip olduğu görülmektedir. Özel yaşamın yalnızca mahremiyet hakkın ve kişinin dış dünyadan uzak bir hayat sürme hakkına indirgenmesi söylenemez. Özel yaşamın diğer unsurlarının belli derece mahremiyet içerdiği görülmektedir fakat gizli alanda oluşan olaylar bakımından kişilerin özel yaşamının gizliliğinin korunacağına ilişkin gerekli korumanın sağlanması bu anlamda önem arz eder[23].
Anayasa Mahkemesinin görüşüne göre mahremiyetin özel yaşamın unsurlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Mahkeme tarafından bu alanda gerçekleşen eylem ve davranışların kişinin özel yaşamı kapsamında olduğunu vurgulamış ve bireylerin bu alanda makul beklentilerinin kamusal alanda da korunması gerektiğini ifade etmiştir. Bunun yanı sıra AYM, mahremiyet alanında devletin müdahalede bulunamayacağı ve meşru amaçlar ile asgari seviyede müdahale edebileceği bir alan şeklinde nitelendirilmiştir. Bununla birlikte AYM, mahremiyet hakkına ilişkin bireylerin kendisi hakkında bilgileri kontrol edebilmesini kapsar[24].
1.2. Bireyin Adı, Kimliği ve Fiziksel Niteliği
Bireylerin adı, soyadı ve onu diğer kişilerden ayırt edilmesini sağlayan ve onu tanıtıcı öğe olduğu görülmektedir. Bu bağlamda özel yaşamın parçası olduğu görülmektedir. Bu sebeple kişilerin adının ve soyadının yer aldığı kişilik hakkının bir parçası olduğu görülmektedir. Bu nedenle kişinin kullandığı arma, mahlas ve onu ayırt etmeye ve tanınmasını sağlayan her türlü adın kişilik hakları tarafından koruma altına alındığı görülmektedir[25].
İsim hakkı, bireyin kimliğinin en temel taşı olduğu görülmektedir. Bireylerin çocuğuna dilediği ismi verme özgürlüğü vardır. Bunun yanı sıra evli kadınların soyadını taşıması da özel yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Bu bağlamda kişilerin adı, soyadı ve mahlası kullanmaya ilişkin diğer kişilerle paylaşmak istemediği bilgilerin meydana çıkması halinde şerefinin korunması özel yaşamın gizliliği hakkı ile talep edilebilir[26].
1.3. Bireyin Ruhsal ve Fiziksel Bütünlüğü
Bireylerin kişisel imajına ilişkin her türlü fotoğraf, çizim, karikatür o kimsenin görüntüsünü oluşturmaktadır. Bu sebeple bireylerin kişiliğini belirleyici her türlü çizgi bütünlüğünün o kişinin kişilik hakları tarafında koruma altında olacaktır. Ancak belirtmek gerekir ki ünlü kişilerin fotoğraflarının magazinde kullanılmak üzere çekilmesi, kamu yararı olduğundan dolayı söz konusu durumun koşulları gerekçesi ile hukuka aykırılık oluşturmadığı hallerde yargı mercileri tarafından verilen kararlarda bulunmaktadır[27].
Kişilerin fiziksel bütünlüğü, bedeninin ruhsal bütünlüğünün ise zihnin sağlıklı olması halini ifade etmektedir. AİHM, ölüm ile veya ölüm tehlikesi ile sonuçlanmaya fiziksel ve ruhsa bütünlüğe ilişkin müdahaleleri özel yaşam kapsamında değerlendirdiği görülmektedir. AYM ise bu tür durumları kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında görmekte ve Anayasa’nın 17. maddesinde yer verilen düzenleme uyarınca inceleme sağladığı görülmektedir[28].
1.4. Bireyin Aile Yaşamı, Konut ve Eşyaları
Bireylerin konurunun da özel yaşamın en büyük parçalarından birini oluşturduğu görülür. Kişilerin konutuna izinsiz şekilde girilmemesi ve herhangi bir faaliyet göstermemesi ve içerdeki eşyaların bilinmemesi ve el konulmamasını ifade etmektedir. Konut kavramına bakıldığında ise kişilerin oturduğu ya da yerleşimini gerçekleştirdiği yeri tanımlamaktadır. Bu halde kişilerin nerede ve zaman orada bulunuyorsa kişinin konutu olarak değerlendirilir. Bu durumun yanı sıra konut haricinde kişinin, işyeri ve işyerinde yer alan eşyaların da özel yaşama dâhil olup olmadığına ilişkin değerlendirmenin somu olaya göre gerçekleştirilmesi gerekir[29].
1.5. Bireyin İş Yaşamı
Bireylerin çalışma alanı, çalışma kapsamında neler gerçekleştirdiği de özel yaşamın kapsamında değerlendirilmektedir. Bu durumda yapılan işin niteliğine göre bir değişim söz konusu olmakla birlikte ancak bu durum kamuya açık bir alan olarak da değerlendirilmesi söz konusu olmayacaktır. Bu nedenle çalışan kişilerin işyeri ya da dışındaki oluşturdukları ve korunması için makul beklenti içinde bulundukları özel yaşam alanında bulunduğu söylenebilir. AİHM, çalışanların iş yerinde olsa da özel yaşamlarının gizliliğinin korunması için makul beklentinin bulunacağını ifade etmiştir. Bu bağlamda AYM tarafından verilen kararlarda da benzerlik olduğu görülmektedir[30].
1.6. Bireyin Kişisel Nitelikteki Verileri
Kişisel verinin bir kimseyle ilişkisi olan ve belirlenebilir ya da belirlenemez niteliklerini belirleyen bilgilerdir. Kişisel veri ise bireylerin etnik, şahsi, sağlık ve mesleki özellikleriyle aile için yaşamını diğer kimselerle haberleşmesi, medeni hali, fotoğrafı gibi kişiyi diğer kişilerden ayırt etmeye yarayan özellikleri olduğu görülmektedir. 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 3. maddesinde yer verilen düzenleme uyarınca kişisel verinin ne olduğuna ilişkin tanımlamaya yer verilmiştir[31].
Kişisel verinin korunması hakkı ise özel yaşamın gizliliğinin korunması hakkının en iyi şekilde ve en genel şekilde anlatılarak tanımlanması söz konusudur. Ancak belirtmek gerekir ki özel yaşamının kişisel verinin korunması daha kapsamı şekilde barındıran bir hak olduğu görülmektedir. Bu bağlamda AİHM ve Yargıtay kararlarına bakıldığında çeşitli kişisel verilerin sistemde uzun süre içinde kayıtlı kalması ve kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde kişisel verilerin elde edilmesine ilişkin korumanın sağlandığı görülmektedir[32].
2. AİHS’te Özel Hayatın Korunması
İnsan hakları kapsamında özel yaşamın korunması, maddi hukuka göre daha geniş yorum şansının olduğu görülmektedir. Bununla birlikte maddi hukuk uyarınca evrensel bazı ilkelerin uygulanması ve değişen koşullara uyarlanması bakımından elverişli olduğu görülmektedir. AİHM’in temel hak ve özgürlükler bakımından Anayasa’yla benzer hükümleri olan AİHS kapsamında korumanın sağlandığı görülmektedir[33].
İnsan haklarının uluslararası düzeyde kurulan ve kararlarının bağlayıcı olduğu bireysel başvuru yolunun tanınması bakımından etkin bir koruma mekanizmasının olduğu görülmektedir. Anayasa’da koruma altına alınan temel hak ve özgürlüklere ilişkin AİHS kapsamında haklardan birinin ihlal edilmesi halinde AYM’ye başvuruda bulunulması mümkündür. Başvuru ile birlikte sözleşmenin özel yaşamın gizliliğinin ihlal edilmesi nedeniyle başvuruda bulunulabilir[34].
3. Özel Hukukta Özel Hayatın Korunması
Özel hukuk düzenlemeleri ile birlikte kişilik hakkına yönelen haksız saldırıların korunmamakla birlikte söz konusu saldırının kişilerin hukuki sorumlulukları doğar. Kişilerin özel yaşamın gizliliğinin ihlal edilmesi halinde kişilik hakkına zarar verdiğinden dolayı sorumlulara karşı hukuki yollara başvurulması mümkündür. Ancak belirtmek gerekir ki bireylerin özel yaşamının ihlal edilmesi halinde kişilere karşı doğrudan bir düzenlemeye dayanak hüküm bulunmamaktadır. TMK 24. vd. maddelerine bakıldığında kişinin rızası olmaksızın üstün nitelikteki kamusal/özel yararın ya da kanuni bir yetkinin kullanımının dışında kişilik haklarına yapılan her saldırının hukuka aykırı olduğu görülmektedir[35].
3.1. Koruyucu Davalarla Korunması
Özel yaşamın gizliliği hakkına ilişkin saldırının etkisinin belirlenebilmesi açısından kişisel değerlere ilişkin değerlendirmede bulunmak gerekir. Hukuka aykırı saldırı bakımından uygulanması söz konusu olan yaptırımın çeşidi ve kapsamının belirlenmesinde saldırının etkisinin belirlenmesi mümkündür. Özel yaşamın gizlilik hakkının gereği şekilde korunabilmesi için bunun gibi saldırılar bakımından uygulanması söz konusu yaptırımların sert ve etkin olduğu görülmektedir. Bununla birlikte kitle iletişim araçları vasıtasıyla yapılan ihlallerin çok daha ağır sonuçlar doğurduğundan dolayı caydırıcı etkisinin olması gerekir[36].
Kişilik hakkına yapılan saldırıya karşı başvurulacak yolun TMK 25’te düzenlendiği görülmektedir. Söz konusu bu düzenlemeyle birlikte saldırının önlenmesi, saldırının durdurulması ve hukuka aykırılığın tespit edilmesi, kararın ilan edilmesi ya da üçüncü kişilere bildirilmesi ya da düzeltilmesi gibi korucuyu davaların olduğu görülmektedir. Tazminat davaları bakımından ise maddi ve manevi tazminat ve bunun yanı sıra kazancın iadesi davalarının olduğu görülmektedir[37].
Koruyucu davaların açılmasıyla birlikte özel yaşama saldırının henüz gerçekleşmemiş veya sona ermiş bir saldırının tekrar edilme ihtimalinde başlanan ve süren dava sırasında da mevcut bir saldırının olması halinde etkilerinin devam etmesi halinde açılan davadır. Söz konusu bu davalar ile birlikte davaların amacının saldırının önlenmesi ve saldırının sona erdirilmesi veya saldırının etkisinin ortadan kaldırılması olduğu görülmektedir[38].
Saldırının önlenmesi davasıyla birlikte mevcut saldırının tekrar etmesinin önlenmesi amaçlanır. Söz konusu davanın amacına bakıldığında saldırının oluşması önlenir. Önleme davasıyla birlikte durdurma davasında davanın açılma zamanının amacı ve sonucu bakımından farklı olduğu görülmektedir. Önleme davasında henüz gerçekleşmeyen bir saldırının söz konusu olması halinde durdurma davasında ise devam eden bir saldırının mevcut olması söz konusudur. Durdurma davasının amacı, saldırının önlenmesi değil, sona erdirilmesidir. Önleme davası ile birlikte bir eylemin gerçekleştirilmemesine ilişkin yükümlülüğün yerine getirildiği görülmektedir. Önleme davası ile birlikte tespit davasının amacının etkisinin devam ettiği sırada saldırının hukuka aykırılığının tespitiyle etkisini ortadan kaldırma yönünden ayrılmaktadır[39].
Saldırının durdurulması davasında ise başlayan saldırının ortadan kaldırılması için açılan davada saldırının durdurulması davası söz konusudur. Burada özel yaşama yönelen ve devam eden saldırının varlığı söz konusudur. Saldırının bitmişse ya da henüz başlamadığı hallerde durdurma davasının açılması söz konusu değildir. Saldırının davanın açıldığı esnada mevcut olması gerekir. Saldırının sonra ermesi halinde davanın konusuz kalacağı görülmektedir. Bu noktada durdurma davasının hedefine bakıldığında hukuka aykırı durumun sona erdirilmesi olduğu görülmektedir[40].
Durdurma davasının niteliği itibariyle eda davası olduğu görülmektedir. Bu davayla birlikte devam eden saldırının sona ermesi bakımından düzenleyici etkisi bulunmaktadır. Durdurma davasının uygulamada etkinliğinden bahsedebilmek için bazı şartların gerçekleşmesi gerekir. Genellikle internet vb. yollar ile özel yaşama müdahalede bulunulması halinde durdurma davasının açılarak eda davasının açılması bakımından olmasa da TMK 25 uyarınca maddede yer verilen düzenlemenin ya da kararın yayınlanması söz konusu olur[41].
3.2. Tazminat Davalarıyla Korunması
Tazminat davalarının açılması saldırının sona ermesinin ardından açılır. Buradaki amacın zararın tazmini olduğundan dolayı tazminat davası olarak adlandırıldığı görülmektedir. Bu davaların dayanağının TMK ve TBK’da yer alan düzenlemeler olduğu görülmektedir. Çünkü özel yaşama aykırı şekilde müdahale gerçekleştiğinden dolayı haksız fiil olduğu görülür. Bu davaların maddi tazminat davası ve manevi tazminat davasıyla kazancın geri verilmesi davası olduğu görülmektedir[42].
Maddi tazminat davası bakımından değerlendirme yapıldığında bir kişinin özel yaşamına saldırıda bulunulmasıyla birlikte TMK 41’de yer verilen düzenlemenin uygulama bulduğu görülmektedir. Buradaki düzenleme uyarınca özel yaşama saldırının gerçekleşmesi halinde kişinin malvarlığında azalmanın meydana geldiği görülür. Söz konusu bu olaylar arasında illiyet bağının olması aranır. Zarar vereninin fiili kastı veya ihmalinin kusurlu harekete dayanması gerekir[43].
Zararın para ile ölçülebilir bir zararın olması gerekmekle birlikte maddi tazminat davasında bu açığın kapatılmasıyla birlikte kusurlu harekete dayanıldığı görülmektedir. Zarar veren kimsenin fiili kastı veya ihmalinin kusurlu bir harekete dayanması halinde söz konusu bu zararın telafi edilmesi gerekir. Söz konusu zararın ne kadar olduğuna ilişkin değerlendirmenin zarar miktarının ispatının davacıda olduğu görülmektedir. Mahkeme tarafından burada zarar miktarının kesin şekilde ispatının mümkün olmaması halinde somut olayın hayatın olağan akışına göre değerlendirmede bulunarak değerlendirme yapacaktır[44].
Manevi tazminat davası bakımından değerlendirme yapıldığında, TMK 25 uyarınca kişilik haklarına saldırının olması halinde manevi tazminat davasının açılması mümkündür. Özel yaşama saldırı sebebiyle manevi zarara uğranılması halinde tazmini bakımından TBK 49’un şartlarının oluşup oluşmadığına yönelik değerlendirmede bulunulacaktır. İlk şart olarak kişinin kişilik haklarının zarar görüp görmediği değerlendirilir. Bununla birlikte manevi bir zararın bulunması gerekir. İlliyet bağının varlığı aranmakla birlikte davalının sorumlu olmasını gerektirdiği kusuru ya da kusursuz sorumluluğu halinin bulunması gerekir[45].
Manevi tazminatın hukuki niteliğine ilişkin öğretide tartışmalar bulunmaktadır. Bir görüş uyarınca manevi tazminatın cezalandırıcı ve önleyici niteliği bulunmaktadır. Bu görüş uyarınca manevi tazminatla birlikte ödenen parayla zarar verenin cezalandırıldığı ve zarar görenin intikam duygusunun tatmin edildiği ifade edilmektedir. Ancak burada cezalandırma niteliği taşıması halinde kusurun aranması gerektiğini ifade eden başka bir görüş ise bu görüşü eleştirmektedir. Başka bir görüş ise manevi tazminatın zarar görende ortaya çıkan acı elem ve kederi dindirerek azaltıcı tatmin arayışı olduğu ifade edilir[46].
Manevi tazminatın somut olayın koşullarına göre hakkaniyete uygun şekilde karar verilmesi gerekir. Bu bağlamda tazminatın sadaka niyetinde olmaması ve aynı zamanda da kazanç kaynağı olmaması gerekir. Mağdura verilen tazminatın yüksek meblağlarda olması davalının durumunun göz önünde bulundurulmaksızın karar verilmesi de hakkaniyete uygun düşmez. Bu nedenle tarafların şartları ve somut olayın özelliklerine göre mahkeme tarafından karar verilmesi gerekir.
Saldırının kınanması veya haksız saldırının yapıldığında yönelik kararın kamuoyuna duyurulması da kimi zorluklar da beraberinde getirir. Mahkeme tarafından verilen kararın yayının ne şekilde yapılacağı ve bunun gerekli olup olmamasıyla birlikte yayının nerede ve ne şekilde yapılacağına ilişkin değerlendirmenin uygun şekilde yapılması gerekmektedir. Mahkeme tarafından somut olayın şartlarına ilişkin kararın verilmesiyle birlikte bu hususa yönelik kararın da verilmesi gerekmektedir. Mahkemenin bu konuda takdir yetkisi bulunmakla birlikte doğru ve uygun nedene dayanılarak hareket edilmesi gerekir[47].
SONUÇ
Bireylerin sahip oldukları haklardan yararlanması, kişinin sahip olduğu hak ve değerler için gerekmektedir. Kişilerin sahip olduğu kişisel değerleri üzerinde hak, kişilik hakkı olarak nitelendirilir. Kişilerin kişisel değerlerine ilişkin hakları kişilik hakkı olarak nitelendirilmektedir. Kişisel değerlerden biri olarak değerlendirilerek kişilerin özel yaşamı ve sır çevresinin özel bir şekilde yaşama ve insanca bir yaşamın devamlılığı bakımından zorunludur. Uluslararası düzenlemelerde ve hukukumuzda korunan özel yaşam hakkının temel hak ve özgürlükle yakından ilgili olduğu görülmektedir. Bu bağlamda kişilerin özgürlüğüne ilişkin sınırlamaların yalnızca kanunen dayanağın olması halinde söz konusu olabilir.
Özel yaşamın gizliliğine ilişkin kişiler bakımından bir ayrıma gidildiği görülür. Burada kamuya mal olunan kimselerin ve kamuya mal olmayan kişilere ilişkin bir ayrımın yapıldığı görülmektedir. Söz konusu bu ayrımla birlikte toplum tarafından tanınan kişilerin gizli ve özel yaşamına ilişkin bölümün daraldığı ve onların yalnızca kamuyu ilgilendiren hayatlarının kamuoyunu ilgilendirmesi nedeniyle bu bağlamda konu unsuru olduğu görülmektedir.
Özel yaşamada müdahaleyi gerçekleştiren kimselerin diğer kişilik haklarında görüldüğü gibi koruyucu davalar ile zararın giderilmesi davaları ile korumanın sağlandığı görülmektedir. Söz konusu bu düzenlemelerin dışında kendine has bir kurum olan cevap ve düzeltme hakkının kullanılması da mümkündür.
KAYNAKÇA
Ağar, H. B., Türk Hukukunda Özel Hayatın Gizliliği, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2019.
Alkan, F., Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Bağlamında Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2019.
Arslan Öncü G., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Özel Yaşamın Korunması Hakkı, İstanbul, Beta, 2011.
Gözübüyük Ş./Gölcüklü F., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, 8. Baskı, Ankara, Turhan Kitabevi, 2009.
Gümüş, T., Devletin Pozitif Yükümlülükleri Ekseninde Özel Hayata Saygı Hakkı, Ankara, Adalet Yayınevi, 2016.
Günaydın, Ş., İnsan Hakları Kapsamında özel Hayatın Gizliliği ve Korunması Hakkı, Adana 2007.
Hafızoğulları, Z., İnsan hakkı olarak Kişilik Hakları ve Kişilik Haklarının Korunması, Ankara 1999.
Kaboğlu, İ., Özgürlükler Hukuku, 4. Baskı, İstanbul, 2002.
Kahraman, E., Özel Hayatın Gizliliği, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009.
Kaya, E., Özel Hayata Gizli Bakış, Hukuk Gündemi Dergisi, Eylül- Ekim Kasım sayısı, Ankara 2006.
Oğuzman, K., Seliçi, Ö., Oktay Özdemir, S., Kişiler Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2018.
Oğuzman, M.K., Barlas, N., Medeni Hukuk, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2018.
Polater, Y., Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması, Adalet yayınları, Ankara, 2010.
Serozan, R., Medeni Hukuk, Vedat, İstanbul, 2017.
Sözüer, E., Unutulma Hakkı, On İki Levha, İstanbul, 2017.
Üstündağ, S. Medeni Yargılama Hukuku, C. 2, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2000.
--------------
[1] Ağar, H. B., Türk Hukukunda Özel Hayatın Gizliliği, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2019.
[2] Gümüş, T., Devletin Pozitif Yükümlülükleri Ekseninde Özel Hayata Saygı Hakkı, Ankara, Adalet Yayınevi, 2016.
[3] Hafızoğulları, Zeki, İnsan hakkı olarak Kişilik Hakları ve Kişilik Haklarının Korunması, Ankara 1999.
[4] Kahraman, E., Özel Hayatın Gizliliği, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009.
[5] Kaya, E., Özel Hayata Gizli Bakış, Hukuk Gündemi Dergisi, Eylül- Ekim Kasım sayısı, Ankara 2006.
[6] Polater, Y., Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması, Adalet yayınları, Ankara, 2010.
[7] Sözüer, E., Unutulma Hakkı, On İki Levha, İstanbul, 2017.
[8] Sözüer, 2017.
[9] Günaydın, Ş., İnsan Hakları Kapsamında özel Hayatın Gizliliği ve Korunması Hakkı, Adana 2007.
[10] Günaydın, 2007.
[11] Arslan Öncü G., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Özel Yaşamın Korunması Hakkı, İstanbul, Beta, 2011.
[12] Alkan, F., Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Bağlamında Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2019.
[13] Alkan, 2019.
[14] Gümüş, 2016.
[15] Gümüş, 2016.
[16] Kaboğlu, İ., Özgürlükler Hukuku, 4. Baskı, İstanbul, 2002.
[17] Kaboğlu, 2002.
[18] Hafızoğulları, 1999.
[19] Ağar, 2019.
[20] Ağar, 2019.
[21] Alkan, 2019.
[22] Gözübüyük Ş./Gölcüklü F., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, 8. Baskı, Ankara, Turhan Kitabevi, 2009.
[23] Gözübüyük & Gölcüklü, 2009.
[24] Gözübüyük & Gölcüklü, 2009.
[25] Alkan, 2019.
[26] Kaboğlu, 2002.
[27] Kaboğlu, 2002.
[28] Polater, 2010.
[29] Polater, 2010.
[30] Günaydın, 2007.
[31] Arslan Öncü, 2011.
[32] Arslan Öncü, 2011.
[33] Gözübüyük & Gölcüklü, 2009.
[34] Alkan, 2019.
[35] Oğuzman, K., Seliçi, Ö., Oktay Özdemir, S., Kişiler Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2018.
[36] Oğuzman, M.K., Barlas, N., Medeni Hukuk, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2018.
[37] Oğuzman & Barlas, 2018.
[38] Oğuzman & Barlas, 2018.
[39] Serozan, R., Medeni Hukuk, Vedat, İstanbul, 2017.
[40] Üstündağ, S. Medeni Yargılama Hukuku, C. 2, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2000.
[41] Üstündağ, 2000.
[42] Oğuzman & Barlas, 2018.
[43] Hafızoğulları, 1999.
[44] Günaydın, 2007.
[45] Arslan Öncü, 2011.
[46] Arslan Öncü, 2011.
[47] Kahraman, 2009.