Toplumda, kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken sadakatle hareket edeceği ve görevlerinin gereklerine uygun davranacağına dair bir güven ve inanç yerleşmiştir. Bu güvenin korunması, devletin sürekliliğini sağlama açısından büyük önem taşımaktadır. Kamu idaresine olan güvenin zedelenmesine neden olan fiillerden biri de kamu görevlilerinin kişilerin mallarının üstünde usulsüz tasarrufta bulunmasıdır. Bu suç, başta Türk Ceza Kanunu (TCK) olmak üzere çeşitli yasal düzenlemelerle cezai yaptırımlara tabi tutulmuştur.

Eski TCK’nun 246. maddesinde “memurların başkalarını mülkiyetini ihlal suçu” şeklinde yer almıştır. Bu maddede “Hükümet memurları tarafından bir kimsenin emval ve emlâki cebren iştira ve fuzuli iddia ile haksız yere zapt olunmak veyahut sattırılmak ve menafii amme için lüzumu sabit olmadıkça ve kanunu mucibince behası peşin verilmedikçe tasarruf hakları iptal olunmak gibi haller vuku bulursa o emval ve emlâk aynen ve mevcut olmadığı halde kıymeti nakden sahibine reddettirilip buna mütecasir olan memur cürmünün derecesine göre üç aydan iki seneye kadar hapis ve memuriyetten muvakkaten mahrumiyet cezasiyle cezalandırılır.” şeklinde hükmedilmiştir. 5237 sayılı Yeni TCK’da ise 261. maddede “kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf” şeklinde düzenlenmiştir.

KORUNAN HUKUKİ DEĞER

Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf suçu, TCK’nın “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” bölümünde düzenlenmiştir.  Bu kapsamda korunan hukuki değer, kamu görevlisine kamu görevlisi sıfatından dolayı duyulan güvendir. Nitekim kamu görevlisi bir devlet ajanı olarak bulunduğu idarede devleti temsil etmektedir. Bunun dışında kişilerin malları söz konusu olduğundan korunan hukuki değerlerden bir diğeri ise kişilerin mülkiyet hakkıdır.

MADDİ UNSURLAR

SUÇUN KONUSU

Suçun konusu, suç işleyen her eylemin bir öznesi vardır ve suçun konusu denildiğinde, genellikle tipik eylemin gerçekleştirildiği kişi veya şey akla gelmektedir. Buna göre, suçun ne olduğunu, hangi eylemin veya davranışın hukuka aykırı kabul edildiğini ve suçun ne tür bir zarara veya tehlikeye yol açtığını ifade etmektedir. Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf suçunda suçun vuku bulduğu konu kişilerin taşınır veya taşınmaz eşyalarıdır. Eşya, hukuk düzeninde bir şeyin; maddi bir varlığa sahip olması, sınırlarının belirli olması, üzerinde hâkimiyet kurulabilir olması ve kişisel olmaması gerekmektedir. Ayrıca eşyanın ekonomik değere sahip olması gerekmez. Belirtilen dört unsuru taşıyan şey, eşya olarak nitelendirilecek ve suçun konusunu oluşturabilecektir. Ekonomik değere sahip olmayan eşyalar da suçun konusunu oluşturmaya elverişlidir[1].

FAİL VE MAĞDUR

Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf suçu özgü bir suçtur. Suçun failinin, ancak kamu görevlisi olabileceği belirtilmiştir. Kamu görevlisi ise TCK m. 6/1-c’ye göre kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişidir.

Mağdur, korunan hukuki değerler göz önünde bulundurulduğunda toplumu oluşturan bütün bireylerdir. Üzerinde usulsüz tasarrufta bulunulan eşya ya da eşyaların sahibi olan kişiler ise suçtan zarar gören konumundadır.

FİİL

Tasarruf, sözlükte “Bir şeye sahip olma ve onu istediği gibi kullanma yetkisi” şeklinde tanımlanmıştır. Eşya üzerinde tasarruf ise genel itibariyle eşya üzerinde doğrudan mülkiyet hakkını veya sınırlı ayni hakları etkileyen hukuki işlemleri ifade etmektedir. Tasarruf yetkisi eşyayı terk, tahrip etme ya da tüketme gibi fiilî tasarruf; aynî hakkı devretme veya sınırlı aynî hak konusu yapma (irtifak, taşınmaz yükü ve rehin) gibi hukuksal tasarruf yetkileri şeklinde ayrılabilmektedir. Kanunda “kişilerin taşınır veya taşınmaz malları üzerinde, karşılık ödenmek suretiyle de olsa, zorla tasarrufta bulunan...” denilmek suretiyle suçu meydana getirecek olan icra hareketler sınırlı biçimde sayılmayıp fiil unsuru muğlâk bırakılmıştır. Kanunda hareketin gerçekleştirme şekli üzerinde durulmamış, hareket somutlaştırılmamış ise serbest hareketli suçtan bahsetmemiz mümkündür[2]. Örnek olarak; Muhtar olarak görev yapan sanığın, kamulaştırma kararı olmaksızın veya malikinin rızası alınmadan, katılanın hissesinin bulunduğu 1617 parsel nolu taşınmazdan kanalizasyon borusu geçirdiği olayı[3], sanığın kamulaştırma kararı olmaksızın veya malikinin rızası alınmadan yol çalışması amacıyla belediye görevlilerince yapılan çalışmalarda katılana ait taşınmaz sınırlarında bulunan ağaçların kesilmesi ve arazisinin bir kısmının da bu yol içine dâhil edilmesi talimatı vermek suretiyle katılanın mağduriyetine neden olduğu olayı[4] gösterilebilmektedir.

Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf suçunun tehlike suçu olduğunu eklemekte fayda vardır. Zira kanun koyucu usulsüz tasarruf sonucu eşyada zarar meydana gelmesini, eşyanın gasp edilmesini ya da yok olmasını aramamıştır. Suçun tamamlanması için hukuki manada bir zarar meydana gelmesinin arandığı suçlara zarar suçları, yalnızca zarar oluşma ihtimalinin yeterli olduğu suçlara tehlike suçları denilmektedir[5]. Suçun meydana gelmesi için kamu görevlisinin bu mallar üzerinde görevinin gerekleriyle bağ­daşmayan bir surette tasarrufta bulunması yeterlidir. Fiil unsuru kapsamında madde gerekçesinde “aynı zamanda kamulaştırma hususundaki kurallara uymadan kişilerin mallarına elkonulmasını da cezalandırmaktadır.” şeklinde belirtildiği üzere usulsüz tasarrufun ilk akla gelen örneği hukuka aykırı biçimde gerçekleştirilen kamulaştırma faaliyetleridir. Yani kamulaştırmasız el atma yalnızca idarenin haksız fiili olmayıp aynı zamanda TCK m.261 kapsamında suç niteliğine haizdir. Kamu görevlisinin zorla tasarrufa konu malın sahibine önceden veya sonradan malın bedelinin ödenmesi suçun oluşmasını ve niteliğini etkilemeyecektir, bu husus “karşılık ödemek suretiyle de olsa” ibaresiyle madde metninde belirtildiğinden malın karşılığını ödemesi eylemi hukuka uygun hale getirmeyecektir.

MANEVİ UNSUR

Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf suçu bakımından failin genel kastı aranmaktadır. Suça ilişkin olarak kanunda ayrıca taksirle işlenebilme halinde cezalandırılmaya dair özel hüküm olmadığından taksirle işlenebilmesi mümkün değildir.

HUKUKA AYKIRILIK UNSURU

Suçun bir diğer unsuru olarak hukuka aykırılık, gerçekleştirilen fiile hukuk düzeni tarafından cevaz verilmemesi, fiilin tüm hukuk düzeni ile çelişki ve çatışma hâlinde olmasıdır. Yalnızca istisnai hâllerde hukuk düzeni, hukuka uygunluk nedenleri olarak tanımladığımız durumlarda şartların sağlanması halinde fiil artık suç teşkil etmez ve hukuka aykırılığı ortadan kaldırır[6]. Failin kişilerin taşınır veya taşınmaz malları üzerinde karşılık ödenmek suretiyle de olsa zorla tasarrufta bulunmasıyla tipiklik gerçekleşmiş olur. Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran hukuka uygunluk nedenleri tüm suçlarda olduğu gibi kamuya gerekli şeylerin yokluğuna neden olma suçunda da uygulanabilir gözükse de pratik olarak hukuka uygunluk nedenlerinin bu suç açısından uygulanması mümkün gözükmemektedir.

SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ

TEŞEBBÜS

Teşebbüs, başlangıçta var olan bir suç işleme kastıyla birlikte suç tanımındaki fiillerin ya da fiilin icrasına elverişli hareketlerle başlanılması fakat failin elinde olmayan sebeplerle bu fiile ilişkin icra hareketlerinin tamamlanamaması veya tamamlanmasına rağmen neticeli bir suç olduğu hallerde neticeye ulaşılamamasıdır[7].

Buna göre olayın özellikleri göz önünde bulundurulup (örneğin failin kamulaştırma kararı olmadan yol yapım faaliyetleri esnasında başka bir kişinin taşınmazının bahçesini yıkmak üzereyken yakalanıp durdurulması) tehlike suçuna neden olan hareketin parçalara bölünebildiği durumlarda kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf suçuna teşebbüs mümkündür.

İŞTİRAK

Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf suçu, özgü bir suç olduğundan aynı işi taahhüdünde bulunmuş birden fazla gerçek kişi bu suçu müşterek fail olarak işleyebilecektir. Bu kişiler dışında suça iştirak eden kişiler katkılarına göre yardım eden veya azmettiren olarak şerik sıfatıyla cezai sorumluluğa sahip olacaktır.

İÇTİMA

Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf suçunun madde metninde “fiil daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde” denilmek suretiyle tali norm niteliğine haiz olduğu belirtilmiştir. Bir norm, açıkça veya örtülü bir şekilde, başka bir normun uygulanabilmesi için onun gerisine çekilirse, bu norma tali norm ismi verilir ve böylece tali normun sonralığı ilkesi söz konusu olur. Yargıtay’a konu olmuş bir olayda buna ilişkin “… İlçesi…Beldesi Belediye Başkanı olan sanığın kamulaştırma kararı olmaksızın veya malikinin rızası alınmadan istinat duvarı yapmak amacıyla belediye görevlilerince yapılan çalışmalarda katılana ait taşınmaz sınırlarındaki eski ahır ve tuvaletin kaldırılarak yerine istinat duvarı yapılması için onay vermek suretiyle katılanın mağduriyetine neden olduğu iddia edilen olayda, sanığın eyleminin TCK’nın 151/1 maddesinde düzenlenen mala zarar verme suçunu veya TCK’nın 261. maddesinde “İlgili kanunlarda belirlenen koşullara aykırı olduğunu bilerek, kişilerin taşınır veya taşınmaz malları üzerinde, karşılık ödenmek suretiyle de olsa, zorla tasarrufta bulunan kamu görevlisi, fiil daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenen kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf suçunu oluşturabileceği…”[8] şeklinde ifade edilmiştir.

YAPTIRIM

TCK m. 261’de düzenlenmiş kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf suçu için öngörülen ceza, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiştir. Görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir. Söz konusu suçun cezası dikkate alındığında bu suça ilişkin ceza davası zamanaşımı süresi 8 yıldır.

(Bu köşe yazısı, Avukat Maşallah MARAL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

KAYNAKÇA

OĞUZMAN M. Kemal vdğr., Eşya Hukuku, Filiz Kitapevi, 15. Bası, İstanbul.

DEMİRBAŞ Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 8. Baskı.

ARTUK Mehmet Emin , GÖKCEN Ahmet, v.dğr., Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınları, 13.Baskı.

CENTEL Nur, vdğr., Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınları, 9.Bası.

-----------------

[1] OĞUZMAN M. Kemal vdğr., Eşya Hukuku, Filiz Kitapevi, 15. Bası, İstanbul, s.5-10.

[2] ARTUK, Mehmet Emin, GÖKCEN Ahmet v.dğr., Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınları, 13.Baskı, s.329.

[3] Yargıtay 5. CD, E.  2014/8360,  K. 2017/2567,  T. 12.06.2017.

[4] Yargıtay 5. CD, E. 2014/8305, K. 2017/2534,  T.7.06.2017.

[5] CENTEL Nur, vdğr., Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınları, 9.Bası, 260-262.

[6] DEMİRBAŞ Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 8. Baskı, s.254.

[7] Artuk/Gökcen, s.676.

[8] Yargıtay 5. CD, E. 2014/11551, K. 2018/4240, T. 05.06.2018.