KİŞİLERİN KENDİNİ YARGI MENSUBU VEYA KOLLUK GÖREVLİSİ OLARAK TANITARAK DOLANDIRICILIK SUÇUNUN İŞLENMESİ

Abone Ol

Dolandırıcılık suçu çok eski zamanlardan beri şekil değiştirerek günümüze kadar gelmektedir. Yaşadığımız çağda kolay para kazanmanın bir yolu olarak görülen bu suç tipi sebebiyle birçok vatandaş mağdur olmaktadır.

Dolandırıcılık suçunun temel hali, Türk Ceza Kanunu Madde 157- (1) "Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası verilir." şeklinde açıklanmıştır.

Ancak suçun tanımındaki hileli davranış terimi çok geniş bir anlam içermektedir. Bu da dolandırıcılık suçunun farklı şekillerde işlenebilmesini sağlamaktadır. Bu yazımızda dolandırıcılık suçunun nitelikli hallerinden olan TCK 158maddesi l bendindeki ‘’Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle işlenmesi hallerinden kamu görevlisi olarak tanıtarak işlenen nitelikli hali inceleyeceağiz.

Dolandırıcılar, vatandaşa kendilerini hakim, savcı, avukat, uzlaştırmacı, polis olarak tanıtıp; haklarında cezai işlem uygulanacağı yönünde kuvvetli delillerin olduğunu ve bir miktar paranın bir banka hesabına yatırılmasını veya bankadaki paraların çekilerek belli bir noktaya bırakılmasını istemektedir.

Son zamanlarda bu suç tipinde mağdur genellikle iki şekilde kandırılmaktadır. Bunlardan birincisi kişinin banka hesaplarının terörizm faaliyetlerinde veya suçtan elde edilen gelirin aklanmasında kullanılmış olduğu yönünde kuvvetli suç şüphesi olduğu ve kişinin hakkında yasal işlem başlatılacağı hususunda  korkutularak, sözüm ona devletin karşılaşmış olduğu zararın giderilmesi adı altında bir miktar parayı belli bir hesaba göndermeleri veya parayı bir yere bırakmaları gerektiği şeklinde olmaktadır. Bu şekilde ikna edilerek dolandırıcılık suçunun mağduru olmanın eğitim düzeyiyle veya yaşla bir bağlantısı bulunmadığı kanısındayız. Her kesimden ve her yaştan insan  bu şekilde korkutularak bu suçun mağduru olabilmektedir.

İstanbul ilinde ikna yoluyla dolandırıcılık yöntemleri hakkında 414 mağdur üzerinde yapılan çalışmada 35 yaş üstü mağdurların %72lik bir orana sahip olduğu görülmüştür. (BAHAR, s.152. )[1]Ayrıca 2019 yılında Birleşik Krallık’ta ikamet eden 11.780 katılımcı üzerinde yapılan bir araştırmada kitle iletişim teknolojileri kullanılarak gerçekleştirilen dolandırıcılık suçlarında daha eğitimli kişilerin dolandırıcılığı tespit edebilecekleri inancına sahip olma olasılıkları daha yüksek olduğundan hileli hareketleri meydana getiren ikna ve aldatma ipuçlarını aramak için daha az çaba harcadıkları tespit edilmiştir. [2]

İkincisi ise daha sistematik olan sosyal medya üzerinden genç bir kadın veya erkek hesabı ile vatandaşın arkadaşlık kurması sonucu olmaktadır. Vatandaş yaşıtı bir kişi ile konuştuğunu düşünüp arkadaşlığını ilerleterek cinsel konularda sohbet ettirilmektedir.

Bu sohbet neticesinde mesaj arama ve ses kayıtlarının alınması ile delil elde edip, hakkında cinsel tacizden ve hatta konuştuğu kişinin yaşının küçük olduğunu belirterek daha vahim bir suçundan dolayı suç duyurusunda bulunulacağı yönünde korkutularak dolandırıcılık suçu işlenmektedir. Bu suçtan cezalandırılacağı yönünde uzlaştırmacı veya avukat gibi konuşarak belli bir miktar para yatırılması halinde şikayet edilmeyeceği hakkında sahte uzlaşma belgesi düzenlemektedirler. Bu durumda da sahtecilik suçu  işlenmiş olmaktadır.

Bu tür dolandırıcılığın mağduru genellikle erkekler olmaktadır. Yaş ve statü fark etmeksizin birçok erkek mağdur sosyal medya aracılığıyla tanıştığı kişiyle cinsel konularda sohbet etmektedir. Hatta karşısındaki kişinin göndermiş olduğu resimlere güvenerek kendisi de fotoğraf gönderebilmektedir. Bu fotoğrafları tek ve süreli görüntüleme yoluyla gönderdiğinden kaydedilemeyeceğini düşünse de dolandırıcıların ekran kaydetme programlarını kullanarak bu resimleri kaydettikleri bilinmektedir.

Öncelikle mağduru uzlaşma yoluyla şikayet etmeyecekleri yönünde kandırıp bir miktar para talep ederek, sahte uzlaşma belgesini imzaladıktan sonra elde ettikleri resimleri mağdurun ailesine ve sosyal medya mecralarında paylaşılacağı konusunda şantaj yapmak suretiyle de para talep ettikleri ve buna boyun eğen mağdurları uzun süreler sömürdükleri bilinmektedir. Mağdur ekonomik ve psikolojik anlamda zarara uğratılmaktadır. Hatta bu gibi şantajlar nedeniyle intihara sürüklenen mağdurlar bile bulunmaktadır.

5271 sayılı CMK'nın 253'üncü maddesinin 3'üncü fıkrası gereğince, “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” uzlaşma kapsamında değildir.

Unutulmamalıdır ki hiçbir yargı mensubu ve hiçbir kolluk görevlisi vatandaştan para alarak hakkındaki dosyanın kapatılmasını sağlayacağı yönünde bir eylemde bulunamaz. Dolandırıcılara karşı daha dikkatli olunmalı, hukuk sistemimize güvenilmeli, bu tarz durumlar ile karşılaşıldığında alanında uzman bir avukat ile birlikte  kolluk birimlerine başvurulmalıdır.  

-----------

[1] BAHAR, Atalay: İkna Yoluşla Dolandırıcılık: Dolandırıcılık Faaliyetlerinde İkna ve Etkili İletişim Yöntemlerinin Tespiti Üzerine Bir Araştırma, Türkiye İletişim Araştırmaları Dergisi, S. 35, 2020, s.141. 152

[2] WHITTY, Monica T.: Predicting Susceptibility to Cyber-Fraud Victimhood, Journal of Financial Crime, C. 26, S. 1, 2019, s.288.