Ben izleyemedim. Çığlık atarak kapattım. Dengem bozuldu. Doldum doldum taştım. Geceyi zor sabah ettim. 8’de adliyeye koştum.
Hemen Sulh Ceza Hâkimliği ’ne başvurdum.
Tevziden ilgili hâkimliği öğrendim. Dosyanın getirilmesini bekliyorum. Dosya geldi, memur hâkimin yanına gitti. Bir süre sonra hâkim beni çağırdı.
Odasına girdim. “Avukat hanım, yasal dayanağınız nedir” dedi?
“5651 sayılı yasanın 8nci ve 9ncu maddeleri çok net; çocuğun cinsel istismarı görüntüleri içeren videolara erişim engellenir diyor hatta TİB bunları re’sen de engelleyebilir. Başvuru direk TİB’e bile yapılabilir. 9ncu maddeye göre de kişilik hakkı zarar gören gerçek ve tüzel kişiler Sulh Ceza Hâkimliğinden engelleme talep edebilir” dedim. Ve de kamu yararına kullanılması gereken velayet hakkını, konunun kamuyu ilgilendirdiğini bir anne bir kadın olarak görüntülerden rahatsızlık duyduğumu ve çocuğun görüntülerinin bu şekilde paylaşılmaya devam ettiği sürece istismarın da devam ettiğini ekledim.
Kendime göre son derece haklı ve geçerli sebeplerim var. Daha önce de yaptım. Benim FBI ‘a video engelletmişliğim bile var. Çocuk istismarlarını affetmiyorum, üşenmiyorum da. Teek teek uğraşıyorum. Neyse…
Hâkim demesin mi burada kişilik hakkı ihlal edilen sen değilsin.
Ben hala kamu vicdanı, çocuğun kişilik hakkı, psikolojisi, izleyenlerin psikolojisi, sayıyorum… Yok. “Yetkili ben değilim,Kayseri”, “Ben karar veremem” falan derken nevrimi döndüren cümle geldi: “Ben zaten nöbetçiyim!
“Nasıl yani” dedim?
“Ben nöbetçiyim ve canımı sıkmak istemiyorum, bu nöbetçi hâkimin işi midir?”
“Ya kimin?” dedim? “Kimin işidir bu? Tevzide sizi ben seçmedim” dedim. “Otomatik size düştü.” “Bilsem zaten gelmezdim…”
Hayır nöbetçi olduğu günler kendine düşen dosyaları kabul etmiyor mu hakimler mesele nedir?
Baktım el hareketleriyle beni kovuyor. ”Zaten burada istismar yok” diye süper ötesi hukuki bir yorumu da oldu. ( Kadın 30’u cinsel istismardan olmak üzere toplam 46 sene almış)
Son hamlemi yapayım dedim. “Bu karar sizi siyaseten sıkıntıya sokmaz. Aksine toplum alkışlar böyle bir kararı”
Gururuna dokunmuş olacak ki kızdı “Ama” dedi “siz konuyu başka tarafa çekiyorsunuz”.
“Vallahi konuyu ben çekmiyorum, makam itibariyle tam göbeğindesiniz”. ”Ama” dedim “ben yanmazsam sen yanmazsan kim yanacak! Küçücük bir çocuk hakkında karar vermeye bile çekinecek miyiz, işte bu hale geldik…”
Hararetli ve gergin bir tartışmanın ardından bana açıkça “Yarın bir daha başvurun başkası karar versin, başka bölgede başvursaydınız nasıl olurdu?” dedi.
Yanlış mı anladım bilmiyorum ama galiba hâkim bana burada bir tüyo verdi…
Gerilimli bir konuşma ardından konuyu hukukihaber.net’e yazacağımı söylediğimde “Hele bana bir hakaret edin o zaman ben de yapacağımı bilirim” deyip “HSYK’ya da şikayet edin” diyerek açıkça gözdağı veren ve de HSYK’daki yerinin (anladığım kadarıyla) sağlamlığını vurgulamak isteyen bu hakimin odasından çıktım çıkmasına ama dünya da başıma yıkıldı.
Makatına oklava sokulan bir küçük çocuğun görüntülerine erişimi engellemekte tereddüt eden, insiyatif al(a)mayan, hiç değilse talebimi ihbar kabul edip TİB’e ya da yetkili olduğunu düşündüğü makama yollamayı bile düşünmeden direk talebimi reddeden bu hâkim karşısında öyle çaresiz öyle çaresiz kaldım ki gözyaşlarımı tutamadım.
Üzerimde cüppe, elimde karar, öyle ağlamışım ki hiç tanımadığım bir avukat bey kolumdan tuttu yolda, oturttu banka, peçete verdi. “N’oluyor” dedi. Meseleyi hıçkırarak anlattım. Adamcağız ne diyeceğini şaşırdı.
Kime gideceğimi bilemeden anlamsızca dolaşırken yerinde bulduğum ilk Başsavcı Vekilinin odasına daldım. Neden derseniz bilmiyorum. Adalet Komisyon Başkanı’na da gidebilirdim ama bana direk Allah’a bağlıymış gibi gelen (sümme haşa!!!) bu bazı Sulh Ceza Hakimleri’ni sağa sola şikayet ederek günah işlemek de istemiyordum. Beni ağlarken gören bu başsavcı vekili de yaşananlar karşısında sessiz kalmayı tercih etti. Sadece uzattığı peçeteyi, “mücadele, bizlerden sonra sizler, demokrasi ve hukuk” dediğini hatırlıyorum. Gerisi hep gözyaşı…
Bugüne kadar çok dava kaybettim kazandım, taleplerim kabul oldu ya da reddedildi. Ağladığımı hiç hatırlamıyorum. Hiç bir hâkim savcıya hınçlanmadım. Şahsileştirmedim. Ama bugün ben bir avukat değil anneydim. Tek düşündüğüm dosyadan bir şekilde çıkarılan ve suçun delili olan bu görüntülerin benim çocuğuma ait olması ve milyonlarca insan tarafından izlenmesi halinde ne hissedeceğimdi…
Sonuçta ben adliyede iki gözü iki çeşme gezerken Baro Odasına gittim. O an odada bulunan tüm meslektaşlarım ağızları açık, olanları dinlerken bir yandan da başvuru hakkım olup olmadığını kararın hukukiliğini, erişim engelinin mümkün olup olmadığını, Savcılık kanalı ile başvurmayı, Aile Mahkemesinin yetkisine girip girmeyeceğini tartışıyorduk. Ne yapalım nasıl yapalım derken bizzat tanışıklığı olan bir üstadımız Kayseri Barosu Başkanı’nı aradı. Sn. Av. Fevzi Konaç da başvuru yapıldığını ve öğleden sonra kararın yazılacağını söylediğinde içime serin sular serpildi. Meğer habersizce aynı başvuruyu aynı anda yapmışız.
Sonra başladım kararı beklemeye.
Kayseri 2. Sulh Ceza Hakimliği, 2015/3662 sayılı D.İş kararı ile kişilik hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişi ve tüzel kişiliklerin erişimin engellenmesini isteyebileceğine dikkat çekerek Kayseri Barosu’nun bu doğrultudaki talebini kabul etti. Benim başvurduğum hâkimlik ise kişilik hakkımın ihlal edilmediği gerekçesi ile talebimi reddetti. Ama kararını yazmadan önce şifahen “Ben sabah sabah canımı sıkmak istemiyorum” da dedi. Aynı konuda aynı gün çıkan iki farklı Sulh Ceza Hâkimliği kararı…
Sulh Ceza Hâkimliklerinde bu yaşadığım ilk değil. Kararı verse bile yasağı koydurmaya cesaret edemeyenler, “Siyasi değil değil mi” diye soranlar, açıktan “Başımıza bir iş gelmesin de “ diyenler…
Nefret ettim . İşimin oraya düşmesini hiç istemiyorum.(İşini iyi yapanları tenzih ederim). Hâkim savcılara olan saygım her seferinde azalıyor (yine söyleyeyim işini iyi yapanları tenzih ederim)
Olaydı bir Cumhurbaşkanı’na hakaret, bırakın videoya erişim çocuğa erişim bile engellenirdi. Ama makatına oklava sokulan 5 yaşındaki bir çocuğun var mı bir hakaret kadar kıymeti bu ülkede sorarım size.
Derken birden bir sıçradım.
Meğersem duruşma beklerken içim geçmiş
Daha dünyada oklava icat edilmemiş
Hiçbir çocuk istismara uğramamış
Yargı ne bağımsızlığını ne cesaretini kaybetmemiş
Sulh Ceza Hâkimliği diye bir kurum kurulmamış…
Nasıl rahatladım bilemezsiniz.
Dedim kendime, Feyza, Sen bu ülkeyi ne sandın, bu ülkede, KAYSERİ’DE HÂKİMLER VAR!
Dipnot: Kayseri Barosu Başkanı Sn.Fevzi Konaç’a ve Kayseri 2. Sulh Ceza Hâkimi Mehmet Ramazanoğlu’na bir anne olarak sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Feyza Altun Meriç tarafından sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)