KATILANIN ÖLMESİ HALİNDE UZLAŞMA HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASI KOŞULLARI

Abone Ol

Şikâyet ve kamu davasına katılma birbirinden farklı kavramlardır. Bu iki kurum arasında bir ilişki olsa da, bu kavramların aynı olduğu söylenemez.

Şikâyet kavramı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 73. Maddesinde hüküm altına alınmıştır. Bu yasal düzenlemeden hareketle şikâyet, kamu adına takibi mümkün olmayan suçlar bakımından bir soruşturma ve kovuşturma şartı olarak değerlendirilmiştir.

Şikâyet, eyleme ilişkindir; kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Bu yüzden kural olarak mirasçılara intikal etmez. Bu kuralın istisnasına 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 131/2. maddesinde yer verilmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 131/2. maddesine göre; Mağdur, şikâyet etmeden önce ölürse veya suç ölmüş olan kişinin hatırasına karşı işlenmiş ise; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikâyette bulunulabilir.

Şikâyet şartı, takibi şikâyete bağlı suçlar açısından aranmaktadır. Bu tür suçlar için şikâyet şartının eksikliği halinde soruşturma ve bu nedenle de olası bir kovuşturma yapılamaz.

Katılma kavramı ise 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 237 vd. maddelerinde hüküm altına alınmıştır.

Suçtan doğrudan doğruya zarar gören, mağdur veya malen sorumlunun ilk derece mahkemesindeki kovuşturma aşamasının her noktasında ve hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirmeleri ve katılmak suretiyle, Cumhuriyet Savcısı'nın yanında ve ondan bağımsız olarak bireysel iddia makamını işgal etmeleri mümkündür.

Yasal düzenlemeye göre katılma, ancak kovuşturma evresinde mümkündür. Katılma ile katılan kişi için davaya ilişkin çeşitli hak ve yollar tanınmaktadır.

Kişi katılma hakkının kullanılmaması halinde, şikâyet ortadan kalkmaz. Fakat bu durum yargılama sürecine ilişkin bazı hak ve yetkilerini kullanamamasına neden olur.

Örneğin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “mağdur ile şikâyetçinin hakları” başlıklı 234. maddesindeki düzenlemelere göre, şikâyetçi davaya katılmasa da tanıkların davetini isteme hakkında sahip olmasına karşın, davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma hakkı davaya katılmış olma koşuluna bağlıdır.[1]

Katılma hakkından vazgeçmek ve katıldıktan sonra bu hakkın geri alınması da mümkündür. Yukarıda da belirtildiği üzere şikâyet ile katılma farklı olduklarından, aksinin talep edildiği anlaşılmıyorsa, katılma hakkından vazgeçme şikâyet hakkını düşürmez. Ancak şikâyete bağlı suçlar açısından, katılmayla birlikte şikâyet de geri alınmış ise kovuşturma şartı kalmayacağı için, kamu davası da sona erer. Şikâyet hakkı geri alınmamış ise dava devam eder.[2]

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 243. Maddesine göre; Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilmeleri mümkündür.

Bu yasal düzenleme, katılma kararından sonraki bir süreçte katılanın şikâyetinden vazgeçmesi veya ölmesi halinde katılmanın hükümsüz kalacağına dair bir düzenlemedir.

Bundan başka mirasçıların da katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilecekleri bu yasal düzenleme ile öngörülmüştür.

Bu yasal düzenleme, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olan şikâyet hakkının ölümle sona ermeyeceğini açık bir şekilde hükme bağlamıştır. Burada şikâyetçinin ölüm hali ile katılma kararının hükümsüz hale geleceği vurgulanmaktadır.

Uzlaşma, şikâyet hakkı ve davaya katılma hakkı arasındaki ilişki

Uzlaşma, şikâyet hakkı ve davaya katılma hakkı gibi kurumların, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu kabul edilmektedir.

Bu haklar kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu için sadece suçtan zarar gören kişi tarafından kullanılabilmektedir.

Bu hakların, mal varlığına ilişkin haklardan olmaması nedeniyle mirasçılara geçmesi veya başkasına devredilmesi imkânsızdır.

Yasal düzenlemede, suçtan zarar gören kişi dışındakiler tarafından bu hakların kullanılabileceğinin düzenlediği durumlarda, bu hakların kanunda belirtilen kişilere geçmesi imkân dâhilindedir.

Örneğin; hakaret suçu açısından, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olan şikâyet hakkı ile ilgili olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 131. maddesinin ikinci fıkrasında mağdurun, şikâyet etmeden önce ölmesi halinde ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikâyette bulunulabileceği öngörülmüştür.

Bundan başka kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olan katılma hakkı ile ilgili olarak da 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 243. maddesinde katılan ölürse katılmanın hükümsüz kalacağı ancak mirasçılarının, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilecekleri hüküm altına alınmıştır.

Uzlaşma hakkı da ancak kanuni düzenleme olması halinde mirasçılara geçebilmesi mümkündür.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 243. maddesindeki düzenleme, katılanın ölmesi halinde mirasçılarının, davaya katılanın haklarını takip etmek üzere katılmasını sağlamak amacıyla kanun koyucu tarafından kaleme alınmıştır.

UZLAŞMA HÜKÜMLERİ

Uzlaştırma kurumu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 253 ve 254. maddelerinde hüküm altına alınmıştır. Bu düzenleme ile uzlaşma bir usul hukuku kurumu olarak hüküm altına alınmıştır.

Bilindiği üzere uzlaşma kurumu, fail ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmektedir. Bu açıdan bakıldığında uzlaşma kurumunun maddi hukuka ilişkin bir kurum olduğu da söylenilebilir.

Bu açıklamalar bize, bu kurumun yürürlüğünden önceki olaylara uygulanabileceğini, bu uygulamanın sadece görülmekte olan davalar bakımından geçerli olmayacağını, 5237 sayılı Kanun’un 7/2. maddesindeki “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” şeklinde ve kesinleşen hükümlerde de uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerektiğini işaret etmektedir.[3]

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesi[4] ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma hükümleri yeniden düzenlenmiştir.[5]

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 243. maddesinde “Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilirler. ” şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir.

Miras bırakanın davaya katılmış olması

Mirasçılar, miras bırakanın davaya katılmış olması koşuluyla miras bırakanın haklarını takip edebilmeleri mümkündür.

Miras bırakanın davaya katılmamış olması

Miras bırakan davaya katılmamış ve daha sonra ölmüş ise, bu durumda ölen mağdurun mirasçılarına davaya katılma hakkı tanınmamaktadır.

Bu durumda mirasçıların, ölen mağdurun haklarını takip etmeleri de imkânsızdır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253/6. Maddesinde yer alan düzenlemeye göre; başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanuni temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılacaktır.

Bu düzenlemeye göre; mağdurun kovuşturma aşamasında şikâyetçi olmaması halinde, davaya katılma hakkı bulunmayan mağdurun yasal mirasçıları da mağdurun haklarını takip etmek üzere davaya katılamayacaklardır. Bundan başka bu halde, uzlaşma hükümleri de mağdurun yasal mirasçıları ile sanık arasında yürütülemeyecektir.

Suçtan zarar gören müştekinin ölmeden önce özgür iradesi ile ortaya koyduğu şikâyetçi olduğuna ve uzlaşmak istemediğine ilişkin beyanı hukuken geçerli sayılmalıdır.

Başka bir söylemle, müştekinin ölmeden önceki şikâyetçi olduğuna ve uzlaşmak istemediğine ilişkin beyanı, ölüm nedeniyle yok hükmünde sayılamaz. Burada ayrıca ölen müştekinin mirasçılarına yönelik uzlaşma girişiminde bulunulması da ihtiyaç duyulmayacaktır.[6]

Yargıtay, kovuşturma aşamasında, müştekinin davaya katılmaması ve sonradan ölmesi halinde, mirasçılarıyla sanık arasında uzlaştırma yapılmasının kanunen mümkün olmadığını bazı kararlarında ifade etmektedir.[7]

SONUÇ

Kovuşturma aşamasında Ölen, davaya katılmış ise, fail ile mirasçılar arasında uzlaşma hükümleri uygulanabilir. Ancak, suçtan zarar gören davaya katılmamış ise, öldükten sonra mirasçılar davada katılan sıfatını alamayacaklardır.

Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliği’nin[8] 7. maddesinin 7. Fıkrasında, soruşturma evresinde mağdur veya suçtan zarar görenin ölümü hâlinde uzlaştırma işleminin sonlandırılacağı ve kovuşturma evresi için 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 243 üncü maddesi hükmünün saklı tutulduğu ifade edilmektedir.

Bu yasal düzenlemeye göre, soruşturma aşamasında, müşteki, mağdur veya suçtan zarar görenin ölümü hâlinde uzlaştırma işlemi sonlandırılacaktır.

Belirtmek gerekir ki, ölen kişi şüpheli konumda ise, Cumhuriyet Savcısı tarafından uzlaştırma işlemleri sonlandırılarak Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi gerekecektir.

Ölen kişi sanık ise mahkemece uzlaştırma işlemleri yapılmaksızın düşme kararı verilecektir.

Şüpheli/sanığın ölmesi halinde doğal olarak uzlaştırma işlemleri yapılamayacaktır. Fakat müşteki taraf ölen şüpheli/sanığın mirasçıları aleyhine (miras red edilmemiş ise ) Hukuk Mahkemesinde tazminat talepleri için dava açabileceklerdir.

Müştekinin ölmeden önce şikâyetçi olduğuna ve uzlaşmak istemediğine ilişkin beyanı geçerlidir. Bu beyan ölüm nedeniyle yok hükmünde sayılamayacaktır. Burada ayrıca ölen müştekinin mirasçılarına yönelik uzlaşma girişiminde bulunulması da ihtiyaç yoktur.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------------------

[1] Y.18.CD, E:2018/1007, K:2019/10948, Teb:18 - 2017/34626, 19.06.2019.

[2] CENTEL Nur/ZAFER Hamide: Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, 2010, s. 810.

[3] YCGK’nun 30.10.2007 tarihli ve 2007/4-200 esas, 2007/219 sayılı ilâmı.

[4] 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik.

[5] Aynı maddenin birinci fıkrasının (b) bendine mevcut (2) ve (3) numaralı alt bentlerden sonra gelmek üzere (3), (5) ve (6) numaralı alt bentler eklenmiştir. Bu bentlere göre, tehdit (madde 106, birinci fıkra), hırsızlık (madde 141), dolandırıcılık (madde 157) suçları uzlaşma kapsamına alınmıştır. 5271 sayılı CMK’nın 253. Maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile “ibaresi madde metninden çıkarılmış, aynı fıkranın ikinci cümlesinde yer alan “Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması halinde uzlaştırma hükümleri uygulanmaz” şeklindeki düzenlemede bir değişiklik yapılmamıştır. Uzlaştırma CMK’nın 253. maddesinde ayrıntılarıyla düzenlenmiş, mahkeme tarafından uzlaştırmaya ilişkin anılan Kanunun 254/1. maddesinde” Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usule göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir.” denilmiştir. CMK’nın 253/6. maddesinde “Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır. ” biçiminde düzenleme yapılmıştır. Yine CMK’nın 253. maddesinin yirmi beşinci fıkrasında; Uzlaştırmacıların nitelikleri, eğitimi, sınavı, görev ve sorumlulukları, denetimi, eğitim verecek kişi, kurum ve kuruluşların nitelikleri ve denetimleri ile uzlaştırmacı sicili, uzlaştırmacılar ve eğitim kurumlarının listelerinin düzenlenmesi, Cumhuriyet başsavcılığı bünyesinde kurulan uzlaştırma bürolarının çalışma usul ve esasları, uzlaştırma teklifi ile müzakere usulü, uzlaştırma anlaşması ve raporda yer alacak konular ile uygulamaya dair diğer hususlara ilişkin usul ve esasların, Adalet Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir. Ayrıca emsal karar için bkz.; Y.4.CD, E: 2017/18692, K: 2017/26604, KT: 30.11.2017.

[6] Y.18. CD,E:2018/1007, K:2019/10948, Teb:18 - 2017/34626, 19/06/2019: “….Bu açıklamalar doğrultusunda, inceleme konusu somut olayda, müşteki SB’nun kollukta vermiş olduğu ifadesinde, sanık LSB’ndan şikayetçi olduğunu, uzlaşmak istemediğini beyan etmiştir. Suçtan zarar gören müşteki SB’nun vefat etmeden önce özgür iradesi ile ortaya koyduğu şikayetçi olduğuna ve uzlaşmak istemediğine ilişkin beyanı hukuken geçerli olup, ölüm nedeniyle yok hükmünde sayılamayacağı gibi ayrıca mirasçılarına yönelik uzlaşma girişiminde bulunulması da gerekmemektedir. TCK’nın 131/2. maddesindeki düzenlemenin somut olayda uygulanma yeri olmadığı gibi, CMK’nın 243. maddesindeki husus da katılmaya ilişkindir. CMK’nın 243. maddesine göre ölüm halinde katılma hükümsüz kalacaktır. Bu durumun şahsa sıkı sıkıya bağlı olan ve ifade edildiği tarihte hukuki sonuç doğuran şikayet hakkını hükümsüz hale getirmeyeceği gözetilmeden anılan Kanun maddesi yanlış yorumlanarak, sanık hakkında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan müştekinin mirasçısı ile sanık arasında uzlaşmanın sağlandığı belirtilerek yazılı biçimde davanın düşürülmesine karar verilmesi, ….BOZULMASINA, …19/06/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi….”

[7] Y.4.CD, E: 2017/18692, K: 2017/26604, KT: 30.11.2017: “….Açıklanan nedenlerle, mağdur …’nın davaya katılmaması karşısında, mirasçılarıyla sanık arasında uzlaştırma yapılması kanunen mümkün değildir. Uzlaştırma bürosunca mağdurun ölmesi nedeniyle uzlaşma sağlanamadığı gerekçesiyle dosyanın iade edilmesi üzerine, infazın kaldığı yerden devamına ilişkin Mustafakemalpaşa 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/04/2017 tarihli ve 2010/51 esas, 2011/31 karar sayılı ek kararına yapılan itirazın reddine karar verilmesi gerekirken, itirazın kabulüyle anılan ek kararın kaldırılmasına ilişkin mercii Bursa 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/05/2017 tarihli ve 2017/602 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunmamaktadır….IV- Sonuç ve Karar: Yukarıda açıklanan nedenlerle,…Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden mercii Bursa 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/05/2017 tarihli ve 2017/602 Değişik İş sayı ile verilip kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre, sonraki işlemlerin, CMK’nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine, 30.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi….”

[8] RG: T. 05.08.2017, S. 30145.