“Karakuşi Kadı’nın Adaleti” ni bilir misiniz?
Bilmeyenler için anlatayım;
Karakuşi kadı bir gün bir fırının önünden geçerken burnuna mis gibi bir koku gelmiş.
Bakmış koku fırından geliyor.
Fırına girmiş ve nar gibi kızarmakta olan bir ördek görmüş.
Demiş; “ben bu ördeği aldım”.
Fırıncı, her ne kadar “bu ördeğin sahibi var” dese de, Kadı bu karşı gelinir mi?
Fırıncı, paket yapmış ve ördeği vermiş.
Az sonra ördeğin sahibi gelmiş ve “hani bizim ördek?” demiş.
Fırıncı ne yapsın, “uçtu” demiş.
Uçardı, uçamazdı, derken kavga başlamış.
Kavga sırasında araya giren bir gayrimüslimin gözü çıkmış.
Gayrimüslimin gözünü çıkardığını gören fırıncı, korkmuş ve başlamış kaçmaya.
Gözü çıkan adam da başlamış fırıncıyı kovalamaya.
Fırıncı kaçarken bir duvarın üstün atlamış ve hamile bir kadının üstüne düşmüş.
Hamile olan kadın çocuğunu düşürmüş.
Bunu gören kadının kocası da düşmüş fırıncının peşine.
Can havliyle kaçmakta olan fırıncı, Yahudi bir vatandaşa çarpmış ve adamı düşürmüş.
Buna kızan Yahudi de başlamış fırıncının peşinden koşmaya.
Derken, zaptiyeler hepsini derdest edip Karakuşi Kadı’nın önüne çıkarmış.
Karakuşi Kadı sırayla sormuş.
Ördeğin sahibi; “bu adam ördeğimi iç etti” demiş.
Karakuşi Kadı fırıncıya sormuş, “ne yaptın bu adamın ördeğini?”
Zavallı fırıncı “sen aldın Kadı efendi” diyememiş tabi, “uçtu” demiş.
Kadı efendi, kara kaplı defterini açmış ve demiş, “ördek tayyardır”, tayyar uçar anlamına gelir, o halde ördeğin uçması suç değil, fırıncının kabahati yok” diyerek fırıncının beraatına karar vermiş.
Kadı, gayrimüslim vatandaşa sormuş, “senin şikâyetin nedir?”
Gayrimüslim vatandaş, “bu adam benim gözümü çıkardı, onun da gözü çıkarılsın” demiş. Kadı efendi kara kaplı defterinden bir sayfa çevirmiş ve “her kim gayrimüslim vatandaşın iki gözünü çıkara, o müslümin tek gözü çıkarıla” demiş.
Gayrimüslim vatandaş, “ne olacak şimdi” demiş.
Kadı, “şimdi” demiş, “fırıncı senin diğer gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız”. Bunu duyan gayrimüslim hemen şikâyetinden vazgeçmiş ve fırıncı bu davadan da beraat etmiş. Sıra gelmiş çocuğunu düşüren kadının kocasına…
Kadı efendi, kara kaplı defterinden bir sayfa daha çevirmiş ve “tamam” demiş.
“Sen de karını bu fırıncıya vereceksin, fırıncı düşen çocuğun yerine yenisini koyacak” demiş. Tabi kadının kocası derhal vazgeçmiş şikâyetinden.
Böyle olunca fırıncı bu davadan da kurtulmuş.
Kadı efendi, nihayet Yahudi vatandaşa dönmüş ve “senin şikâyetin ne bre” demiş.
Yahudi ellerini açmış “ne diyeyim Kadı efendi” demiş, “adaletinle bin yaşa sen emi”..!
…….
Hakimler ve Savcılar hakkında HSYK’ya yapılan şikayetleri düşününce aklıma bu hikaye gelir hep. Kimi kime şikâyet edeceksin..!
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, hata yapan, görevini suiistimal eden hakim ve savcılar için adeta bir koruma kalkanı gibi çalışıyor.
Mesela, geçtiğimiz günlerde HSYK, mahkemede ayağa kalkmayan bir avukatı işaret ederek “…avukatların duruşma salonundan çıkarken dahi hâkime karşı arkalarını dönmemek amacıyla geri geri çıkmaları bir saygının gereğidir..” diyerek tüm avukatlara bir saygı dersi vermeye kalmış ve hakimin ne yaptığını, avukatı nasıl azarladığından bahsetmemiştir bile.
“Bu ne cüret” diye çıkışan Barolar oldu.
Barolar Birliği de bir açıklama yaptı ama yeterli değil bence.
Kınamakla olmuyor artık.
Vakit, misliyle mukabele vaktidir.
Artık bir Avukata savunması sırasında “kısa kes” denemeyeceğini, “sen, otur, kalk, çık dışarıya” şeklinde konuşulamayacağını göstermek gerekiyor..!
Haddini aşanlara haddini bildirmek ve mesleğimizin onurunu korumak vaktidir.
Yargının kurucu unsuru olan Avukatlık mesleğinin ayaklar altında paçavra edilmesine daha fazla tahammül edemeyiz..!
HSYK’nın, “hakimlere saygı için avukatların arkalarını dönmeyerek geri geri çıkmalarını” deklare etmesi bir milat olmalıdır.
Nereye gidiyoruz?
Kanun, Yasa, Anayasa dinlemeyen “Yargıçlar devleti”ne doğru mu?
HSYK bu işlerin böyle Sultanlık taslamayla yürüyemeyeceği görmelidir artık.
“Sen” diyene “sen”, “çık dışarı” diyene “haddini bil” demek, artık avukatların boynunun borcudur..!
Saygı ise saygı amenna, ama kimse avukatlara saygı dersi vermeye kalkmasın..!
Herkes haddini bilsin..!
Bu cüppeyi omzumuza bit pazarından almadık biz..!
Ve HSYK şunu çok iyi bilmelidir ki avukatın olmadığı bir mahkemeye mahkeme denmez, zira mahkeme demek savunma demektir..!
Savunmayı yok sayan bir mahkemenin yaptığı şey yargılama değildir, bunu kimse unutmasın..!
Yeri gelmişken, duruşma sırasında ayağa kalkmadığı için avukatı azarlayan hakime karşı, “haddinizi bilin, hüküm dışında avukatın ayağa kalkması gerekmez, bundan böyle hükmün okunması dışında hiçbir avukat ayağa kalkmayacak” diyen Eskişehir Baro Başkanını yürekten kutluyorum. Eğer bu durumdan utanması gereken birileri varsa o kişi Eskişehir Baro başkanı değildir. Baro Başkanına başka çare bırakmayan bazı Karakuşi Kadılarıdır.
HSYK, soruşturması gereken bir olay varken, taraf oldu ve avukatlara saygı dersi vermeye kalktı..! Dahası, Baro Başkanı hakkında dava açmaları için savcıları göreve çağırdı.
Buyurun işte, bu adalete kimin adaleti denir şimdi?
Yok yere çıkan bir ateşe HSYK benzin döktü..!
Oysa HSYK’nın, “kanunda yeri olmadığı halde niye avukata ayağa kalk diyorsun, neden azarlıyorsun, neden kaba saba konuşuyorsun, neden haddini aşıyorsun hakim efendi” demesi ve bu hakim hakkında soruşturma açması gerekmiyor muydu?
“Neyse Kadı Efendi, bize tek gözümüz de yeter zararı yok, sizin gözünüz yerinizde kalsın…şikayetçi de değiliz…yeter ki diğer gözümüze kimse dokunmasın….”
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Zafer KAZAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)