KARARLAR

Kamu Görevlilerinin İfade Özgürlüğünün Sınırlanması

Sendikal veya diğer faaliyetler kapsamında kullandıkları ifadeler nedeniyle kamu görevlilerine verilen disiplin cezaları da ifade özgürlüğüne müdahale biçimlerinden birisini oluşturmaktadır. Sözgelimi bir siyasi partinin basın açıklamasına katılan bir kamu görevlisine uygulanan disiplin cezasının “ifade özgürlüğüne müdahale niteliği taşıdığında şüphe bulunmamaktadır.

Abone Ol

Aynı zamanda birey olan devlet memurları, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik gibi, demokratik toplumun temel ilkelerinin korumasından yararlanırlar. Başka bir deyişle görevine yansıtma, şiddete teşvik etme veya demokratik ilkelerin reddi söz konusu olmadığı sürece, ifade özgürlüğü çerçevesinde dile getirilen bazı görüşler veya bunların dile getirilme biçimi yetkili makamların gözünde kabul edilemez olsa dahi ifade özgürlüğünün korumasından yararlanırlar.

Memuriyet güvenceli bir şekilde asli ve sürekli olarak ifa edilen bir kamu hizmeti olup sade vatandaşlara göre daha fazla kısıtlama içermektedir. Devlet memurları söz konusu olduğunda görüşlerin dengeli ve siyaseten yansız olarak açıklanıp açıklanmadığı, kişisel tavırlar sergilenip sergilenmediği ve tarafsızlıklarının güvence altında olup olmadığı ifade özgürlüğü incelemesinde değerlendirmeye alınır. Bu bağlamda bulunduğu konum ve görev yaptığı alan memurun ödev ve sorumluluk derecesini belirlemede kamu gücünü kullanan makamların bir takdir marjı bulunmaktadır.

Devletin kamu hizmetinde çalışan memurlarına bir bağlılık görevi getirmesi, ödev ve sorumluluklar yüklemesi memurların statüleri gereği meşru kabul edilebilir bir durumdur. Fakat devlet memurlarının da birer birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu şüpheden uzaktır.

İlgili Kararlar:

♦ (Hasan Güngör, B. No: 2013/6152, 24/2/2016)
♦ (Hulusi Özkan, B. No: 2015/18638, 15/11/2018)
♦ (Hasan Güngör (2), B. No: 2015/1554, 25/12/2018)
♦ (Tuncer Yığcı, B. No: 2015/5402, 6/2/2019)
♦ (Zeki Çınar, B. No: 2016/3585, 12/6/2019)
♦ (Elif Özkan, B. No: 2018/7757, 8/6/2021)
♦ (Hüseyin Ömer Volkan Çiçek, B. No: 2017/39464, 23/2/2022)
♦ (Lale Çalıkoğlu, B. No: 2018/36354, 18/10/2022)
♦ (Ayten Alkan, B. No: 2018/34421, 12/1/2023)

---

---

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ELİF ÖZKAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/7757)

 

Karar Tarihi: 8/6/2021

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ceren Sedef EREN

Başvurucu

:

Elif ÖZKAN

Vekili

:

Av. Metin İRİZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, öğretmen olan başvurucunun eğitim-öğretim yılı başlangıcı seminer çalışmasında Millî Eğitim Bakanı'nın telekonferans yoluyla gerçekleştirdiği konuşmayı protesto etmesi nedeniyle hakkında disiplin cezasına hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/3/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın oluştuğu alana ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden incelenmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, başvuru konusu olayların yaşandığı tarihte Kocaeli'de bir ilkokulda sınıf öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Başvurucu aynı zamanda Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Sendika) üyesi olduğunu da ifade etmiştir.

9. Başvurucu, Sendikanın 2012-2013 eğitim-öğretim yılı başlangıcı seminer döneminde Millî Eğitim Bakanı'nın telekonferans yoluyla yapacağı konuşmayı, konuşma sırasında salon dışında bekleyerek protesto etme kararı aldığını belirtmiştir. Başvurucu, Sendikanın bu kararı almasına sebep olarak Millî Eğitim Bakanı'nın bir konuşmasında öğretmenleri Yeni Cami önünde bekleyen güvercinlere benzetmesini göstermiş ve bu açıklamanın kamuoyunda infiale sebep olduğunu ifade etmiştir.

10. Başvurucu, öğretmenlik yaptığı ilkokulda Sendikanın söz konusu kararını icra etmesi sebebiyle hakkında disiplin soruşturması başlatıldığını ve kınama cezasına hükmedildiğini belirtmiştir.

11. Başvurucu söz konusu disiplin cezasının iptali talebiyle idari yargıda dava açmıştır. İlk derece mahkemesi davayı reddetmiştir. Ret kararının gerekçesinde; Millî Eğitim Bakanı'nın mesleki gelişim eğitiminde telekonferans sistemi ile konuşmaya başladığı esnada başvurucunun Millî Eğitim Bakanı'nı protesto edici konuşmalar yaparak alkış tuttuğu, salonu terk etmeleri için diğer öğretmenlerden destek istediği ve salonun huzurunu bozarak birkaç arkadaşı ile salonda gezinmeye başladıkları belirtilmiştir. Bunun üzerine İzmit İlçe Millî Eğitim Müdürlüğünde görevli Şube Müdürü'nün toplantının huzur ve sükûnunun bozulmaması için dinlemek istemeyenlerin dışarı çıkabileceğini söylediği, akabinde yaşanan tartışmalar sonucu salon dışına çıkan başvurucunun Sendikanın Kocaeli Şube Başkanı ve bir grup yönetici ile birlikte salona döndükleri, burada Sendika kararının açıklandığı, ayrıca İzmit İlçe Millî Eğitim Müdürlüğünde görevli Şube Müdürü tarafından başvurucuya fiziksel şiddet uygulandığı ileri sürülerek protestoya devam edildiği ifade edilmiştir. Soruşturma raporunda yer alan tanık ifadeleri incelendiğinde başvurucunun kendisine şiddet uygulandığına ilişkin iddiasının tanıklar tarafından doğrulanmadığını belirten ilk derece mahkemesi, başvurucunun eyleminin Sendika tarafından alınan sivil itaatsizlik kararı kapsamında bir protesto olarak da değerlendirilemeyeceğine karar vermiştir. Nitekim Mahkeme, herhangi bir davranışın sivil itaatsizlik eylemi sayılabilmesi için hukuk normlarının uygulamasının ağır bir haksızlığa yol açması gerektiğini ve somut olayda böyle bir durum bulunmadığı gibi başvuru konusu eylem gerçekleştirilirken üçüncü kişilerin toplantıya katılma, dinleme gibi haklarının da çiğnendiğini tespit etmiştir.

12. Sonuç olarak başvurucunun eylemi ile toplantıya huzur ve sükûnu bozacak şekilde müdahale etmesinin sendikal faaliyet kapsamında da değerlendirilemeyeceğini belirten ilk derece mahkemesi, başvurucuya 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin (B) bendinin (1) alt bendi uyarınca kınama cezası verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığına hükmetmiştir.

13. Başvurucu, ilk derece mahkemesinin ret kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur. Başvurucunun talebi, kararın bozulmasını gerektirecek nedenler bulunmadığından bahisle reddedilmiştir. Başvurucunun bu karara karşı karar düzeltme talebi de ilgili Kanun'da yazılı herhangi bir karar düzeltme sebebi bulunmadığı gerekçesiyle kesin olarak reddedilmiştir. Nihai ret kararı başvurucuya 14/2/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 14/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

15. 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:

...

B. Kınama cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:

...

l) Kurumların huzur, sükün ve çalışma düzenini bozmak."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Mahkemenin 8/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

17. Başvurucu; üyesi olduğu Sendikanın Millî Eğitim Bakanı'nın yapacağı konuşmanın dinlenmemesi ve konuşma esnasında salon dışında beklenmesi kararını icra etmesi nedeniyle hakkında hukuka aykırı olarak kınama disiplin cezasına hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını, suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

19. Anayasa Mahkemesi düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren ve çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına alan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kolektif şekilde kullanılan bir hak olduğunu kabul etmiştir (Dilan Ögüz Canan, B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B. No: 2015/10676, 26/12/2018, § 31).

20. Başvurucu toplantı hakkının da ihlal edildiğinden şikâyet etmişse de bireysel başvuru formunda eylemin kolektif olarak gerçekleştirildiği de dâhil olmak üzere başvurunun toplantı hakkı kapsamında incelenmesini gerektirecek hiçbir bilgiye yer verilmemiştir.

21. Anayasa'nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar "söz, yazı, resim veya başka yollar" olarak ifade edilmiş ve "başka yollar" ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43). Bu bağlamda başvurucunun üyesi olduğu Sendikanın protesto kararını icra etmesi nedeniyle hakkında hukuka aykırı olarak disiplin cezasına hükmedildiği iddiasının ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

23. Başvurucu hakkında, gerçekleştirdiği eylem nedeniyle disiplin cezasına hükmedilmesinin ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

24. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

25. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

26. 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin (B) bendinin (l) alt bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığına karar verilmiştir.

ii. Meşru Amaç

27. Başvuru konusu disiplin cezasının Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (1) Genel İlkeler

28. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu daha önce pek çok kararında açıklamıştır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

29. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007). Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).

30. Anayasa Mahkemesi, kamu görevlisi olmanın sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirdiğini belirtmiştir. Kişinin kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayıldığını, kamu hizmetinin kendine has özelliklerinin bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kıldığını ifade etmiştir (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).

31. Bu kapsamda kamu görevlileri kendileri hakkında disiplin cezasına hükmedilmesini gerektirecek davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Kamu görevlileri hakkında verilen disiplin cezalarının hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin ise öncelikle somut olayda kamu görevlisine atfedilebilir bir kusur olup olmadığını belirlemeleri gerekir. Yargı mercileri daha sonra hükmedilen cezayla kamusal önemi bulunan objektif amaca ulaşılıp ulaşılamayacağını göstermek ve böylece cezanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğunu ortaya koyabilmek için kusurlu davranışın kamu görevini ne şekilde etkilediğini ve bu etkilenmeyle orantılı bir disiplin cezasına hükmedilip hükmedilmediğini ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya koymalıdır (Yasin Agin ve diğerleri, B. No: 2017/32534, 21/1/2021, § 61).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

32. Anayasa Mahkemesi Veysel Kaplan (B. No: 2015/13524, 26/9/2019) kararında, başvurucunun telekonferans konuşmasının yapıldığı salon dışına çıktıktan sonra telefonla araması üzerine okula gelen Sendika Kocaeli Şube Başkanı'nın (Şube Başkanı), başvurucuyla birlikte söz konusu protestoya devam etmeleri nedeniyle Şube Başkanı hakkında uyarma disiplin cezasına hükmedilmesinin örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasını incelemiştir.

33. Anayasa Mahkemesi anılan kararda öncelikle idarenin tutanaklarında ve derece mahkemelerinin kararlarında Şube Başkanı'nın Bakan'a iftiralar attığı ve hakkında olumsuz konuşmalar yaptığı ifade edilmiş ise de hangi ifadeleri kullandığına değinilmediğini ve bu konuda bir değerlendirmeye yer verilmediğini tespit etmiştir (Veysel Kaplan,§ 50). Anayasa Mahkemesi daha sonra üyesi olduğu Sendikanın kararıyla görevlendirildiği anlaşılan Şube Başkanı'nın Sendika kararında belirlenen sebeplerle Millî Eğitim Bakanı'nı başvurucu ile birlikte protesto ederken aynı zamanda başvurucunun sözlü münakaşa yaşadığı idare yetkilisinin başvurucuya yönelik tutumunu da eleştirmek amacıyla söz konusu protesto eylemini gerçekleştirdiğini belirtmiştir (Veysel Kaplan, § 51).

34. Bu doğrultuda anılan kararda; başvuru konusu seminer çalışmasının huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozduğunun tespit edilmesi nedeniyle hakkındaki disiplin cezası hukuka uygun bulunan Şube Başkanı'nın çalışma esnasında sarf ettiği olumsuz konuşmalarının içeriğinin ve salonda bulunan diğer öğretmenlerce katlanılması gerekmeyen şekilde huzur ve sükûnu bozduğunun, ayrıca protestonun sonuçlarının Bakanı dinlemek isteyenlerin katlanması gereken tahammül sınırının ötesine geçtiğinin idare ve derece mahkemelerince ikna edici, ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulamadığı değerlendirilmiştir (Veysel Kaplan, §§ 54, 55). Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi bu kararda, Şube Başkanı'nın örgütlenme özgürlüğü ile toplantıya katılanların menfaatleri ve idarenin düzgün işleyişinin sağlanması amaçları arasında adil bir denge kurulmadığına, dolayısıyla Şube Başkanı hakkında verilen disiplin cezasının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığına karar vermiş ve Şube Başkanı'nın örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiştir (Veysel Kaplan, § 56).

35. Başvuru konusu olayda da Veysel Kaplan kararında varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucu hakkında verilen disiplin cezasıyla ilgili derece mahkemelerinin gerekçesine bakıldığında, başvurucunun söz konusu protestoyu gerçekleştirirken kamu hizmetine ilişkin bir çalışmanın düzenini bozması ve diğer katılımcıların Millî Eğitim Bakanı'nı dinleme haklarına müdahale etmesi hususlarına odaklanıldığı görülmektedir. (bkz. § 11).

36. Bununla birlikte başvurucunun da seminer çalışması esnasında sarf ettiği konuşmaların içeriği ve salonda bulunan diğer öğretmenlerce katlanılması gerekmeyen şekilde huzur ve sükûnu bozduğu, ayrıca protestosunun sonuçlarının Bakan'ı dinlemek isteyenlerin katlanması gereken tahammül sınırının ötesine geçtiği konusunda idare ve derece mahkemelerince ikna edici, ilgili ve yeterli gerekçeler ortaya konulamadığı değerlendirilmiştir. Nitekim derece mahkemeleri, başvurucunun salon içindeki protestosunun ne kadar bir süre ve ne yoğunlukta devam ettiği ya da örneğin Millî Eğitim Bakanı'nın konuşmasının seminer çalışması kapsamında bir açış konuşmasından farklı bir işleve sahip olduğu gibi ayrıntılara hiçbir şekilde yer vermemiştir. Dolayısıyla başvurucunun gerçekleştirdiği protestonun, seminer çalışmasının huzur ve sükûnu ile diğer katılımcıların Millî Eğitim Bakanı'nı dinleme haklarını tahammül sınırlarını aşan derecede etkileyip etkilemediği ve böylece kamu hizmetinin etkinliğini engelleyip engellemediği konusunda sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi mümkün görünmemektedir.

37. Bu bağlamda başvurucunun ifade özgürlüğü ile toplantıya katılanların menfaatleri ve idarenin düzgün işleyişinin sağlanması amaçları arasında adil bir denge kurulduğunun ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konduğundan ve başvurucu hakkında hükmedilen disiplin cezasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığından da bahsedilemez.

38. Açıklanan gerekçelerle hakkında hükmedilen disiplin cezası nedeniyle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

39. Başvurucu kendisi hakkında idari soruşturmayı gerçekleştiren soruşturmacının bağımsız olmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de ifade özgürlüğünden ihlal kararı verildiği de gözetilerek bu iddiası yönünden bir inceleme yapılması gerekli görülmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

41. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve yeniden yargılama ile manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

42. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

43. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

44. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66,67).

45. İncelenen başvuruda hakkında hükmedilen disiplin cezası nedeniyle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı, bununla birlikte derece mahkemelerinin de ihlali gidermediği anlaşılmaktadır.

46. Bu durumda ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 4. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

47. İhlalin tespiti ve yeniden yargılamaya hükmedilmesinin ihlalin giderilmesi yönünden yeterli olduğu değerlendirildiğinden başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 4. İdare Mahkemesine (E.2014/2452, K.2015/2380) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun manevi tazminat talebinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/6/2021tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

EK GEREKÇE

1. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası üyesi olan bir kamu görevlisi öğretmen olan başvurucu, sendikasının düzenlediği 2012-2013 eğitim-öğretim yılının başlangıcında Milli Eğitim Bakanı’nın telekonferans yoluyla yapacağı konuşmayı salon dışında bekleme ve alkışlama protesto eylemine katılmıştır. Başvurucuya bu eyleminden dolayı soruşturma açılmış ve kınama cezası verilmiştir.

2. Mahkememiz somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiştir. Bu sonuca katılmakla birlikte başvurucunun sendika özgürlüğünün de ihlal edildiği kanaatindeyim.

3. Olayların geçtiği tarihte görev yapan Milli Eğitim Bakanı bir konuşmasında öğretmenleri “Yeni Cami önünde bekleyen güvercinlere” benzetmiş ve bundan dolayı kamuoyunun bir bölümünce eleştirilmiştir. Bu benzetmeden dolayı öğretmenlerin rencide olduğunu düşünen sendika da üyelerine Bakanın eğitim-öğretim yılının başlangıcında yapacağı konuşmayı protesto etme çağrısından bulunmuştur.

4. İfade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile sendika hakkının içiçe geçtiği durumlarla ilgili AYM kararları bulunmaktadır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve Diğerleri, [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 90). AYM bir günlük iş bırakma eylemleri şeklinde gerçekleştirilen sendikal faaliyetlerin “…amacının, oluşturulacak toplumsal bir rahatsızlık ile idare nezdinde farkındalık yaratmak olduğu dolayısıyla toplumsal işleyişi önemli ölçüde bozmadığı takdirde birtakım rahatsızlıklara katlanmak gerektiği”ni ifade etmiştir (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 62; Ertan Rüstem, B. No: 2013/8517, 6/1/2015, § 64; İsmail Aslan ve Diğerleri, B. No: 2013/7197, 8/9/2015, § 72.) Bu tip eylemlere katılan sendika üyelerine verilen uyarma ve kınama gibi disiplin cezalarının sendikaya üye kişileri, çıkarlarını savunmak amacıyla yapılan meşru eylemlere katılmaktan vazgeçirecek bir niteliğe sahip olduğuna” vurgu yapan Anayasa Mahkemesi verilen cezaların “zorlayıcı toplumsal bir ihtiyaçtan” kaynaklanmaması nedeniyle “demokratik toplumda gerekli olmadığı” gerekçesiyle başvurucuların Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

5. Anayasa Mahkemesi kamu görevlilerinin çıkarları kapsamında kalan özlük ve parasal hakları, çalışma koşullarının korunması, iyileştirilmesi, geliştirilmesi gibi konulara dikkat çekilmesi ve kamuoyu oluşturulması amacıyla sendikaların aldıkları kararlar uyarınca iş bırakma eylemlerine katılan kişilere disiplin cezası verilmesini sendika hakkına müdahale olarak kabul etmiştir (Tayfun Cengiz, § 49).

6. Mahkememiz, kamu görevlilerinin bağlı olduğu sendikaların üyelerinin ekonomik ve sosyal menfaatleriyle doğrudan ilgili olmayan ve politik yönü ağır basan amaç güden işi bırakmak veya işe gitmemek şeklindeki eylemlerini sendika özgürlüğü kapsamında değerlendirmemektedir (Ahmet Parmaksız [GK], B. No: 2017/29263, 22/5/2019, § 89).

7. Bununla birlikte, Mahkememiz bir kararında devlet memurlarının “görevine yansıtma, şiddete teşvik etme veya demokratik ilkelerin reddi söz konusu olmadığı sürece ifade özgürlüğü çerçevesinde dile getirilen bazı görüşler veya bunların dile getirilme biçimi”nin yetkili makamlarca uygun görülmemesinin demokrasiye hizmet etmeyeceğini vurgulamıştır (Hikmet Aslan, B. No: 2014/11036, 16/6/2016, § 52). Anayasa Mahkemesi “devlet memurlarının ifade özgürlüğü kapsamında düşünceyi açıklamanın örgütlü biçimi olan sendikal faaliyette bulunma hakkından bütünüyle mahrum bırakılamayacağı” düşüncesindedir (Hikmet Aslan, §§ 59-62).

8. Tarihsel olarak sendikal hareket çalışanların maddi hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek amacının yanı sıra izzet-i-nefislerini ve haysiyetlerini de korumak amacını taşımış ve bu doğrultuda faaliyetlerde bulunmuştur. Milli Eğitim Bakanı’nın sarf ettiği sözlerden dolayı alkışlı protesto edilmesi sendikal faaliyetler kapsamında kabul edilmesi gereken ve ifade özgürlüğü güvencelerinden de yararlanan bir eylemdir. Dolayısıyla, başvurucunun eylemi mensubu olduğu meslek grubunun haysiyetini korumak bağlamında o meslek grubunun örgütlendiği sendikanın, sendikal amaçlar çerçevesinde yürüttüğü üyelerinin çıkarlarını koruma ve geliştirme faaliyetinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir.

9. Başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ihlal edildiği gibi belirttiğim gerekçelerle Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkı da ihlal edilmiştir.

Üye

 Engin YILDIRIM

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HÜSEYİN ÖMER VOLKAN ÇİÇEK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/39464)

 

Karar Tarihi: 23/2/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 27/4/2022-31822

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Mustafa İlhan ÖZTÜRK

Başvurucu

:

Hüseyin Ömer Volkan ÇİÇEK

Vekili

:

Av. Dilek ATAK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, öğretmen olan başvurucunun sosyal medya hesabı üzerinden yapmış olduğu paylaşım nedeniyle kınama cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/12/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. 1974 doğumlu olan başvurucu paylaşımı yaptığı tarihte Adana'da bir lisede beden eğitimi öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Başvurucu ayrıca Türk Eğitim Sendikası (Sendika) Adana 2 No.lu Şube Yönetim Kurulu üyesi ve şube sekreteridir.

10. Başvurucunun sekreterliğini yaptığı Sendikaya kayıtlı olan bir kamu görevlisi, ikamet ettiği lojmanı kendisine tanınan yasal süreyi aşarak tahliye etmesi nedeniyle İl Disiplin Kuruluna sevk edilmiş; başvurucu da Sendika temsilcisi sıfatıyla Kurulun anılan toplantısına katılmıştır. Toplantı sona erdikten sonra başvurucu, şahsi Facebook hesabından bir paylaşımda bulunmuştur. Başvurucunun anılan paylaşımı şu şekildedir:

"İl Disiplin Kurulu toplantısında bulunan Vali Yardımcısı, Adana İl Milli Eğitim Müdürü [T.A.] ve iki kurum müdürü, [S.] İlçe Müdürlüğünde [M.] isimli hizmetlinin lojmandan geç çıkması nedeniyle aldığı kınama cezasının verilmesi yönünde görüş bildirdiler. Aziz Milletimizin nasıl yönetildiğini görün, bilin ve takdiri siz verin diye bir il müdürünün personelini harcaması değil sahip çıkması gerektiğini anlattık."

11. Yapmış olduğu paylaşım ve başka iddialar nedeniyle başvurucu hakkında disiplin soruşturması açılmıştır. Soruşturma sonucunda anılan paylaşım nedeniyle 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin (B) bendinin (a) alt bendi uyarınca herhangi bir açıklamaya yer vermeden kınama, bir siyasi partiyi eleştiri mahiyetindeki başka paylaşımları yönünden aynı maddenin (B) bendinin (d) alt bendi uyarınca kınama, bir gazete haberi ve sınav istatistikleri üzerine yapmış olduğu yorum nedeniyle aynı maddenin (A) bendinin (e) alt bendi uyarınca uyarma cezasıyla tevhiden aynı maddenin (B) bendinin (d) alt bendi uyarınca kınama cezasıyla tecziyesinin teklifi üzerine başvurucunun kınama cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

12. Başvurucu söz konusu idari işlemin iptali istemiyle idare mahkemesinde dava açmıştır. Adana 3. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 26/5/2016 tarihinde, idari işlemde mevzuata ve dolayısıyla hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşarak davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme kararında yalnızca başvurucunun Facebook hesabından yapmış olduğu anılan paylaşıma (bkz. § 10) ilişkin değerlendirmede bulunulmuştur. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Yapılan incelemede davacının kamu görevlisi sıfatıyla katılmış olduğu bir il disiplin kurulu toplantısına ilişkin bilgileri sosyal medya hesabı üzerinden paylaştığı görülmekle davacıya isnat edilen fiilin sübuta erdiği anlaşılmıştır. Bu durumda, davacının soruşturmaya konu diğer paylaşımlarının gazete haberlerini paylaşma niteliğinde olduğu ve bunun ifade özgürlüğü kapsamında kalıp kalmayacağı tartışmalı olmakla birlikte yukarıda açıklanan davacının kamu görevlisi sıfatıyla katılmış olduğu bir il disiplin kurulu toplantısına ilişkin bilgileri sosyal medya hesabı üzerinden paylaşması ve eleştiri boyutunu aşacak şekilde İl Milli Eğitim Müdürü hakkında "bir personeli harcadığı' şeklinde ifadeler kullanması fiili yönünden kınama cezasının verilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır."

13. Başvurucunun itirazı üzerine dosyayı inceleyen Konya Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi (Daire) 15/3/2017 tarihinde kararın onanmasına oyçokluğu ile karar vermiştir. Muhalif üye, söz konusu paylaşımlarda geçen ifadelerin ifade ve örgütlenme özgürlükleri kapsamında kaldığını belirterek çoğunluk görüşüne katılmamıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi ise aynı Daire tarafından 24/10/2017 tarihinde oyçokluğu ile reddedilmiştir.

14. Nihai karar başvurucuya 17/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 6/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

16. 657 sayılı Kanun'un "Tarafsızlık ve devlete bağlılık" kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:

"Devlet memurları siyasi partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar; hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar.

Devlet memurları her durumda Devletin menfaatlerini korumak mecburiyetindedirler. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve kanunlarına aykırı olan, memleketin bağımsızlığını ve bütünlüğünü bozan Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğini tehlikeye düşüren herhangi bir faaliyette bulunamazlar. Aynı nitelikte faaliyet gösteren herhangi bir harekete, gruplaşmaya, teşekküle veya derneğe katılamazlar, bunlara yardım edemezler."

17. 657 sayılı Kanun'un "Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller" kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:

...

B - Kınama : Memura, görevinde ve davranışlarında kusurlu olduğunun yazı ile bildirilmesidir.

Kınama cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:

...

d) Hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak,

..."

18. Diğer ulusal hukuk için bkz. Gülistan Atasoy ve diğerleri, B. No: 2017/15845, 21/1/2021, §§ 26-30; Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, §§ 19-25.

B. Uluslararası Hukuk

19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) devletin kamu hizmetinde çalışan memurları yönünden sadakat yükümlülüğü öngörmesinin, ayrıca onlara ödev ve sorumluluklar yüklemesinin memurların statüleri gereği meşru bir durum olduğunu belirtmiştir. Fakat kamu görevlilerinin de birey olduğunu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlerinin bulunduğunu ve bu doğrultuda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. ve 11. maddelerinden yararlandıklarının şüpheden uzak olduğunu da ifade etmiştir. Bununla birlikte memurun bulunduğu konum ve görev yaptığı alanla ilgili olarak ödev ve sorumluluk derecesinin belirlenmesinde ulusal makamların bir takdir marjı olduğunu da eklemiştir (İsmail Sezer/Türkiye, B. No: 36807/07, 24/3/2015, §§ 52-54; Vogt/Almanya [BD], B. No: 17851/91, 26/9/1995, §§ 51-53; Ahmed ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22954/93, 2/9/1998, §§ 53, 54; Otto/Almanya (k.k.), B. No: 27574/02, 24/11/2005).

20. AİHM, kamu görevlilerine verilen disiplin cezalarıyla güdülen meşru amacın gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği yönünden yalnızca cezanın bir kuralla öngörülmüş olmasını yeterli bulmamakta; somut bir değerlendirmenin varlığını aramaktadır. Bu bağlamda kamu görevlilerinin cezalandırılan eylemlerinin kamu hizmetlerinin sürekliliğini ya da gereği gibi yerine getirilmesini etkilemek veya görev yapılan devlet kurumunun itibarını zedelemek gibi cezayı gerekli kılan sonuçlara sebep olduğunun açıkça gösterilmesi gerektiğini belirtmektedir (Kula/Türkiye, B. No: 20233/06, 19/6/2018, §§ 48, 49).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Anayasa Mahkemesinin 23/2/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

22. Başvurucu, sendikal bir faaliyet gereği katıldığı İl Disiplin Kurulu toplantısında yaşananları Sendika üyelerini bilgilendirmek amacıyla paylaştığını ifade etmiştir. Başvurucu; mevzuata göre lojmandan çıkmayan bir kamu personelinin önce uyarılması gerektiğini, daha sonra kolluk marifetiyle tahliye edilmesinin gerekeceğini ifade ederek M. isimli hizmetli hakkında verilen disiplin cezasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu, paylaşımında hukuka aykırılık bulunmadığını beyan ederek sendikal faaliyeti nedeniyle kendisine disiplin cezası verilmesinin sendika hakkı ile ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiştir.

23. Bakanlık görüşünde; kamu görevlisi olan başvurucunun yaptığı paylaşımla Disiplin Kurulunda gerçekleşen tartışmaları kamuya açtığı ve verdiği oy nedeniyle İl Millî Eğitim Müdürü hakkında eleştiri sınırlarını aşan ifadeler kullandığı belirtilmiştir. Bakanlık, paylaşımın içeriği dikkate alındığında yapılan müdahalenin toplumsal bir ihtiyacı karşılayan orantılı ve gerekli bir müdahale olduğu, yapılan eylemin aynı zamanda başka kişilerin de haklarına yönelik bir müdahale hâlini aldığı ve bu sebeplerle de başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

25. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar... .

 ...

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

27. Başvurucunun sosyal paylaşım sitesi üzerinden yapmış olduğu paylaşım nedeniyle kınama cezası ile cezalandırılmasının, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

28. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

29. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

30. 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin (B) bendinin (d) alt bendine göre kanunilik ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

31. Somut olayda ceza uygulanmasının amacı kamu görevlisi olan başvurucunun kamu görevlisi statüsünden doğan yükümlülüklere uymasını sağlamaktır. Bu amaç da geniş anlamda kamu düzeninin korunması meşru amacı kapsamında yer alır. Dolayısıyla başvurucunun kınama disiplin cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin kararın Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (1) Genel İlkeler

 (a) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi

32. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu daha önce pek çok kararında açıklamıştır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

 (b) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

33. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007). Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).

 (c) Kamu Görevlisi Statüsü

34. Anayasa Mahkemesi, kamu görevlisi olmanın sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirdiğini belirtmiştir. Kişinin kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayıldığını, kamu hizmetinin kendine has özelliklerinin bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kıldığını ifade etmiştir (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).

 (d) Kamu Görevlilerinin İfade Özgürlüğü

35. Devletin kamu hizmetinde çalışan memurlarına bir bağlılık görevi getirmesi, ödev ve sorumluluklar yüklemesi memurların statüleri gereği meşru kabul edilebilir bir durumdur. Fakat devlet memurlarının da birer birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu şüpheden uzaktır (Hasan Güngör, B. No: 2013/6152, 24/2/2016, § 49; Ömer Yalçın, B. No: 2017/30798, 29/9/2020, § 27; Zeki Çınar, B. No: 2016/3585, 12/6/2019, §§ 34, 35).

36. Bununla birlikte devlet memurları söz konusu olduğunda görüşlerin dengeli ve siyaseten yansız olarak açıklanıp açıklanmadığı, kişisel tavırlar sergilenip sergilenmediği ve tarafsızlıklarının güvence altında olup olmadığı ifade özgürlüğü incelemesinde değerlendirmeye alınır. Bu bağlamda memurun bulunduğu konum, görev yaptığı alanla ilgili olarak ödev ve sorumluluk derecesini belirlemede ulusal makamların bir takdir marjı vardır (Hasan Güngör, § 48; Ömer Yalçın, § 26).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

37. Somut olayda bir sosyal medya sitesinde yaptığı paylaşım nedeniyle disiplin soruşturması geçiren başvurucunun hakkında uygulanan disiplin cezasının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı değerlendirilmelidir. Bu değerlendirme için ise başvurucunun İl Disiplin Kurulu toplantısında yaşananları kamuoyu ile paylaşması şeklindeki eylemi ile paylaşımın içeriği ele alınacaktır.

38. Sendika yöneticisi ve sekreteri olan başvurucu, Sendikaya üye bir kamu personeline ilişkin yapılan Disiplin Kurulu toplantısına Sendika temsilcisi olarak katılmıştır. Başvurucu, toplantı sonrasında yaptığı paylaşımla İl Millî Eğitim Müdürü'nün kamu personelinin ceza alması yönündeki tavrını hedef almıştır.

39. Kamu kurumları tarafından yapılan bazı toplantıların ve alınan kararların niteliği gereği gizli tutulması anlaşılabilir. Bununla birlikte somut olayda İl Disiplin Kurulu tarafından alınan kararın gizli olduğu ya da gizli kalması gerektiğine dair bir mevzuat hükmü ya da teamül bulunduğu iddia edilmiş değildir. İl Millî Eğitim Disiplin Kurulunun ne şekilde ve kimlerin katılımıyla oluştuğu, çalışma usul ve esasları Devlet Memurları Disiplin Yönetmeliği ile belirlenmiştir. Somut olayda başvurucunun Disiplin Kurulu üyelerinin altına imza atarak alenileştirdikleri görüşlerini, kişisel bazı değerlendirmelerle kamuoyuna aktardığı görülmektedir. Bu nedenle başvurucunun gizli kalması gereken birtakım bilgileri alenileştirdiği de söylenemeyecektir.

40. Başvurucu paylaşımında, İl Millî Eğitim Müdürü'nü bir personelin disiplin cezası alması yönünde karar vermesi nedeniyle hedef alarak "personelini harcaması değil sahip çıkması gerektiği" şeklinde bir ifade kullanmıştır. Başvurucu, lojmandan çıkmayan bir kamu personelinin önce uyarılıp daha sonra kolluk marifetiyle tahliye edilmesi gerekirken hukuka aykırı şekilde disiplin cezasıyla cezalandırılması nedeniyle bu ifadeyi kullandığını beyan etmiştir. Başvurucu; Sendika üyesi olan personelin haksızlığa uğradığını, personelin amiri olan İl Millî Eğitim Müdürü'nün personeline sahip çıkması gerektiğini düşünmekte ve Sendika yöneticisi olarak haklarını savunmaya çalışmaktadır. Başvurucunun Kurul üyelerinin karara yansımayan, toplantıda dile getirdikleri görüş ve düşüncelere dair herhangi bir paylaşımı da olmamıştır.

41. Kamu görevlilerinin sahip oldukları statüden kaynaklanan bazı sınırlamalara tabi olmaları ifade özgürlüğü gibi temel bir özgürlüğü kamu görevlisi olma adına peşinen feda etmeleri gerektiği anlamına gelmemelidir. Bu nedenle bir kamu görevlisi dengeli olmak, yürüttüğü kamu görevi bakımından tarafsızlığına gölge düşürmemek ve görevini aksatmamak kaydıyla ifade özgürlüğünü kullanarak eleştiride bulunabilir. Somut olayda da başvurucunun sosyal medya hesabından paylaştığı ifadelerin kamu görevlisi statüsünden kaynaklanan ödev ve sorumluluklarına aykırı ve tarafsızlığına gölge düşürecek nitelikte olmadığı, yöneticisi olduğu Sendikanın bir üyesi ile ilgili olarak gerçekleştirilen toplantıya ilişkin görüşlerini yansıtan, ifade özgürlüğü korumasından yararlanması gereken ifadeler olduğu kanaatine varılmıştır.

42. Yukarıdaki değerlendirmeler gözönünde bulundurulduğunda idare ve mahkeme kararlarında, kamu görevlisi olan başvurucunun ifade özgürlüğü ile ödev ve sorumlulukları arasında adil bir denge kurulmadığı, müdahaleyi oluşturan disiplin cezasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığı değerlendirilmiştir.

43. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

44. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiğiyargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 3. İdare Mahkemesine (E.2015/818, K.2016/747) GÖNDERİLMESİNE,

D. 257,50 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.757,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/2/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

LALE ÇALIKOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/36354)

 

Karar Tarihi: 18/10/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 17/11/2022-32016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Ali Erdem ŞAHİN

Başvurucu

:

Lale ÇALIKOĞLU

Vekili

:

Av. Mehmed Akif KAVÇAKAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kamu görevlisi olan başvurucunun sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı bir paylaşım nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/11/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Antalya Büyükşehir Belediyesi Su ve Atıksu İdaresi Genel Müdürlüğünde (ASAT) mühendis olarak görev yapmaktadır.

A. Disiplin Soruşturması Süreci

6. Başvurucu "Su katılmamış bir evetçiden yüzlerce kez yapılmış bir öz eleştiri..." başlığıyla sosyal medya hesabı üzerinden bir paylaşımda bulunmuştur. Anılan paylaşım şöyledir:

"FETÖ temizliği bitti mi? 1 temizlik görevlisi, 3 işçi, 2 bilmem ne... Bu mu??? Adamın çocukları FETÖ'den soruşturuluyor, sülalece yönetici... Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu??? Acaba Antalya bu temizlikten muaf mı??? Antalyalı olmak büyük ayrıcalık mı? Oh, ne ala memleket... Bütün FETÖ'cüler oldu S tarikatından... Sabır sabır da, nereye kadar??? S tarikatına geç AOF'li de olsan hiçbir şey de olamasan, bunlardan da geçtim Sıfır liyakatle yöneticiliği kap... mesai saatinde nargile içmeye gidenden müdür mü istersiniz? (Adamı kendi partisi bile kovmuş.) Daha ne enstantaneler... Düne kadar bize laf sokup, Erdoğan'ı görünce tüylerim diken diken oluyor, ıyy diyenler, şimdi onu karşılamaya gidiyor. Değiştilerse sözüm yok. Doğru yolu bulmak da bir erdemdir. Yok uyduruk sorumlu unvanlarını kaptırmamak içinse, Allah Be.... versin. Bizler gülüp geçiyoruz... Şükür kimsenin yalakası olmadık. Bu yaşa kadar, ne anadan, ne babadan, ne eşten, ne partiden, ne tarikatlardan torpille işimizi yaptırmadık. Allah da torpile güvenecek kadar seviyesiz hale kimseyi getirmesin. Ne diyelim Ne ODTÜ'sü, ne İTÜ'sü, ne liyakati? Hepsi palavra. Sen torpilden haber ver. Hangi tarikattansın, sen ondan haber ver. Sadece Tayyipçi'ysen ya da liyakat üst düzeyde ise, üstüne üstlük dürüst ve sözünü esirgemeyen biri isen YANMIŞSIN ya. Bu güzel gecede her kim kimin hakkını yiyorsa Allah versin cezasını. Bizden geçti de, Rabbim çocuklarımızı böyle hak yiyen, çakma tarikatçılardan korusun. Hala, ama her şeye rağmen hala güvenimiz sonsuz. Cumhurbaşkanımız er ya da geç bu çarpık ve tuhaf adalet sistemi ile yönetilen yerleri mutlaka düzeltecektir. Zira artık bizim de sabrımız tükeniyor. Bari evlatlarımız üzülmesin. Saygı selam ve dua ile ÖNEMLİ NOT: Yukarıdaki mahlukatlara bakıp cumhurbaşkanıma tek bir söz söylemeyin. Çünkü onlar ona tek bir oy bile vermediler. Adımın Lale olduğu kadar da eminim."

7. Söz konusu paylaşım, Antalya Körfez gazetesinin (gazete) 26/4/2017 tarihli sayısında ASAT'ı karıştıran paylaşımlar başlığıyla çeşitli eklemeler yapılarak haberleştirilmiştir. Orijinal paylaşıma eklenen kısımlar özetle şöyledir:

"ASAT'ta çalışan Lale Çalıkoğlu'nun,..., mesajı kurumu karıştırdı. ASAT'ta çalışan FETÖ'den soruşturulanların sülalece yönetici olduklarını ve kendilerini Süleymancı diye tanıttıklarını iddia eden Lale Çalıkoğlu,..., diye patladı. Süleymancıların tarikatına geçenlerin,..., sıfır liyakatle yöneticiliği kaptığını ileri süren Çalıkoğlu,..., ASAT'ta tarikat torpili döndüğünü gündeme getiren Çalıkoğlu,..., ifadelerini kullandı."

8. Başvurucunun yaptığı sosyal medya paylaşımının anılan habere kaynak oluşturduğu gerekçesiyle "sosyal medya paylaşımı ile ifade özgürlüğünün sınırları aşılarak dolaylı yoldan kurumun tüzel kişiliği ve idarecilerinin mesnetsiz suçlama ile töhmet altında bırakılıp yıpratılmaya ve kamuoyunda algı oluşturmaya çalışıldığı, böylelikle Devlet memuru vakarına yakışmayan, itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışta bulunduğu" iddiasıyla idare tarafından başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır.

9. Disiplin soruşturması kapsamında haberin yazarı gazeteci İ.Ö. ve başvurucunun ifadesine başvurulmuştur. İ.Ö. ifadesinde; yayımladıkları haberin kaynağının başvurucunun sosyal medya paylaşımı olduğunu, kendilerine haber yapma talebinde bulunulmadığını, paylaşımın başvurucunun bir arkadaşının hesabından görülerek haberleştirildiğini, haberde ASAT'la ilişkilendirdiği Fetullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) veya tarikat mensuplarının kimlikleri hakkında bilgi sahibi olmadığını, paylaşımda yazıldığı şekilde haberi yaptığını, paylaşımın yayınlandığı köşenin "Sosyal Medya Körfezi" olarak adlandırılması nedeniyle paylaşımı başvurucunun ağzından yazdığını belirtmiştir. Başvurucu ise ifadesinde; paylaşımında hiçbir kişi, kurum ve tarikat ismine yer vermediğini, paylaşımının bilgisi dışında ve kimliğini bilmediği Facebook arkadaşlarından birisi tarafından iletildiğini düşündüğünü, habere söylemediği ifadelerin eklenerek haberin izinsiz olarak oluşturulduğunu, paylaşımında kurum ve tarikat ismine yer vermediğini belirtmiştir.

10. Başvurucudan soruşturma sürecinde iki defa savunma istenmiştir. Başvurucu ilk savunmasında önceki ifadesine ek olarak paylaşımına yapılan eklemelerin gazete tarafından yapıldığının kabul edildiğini, tekzip amaçlı gönderdiği yazının gazetede yayımlandığını, bu durumun idare tarafından bilindiğini belirterek suçlamaları reddetmiştir. İkinci savunmasında ise önceki beyanlarına ek olarak paylaşımının kurum ve tarikat ismi olmaksızın bir haber değeri taşımadığını, gazetenin paylaşımını çarpıttığını, paylaşımını genel müdüre de gösterdiğinde "O zaman gazeteyi mahkemeye veririz." karşılığını aldığını, incelemeyi yapan müfettişin şifahen kendisinin haklı olduğunu belirttiğini, soruşturma raporunun müfettişin art niyetli görüşünü yansıttığını ve bu raporun hukuki bir yönünün bulunmadığını belirtmiştir.

11. Başvurucunun 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (e) alt bendi uyarınca "Devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunduğu" gerekçesiyle uyarma cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Anılan disiplin cezası, başvurucunun karara karşı yaptığı itirazın disiplin kurulu tarafından reddedilmesiyle kesinleşmiştir.

B. Başvurucunun Disiplin Cezasına İlişkin İşleme Karşı Açtığı İptal Davası Süreci

12. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali istemiyle Antalya 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme, dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı özetle şöyledir:

"Antalya Körfez Gazetesi'nin 26.04.2017 günlü sayısında ASAT'ı karıştıran paylaşımlar konulu haberle ilgili olarak davacı tarafından belirtilen gazetede çalışan herhangi bir kişiyle görüşme yapılmadığının 29.05.2017 tarihli araştırma raporunda da belirtildiği, disiplin cezasına dayanak teşkil eden 24.04.2017 tarihli Facebook paylaşımda da görüleceği üzere dile getirilen eleştirilerde herhangi bir kurum ya da şahıs ismi belirtilmediği, bu nedenle davacının görev yapmakta olduğu kurumu ve idarecileri mesnetsiz suçlamalar ile töhmet altında bırakıp yıpratmaya çalıştığı ve kamuoyu nezdinde algı oluşturmaya çalıştığına ilişkin iddianın sübuta ermediği sonucuna ulaşıldığından, tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır."

13. Davalı idare, iptal kararına karşı istinaf talebinde bulunmuştur. Konya Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi (BİM) başvurucunun üzerine atılı bulunan fiili işlediği sonucuyla mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Daire kararının ilgili kısmı şu şekildedir:

"...davacı tarafından kaleme alınan ve yukarıda ilgili kısımlarına yer verilen beyanlarıyla üzerine atılı bulunan fiili işlediği kanaati oluştuğundan hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık, dava konusu işlemin iptali yolunda verilen mahkeme kararında ise hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılmıştır."

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

14. Anayasa’nın “Kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümler” kenar başlıklı 129. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler."

15. 657 sayılı Kanun'un "Davranış ve işbirliği" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

"Devlet memurları, resmi sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını hizmet içindeki ve dışındaki davranışlarıyla göstermek zorundadırlar."

16. 657 sayılı Kanun’un “Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller” kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:

A - Uyarma : Memura, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir.

Uyarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:

e) Devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak."

B. Uluslararası Hukuk

17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) devletin kamu hizmetinde çalışan memurları yönünden sadakat yükümlülüğü öngörmesinin, ayrıca onlara ödev ve sorumluluklar yüklemesinin memurların statüleri gereği meşru bir durum olduğunu belirtmiştir. Fakat kamu görevlilerinin de birey olduğunu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlerinin bulunduğunu ve bu doğrultuda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. ve 11. maddelerinden yararlandıklarının şüpheden uzak olduğunu da ifade etmiştir. Bununla birlikte memurun bulunduğu konum ve görev yaptığı alanla ilgili olarak ödev ve sorumluluk derecesinin belirlenmesinde ulusal makamların bir takdir marjı olduğunu da eklemiştir (İsmail Sezer/Türkiye, B. No: 36807/07, 24/3/2015, §§ 52-54; Vogt/Almanya [BD], B. No: 17851/91, 26/9/1995, §§ 51-53; Ahmed ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22954/93, 2/9/1998, §§ 53, 54; Otto/Almanya (k.k.), B. No: 27574/02, 24/11/2005).

18. AİHM, kamu görevlilerine verilen disiplin cezalarıyla güdülen meşru amacın gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği yönünden yalnızca cezanın bir kuralla öngörülmüş olmasını yeterli bulmamakta; somut bir değerlendirmenin varlığı şartını aramaktadır. Bu bağlamda kamu görevlilerinin cezalandırılan eylemlerinin kamu hizmetlerinin sürekliliğini ya da gereği gibi yerine getirilmesini etkilemek veya görev yapılan devlet kurumunun itibarını zedelemek gibi cezayı gerekli kılan sonuçlara sebep olduğunun açıkça gösterilmesi gerektiğini belirtmektedir (Kula/Türkiye, B. No: 20233/06, 19/6/2018, §§ 48, 49).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Anayasa Mahkemesinin 18/10/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

20. Başvurucu; haberleştirilen paylaşımının aslında herhangi bir kurum ve tarikatı hedef almamasına rağmen cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü, paylaşımını normal bir vatandaşın yapması hâlinde cezalandırılmayacağını belirterek kamu görevlisi olması nedeniyle cezalandırılmasının eşitlik ilkesini, mahkemenin iptale ilişkin kararının eksik ve yetersiz incelemeyle bozulmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun hak ihlali iddialarının bir bütün hâlinde Anayasa'nın 26. maddesinde koruma altına alınan ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

22. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ...kamu düzeni, ...başkalarının ...haklarının... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir...

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

24. Başvurucunun sosyal medya paylaşımıyla devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunması nedeniyle uyarma cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu değerlendirilmiştir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

25. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine... ilkesine aykırı olamaz.”

26. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

27. 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (e) alt bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan müdahalenin devlet memurunun itibar ve güveninin sağlanmasına ilişkin önlemlerin bir parçası olduğu ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacını taşıdığı anlaşılmıştır. Geriye müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesi kalmaktadır.

28. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57). Bununla birlikte kamu gücünü kullanan organlar değerlendirmelerinde ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu gözönünde bulundurmak zorundadır (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

29. Somut olaya konu disiplin cezası, ASAT Genel Müdürlüğünde çalışan başvurucunun yaptığı sosyal medya paylaşımının bir gazete tarafından eklemeler yapılarak haberleştirilmesi üzerine idare tarafından açılan disiplin soruşturması nedeniyle verilmiştir (bkz. §§ 6-11). Yargılama sürecinde Mahkeme, başvuru konusu olayı değerlendirirken öncelikle paylaşımda kullanılan orijinal ifadelerin konusunu ve içeriğini incelemiş; ardından anılan ifadeleri gazete haberinde kullanılan ifadelerle kıyaslayarak başvurucunun herhangi bir kurum ve şahsı hedef almadığı sonucuyla dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Ancak söz konusu karar istinaf yolunda, başvuru konusu eylemin sübuta erdiğinin kabulüyle BİM tarafından kaldırılmış ve davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir (bkz. §§ 12, 13).

30. Açıktır ki idare ve BİM, başvurucunun yapmış olduğu sosyal medya paylaşımıyla tabi olduğu statü hukukuna aykırı hareket ettiği sonucuna varmıştır. Anayasa'nın 128. maddesinin birinci fıkrasına göre devletin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülmektedir. Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında ayrıca önemi nedeniyle memurların ve diğer kamu görevlilerinin görev ve yetkilerinin, haklarının ve yükümlülüklerinin kanun ile düzenleneceği ifade edilmiştir. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında ise memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü olduklarının altı çizilmiştir (Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, § 49). Devlet Memurları Kanunu'nun 8. maddesine göre ise devlet memurları, resmî sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını hizmet içindeki ve dışındaki davranışlarıyla göstermek zorundadırlar. Nitekim aynı kanunun 125. maddesinde hizmet dışında itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunan devlet memurlarına disiplin cezaları verileceği ifade edilmiştir.

31. Anayasal ve ilgili yasal çerçeve göstermektedir ki gerek anayasa koyucu gerekse yasa koyucu, kamu görevlisinden hizmet içinde olduğu gibi hizmet dışında da resmî sıfatın gerektirdiği güven ve itibara uygun davranışlar sergilenmesini bekleyerek idareye duyulan güveni korumayı amaçlamaktadır. Bu anlamda kamu hizmetlerinin statü hukukunun sağladığı itibar ve güvene aykırı davranan ya da aykırı davranabileceği yolunda haklı ve objektif bir kanaat uyandıran kamu görevlileriyle yürütülmesini arzu etmemektedir (sadakat ve tarafsızlık yükümlülüğüne ilişkin benzer değerlendirmeler için bkz. Şah İsmail Harmancı, B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 40).

32. Hiç şüphesiz anayasa ve kanun koyucunun söz konusu beklentisi başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükler alanında kamu görevlilerinin sıradan bireylere göre daha fazla sınırlanmaları anlamına gelecektir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında altını çizdiği gibi kamu görevlisi olmak, sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirmektedir. Kişi kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılır, kamu hizmetinin kendine has özellikleri bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38; Cem Özaydın, B. No: 2017/26800, 13/1/2022, § 36; Elif Güneysu, B. No: 2017/31733, 7/10/2021, § 42). Bu sebeplerle kamu görevlilerinin ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde Anayasa Mahkemesi kamu görevlisinin bu yönünü görmezden gelemez.

33. Kamu görevlileri tabi oldukları devlet memurluğu statülerinin -kanun ve diğer alt mevzuata dayanan- gereklerini yerine getirmemeleri hâlinde bir disiplin cezası ile karşılaşacaklardır. Disiplin uygulamaları devlet organizasyonu içinde düzenin sağlanması ve korunması, memurun görevine bağlanması, hizmetlerin en etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi için kullanılır; hukuki gerekçeleri ve sonuçları vardır. Disiplin uygulamalarının nihai hedefi sağlanan düzen sayesinde verimli bir çalışma ortamının ve nihai olarak da kamu yararının sağlanmasıdır. Bu bakımdan disiplin cezaları memurların görevlerini layıkıyla ve uyum içinde yerine getirmesi için önemli bir araçtır (Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 53). Öte yandan münhasıran memurların görevleriyle ilgili olması disiplin cezaları hakkında yapılan değerlendirmelerin ciddiyetini azaltmamaktadır. Çünkü düşünce açıklamaları karşılığında uygulanan disiplin cezalarının kamu görevlilerinin temel hak ve özgürlükleri üzerinde bir caydırıcı etki oluşturacağı açıktır (Mehmet Alanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15462, 29/9/2021, § 49; Şah İsmail Harmancı, § 41).

34. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, düşünce açıklamaları nedeniyle kamu görevlileri hakkında verilen disiplin cezalarına ilişkin olarak idarenin ve bu tür cezaların hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin -subjektif yorumlardan kaçınmaları için- yapmaları gerekenleri açıklamıştır. Somut olayda kamu görevlisi başvurucunun yapmış olduğu sosyal medya paylaşımının (bkz. § 6) devlet memurunun vakarına yakışmayan nitelikte bir tutum ve davranış olarak kabul edildiği de gözönüne alındığında idare ve yargı mercilerinin en azından şu değerlendirmeleri yapmaları beklenir:

i. Söz konusu olan ifade özgürlüğü olduğu için devlet memurlarının da birer birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu gözardı edilmemelidir (Hasan Güngör, B. No: 2013/6152, 24/2/2016, § 49; Ömer Yalçın, B. No: 2017/30798, 29/9/2020, § 27; Zeki Çınar, B. No: 2016/3585, 12/6/2019, §§ 34, 35).

ii. Hizmet dışında kullanılan ifadelerin dile getirildiği koşullar gözetilmeli ve yapılan ifade açıklamasının kamu görevlisinin bulunduğu konum ve üstlendiği devlet görevinin -içeriğiyle birlikte değerlendirildiğinde- itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte olduğu ortaya konulmalıdır. Bununla birlikte somut olayın koşullarında kamu görevlisinin düşünce açıklamasını kamu görevi statüsünün ve görev yaptığı alanın kendisine sağladığı unvanı dâhil herhangi bir olanağı kullanarak yapmış ise bunun gösterilmesi gerekir (kamu görevinin niteliğine ilişkin olarak bkz. Adem Talas [GK], B. No: 2014/12143, 16/11/2017, § 47).

iii. Buna ilaveten yapılan düşünce açıklamasının kamu hizmetlerinin sürekliliğini, etkinliğini, verimliliğini ya da gereği gibi yerine getirilmesini ne şekilde etkilediğinin ve cezayı gerekli kılan -devlet organizasyonu içinde düzenin bozulması, hizmetlerin yürütülememesi gibi- sonuçların neler olduğunun veya bu tür sonuçlara neden olmasının kuvvetle muhtemel olduğunun ortaya konulması gerekir (disiplin cezası ile cezalandırılabilmeleri için kamu görevlisinin fiillerinin memuriyetlerini etkilediğinin gösterilmesi gerekliliğine ilişkin olarak bkz. Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, §§ 61, 63; Levent Tunçel, B. No: 2017/34185, 16/3/2022, §§ 42, 44; disiplin hukukunun amaçları için bkz. Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 53).

iv. Her durumda kamu görevlisinin ödev ve sorumluluk derecesinin bulunduğu konum ve görev yaptığı alanla bağlantılı olarak belirlenmesi gerekmektedir (Hikmet Aslan, B. No: 2014/11036, 16/6/2016, § 55; Hasan Güngör, § 48; öğretmenler yönünden benzer değerlendirmeler için Elif Güneysu, § 54; Cem Özaydın, § § 42, 43; sağlık çalışanları (hekimler) yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Levent Tunçel, § 43).

v. Hükmedilen disiplin cezasıyla kamusal önemi bulunan objektif amaca (bkz. § 33) ulaşılabileceği, başka bir deyişle kamu görevlisinin cezalandırılmasının zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiği gösterilmeli; düşünce açıklamasının kamu görevini etkileme derecesiyle orantılı bir disiplin cezasına hükmedilmelidir( Mehmet Alanç ve diğerleri, § 45; Şah İsmail Harmancı, § 37; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 45).

vi. Değerlendirmelerin oldukça açık, spesifik ve tekil olarak yapılması gerekmektedir (bireyselleştirilmiş değerlendirme zorunluluğuna ilişkin olarak bkz. Şah İsmail Harmancı, § 41).

35. Somut olaya konu paylaşım temel olarak başvurucunun görev yaptığı il özelinde FETÖ/PDY yapılanmasına (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25) yönelik yürütülen soruşturmalar ile bu kapsamda boşalan kadrolara yapılan yönetici atamalarının eleştirilmesinden ibarettir. Başvurucu eleştirilerinin hangi kurumu ve kişileri işaret ettiği hakkında ise paylaşımında herhangi bir bilgiye yer vermemiştir. Öte yandan başvurucunun eleştirilerini görev yaptığı il kapsamında dile getirmesinden kendi kurumunu ve çalışma arkadaşlarını hedef aldığı sonucu çıkarılabilirse de gerek başvurucunun dosya kapsamındaki beyanları gerekse başvuru dosyasına aksi yönde başkaca bir bilgi veya belge sunulmaması karşısında anılan çıkarıma ulaşmak zorlama bir yorum olacaktır (ifadelerin mevcut anlamının subjektif olarak genişletilemeyeceğine ilişkin birçok karar arasından bkz. Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 72; Tansel Çölaşan, § 69; Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 50). Dolayısıyla kullanılan ifadelerin başvurucunun görev yaptığı kamu kurumuna yöneldiğini kabul etmek şu hâlde mümkün olmamıştır. Nitekim ilk derece mahkemesi kararında da söz konusu husus detaylı olarak irdelenmiş ve idare açısından matufiyet şartlarının oluşmadığı değerlendirilmiştir (bkz. §§ 12, 29).

36. Bununla birlikte kullanılan ifadelerin bir an için başvurucunun görev yaptığı kamu kurumuna yöneldiği ve bu nedenle müdahalenin gerçekleştiği kabul edilse dahi idare ve BİM'in Anayasa Mahkemesinin kamu görevlisinin ifade özgürlüğüne yapılan böyle bir müdahalede yapılmasını beklediği ve yukarıda sıralanan değerlendirmelere göre hareket etmesi beklenir (bkz. § 34). Bu çerçevede başvurucuyu cezalandıran idare ve nihai kararı veren BİM gerekçeleri dikkatli bir şekilde ele alınmıştır. Buna göre ne idarenin ne de BİM'in başvuruya konu paylaşımın "devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak" kapsamında kaldığını ve eylemin sübuta erdiğini soyut olarak belirtmek dışında Anayasa Mahkemesinin öngördüğü değerlendirmelerin hiçbirini yapmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

37. Anayasa Mahkemesi çok sayıdaki kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri kararlar arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120).

38. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında değerlendirmelerinde Anayasa Mahkemesinin kabul ettiği standartları uygulamayan idare ve BİM'in başvurucunun bir disiplin cezası ile cezalandırılmasının zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunu kabul etmek mümkün olmamıştır.

39. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmayan müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

40. Başvurucu yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

41. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Antalya 2. İdare Mahkemesine (E.2017/1039, K.2017/1608) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYTEN ALKAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/34421)

 

Karar Tarihi: 12/1/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Ali Erdem ŞAHİN

Başvurucu

:

Ayten ALKAN

Vekili

:

Av. İlkay BAHÇETEPE KARAKURT

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, bir grup akademisyen tarafından yayımlanan bir bildiriye imza veren başvurucu hakkında disiplin cezasına hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. DEĞERLENDİRME

2. Anayasa Mahkemesi, Deniz Pelin Dinçer Akan ve diğerleri (B. No: 2017/30653, 29/6/2022) kararında 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun disiplin ile ilgili hükümlerinin öğretim üyesi başvuruculara uygulanıp uygulanamayacağını değerlendirmiştir. Anılan kararda Anayasa Mahkemesinin 7/1/2016 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren E.2014/100, K.2015/6 sayılı Genel Kurul kararı ile öğretim elemanlarının disiplin işlemlerinin Yükseköğretim Kurulunca düzenlenebileceğine ilişkin kanun hükmünü iptal ettiği ancak kanun koyucunun 2/12/2016 tarihine kadar herhangi yasal düzenleme yapmaması nedeniyle ilgili tarihler arasında hukuksal boşluk oluştuğu vurgulanmıştır. Bu bağlamda kanun koyucunun düzenleme yapmayarak bir tercihte bulunduğu ve söz konusu hukuksal boşluğun giderilmesinde -öğretim elemanlarının nitelikleri, Anayasa'nın amir hükümleri ve ilgili kanun hükümleri ışığında- 657 sayılı Kanun'a başvurulmasının -başvurucular açısından- öngörülebilir ve kesin nitelikte kabul edilemeyeceği gerekçesiyle başvuruculara disiplin cezası şeklinde yapılan müdahalelerin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

3. Somut başvuruda anılan karara konu edilen disiplin hükümleri ve aynı olay kapsamında bir müdahalede bulunulduğu anlaşıldığından söz konusu kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

4. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 7. İdare Mahkemesine (E.2018/207, K.2018/821) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.