KADİR-İ MÜDAFAA

Abone Ol

Meşru müdafaa 5237 sayılı TCK’nın 25/1 maddesinde tanzim edilmiş olup Ceza Genel Kurulu’nun 26.02.2008 tarihinde vermiş olduğu 281/37 K sayılı ilamı ile şartları net bir şekilde aşikar kılınmış bir ceza hukuku müessesesidir. Meşru müdafaanın şartlarını iki düzlemde incelemek ceza hukuku kapsamında yer almakta olan bu müessesenin daha net bir şekilde anlaşılabilmesi açısından oldukça faydalıdır. Bu minvalde meşru müdafaanın saldırıya ilişkin şartlarını şu şekilde sıralayabiliriz:

a) HAKSIZ bir saldırının varlığı,

b) Saldırının hukuken korunmakta olan bir HAKKA yönelmiş (bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.) ve

c) Savunma ANINDA varlığını sürdürüyor olması.

Saldırıya ilişkin şartlarını yukarıdaki şekilde izah ettiğimiz meşru müdafaanın savunmaya ilişkin şartlarını ise şu şekilde açıklığa kavuşturabiliriz:

a) Savunmanın ZARURİ olması,

b) SALDIRANA yöneltilmesi ve

c) Saldırı ile ORANTILILIK içermesi.

Meşru müdafaa 765 Sayılı Ceza Kanunu’nun 49/2 maddesi ile günümüzde varlığını muhafaza etmekte olan 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 25.maddesinde vazıı kanun tarafından “hukuka uygunluk nedeni” olarak tanzim edilmiştir. Ancak söz konusu normatif düzenlemeler birebir aynı şekilde tanzim edilmemiş 765 Sayılı TCK’nın 49/2.maddesi mevcut bir saldırıya yönelecek savunmanın ancak saldırının kişinin kendisinin yahut bir başkasının nefsine veyahut ırzına yönelmiş olması halinde hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilebileceğini kabul etmiştir. Doktrinde ve uygulamada her ne kadar mezkur saldırının ihlal etmekte olduğu hak bağlamında geniş bir yorumlama yapılarak bu saldırının diğer “kişilik haklarına” yönelik olması halinde de savunmanın kabul edilebilir olduğu yönünde bir kabul uyanmış olsa da malvarlığına yönelik bertaraf etmek saiki ile icra edilen fiiller ne yazık ki savunma kapsamında değerlendirilmemiş ve meşru müdafaa bünyesine dahil edilmemiştir. Bu husus 765 ila 5237 sayılı TCK’nın aynı kurumu farklı kapsamda tanzim ettiğini izahtan vareste kılmaktadır.

765 Sayılı TCK’nın ilgili 49/2.maddesi; “Gerek kendisinin gerek başkasının nefsine veya ırzına vuku bulan haksız bir taarruzu filhal def’i zaruretinin bâis olduğu mecburiyetle işlenilen fiillerden dolayı faile ceza verilmez" şeklinde tanzim edilmiş iken 5237 Sayılı TCK’nın 25/1.maddesi; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez" şeklinde daha geniş bir hüküm ile ortaya konulmuştur. İzah edilen düzenlemeler, meşru müdafaanın kabul ve savunma saiki ile icra edilmiş eylemin edilebilmesini, saldırının "korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması" koşuluna bağlamıştır.

765 sayılı TCK’nın 49/2 ve 5237 sayılı TCK’nun 25/1. maddelerinde tanzim edilen ve hukuka uygunluk nedenleri arasında sayılan meşru müdafaa savunma amaçlı yönelmiş olan fiilin hukuka aykırılığını bertaraf etmekte olup mezkur eylemi, herhangi bir suç uhdesine dahil olmaktan alıkoymakta bu cihetle de savunmaya yönelik icrai davranışları sergileyen kişinin suç faili olmasına engel olmaktadır. Ancak yukarıda saldırı ve savunma kapsamında açıklanmış olan unsurların mevcut ve yargılamaya konu olayda bir kül halinde ve eşzamanlı olarak gerçekleşmiş olması muktazidir. Keza yine hukuk düzeninde korunmakta olan bir hakka yönelmiş olan saldırıya konu eylem ile mezkur hakka yönelmiş olan saldırıyı bertaraf etme saiki ile icra edilmiş olan eylemin de yöne EŞZAMANLI ve ORANTILI olması aranan koşullar arasında yer almaktadır.

Meşru müdafaanın her koşulda yargılama merciileri tarafından uygulanması elbette abesle iştigal olacak mezkûr eylemlerin yukarıda izah edilen koşulları sağlayıp sağlamadıkları derece mahkemeleri tarafından evleviyetle araştırılacaktır. Keza meşru müdafaa kapsamında savunmaya yönelmiş bir hareket çatısı altında kabul edilebilmesi için söz konusu olan savunmanın zorunluluk ihtiva etmesi gerekmektedir.

Hareketin zorunluluk içermesi, söz konusu saldırının yönelmiş olduğu hakkın korunabilmesi için savunma amaçlı eylem yahut eylemlerin icra edilmesinden başka bir yol/imkanın bulunamamasıdır. Savunma esnasında meşru müdafaa koşullarının bulunması yukarıda da izah ettiğimiz üzere büyük önem arz etmektedir; lakin bu husus eylemin başlı başına hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmesini gerektirmez. Keza savunmanın şartlarında, mezkur fiilin saldırı teşkil eden fiil ile ORANTILILIK arz etmesi gerektiğinden bahsetmiştik. Söz konusu ORANTILILIK ilkesinin İHLAL edilmesi halinde hukuk düzeninde bir meşru müdafaa olduğundan bahsedilemeyecek; "SINIRIN AŞILMASI" müessesesi vuku bulacaktır.

Sınırın aşılması 5237 Sayılı TCK'nın 27.maddesinde hem hukuka uygunluk hallerinin tamamında sınırın aşılması hem de hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru müdafaa hallerinde sınırın aşılması olacak şekilde iki gruba bölünmek sureti ile tanzim edilmiştir.

5237 sayılı TCK’nın 27/1 maddesinde; "Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı İNDİRİLEREK hükmolunur." TCK 27/2 maddesinde ise; "Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza VERİLMEZ." denilmektedir. Kanun koyucu tarafından ilk fıkraya yerleştirilen "ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması" ibaresi "hukuka uygunluk hallerinin tamamında sınırın aşılması" olarak anlaşılmalıdır ki nitekim 5271 sayılı CMK’nın hüküm çeşitlerini düzenleyen 223. maddesinin sistematiğinde de kanun koyucu tarafından bu anlayışın desteklendiği aşikar kılınmaktadır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu bünyesinde dört tane hukuka uygunluk nedenine yer vermektedir. Bunlar; meşru müdafaa, hakkın kullanılması, kanunun emrini icra ve ilgilinin rızasıdır. Bu hukuka uygunluk nedenlerinden herhangi birisinin mezkur yargılama konusu olayda bulunması, icra edilen eylemlerin suç olmasını engelleyeceği hasebi ile fail hakkında 5271 sayılı CMK’nın 223/2-d maddesi gereğince beraat kararı verilecektir. Buna karşın, "sınırın aşılması" hali TCK kapsamında bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmemekte TCK’nın 27/1.maddesi kusurluluğu azaltan, 27/2. maddesi ise kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden bir tanesi olarak kabul edilmiştir. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde mahkeme tarafından faile "beraat" kararı değil, anılan maddenin 1. fıkrasına göre İNDİRİMLİ ceza veya 2. fıkrasına göre CMK’nın 223/3-c maddesi gereği "ceza verilmesine YER OLMADIĞI" kararı verilecektir. TCK’nın 27/1. maddesinde, fail bir hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmakta ise de bunu bilerek ve isteyerek yani kasten yapmamaktadır. Bu cihetle, fail ancak sınırı kast olmaksızın aşmış olduğu fiilinin taksirle işlenmesi halinde cezalandırılabildiği durumlarında taksirden sorumlu tutulacaktır. 5237 sayılı TCK’nın 27/2. maddesi ise hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin özel bir düzenleme şeklinde tanzim edilmiş olup mezkur hükmün uygulanabilmesi için;

1- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,

2- Saldırıya ilişkin şartların var olması,

3- Savunmaya ilişkin şartlardan "ölçülülük ya da orantılılık" şartının, savunma lehine ihlal edilmesi sureti ile sınırın aşılması,

4- Sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.

Tüm bu şartların kül halinde ve eşzamanlı gerçekleşmesi halinde meşru savunma halinde sınırı aşan faile CMK’nın 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Keza böyle bir durumda, kişinin maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü heyecan, korku veya telaş dolayısı ile davranışlarını yönlendirme yeteneğini yitirmesi söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilmektedir. Bu nitelemenin yapılmasında belirleyici husus; kişinin, maruz kaldığı saldırının kendisini içine düşürdüğü psikolojik durumun etkisine kapılmak sureti ile "heyecan, korku ve/veya telaşa" sürüklenerek meşru müdafaada sınırların aşılmasıdır. Ancak bu cihetle mezkur maddeden yararlanabilecek olan fail eğer saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke gibi nedenlerle sınırı aşmakta ise aynı korumadan faydalanması gerektiğinden söz edilemeyecektir. Başka bir ifade ile failin amacının saldırının def edilmesinden çok bünyesinde var olan kin-öfke-nefret duygusunu tatmin etmeye yönelik olduğunun anlaşılması halinde meşru savunmada sınırın aşılmasından değil, ancak HAKSIZ TAHRİKTEN söz edilebilecektir.