Kadına Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un uygulamasındaki sorunlar

Abone Ol

6284 SAYILI AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN’UN UYGULAMASINDAKİ SORUNLAR

Yasanın Gelişimi, Amacı ve Kapsamı

8 Mart 2012 tarihinde çıkarılan Yasa, mülga 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un devamı niteliğinde olmasına karşın, ondan çok daha geniş bir alanı kapsamakta ve daha etkin yollar içermektedir. 1998’de yürürlüğe giren ilk Yasa’da (4320), kocanın kadına  uyguladığı şiddeti önlemeye yönelik hükümler bulunmaktayken, 2007 yılında yapılan değişikliklerle, diğer aile bireyleri de kapsama alınmıştır; bununla beraber tüm şiddet mağduru kadınlar koruma kapsamında değildi. 6284 Sayılı Yasa ile, tüm şiddet mağduru kadınlar, hatta tüm şiddet mağduru bireyler Yasa’nın koruması altına alınmıştır. Şöyle ki Yasa’nın 1. Maddesi’nde amacı şu cümlelerle açıklanmıştır: “Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” Görüldüğü gibi, herhangi bir cinsiyet veya yaş farkı olmaksızın tüm bireyler, şartları taşıyorsa Yasa kapsamından faydalanabileceklerdir. Bununla beraber yasa koyucunun güttüğü asıl amaç, ülkemizde son yıllarda fahiş olarak  (%1400 gibi oranlarda) artan kadın cinayetlerinin önüne geçmektir.

 Yasa’nın Uygulanmasındaki Sorunlar ve Çözüm Önerileri

 Esas olarak kadın cinayetlerini ve kadına şiddeti durdurmak amacıyla yola çıkan Yasa, oldukça radikal hükümler içermektedir. Yasada, mülki amir (Madde 3) veya hakim tarafından verilebilecek (Madde 4) koruyucu tedbir kararlarından başka, bir de hakimin verebileceği “önleyici tedbir kararları” düzenlenmiştir (Madde 5). Bu kararlar, şiddet uygulayan veya uygulama tehlikesi bulunan kişinin, talep edene yaklaşamaması, konutuna yaklaşamaması, iletişim araçlarıyla rahatsız edememesi, müşterek konuttan uzaklaştırılması gibi yasada sayılan tedbir kararlarıdır.  Önleyici tedbir kararları, şiddet mağduru olduğunu iddia eden kişinin sadece beyanı üzerine verilebilmektedir. Yasa’nın 8. Maddesi’nin 3. fıkrasında “Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir….” denilmektedir. Bu hükmün konulma amacı, geçtiğimiz yıllarda, kadınların başvurusuna karşılık henüz bir karar verilmeden hayatlarından olmaları durumu ile çokça karşılaşılmasıyla, bu durumun önüne geçmektir. Koruma kararının ihali durumunda hakim, 3 günden 10 güne kadar zorlama hapsine karar verebilecek, bu süre her seferinde (ihlalin tekerrüründe) artırılarak 6 aya kadar uzatılabilecektir.

Bu hükümler, şiddet mağduru kadınlar için etkili bir koruma sayılabilmesine karşın, uygulamada kurunun yanında yaşın da yanmasına sebep olmaktadır. Şöyle ki, herhangi bir belge, beyan aranmadan verilen koruma kararları kimi zaman hakkaniyete aykırı hatta kimi zaman da trajikomik durumlara yol açmaktadır. Örneğin, aynı evde oturan eşlerin birbirleri hakkında (her ikisinin de) koruma kararı alarak müşterek konuta yaklaşmayı yasaklatması halinde, her ikisi de eve giremeyecektir (ki bu durum ayniyle vaki olmuştur.) Yine Yasa’nın bu imkanı, kötüye kullanıma son derece müsaittir. Çoğu kez kadınlar tarafından olmak üzere Yasa, kötüye kullanılabilmekte, örneğin şiddete uğrama tehlikesi olmayan eş tarafından diğer eş aleyhine otomatik olarak alınan koruma kararı, eşlerin boşanma davasında “şiddet uyguladığına dair delil” olarak sunulabilmektedir.

Başka bir durum olarak, koruma kararının alınmasından sonra herhangi bir şekilde ihlal edildiğinin iddia edilmesi üzerine, karşı tarafın “zorlama hapsi”ne tabi tutulabilmesi nedeniyle, koruma kararının ihlali iddiasının gerçekdışı olması halinde, karşı tarafın düştüğü zor durumdur. Örneğin, iletişim araçlarıyla rahatsız etmemesi yönünde verilen koruma kararının, karşı tarafın eşiyle müşterek çocuğu hakkında konuşmak zorunda kalması ve telefon açması nedeniyle, ihlal edildiği iddia edilmiştir. Böyle durumlarda hakimlerce mutlaka duruşma açılarak tarafların dinlenmesi ve rahatsızlık olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırması gerekmektedir. Aksi takdirde, sadece telefon edilmiş olmasının ihlal sayılması halinde, kimi zaman anlattığımız şekilde kötüye kullanılabilecek, hakkaniyete aykırı kararlar çıkacaktır. Dolayısıyla, ihlal kararları vermeden önce hakimin en azından tarafları görerek vicdani bir kanaat geliştirmesi, kararı otomatik şekilde vermemesi gerekir kanaatindeyim.

Öte yandan, Yasa’da belirtilen şiddet önleme ve izleme merkezlerinin (Madde 14) yeteri kadar kurulması, buralarda çalışacak kolluk görevlileri ile diğer görevlilerin eğitimli olması, toplumsal duyarlılığın artırılarak, Yasa’nın 16. Maddesinin 6. Fıkrasında belirtildiği gibi (“İlköğretim ve ortaöğretim müfredatına, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği konusunda eğitime yönelik dersler konulur.”) kadın-erkek eşitliği hususunun bireylere ilk eğitimden başlayarak belletilmesi gerekmektedir. Böylece, korkunç rakamlara yaklaşan kadına karşı şiddet olaylarını en aza indirger ve radikal önlemler yüzünden kurunun yanında yaşın yanmasına, kötüye kullanımlara sebebiyet vermeyiz. Bir diğer husus şudur ki, 6284 Sayılı Yasa, koruma kararının verilmesi, ihlali halinde zorlama hapsi verilmesi yöntemleriyle belli bir koruma sağlasa bile, kadına karşı şiddet konusunda “öldürme” iradesindeki kişiyi engelleyememekte, böyle daha vahim tehlike durumlarında mutlaka kişiye koruma tahsisi gerekmektedir.

Bu hususla ilgili olarak uygulamada, şiddet mağduruna karakolda 6284 Sayılı Yasa’daki önlemleri talep edip etmediğinin sorulmasından başka, “çağrı üzerine koruma” denilen ve tehlike altındaki kişinin çağrısı ile polisin kendisini korumak için gelmesi olarak ifade edebileceğimiz imkanı isteyip istemediği de sorulmakta ve fakat bu imkanı istemesi halinde polis memurunun giderlerini kendisinin karşılayacağı ihtar edilmektedir. Çağrı üzerine koruma, asıl olarak Koruma Hizmetleri Yönetmeliği’nin 10. Maddesinde düzenlenmiş bir uygulama olup, şiddet tehlikesi altında olduğuna dair kanaat oluşturan kişiler için ücretsiz olması gerekmektedir. Her ne kadar 6284 Sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği’ndeki atfa göre (Madde 10), Cumhuriyet Başsavcılıkları ve Mahkemelerce Alınacak Tanık Koruma Tedbirlerine İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik uyarınca bu kişilere orada yazan (Madde 14) koruma şekillerinden biri (çağrı üzerine koruma bunlardan sadece bir tanesidir) uygulanabilecek ise de, uygulamada belirttiğim gibi çağrı üzerine koruma teklifi sunulmakta fakat ücretini mağdurun karşılayacağına dair bilgilendirme yapılarak imza alınmaktadır. 6284 Sayılı Yasa kapsamında korunan kişilerin, “çağrı üzerine koruma” dan da, diğer tüm koruma tedbirlerinden de ücretsiz faydalanması gerekmektedir.

Karakollarda kendilerine sığınan kadınlara karşı kolluk, sadece “çağrı üzerine koruma” teklifinde bulunmamalı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kendisi gerektiğinde “yakın koruma” tahsis ederek daha sonra bu kararı hakimin onayına sunmalıdır.

AV. SEDEF ÜNAL