İŞVERENCE YAPILAN ÖDEMELER VE İBRANAME

Abone Ol

Günümüz de işverenler, işçilerine ya elden ödeme yapmaktadırlar ya da banka kanalı ile ödeme yaptıkları görülmektedir. Her ne kadar en az 5 işçi çalıştıran işletmelerin ödemeleri banka aracılığıyla yapması yönünde yönetmelikte hüküm de bulunsa bazı işletmeler halen elden ödeme yapmaktadırlar. Bu yazımız da ise işverenlerin banka aracılığıyla yaptıkları ödemelerle ilgili uyuşmazlıkları anlatmaya çalışacağız.

A. Bordrolarla Yapılan İhtilaflı Olmayan veya Banka Kanalıyla Yapılan Ödemeler

1. Açıklama Yapılarak Yapılan Ödemeler

İşveren tarafından yapılan ödemelerin hangi alacağa ilişkin olarak yapıldığı sarih bir şekilde belirtilmiş ise ödemeler bu alacaklar için yapılan hesaplamadan mahsup edilecektir. Yargıtay’ın bu konuda emsal kararları da açıklama kısmının net anlaşılır olması gerektiği yönündedir. Örneğin Yargıtay bir kararında emsal teşkil etsin diye işveren tarafından yapılan şu açıklamayı; “HS. ÜC. VE TAZ. ÖD.” açık ve net olarak görmeyip kabul etmemiştir.

Uygulama da karşılaşılan bir başka problem ise “birden fazla açıklama” bulunması halinde hangi ödemeler için mahsup etmemiz gerekeceğidir. Yargıtay bu konuya da açıklık getirmiş olup; bir kararın da “birden fazla açıklama bulunması halinde taraflar arasında ödeme yapıldığı uyuşmazlık konusu edilmeyen alacak için mahsup edilmeli, ardından kalan bakiye kısım için açıklama yapılan diğer alacaklar için ödemeler değerlendirilip mahsup edilmesi gerekir”. Şeklinde karar vermiştir.

Öte yandan ödeme niteliği itibariyle bir itirazdır. Bu demektir ki; taraflar ödeme itirazınızı yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilecektir. Normal koşullar da yargılama aşamasında sunulmayan delillerin temyiz aşamasında da sunulmayacağı malumunuzdur. Ancak borcu ortadan kaldıran bir delil niteliğinde olduğundan taraflar temyiz aşamasında bile sunabilecektir.

2. Açıklama Yapılmaksızın Yapılan Ödemeler

Uygulama da en çok karşılaşılan durumlardan bir tanesidir. İşverenler elden ödeme yapmaz ancak banka aracılığıyla yaptığı ödemelere de açıklama yazmayı ihmal ederler. İşverenlerin bu yaptığı açıklamasız ödemeler, niteliği gereği kısmi ifa olarak kabul edilecektir. Kısmi ifa ise İş Kanunun da düzenleme alanı bulmadığından Borçlar Kanunun Genel Hükümlerine bakmamız gerekecektir. Bu doğrultu da;

TBK 102’nci maddesi uyarınca; “Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur.

Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır.” Şeklinde ifade edilmiştir.

Bu noktada dikkat edilmesi gerekilen husus; işçilik alacakları arasında hangi alacaklar önce muaccel oluyor onu belirlemeli ve önce muaccel olan alacak için ödemenin mahsup edilmesi gerekecektir.

4857 sayılı İş Kanunu’na göre ücret en geç ayda bir ödenir. Bu nedenle ücret çalışılan ayı takip eden aybaşında muaccel hale gelmektedir. Hafta tatili ücreti, fazla mesai, UBGT ücretlerinin muacceliyet tarihleri normal aylık ücreti gibidir. Bu demektir ki; ilk muaccel olan alacak kalemleri bunlardır. Ancak işçinin kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ücretinin muacceliyet tarihi sözleşmenin feshi ile muaccel hale gelir. Ancak karşımıza bir problem daha çıkıyor. Bu üç alacak aynı anda muaccel oluyor bu gibi durumlarda ne yapılmalıdır.

Aynı anda muaccel olan alacaklar için temerrüt tarihine göre sıralama yapılmalıdır. Yine hem aynı anda muaccel olmuş hem de temerrüt tarihleri de aynı olması halinde ise orantılı olarak mahsup yapılacaktır.

Demek ki öncelikle normal aylık ücreti ve fazla mesai, hafta tatili ve UBGT ücretleri muaccel olacaktır. Sonrasında kıdem ihbar esas alınır ve onlarda kendi içerisinde temerrüt tarihi itibariyle önce olana mahsup edilir.

Konumuzun pekişmesi adına bir örnek üzerinden anlatalım. Söz gelimi işçinin;

65.000 – TL Kıdem tazminatı,

25.000 – TL İhbar tazminatı,

10.000 – TL Yıllık izin ücreti,

15.000 – TL Ücret alacağı,

30.000 – TL Fazla mesai ücreti olsun. Ve işveren tarafından da 180.000 – TL’lik açıklama yapılmadan bankadan bir ödeme yapılmış olsun.

Öncelikle muaccel olan alacak kalemleri; aylık ücret ve fazla mesai olacağından 30 bin fazla mesai 15 bin ücret alacağı ilk olarak mahsup edilir. Kalan 135 bin TL’lik kısım kıdem ve ihbar tazminatına mahsup edilir. Ancak anılan bu iki alacak kalemi muacceliyet tarihleri sözleşmenin feshi ile muaccel olacağından temerrüt tarihlerine bakacağız. O yüzden temerrüt tarihi önce gerçekleşen kıdem tazminatı olacağından ona mahsup edilir. Kalan miktar ihbar ve yıllık izin ücreti borcuna mahsup edilecek. Fakat anılan kalemlerin muacceliyet ve temerrüt tarihi aynı olduğundan miktarları ile orantılı olarak mahsup edilecektir.

B. İbranamenin Geçerliliği ve İbranamede Belirtilen Tutarların Mahsubu

İbraname müessesi genelde işverenler tarafından ya işe başlarken işçiye imzalattıkları veya iş sözleşmesinin sona ermesinde, ibraname başlığı taşıyan ve işçinin herhangi bir alacak ve hakkının bulunmadığını ihtiva eden bir belgeyi ifade etmektedir. İş Kanununda ibraname özel olarak düzenlenmediğinden Borçlar Kanunu Genel Hükümlerdeki düzenlemesine bakacağız. Şöyle ki;

Türk Borçlar Kanunun 420’nci maddesine göre; “İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.

Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.”

Bu hüküm doğrultusunda ibra sözleşmesinin geçerli olabilmesi için;

-Öncelikle birinci koşulu yazılı olması gerekir.

-İbra tarihi itibariyle sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık süre geçmiş olmalı,

-Ayrıca ibranamede hangi alacak kalemlerinin ibra edildiği tek tek açıklanmalı ve her birinin miktarları açıkça belirtilmeli,

-Son koşulu ise işçi alacaklarının banka aracılığıyla tam olarak ödenmesinin ardından ibraname düzenlenmiş olmalıdır. Bu koşulları taşımayan ibranameler geçersiz sayılacaktır.

Bu konuyu burada işlememin yegâne sebebi uygulama da işverenler bankadan yaptıkları birtakım ödemeleri ibraname altında işçinin tüm alacaklarını almış gibi göstermeye çalışmalarından dolayıdır.  İşverenlerin çabası beyhudedir.

6098 sayılı kanun hükmü uyarınca miktar içermeyen ibranameler geçersiz sayılacak. Ayrıca yine bu kanun uyarınca ibranamede belirtilen tutarlar bankadan ödenmemişse veya davacı tarafından kabul edilmemişse ödemeler geçerli kabul edilmeyecektir. Böylelikle davacı asilden bu ödemeleri alıp almadığı sorulması gerekecektir.