Özellikle iştirak halinde işlenen suçlarda suça katılan kişiler açısından dava zamanaşımının kesilme nedenlerinin ne şekilde uygulanacağı hususu zaman zaman tartışmalara neden olmaktadır.
Aynı suçun işlenmesine iştirak eden failleri dava zamanaşımını kesen nedenlerin nasıl etkileyeceği hususunda iki sistemin bulunduğu söylenebilir. Bu sistemler şunlardır:
1) Öznel sistem
2) Nesnel sistem
Öznel sistem: Bu sistem Almanya, Avusturya, İsviçre ve Arjantin Ceza Kanunlarında kabul edilmiştir. Öznel sistemde, yargılanan sanık esas alınmış ve diğer sanıkları soyutlanmıştır. Bu açıdan öznel sistem, kesilmenin şahsiliği olarak nitelendirilmektedir.
Nesnel sistem: Bu sistem eylemi esas almaktadır. Bu sistemin İtalya, Brezilya ve Fransa Ceza Kanunlarında geçerli olduğu söylenebilir. Nesnel sistem, sanığı, katılma dereceleri ne olursa olsun olaya katılan tüm sanıkları, hatta haklarında kovuşturmaya başlanmamış olan sanıkları dikkate almaktadır.
Dava zamanaşımını kesen nedenlerin TCK'nın 67/2 maddesinde düzenlendiği görülmektedir. Buna göre; bir suçla ilgili olarak kesilme nedenleri şunlardır:
1) Şüpheli veya sanıklardan birinin Cumhuriyet savcısı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
2) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
3) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi
4) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi.
Yukarıda belirtilen hallerde dava zamanaşımını kesilecektir.
5237 sayılı TCK, “şüpheli veya sanıklardan biri”, “şüpheli veya sanık hakkında”, “bazı sanıklar hakkında olsa dahi” ibarelerini kullanmış ve zamanaşımı süresinin kesilmesi nedenleri açısından bu kavramları dikkate almıştır.
Bu nedenle 5237 sayılı TCK’nin “dava zamanaşımının sirayeti” ilkesini kabul ettiği söylenebilir. Yasal düzenlemede öznel ölçüt dışlanmıştır. Bunun yerine nesnel ölçüt esas alınmıştır. Buna göre, suç tarihinden başlamak üzere dava zamanaşımı süresi fail esas alınarak belirlenmeyecektir. Burada yasa koyucu, zamanaşımı süresinin fiile bağlı olarak tüm şerikler için ortak hesaplanması zorunluluğunu getirmiştir.
Bu yüzden iştirak halinde bir suç işlenmesi durumunda, suç ortaklarından biri hakkında dava zamanaşımını kesen işlemler varsa haklarında yasa hükmünde belirtilen işlemlerin yapılmış veya yapılmamış olması durumuna göre suç ortakları hakkında da geçerli olacaktır. Bu durumda dava zamanaşımı süresinin kesilmiş olduğu kabul edilmelidir.
Sonuç olarak 5237 sayılı TCK’de dava zamanaşımının sirayeti konusunda fiile bağlılık esasının kabul edildiğini, bu konuda nesnel ölçütün uygulandığını, iştirak hâlinde suç işleyen sanıklardan bir bölümü le ilgili olarak verilen mahkûmiyet kararının tüm suça katılan diğer sanıklar için de dava zamanaşımını kesilmesine neden olacağını ifade edebiliriz. Nitekim Yargıtay uygulaması da bu şekildedir.[1]
Öğretideki görüşler
Nitekim öğretide de TCK'nın 67. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenleme ile ilgili olarak;
Öğretide; bir şüpheli veya sanık hakkındaki ifade alma veya sorgunun diğer sanık veya şüpheliler açısından da zamanaşımının kesilmesine neden olacağı yönünde görüşler ileri sürülmüştür.[2]
TCK uygulamasında, dava zamanaşımı süresinin kesilmesi açısından nesnel ölçüt esas alınmıştır. Yani kesilme nedenlerinin bulunması durumunda, dava zamanaşımının suçla ilgili olarak kesildiği kabul edilmelidir. Ancak bu durumun ilgili suç ortağına özgü bir kesilme olduğu söylenemez.[3]
Şayet bir suçun işlenmesine birden fazla kişi suç ortağı olarak katılmışsa, şüpheli veya sanıklardan birinin ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi sanıkların tümü ile ilgili olarak zamanaşımı süresini kesecektir.[4]
Zamanaşımının kesilmesi aslında suç isnat edilen kişi veya kişilerle ilgili değildir. Burada kesilme, suç oluşturan eylemle ilgilidir. Bu nedenle, zamanaşımını kesen nedenler bir suça dayalı olarak ortaya çıkmaktadır.
Suçu oluşturan eylem, nesnel olarak suç ortakları arasındaki bağı işaret etmektedir. Burada suç ortakları arasında mevcut olan bağ, suça iştirak eden kişilerden dolayı ortaya çıkmamaktadır. Yani suçun işlenmesine ortak katkı sunulan eylemin kapsamında hüküm ifade etmektedir.
Bu yüzden nesnel nitelikli bu bağ kapsamında ortaya çıkan dava zamanaşımını kesen sebepler, şahıslardan bağımsız şekilde hukuki neticeyi ortaya çıkaracağı ve suç oluşturan eylem sebebiyle birleşen tüm suç ortaları hakkında da uygulanabileceği söylenebilir.[5]
Bir sanıkla ilgili olarak dava zamanaşımını kesen nedenler, suç ortağı konumundaki tüm sanıkları etkileyecektir. Şüpheli veya sanıklardan birinin, ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, hakkında tutuklama kararı verilmesi, onunla ilgili iddianamenin düzenlenmesi, mahkûmiyet kararı verilmesi durumunda haklarında soruşturma yapılmış veya yapılmamış tüm suç ortakları ile ilgili olarak dava zamanaşımının kesilmesine neden olacaktır.[6]
Sonuç olarak öğretideki görüşlere göre, iştirak hâlinde işlenen suçlarda ortaklardan biri için dava zamanaşımının kesilmesi hali, diğer ortaklarını da etkileyecektir. Yani tüm suç ortakları için dava zamanaşımı süresinin kesilmesi söz konusu olacaktır.[7]
İştirak halinde işlenen suçlardan faillerden biri hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması durumunda, o ortakla, o suçu iştirak hâlinde işleyen şüpheliler veya sanıklar hakkında da zamanaşımı süresinin kesilmesi söz konusu olacaktır. Öğretide, yasa koyucunun, sirayet olasılığını dikkate almadığının ileri sürülemeyeceği, yasa metninde kullanılan ibarelere göre sirayet etkisinin kabul edilmesi gerektiği yönünde görüşler ileri sürülmüştür.[8]
Şüphelinin ifadesinin kolluk veya savcılık tarafından alınması mümkündür. Kolluk tarafından alınan ifade, zamanaşımının kesilmesine neden olmayacaktır.
Sadece savcılık tarafından şüphelilerden veya sanıklardan herhangi birinin ifadesinin alınması işlemi dava zamanaşımı süresinin kesilmesine neden olur. Savcı, olay ile ilgili şüpheli veya sanıkların ifadesine bir kez başvurduktan sonra, aldığı diğer ek ifadeler dava zamanaşımı süresini kesmeyecektir.[9]
Örneğin: sanık A’ya atılı 6831 sayılı Kanun’un 91/1. maddesinde tanımlanan ormandan münhasıran yakacak nitelikte emval veren ağaç kesme suçu ile aynı Kanun’un 108/1. maddesinde tanımlanan kaçak orman emvali nakletme suçunun gerektirdiği cezanın türü ve üst sınırına göre davanın 5237 sayılı TCK'nın 66/1-e ve 67. maddelerinde öngörülen 8 yıllık olağan, 12 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresine tabi bulunduğu, sanık A’nın savunmasının 17.01.2011, sanık B’nin savunmasının ise 07.10.2011 tarihinde alındığı hususları dikkate alındığında tüm sanıklar açısından zamanaşımı sürelerini son kesen sebebin 07.10.2011 tarihindeki B’nin savunması olduğu, 07.10.2011 tarihinden sonra süre dolmamış ise olağan dava zamanaşımının gerçekleşmediği kabul edilmelidir.[10]
--------------
[1] YCGK’nun 20.03.2012 tarihli ve 241-114 sayılı kararı ile 31.01.2012 tarihli ve 243-7 sayılı kararı.
[2] Mehmet Emin Artuk /Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. bası, Ankara, 2017, s.984-986.
[3] İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. bası, Ankara 2015, s. 887-890.
[4] Mahmut Koca/İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 10. bası, Ankara 2017, s.718-721.
[5] Veli Özer Özbek/Koray Doğan/Pınar Bacaksız/İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. bası, Ankara 2017, s. 728.
[6] Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. bası, İstanbul 2017, s. 790-794.
[7] Berrin Akbulut, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. bası, Ankara 2017, s. 917.
[8] Osman Yaşar/Hasan Tahsin Gökcan/Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. bası, Ankara, 2010, 2. cilt, s.2270-2271.
[9] YCGK, E: 2019/147, K: 2019/428, T: 14.05.2019.
[10] YCGK, E: 2019/147, K: 2019/428, T: 14.05.2019.