İstinaf İncelemesinin Duruşmasız Yapılması Sorunu

Abone Ol

I. Giriş

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) 12.12.2023 tarihli Deliktaş/Türkiye (B. No: 25852/16) kararıyla, ilk kez, ülkemizde istinaf incelemesinin duruşmalı veya duruşmasız yapılması hakkında değerlendirmelerde bulundu. İHAM; duruşmalı yargılanma hakkına ilişkin mevcut içtihadını devam ettirerek, istinaf incelemesinin hukukilik ve maddi olay değerlendirmesini kapsaması nedeniyle prensip olarak duruşmalı yapılması gerektiğini, ancak bu kuralın mutlak nitelikte olmadığını, duruşma yapılmasını gerektirmeyen haklı nedenlerin bulunması halinde dosya üzerinden de karar verileceğini, her halükarda istinaf mahkemesinin duruşma açılması yönündeki talepleri yanıtsız bırakamayacağını, aksi uygulamanın adil/dürüst yargılanma hakkının gereklerine aykırı olacağını ifade etti. Böylece İHAM; ülkemizde haklı olarak ciddi eleştirilere konu olan duruşmasız istinaf incelemesi sorununu Anayasa Mahkemesi’nden (AYM’den) önce tespit ederek, tartışmaya açılmasına katkı sunmuş oldu.

II. Kararın Konusu ve Olaylar

Deliktaş/Türkiye kararı, rüşvet alma suçundan mahkum olan başvurucunun davasının istinaf incelemesinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle adil/dürüst yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Olayların geçtiği tarihte orman koruma memuru olan başvurucu, rüşvet alma suçundan yargılandığı davada 3 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum olmuştur. Başvurucunun mahkumiyetine esas alınan deliller, duyuma dayalı tanık beyanlarından ibarettir. Başvurucu; hakkında isnat olunan suçlamayı istikrarlı bir şekilde reddetmiş, İlk Derece Mahkemesinin mahkumiyet kararına karşı duruşma talepli istinaf kanun yolu başvurusunda bulunmuştur. İstinaf incelemesini gerçekleştiren Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) Ceza Dairesi, duruşma talebine dair herhangi bir değerlendirme yapmadan istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir. Kesinleşen mahkumiyet kararının ardından başvurucu devlet memurluğundan çıkarılmıştır. Öte yandan, başvurucunun AYM’ye yaptığı bireysel başvuru açıkça dayanaktan yoksunluk gerekçesiyle kabul edilemez bulunmuştur. İHAM kararında aktarıldığı şekliyle; AYM’nin kabul edilemezlik kararında, istinaf incelemesinin duruşmasız yapılmasına dair ayrı bir değerlendirme yapılmamıştır.

III. İHAM’ın Kararı

İHAM oybirliğiyle, adil/dürüst yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, “genel ilkeler” kısmında; duruşmalı yargılama hakkının mutlak nitelikte olmadığını, ilk derecede duruşmalı yargılama yapılması halinde ve ilk derece kararının sadece hukuki yönden denetlendiği sistemlerde kanun yolu incelemelerinin duruşmasız yapılabileceğini, kanun yolu aşamasında, hem hukuk ve hem de maddi vaka yönünden inceleme yapılması durumunda dahi duruşmalı yargılama hakkının mutlak olmadığını, ancak bu son durumda, sanığın, suç teşkil ettiği iddia edilen fiili işlemediğini iddia etmesi halinde, bizzat sunduğu deliller doğrudan değerlendirilmeden suçluluğu veya suçsuzluğu hakkında tam bir değerlendirme yapılamayacağını, aksi takdirde adil/dürüst yargılanma hakkının ihlal edileceğini belirtmiştir.

İHAM somut vakaya ilişkin değerlendirmelerinde; İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılamada birkaç kez duruşma yapıldığını, bu duruşmaların “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkelerine uygun şekilde gerçekleştiğini, ancak bunun istinaf incelemesinin duruşmasız yapılması için yeterli bir gerekçe oluşturmayacağını, somut olayda 1) başvurucunun mahkumiyetine esas alınan delillerin çeşitli beyanlardan ve dolaylı (kulaktan dolma, söylentiye dayalı) delillerden ibaret olduğunu, 2) başvurucunun istikrarlı bir biçimde hakkındaki suçlamaları reddettiğini, 3) mahkumiyet kararının başvurucunun hayatı üzerinde ciddi sonuçlara yol açtığını (hapis cezası ve memuriyetten ihraç), bu koşullarda kural olarak, istinaf incelemesinin duruşmalı yapılması gerektiğini, istinaf incelemesinin duruşmasız yapılmasını haklı kılacak istisnai koşulların mevcut olmadığını, kaldı ki istinaf mahkemesinin bu hususta hiçbir değerlendirme yapmadığını kaydetmiştir.

İHAM’a göre; istinaf incelemesinin hukuki ve maddi vaka tartışmasını içermesi, bunun sonucunda sanığın suçluluğu veya suçsuzluğu hakkında bir karara varılması, mahkumiyete esas teşkil eden delillerin (sanık ve tanık beyanları gibi) sübjektif ve soyut nitelikte olması halinde, istinaf mahkemesinin duruşma açılması talebini yanıtsız bırakması adil/dürüst yargılanma hakkının gerekleriyle bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla, en azından duruşma talep edenin bu talebi hakkında bir değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir.

IV. Değerlendirmemiz

İHAM’ın Deliktaş/Türkiye kararı, Türk Hukuku sisteminde istinaf incelemesinin duruşmasız yapılması meselesini ilk kez ele alması ve bu konuda verilen ilk ihlal kararı olması bakımından önemlidir. İHAM; bu ihlal kararından, her türlü istinaf incelemesinin bundan böyle duruşmalı yapılması gerektiği sonucunun çıkmayacağını vurgulamıştır. Kanaatimizce bu karardan şu sonuç çıkmaktadır: Ülkemizde istinaf incelemesi; maddi vaka ve delil tartışması da içerdiğinden, kural olarak duruşmalı yapılmalıdır. İHAM’ın mevcut içtihadı zaten bu yöndedir. Bunun yanında, sanığın suçlamaları reddettiği ve aleyhine değerlendirilen delillerin güvenilirliğinin tartışmaya müsait olduğu durumlarda duruşma açılması zorunludur. İstinaf mahkemesinin duruşma açmaması halinde, bunu haklılaştıran istisnai koşulların mevcut olduğunu ortaya koyması gerekmektedir. İş yükü, usul ekonomisi, makul sürede yargılama ve benzeri argümanlar istisnai koşullar olarak görülmemektedir. Bu koşullar somut yargılamanın niteliği ile ilgili olmalıdır. Davanın; ilk derece mahkemesi önünde, adil/dürüst yargılanma hakkının gereklerine uygun olarak görülmüş olması, istinaf incelemesinin duruşmasız yapılması için yeterli bir gerekçe oluşturmamaktadır. Her durumda, istinaf mahkemesi, duruşma istemi hakkında gerekçe oluşturmalıdır. Aksi takdirde, duruşma açılmamasını haklı kılan sebeplerin mevcut olup olmadığını değerlendirmek mümkün değildir.

İstinaf incelemesinin duruşmalı yapılması hususunda AYM içtihadının, İHAM standartlarının gerisinde olduğunu söylemek mümkündür. AYM; benzer şikayetleri incelerken, ilk derece yargılamasının duruşmalı olarak yapılması halinde kanun yolu incelemelerinin dosya üzerinden yapılmasını adil/dürüst yargılanma hakkının gereklerine aykırı bulmamaktadır. Bu, temyiz incelemesi bakımından, prensip olarak, doğru olsa da istinaf incelemesi bakımından farklı şekilde değerlendirilmelidir. İHAM içtihadına bakıldığında; ilk derece mahkemesi tarafından verilen ve kesin olmayan hükmün, hem hukuki ve hem de maddi yönden incelenmesi durumunda, duruşma açılmasının kural olduğu, hatta nerede ise zorunlu olduğu görülmektedir: “Kanun yolu merciin bir davayı maddi ve hukuki yönden incelemesi ve sanığın suçluluğu veya suçsuzluğu konusunda genel değerlendirme yapması gerektiğinde, isnat edilen suçu işlemediğini kanıtlamak isteyen sanığın bizzat sunduğu delilleri doğrudan değerlendirmeden bu konuda karar veremez. Sanığın istinaf mahkemelerinde bizzat dinlenme hakkı, açık yargılama ilkesinin bir gereğidir” (Dondarini/San Marino, B. No: 50545/99, 06/07/2004, § 27). İHAM, istinaf incelemesinin duruşmalı yapılması için “yeni olguların bulunması” gibi bir şart aramamaktadır. (§ 28). İHAM’a göre, sanığın atılı suçu işlediği konusunda bir tereddüdün bulunmadığı durumlarda dahi istinaf incelemesi sonucunda sanığa verilen ceza miktarının değişebileceği dikkate alınarak istinaf incelemesinin duruşmalı yapılması gerekmektedir (X/Hollanda, B. No: 72631/17, 27/07/2021, § 51 ve 53). Öte yandan İHAM bir başka kararında, istinaf incelemesinin sanığın huzurunda duruşmalı yapılması yönünde bir talep bulunmasa dahi koşullar gerektirdiği halde sanığın mahkeme huzurunda dinlenilmemesini adil/dürüst yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirmiştir (Mirčetić/Hırvatistan, B. No: 30669/15, 22/04/2021, § 24-28). Bu içtihat gözönünde bulundurulduğunda, İHAM’ın Deliktaş/Türkiye kararında ulaştığı sonucun hiç de şaşırtıcı olmadığı ortadadır.

V. Konunun İç Hukuk Bakımından Değerlendirmesi

Yukarıda yer alan açıklamalar ışığında; bilhassa İHAM’ın da altını çizdiği gibi, sanığın hakkındaki suçlamaları reddettiği ve karara esas alınan delillerin güvenilirliğinin tartışılmaya müsait olduğu, duruşma açılmasını talep ettiği durumlarda istinaf incelemesinin duruşmasız yapılması iki dereceli yargılamayı anlamsız kılmaktadır. Bu sebeple, en azından duruşmanın talep edildiği hallerde duruşmanın açılması ve açılmıyorsa da bunun somut gerekçelerinin karar yerinde gösterilmesi isabetli olur.

Konu ile ilgili iç hukukta yaşanan sorunların ve yasal düzenlemenin de kısaca incelenmesi gerekir.

İstinaf incelemesinin duruşmasız yapılması birçok açıdan hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurmaktadır. Özellikle somut olayda sözkonusu olduğu gibi istinafta kesinleşen, kesinleşmese de temyizde dosya üzerinden sanık aleyhine sonuçlandırılan davalar bakımından bu ciddi bir sorundur. Uygulamada; her birisi 5 yıl ve altında olup da istinafta kesinleşen, toplamda 80 ila 100 yıl ve üstü hapis cezası oluşturan mahkumiyet kararları dosya üzerinden sonuçlandırılabilmektedir. Yargıtay ise 10 yıl ve üstü hapis cezası olsa da duruşma açmadan temyiz incelemesi yapabilmektedir (CMK m.299/1). 5 yıldan fazla veya 5 yıldan az olsa da istisnai olarak temyize tabi hapis cezaları Yargıtay’da duruşmasız incelenmektedir. Tüm bu hallerde sanık; istinaf ve temyiz aşamasında duruşma yüzü görmeden, bizzat dinlenilmeden, (cezai konularda) iki dereceli yargılanma hakkından (7 No.lu ek protokol m.2/1) mahrum kalabilmektedir.

İstinaf incelemelerinin duruşmasız yapılması çoğu kez mahkemelerin iş yükü sorunu ile haklılaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu sorun önemli olmakla birlikte, vatandaşların sözlü olarak ikinci bir kez savunma yapmalarını, meramını doğrudan mahkeme heyetine anlatmalarını engellememelidir. İstinaf mahkemesinin duruşma açmaksızın, sadece CMK m.280/1-a’da yer alan, İlk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğunu” ibaresini tekrar ederek, istinaf başvurusunu esastan reddetmesi istinaftan beklenen faydayı sağlamamaktadır.

Esasen Yargıtay, istinaf mahkemelerinin CMK m.280/1-a’da gösterilen yetkisini duruşma açmadan kullanmamasını istemektedir. Ancak belirtmeliyiz ki; CMK m.280/1-a’da düzenlenen yetkinin kullanılmasında BAM ceza dairelerinin duruşma açma zorunluluğu olmayıp, bu kararları dosya üzerinden yapacakları inceleme ile verebilme yetkileri bulunmaktadır. Kanun koyucu; CMK m.280’i, ilk derece mahkemesinde sonuçlanan davanın bölge adliye mahkemesinde devamı gibi düzenlemiş, m.280/1’in ilk altı bendi bu yönde olup, bu bentlerin tüketilmesi sonrasında duruşma açılmasının gündeme gelebileceği ifade edilmiştir. Bu anlayış; yani istinaf kanun yolunun ilk derece yargılamasının devamı gibi görülmesi, hem kanun yolu usulüne ve hem de iki dereceli yargılanma hakkına uygun düşmemektedir. İstinaf kanun yolunun; ilk derece yargılamasının bir devamı gibi görülmeyip, gerek maddi vaka ve gerekse hukukilik denetimi yönlerinden ikinci bir gözle yargılama yapılan aşama olarak kabulünde fayda bulunmaktadır. Temyiz incelemesini; iki dereceli yargılamanın dışında tutmak ve bazı davalar yönünden hukukilik denetimi yapan, içtihat üreten aşama olarak kabul etmek gerekir.

İlgileri bakımından CMK m.280, m.289 ve m.299’dan kısaca bahsederek, iç hukukta yasal durumu görmek ve sonuçta hakimleri bağlayan yasal düzenleme karşısında BAM ceza dairelerinin duruşma açma zorunluluklarını ve duruşma açmadıkları takdirde buna gerekçe göstermek mecburiyetinde olup olmadıklarını ortaya koymak gerekir, çünkü neticede Anayasa m.138/1 gereğince hakimler Anayasa ve kanun hükümleri ile bağlıdır.

“Bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma” başlıklı CMK m.280 bir bütün olarak incelendiğinde; maddenin 1. fıkrasının giriş kısmında “Bölge adliye mahkemesi, dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra;” ibaresinin ardından, istinaf incelemesini sırası ile nasıl yapılması gerektiğine dair toplam yedi bende yer verdiği görülmektedir. CMK m.280/1’in ilk dört bendinde dosya üzerinden yapılacak inceleme ile istinaf başvurusunun esastan reddinin veya hukuka aykırılığın düzeltilerek esastan reddinin düzenlendiği, (e) bendinde CMK m.289/1’in (g) ve (h) bentleri hariç bozma kararı verebileceği, yine (f) bendinde yine bozma kararı verme sebeplerinin düzenlendiği, (g) bendinde ise ilk altı bentte sayılan istinaf sebepleri, yani istinaf başvurusunun doğrudan veya düzelterek reddi ile bozma halleri tüketildikten sonra, BAM ceza dairesinin gerekli tedbirleri alarak, davanın yeniden görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerine başlanmasına karar verip, CMK m.280/2’de öngörüldüğü üzere, yapacağı duruşma sonunda istinaf başvurusunu esastan reddedebileceği veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırmak suretiyle yeni hüküm kurabileceği belirtilmekle, esasen kanun koyucunun BAM ceza dairelerine, CMK m.280’in başlangıcında duruşma açma yönünde bir değerlendirmede bulunma ve buna ilişkin gerekçeyi oluşturduktan sonra diğer sebeplerden dolayı karar verebileceğine dair bir yükümlülük yüklemediğinden, BAM ceza dairelerinin önüne gelen dosyada yapacağı incelemede ilk olarak duruşma açılıp açılmaması yönünde bir karar vermesi, bu kararı gerekçeli olarak oluşturduktan sonra CMK m.280/1’de geçen diğer sebeplerden dolayı istinaf kanun yolu incelemesi yapma zorunluluğu bulunmadığı görülmektedir.

Bu nedenle; BAM ceza dairelerinin dosya üzerinden yaptıkları incelemelerde neden duruşma açmak suretiyle yargılama yapmadıklarına dair usul yönünden karar oluşturmadıkları, bu konuda gerekçeli veya gerekçesiz herhangi bir değerlendirmede bulunmadıkları, doğrudan CMK m.280/1’in ilk altı bendinden hareket etmek suretiyle dosya üzerinden inceleme yaparak karara vardıkları anlaşılmaktadır. CMK m.280/1’e bakıldığında; gerçekten de yasa koyucunun istinaf kanun yolunda duruşma açılması konusunda yeterli usuli güvenceye yer vermediği, bunun hukukilik denetimi yanında maddi vaka da inceleyen ve iki derece yargılamanın bir üst kolu olan istinaf kanun yolu bakımından sorun teşkil ettiği, hem iki dereceli yargılama hakkı ve hem de davanın taraflarının istinaf mahkemesine ve hakimlerine ulaşmak suretiyle meramlarını sadece yazılı olarak değil, sözlü olarak da anlatma ve onlara erişebilme haklarını tümü ile kaldırmasa bile kısıtladığı, her ne kadar davanın tarafının BAM ceza dairesine dilekçeler sunmak suretiyle ulaşabilmesi mümkün olsa da, bunun açılacak duruşma marifetiyle iddia ve savunmaları sözlü olarak anlatıp, delilleri duruşmada değerlendirmenin yerine geçemeyeceği tartışmasızdır. Bundan başka; İHAS 7. protokol m.2’de güvence altına alınan ceza yargılamasında iki dereceli yargılanma hakkının güvence altına alındığı, bu hakkın Anayasa m.36’da düzenlenen hak arama hürriyeti ile de desteklendiği, bu hak ve hürriyetin sadece dosya üzerinden başvurunun veya davanın incelenmesini kapsamayıp, maddi vaka inceleyen mahkemeler yönünden duruşmayı ve taraflarla doğrudan teması, yani sözlülüğü de içerdiği bir gerçektir.

Kanaatimizce; CMK m.280/1 ile ilgili anlatıma rağmen, BAM ceza dairelerinin duruşma açmalarında veya açmama gerekçelerini somutlaştırıp kararlarının giriş kısmına yazmalarında, mümkün mertebe duruşma açma yönünde çaba göstermelerinde, özellikle BAM ceza daireleri aşamasında kesinleşen ve/veya sanığın tutuklu olduğu dosyalar yönünden ihtiyaç bulunmaktadır. Mevcut yasal düzenleme BAM ceza dairelerinin duruşma açmak suretiyle inceleme yapmasına da engel değildir. Her ne kadar istinaf kanun yolunda duruşma açılmasının CMK m.280/1’de son bent olarak düzenlendiği ve son çare olarak düzenlendiği ileri sürülse de, bu fikre katılmadığımızı belirtmek isteriz. Elbette BAM ceza daireleri iş yoğunluğunu ve bazı dosyalar yönünden konunun temyiz mercii olan Yargıtay’a gitmesini isteyebilir, fakat bu istek hukuki bir gerekçeye dayanmamaktadır. Adalet dağıtan hakimlerimizin iki dereceli yargılamada istinaf kanunun yolunun önemli olduğu gerçeği karşısında, mümkün olduğu kadar istinaf kanun yoluna başvuranlara duruşmada söz söyleme ve delilleri tartışma hakkını tanıması gerekir.

Elbette CMK m.280/1’den kaynaklanan yeterli duruşma açılmaması ve neden duruşma açılmadığının somut gerekçelerle kararda gösterilmemesi sorunu, CMK m.280 ila m.282’de yapılacak değişikliklerle çözülebilir ve bu çözüm yukarıda yer verdiğimiz İHAM’ın ihlal kararını da karşılayabilir. Zaten İHAM, önlerine gelen her dosyada BAM ceza dairelerini duruşma açmakla yükümlü tutmaya çalışmamıştır. Ancak uygulama yerleşen ve yasal karşılığı olmayan istinaf kanun yoluna başvuranın duruşma taleplidir isteğini içeren ve duruşma açılmadan usuli güvencelerin sağlanıp sağlanmadığını gösteren gerekçeye ve karara, özellikle istinaf başvurusunun dosya üzerinden yapılan incelemeler sonucunda ihtiyaç bulunmaktadır.

Yeri gelmişken; “Hukuka kesin aykırılık halleri” başlıklı CMK m.289’un 1. fıkrasında yer alan (g) ve (h) bentlerinin, BAM ceza daireleri bakımından bozma nedeni olmaktan çıkarılması sonrasında, ya CMK m.280/1-e’ye ve m.289/1’e hiç atıp yapılmaksızın ya da sadece maddelere yer verip, bozmayı karşılayan bent ve bozma nedeni gösterilmeksizin, esasen dosya üzerinden veya duruşma açılarak çözülebilecek ihtilafların yine de (g) ve (h) bentlerine giren durumlar olduğu halde CMK m.284 uyarınca kesin olarak bozulduğunu görmekteyiz. Bu konuda daha evvel Ağır Ceza Mahkemesi ile BAM Ceza Dairesi arasında yaşanan bir sorundan kaynaklanan ve esasen ilk derece mahkemelerinin artan rahatsızlıklarına karşılık gelecek şekilde CMK m.280/1-e’de değişikliğe gidildiği, ancak istinaf kanun yolunda duruşma açılması ve bozma kararları verilmesi, bozma kararlarında da mahkumiyet kararı yerine beraat veya beraat kararı yerine mahkumiyet kararı gibi, istinaf kanun yolu yetkisini aşan ve bozmadan sonra serbestliğe uymayan kararlarla, istinaf kanun yolunda yaşanan sorunların varlığını koruduğu görülmektedir. Kanunilik, usuli güvenceler ve tatbikatta yeknesaklığın sağlanması bakımından, istinaf kanun yolu ile ilgili yasal düzenlemenin gözden geçirilmesi ve bu konularda uygulama birliğinin sağlanması isabetli olacaktır.

Yine “Duruşmalı inceleme” başlık CMK m.299’da; temyiz incelemelerinin duruşmalı yapılmasının düzenlendiği, bu konuda olağanüstü hal döneminde 699 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 100. maddesiyle temyiz eden aleyhine kısıtlamaya gidildiği, bu düzenlemenin 7079 sayılı Kanunun 79. maddesiyle kanunlaştırıldığı, duruşma açma yetkisinin talebe bağlı olmakla birlikte tümü ile Yargıtay’a bırakıldığı, şu an için Yargıtay ceza daireleri arasında duruşma açıp açmama konusunda yeknesak ve objektif kriterlerin oluşturulmadığı, her bir dairenin farklı hareket ettiği, iş yoğunluğu ve dosya üzerinden zaten incelme yapıldığına dair gerekçelerle, başkaca somut gerekçe gösterilmeksizin duruşma taleplerinin reddedildiği, istinaf kanun yolunda duruşmasız yapılan inceleme sonrasında Yargıtay’da da hapis cezası süresi itibariyle talebi olduğu halde reddedilen duruşma talebi nedeniyle temyiz incelemesinde de duruşmanın açılmadığı, böylece 10 yıl ve üstü hapis cezalarında, örneğin 20, 30, 40 yıllık hapis cezalarında, hatta müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet cezalarında istinaf ve temyiz kanun yollarında duruşma yüzü görmeksizin mahkumiyet kararlarının kesinleştiği, bu nedenle sanığın ve/veya müdafiinin bulunmadığı vaziyette dosya üzerinden karar verildiği, bunun da iki dereceli yargılamanın yanında, ilgilinin duruşmaya çıkıp görevli ve yetkili mahkemesi huzurunda meramını anlatma, iddia ve savunmasını sunma hakkını kısıtladığı düşünülmektedir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Dr. Erkan Duymaz

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)