İSTİHKAK DAVASINDA SATIŞ İSTEME SÜRESİ

Abone Ol

I.GENEL OLARAK

İcra ve İflas Kanunu 78. Maddesinde yazılı müddet geçtikten sonra alacaklının talebi üzerine borçlunun mal, hak ve alacakları üzerine haciz konulabilir. Yapılan haciz çerçevesinde borçlu elinde bulunan bir malı başkasının mülkü veya rehni olarak gösterdiği yahut üçüncü bir şahıs tarafından o mal üzerinde mülkiyet veya rehin hakkı iddia edilmesi; yahut istihkak iddiasına karşı alacaklı veya borçlu tarafından itiraz edilmesi; yahut haczedilen şey borçlunun elinde olmayıp da üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni hak iddia eden üçüncü kişi nezdinde bulunduğu durumları kanun istihkak iddiası olarak nitelendirmiştir.

Kanunun 24.11.2021 tarih ve 7343 sayılı düzenlemesi ile alacaklı veya borçlu hacizden itibaren bir yıl içinde haciz olunan malın satışını isteyebilir borçlunun üçüncü şahıslardaki alacağı da bu hükme tabidir. Buna göre bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya talep geri alınıp da kanuni müddet içinde yenilenmez ise o mal üzerindeki haciz kalkar hacizli malın satılması yönündeki talep bir defa geri alınabilir.  

Anılan kanuni düzenlemeler kapsamında bir malın üzerine haciz konulmasına müteakiben bir yıl içerisinde satışının talep edilmesi aksi halde o mal üzerine konulan haczin kalkacağı düzenleme altına alınmıştır. Söz konusu hacze konu mal üzerinde istihkak iddiasında bulunulması halinde İcra İflas Kanunu 97/8 düzenlemesi gereği “dava esnasında 106 maddedeki müddetler cereyan etmez” hükmü amirdir.

Somut olayın mahiyetine göre alacaklı yahut üçüncü kişi tarafından müddeti içerisinde istihkak davasının açılması halinde, satış talebinde bulunmak için gerekli sürenin istihkak davası sırasında işlemeyeceği düzenleme altına alınmıştır.

Malın haczine muttali olan borçlu veya üçüncü şahıs, ıttıla tarihinden itibaren yedi gün içinde istihkak iddiasında bulunmadığı takdirde, aynı takipte bu iddiayı ileri sürmek hakkını kaybeder. İstihkak iddiasının yapıldığı veya istihkak davasının açıldığı tarihte istihkak müddeisi ile birlikte oturan kimseler yahut bu şahısların iş ortakları, iddianın yapıldığı tarihte veya istihkak davası 97 nci maddenin 9 uncu fıkrası gereğince açılmışsa davanın açıldığı tarihte malın haczine ıttıla kesbetmiş sayılırlar. Buna göre yasal süresi içerisinde istihkak iddiasını ileri sürmeyen yahut açılan davaya kayıtsız kalan kimselerin istihkak iddiasına konu mahcuz mal üzerindeki haczin kaldırılmasına ilişkin olarak talep sonuçlarının karşılaşacağı hukuki neticeler birbirinden farklı sonuçlar doğurur.  

Takibin Taliki Yönünden Karar Verilmesi Halinde

Takibin talikine karar verilmesi durumunda, istihkak iddiasına sahip üçüncü kişi tarafından yasal süresi içerisinde yeterli teminatın temin edilip alacaklıya karşı davanın ikame edilmemesi durumunda yasal bir yıllık satış isteme süresi hüküm ve sonuçlarını doğuracaktır.

Yasal süresi içerisinde dava açılması halinde ise İ.İ.K 97/8 de yazılı müddetler dava kapsamında (istihkak davası) işlemeyecek ve davanın açıldığı tarih itibariyle haczin kaldırılmasındaki süre duracaktır.

Takibin Devamına Karar Verilmesi Halinde

Takibin devamına karar verildiği durumlarda ise istihkak iddiasında bulunulan zaman ile istihkak davası açılması arasındaki dönemde satış isteme süreleri işlemeye devam eder.

Üçüncü kişi tarafından açılan istihkak davası kendiliğinden takibi durdurmaz. İcra Mahkemesince İ.İ.K'nun 97/1 maddesi uyarınca takibin devamına karar verildiği durumlarda ayrıca ve açıkça takibin ertelenmesi yönünde verilmiş bir tedbir kararının bulunmadığı hallerde alacaklının istihkak davası devam ederken haczedilen menkullerin satışını talep hakkı bulunması sebebiyle talep halinde icra dairesince satışa gidilebileceğinden sürelerin işlemeye devam edeceği hususuna dikkat edilmesi gerekir.

II. GÜNCEL YARGI KARARLARI

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2020/3322 Esas ve 2021/5545 Karar

Davacı alacaklı vekili, borçlu ile üçüncü kişi şirket arasında organik bağ bulunduğunu, aynı alanda aynı adreste faaliyet gösterdiklerini, muvazaalı devirler yapıldığını iddia ederek, üçüncü kişinin istihkak iddiasının reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı üçüncü kişi vekili, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Davalı borçlu, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, haciz mahalli ile ödeme emrinin tebliğ edildiği adresin farklı olması, haciz mahallinde borçluya ait evrak bulunamaması, borçlunun gıyabında haczin yapılmasına dayalı ispat külfetinin davacı alacaklı da olduğu, üçüncü kişinin noter satış sözleşmesine delil olarak dayanması ve mahcuzun ticaret sicil odasına kayıtlı olması, davacı tarafından sunulan deliller ve dosya kapsamında davalı borçlu ile üçüncü kişi şirket arasında organik bağın varlığına dair herhangi bir delil ve emareye ulaşılamaması gerekçesi ile davanın reddine, borçlunun istihkak iddiasına karşı itiraz etmemesi nedeni ile borçlu şirket yönünden davanın husumetten reddine karar verilmiş, karara karşı davacı alacaklı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince, borçlu şirket ve üçüncü kişi şirketin kurucularının aynı olması, T** K** ve C** K**'nın öncesinde borçlu şirkette ortak ve yetkili olmaları, haciz adresinin daha önce borçlu tarafından kullanılmış olması, borçlu şirket yetkilisi İ** K**'ın üçüncü kişi şirkette sigortalı işçi olarak çalışması ve üçüncü kişi şirketin takibe konu ilamın yargılamasının yapıldığı iş kazasının gerçekleştiği tarihten sonra kurulmuş olması, borçlu şirket ve üçüncü kişi şirket arasında organik bağ olduğunu gösterdiğinden istinaf talebinin yerinde olduğu, ancak borçlunun istihkak iddiasına ilişkin tavrının belirli olmaması nedeniyle borçlu şirket yönünden husumet nedeni ile davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesi ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmiş, karar bu kez davalı üçüncü kişi vekili ile borçlu vekili tarafından bu kez temyiz edilmiştir.

Dava, alacaklının İİK’nin 99. maddesine dayalı istihkak iddiasının reddi talebine ilişkindir. Dosya kapsamına göre, dava konusu 29.02.2016 tarihli haciz işlemi üçüncü kişi şirket ortağı huzurunda yapılmış olup, haciz sırasında üçüncü kişi şirket adına ortağı istihkak iddiasında bulunmuştur. İcra Müdürlüğünce 07.03.2016 tarihinde alacaklıya istihkak iddiasının reddi davası açmak üzere yedi gün süre verilmiş, eldeki dava süresi içinde açılmıştır.

Hemen belirtmek gerekir ki, İİK madde 106’ya göre, alacaklı haczedilen taşınır malın satışını altı ay içerisinde istemek zorundadır. Aksi halde İİK madde 110’a göre taşınır mal üzerindeki haciz kendiliğinden düşer. Ancak haczedilen mal hakkında, İİK madde 97/8 gereğince istihkak davası açılır ise, satış isteme süresi işlemez.

Somut olayda, süresi içinde istihkak davası açılmış olduğundan, hacizler halen geçerli olup, işin esasına girilerek hüküm verilmiş ise de, dosya kapsamında yer alan İstanbul Anadolu 17. İcra Hukuk Mahkemesinin 19.04.2021 tarihli ve 2021/ 88 Esas, 2021/267 Karar sayılı kararı ile, haciz işleminin 29.02.2016 tarihinde yapıldığı ve 6 aylık satış isteme süresinin bu tarihten itibaren başladığı, İİK madde 99; "Alacaklı tarafından süresinde açılan dava sonuçlanıncaya kadar, haczedilen malın satışı yapılamaz." hükmü düzenlenmiş ise de İİK madde 106 ve 110 hükümlerinde istihkak davası açılmasının satış isteme süresini durdurmayacağı, İİK madde 99 uyarınca istihkak davası açılması ile yalnızca satışın yapılamayacağı, ancak satış isteme süresince satış talep edilmesinin gerektiği, ancak dosyanın incelenmesinde alacaklı tarafından süresinde yapılmış bir satış talebinin bulunmadığı gerekçesi ile şikayetin kabulüne, İstanbul Anadolu 2. İcra Dairesi 2015/18685 Esas sayılı dosyasında 03.02.2021 tarihli müdürlük işleminin kaldırılmasına ve süresinde satış talep edilmeyen hacizli mal üzerindeki haczin kaldırılmasına karar verilmiştir. Dairemizin 10.06.2021 tarihli eksiklik talebi ile anılan kararın kesinleşip kesinleşmediğinin bildirilmesi istenmiş, Mahkemece taraflara çıkartılan e tebliğ mazbata suretleri eklenerek talep olmadığından kesinleştirme yapılamadığı bildirilmiş ise de, UYAP sistemine göre anılan kararın 02.06.2021 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.

Bu durumda, kesinleşen mahkeme kararı ile davaya konu haczin kaldırılmasına karar verildiğinden, istihkak davasının konusuz kaldığının kabulü gerekir. Davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi 6100 sayılı HMK'nin 331. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerinin takdiri gerektiğinden bahisle kararın bozulması gerekmiştir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2018/11579 Esas ve 2018/15683 Karar

Davacı 3.kişi vekili, haczedilen malların müvekkili şirkete ait olduğunu açıklayarak davanın kabulünü talep ve dava etmiştir. Davalı alacaklı vekili, davanın konusuz kaldığını, davanın açılmasına sebebiyet veren tarafın müvekkili olmadığından vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, 21/08/2013 tarihinde haczedilen menkul mallar üzerindeki haczin, alacaklı vekilinin süresinde satış istememesi nedeniyle İİK'nin 106 ve 110. maddeleri gereğince kalktığı, davanın açılmasına davalı alacaklının sebebiyet verdiği gerekçesi ile dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı alacaklı üzerinde bırakılmasına karar verilmiş, karar davacı 3.kişi vekili ile davalı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, üçüncü kişinin İİK'nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.

1-Davacı 3.kişi vekilinin tazminat istemine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; davacı tarafından, tazminat talebinde bulunulmuş olmakla birlikte davanın esası hakkında karar verilmediğinden bu talebe ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2-Davalı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; ... 13.İcra Müdürlüğünün 2010/9040 Esas sayılı dosyası üzerinden 21.8.2013 tarihinde 3.kişi huzurunda haciz işlemi yapılmış olup, haciz sırasında 3.kişi istihkak iddiasında bulunmuştur. Prosedür uygulanmadan davacı 3.kişi 9.9.2013 tarihinde eldeki davayı açmıştır. İİK madde 106’ya göre, alacaklı haczedilen taşınır malın satışını altı ay içerisinde istemek zorundadır. Aksi halde İİK madde 110’a göre taşınır mal üzerindeki haciz kendiliğinden düşer. Ancak haczedilen mal hakkında, İİK madde 97/8 gereğince istihkak davası açılır ise, satış isteme süresi işlemez.

Somut olayda, süresi içinde istihkak davası açılmış olduğundan, hacizler halen geçerli olup, işin esasına girilerek hüküm verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi yanlıştır. Ne var ki, davalı alacaklı 21.6.2016 tarihli celsede davacı tarafla yapılan protokol neticesinde alacaklarını aldıkları için satış talebinde bulunmadıklarını, bu nedenle davanın konusuz kaldığını beyan etmiştir. Bu durumda, tarafların beyanı ve ilgili icra dosyası dikkate alınmak sureti ile borcun haricen tahsil edilerek takip dosyasının infazen kaldırılmasına karar verilmiş ise, istihkak davasının konusuz kaldığının kabulü gerekir. 

Davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi 6100 sayılı HMK'nun 331. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerinin takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2021/6675 Esas ve 2021/7814 Karar

Davacı üçüncü kişi, dava konusu iş makinesine 19.01.2017, 10.05.2017 ve 07.11.2017 tarihlerinde Ticaret Odasına yazılan müzekkere ile kayden haciz konulduğunu, 19.01.2017 ve 10.05.2017 tarihli hacizlerin yasal sürede satış istenmemesi sebebiyle düştüğünü, söz konusu iş makinesinin 3. kişi şirket tarafından takip borçlusu ...’dan 07.11.2016 tarihinde sözleşme ile bedeli ödenmek suretiyle teslim alındığını, 06.02.2017 tarihinde de noterden satış sözleşmesi düzenlendiğini belirterek araç üzerindeki haczin kaldırılmasını talep etmiştir.

Davalı alacaklı, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesince, borçlu ile davacı arasında Antalya 11. Noterliği'nde 06/02/2017 tarihinde düzenlenen sözleşmeyle dava konusu iş makinesinin mülkiyetinin davacı üçüncü kişiye geçtiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, davalı alacaklı vekilince İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna başvurulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesince, adi nitelikteki sözleşmenin iş makinesinin mülkiyet devri açısından geçersiz olduğu, aynı zamanda 06.02.2017 tarihli noter sözleşmesi sunmak suretiyle iş makinesinin devredildiği iddia edilmiş ise de, üçüncü kişi mülkiyeti devralmadan önce 19.01.2017 tarihinde iş makinesi üzerine haciz konulmuş olup ticaret sicil kayıtlarına göre söz konusu tarihte iş makinesinin borçlu adına kayıtlı olduğu, 19.01.2017 tarihli haczin geçerli olduğu, yine İİK 106 ve 110. maddede belirtilen 6 aylık süreler dolmadan 10.05.2017 ve 07.11.2017 tarihlerinde haciz konulmuş olup ilgili hacizlerin geçerliliğini muhafaza ettiği gerekçesi ile davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesi üzerine; istinaf kararı davacı üçüncü kişi vekili tarafından bu kez temyiz edilmiştir.

Dava, üçüncü kişinin İİK'nın 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir. İcra ve İflas Kanunu'nda haczin yenilenmesi diye bir müessese mevcut olmayıp, aynı takip dosyasından olsa da konulan her haciz yeni bir hacizdir. Buna göre aynı menkul üzerine birden fazla haciz konulmasını engelleyen bir yasa hükmü de yoktur. Menkul üzerinde haciz varken, alacaklının talebi üzerine yeniden haciz konulması, önceki hacizden vazgeçildiği anlamına gelmediği gibi, daha önce konulmuş haczi ve sonuçlarını da ortadan kaldırmaz. Bu talep daha önceki haciz ve işlemlerden feragat anlamına gelmez.

Öte yandan, haciz tarihi itibariyle uygulanması gereken İİK'nın 106. maddesi gereğince; alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir. Aynı Kanun'un 110. maddesinde ise yasal süresi içinde malın satılması istenmez veya talep geri alınıp da bu müddet içinde yenilenmezse, o mal üzerindeki haczin kalkacağı düzenlenmiştir. İİK ‘nın 106 ve 110. maddelerinin her haciz için ayrı ayrı değerlendirileceği tabiidir. Ancak haczedilen mal hakkında, İİK madde 97/8 gereğince istihkak davası açılır ise, satış isteme süresi işlemez.

Somut olayda, dava konusu iş makinesine Ticaret Odasına yazılan müzekkere ile kayden 19.1.2017, 10.5.2017 ve 7.11.2017 tarihlerinde haciz konulduğu anlaşılmış olup sonradan konulan hacizler önceki hacizden vazgeçildiği anlamına gelmediği gibi, daha önce konulmuş haczi ve sonuçlarını da ortadan kaldırmamakta ise de, İİK 106. maddesi gereğince haczolunan makinenin 6 ay içerisinde satışının istenmediği görülmüştür. Bu durumda, 19.1.2017 ve 10.5.2017 tarihli hacizlerin İİK 110. maddesi gereğince kalktığının kabulü gerekir. Ne var ki, eldeki dava 20.4.2018 tarihinde açılmış olup İİK 97/ 8 maddesi gereğince davanın açıldığı tarih itibariyle satış işleme süreleri kesileceğinden 7.11.2017 tarihli haczin geçerliliğini koruduğu görülmektedir.

Öte yandan, dava konusu ekskavatör 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 22/c-2. maddesi gereğince tescile tabi araçlardan olup, devir ve temlikinin aynı Kanun'un 20/d maddesi gereğince noterde düzenlenen sözleşme ile yapılması gerekir.

Eldeki davada, dava konusu iş makinesinin 6.2.2017 tarihinde noterde düzenlenen satış sözleşmesi ile satın alındığı, iş makinesi tescil belgesinin ‘iş makinesi üzerinde hak ve menfaati bulunanlar’ kısmına davacı üçüncü kişi tarafından satın alındığının 6.2.2017 tarihinde noter tarafından işlendiği görülmüştür. Bu durumda, borçlu adına kayden konulan 7.11.2017 tarihli haciz sırasında menkulun maliki borçlu olmayıp üçüncü kişi olduğundan İİK'nın 97/a maddesinde öngörülen mülkiyet karinesi üçüncü kişi yararına olup, bu yasal karinenin aksinin davalı alacaklı tarafından inandırıcı ve güçlü delillerle ispat edilmesi gerekir. Davalı alacaklı tarafından dayanılan deliller davacı 3.kişinin kötüniyetli ve yapılan satış işleminin muvazaalı olduğunu ispat etmeye yeterli görülmemiştir.

O halde, Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönüne alınarak, davanın kabulü yerine oluşa ve dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçe ile reddine yönelik hüküm kurulması doğru olmamıştır.