İşlerin nedretinden Vaktin Kesretinden (İşlerin Çokluğundan Vaktin Darlığından), Yargıtay 11. Hukuk Dairesi önceki Başkanlarından Işıl ULAŞ’ın kaleme aldığı anı-otobiyografi kitabı[i]. Yazarın hâkimlik stajından emekli olduğu tarihe kadar mesleki ve özel hayatından kesitler yer alıyor kitapta. Kitap adını bir anekdottan alıyor. Anekdot şöyle:
“Kitabın adına gelince; bir çok okura ters gelecek olan “işlerin kesretinden vaktin nedretinden…” olarak belirlediğim bu ad, meslek hayatımın hemen ilk gününde karşıma çıkan bir ara kararı metninin gerekçesini oluşturmasıdır. Bir Doğu Anadolu, İlçesinde görev yapan tecrübeli ancak ilerlemiş yaşı nedeniyle enerjisi yetersiz kalmış ve gelecekten de bir beklentisi kalmamış bir yargıcın dava dosyalarını okumadığı ve dolayısıyla nasıl bir karara bağlayacağını bilmediğinden davaları ileri tarihlere atarak zamanı geçirme amacıyla yani görevi savsaklamak amacıyla oluşturulan ve hiçbir hukuki gerekçeyi içermeyen ara kararlarıydı. Melsek yaşamım boyunca zihnimden silinmeyen bu cümleyi bir ibret vesika olsun diye kitap adı olarak seçmeyi uygun buldum.”
Bu gerekçe bugün “işlerin çokluğu nedeniyle…” biçiminde hemen her gün karşımıza çıkmaktadır.
Işıl ULAŞ; sırasıyla Hınıs, Çayıralan, İskilip hâkimliklerinden sonra Yargıtay tetkik hâkimliği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi üyeliği ve Daire Başkanlığı yapmış bir yüksek hâkim. Kitap, kırk yıllık hâkimlik deneyiminin bir özeti. Kitapta Yargıtay Dairelerinin işleyişine, hâkimlerin avukatlardan beklentilerine ilişkin pratik bilgileri de buluyoruz. Yargıtay’da bir dosyanın incelenmesini şöyle anlatıyor ULAŞ:
“İlk derece bölge mahkemelerinden temyizi kabil kararlara ilişkin dava dosyaları temyiz istemi üzerine Yargıtay’ın ilgili dairesine geldiğinde, öncelikle Yargıtay açısından görev incelemesi yapıldıktan sonra inceleme sırası geldiğinde tetkik hakimine verilir. Tetkik hâkimi, Yargıtay Kanunu ve Yönetmeliğinde öngörülen koşullar çerçevesinde dava dosyasını inceledikten sonra bir rapor düzenler. Bu raporda usulü incelemelerin dışında tarafların iddia ve savunmalarına, mahkemenin vermiş olduğu karara yer verdikten sonra iddia ve savunmaya ilişkin deliller belirtilir. Raporun sonuç bölümünde ise, temyize ilişkin vardığı kendi sonuç ve kanaatini belirterek incelemesini tamamlar. Bu şekilde haftalık olarak kendisine verilen genelde 20-25 dava dosyasını müzakere gününde her bir dava dosyasını ayrı ayrı bir başkan ve dört üyeden oluşan daire kuruluna sunar. Daire kurulu da kendine verilen ve anlatılan bilgi çerçevesinde gerekli inceleme ve müzakereyi aralarında yaptıktan sonra vardığı sonuç çerçevesinde gerekli kararı verir. Bu anlatımdan da anlayabileceğiniz daire kurulu üyeleri dava dosyasını gerekli gördükleri istisnai haller dışında kendileri incelemezler. Kendilerine tetkik hakimi tarafından raporte edilen bilgiler çerçevesinde hüküm kurmak durumundadırlar.”
Yargıtay Kanunun 24. Maddesine göre dosyaları takrir edecek kişileri tespit etmek Daire Başkanının görevidir. Daire Başkanı bu görevi, Aynı kanunun 25. Maddesine göre daire üyeleri Kendilerine verilecek dosyaları gerekli şekilde ve zamanında inceleyip kurula takrir etmekle yükümlüdür. Aynı Kanunun 26. Maddesine göre ise Tetkik hakimleri kurul ve daire başkanlarının kendilerine verecekleri dosya ve evrakı, süresinde inceleyerek bir rapor düzenlerler. Kararlara ve yapılacak işlere ilişkin düşüncelerini rapora yazıp kurullara açıklamakla yetinirler. Yukarıdaki anedekdottan ve Yargıtay Kanununun anılan maddelerinden anlaşılacağı üzere Daire Kurulu, kural olarak dosyayı incelemez. Dosyayı fiziken inceleyen tetkik hakiminin veya istisnaen bir üyenin sözlü açıklamaları üzerine davayı müzakere ederek karar veriler.
Acaba hangi hallerde dosyayı tetkik hakimi değil de, üyelerden biri inceleyerek kurula sözlü olarak raporte eder? Yargıtay Kanununda bu hususun başkanın takdirine bırakıldığı anlaşılmaktadır.
Kitabın “Emekli Öğretmenin Adalet Feryadı” başlıklı anekdotta buna ilişkin somut bir örneğe rastlamaktayız. Bir müzakere sonrası odasında dinlenmekte olan Daire Başkanının odasına emekli bir kadın öğretmen gelir. Başkan yorgun olduğu için önce dinlemek istemez. Ancak, kadın ağlamaya başlar. Başkan bundan etkilenir. Kendisinin dinler. Dava kooperatif üyeliğinden ihraca ilişkin olup, emekli bir kadın öğretmen kooperatiften ihraç edilmiş ve davayı da kaybetmiştir. Dava karar düzeltme aşamasındadır. Karar düzletme de reddedilirse, davayı tümden kaybedecektir. Başkan dosya numarasını alır. Dosyanın müzakeresinde tetkik hâkimi karar düzeltme isteminin reddi gerektiğini açıklayınca Başkan dosyayı kendi incelemek için alır. Dosyayı tekrar tekrar inceledikten sonra bir bozma sebebi olduğunu tespit eder ve daha sonra yapılan ilk karar düzeltme müzakeresinde dosyayı heyete kendi takrir eder ve dosya bozulur. Bunun üzerine edebiyat öğretmeni olmadığını ümit ettiğimiz öğretmen hanım bir şiir yazarak başkana gönderir[ii].
Bu anekdot “adalete erişim,” ve “eşitlik” bakımından incelenmeye ve üzerinde derinlemesine düşünmeye değer. Emekli kadın öğretmen derdini anlatmaya Yargıtay’a gelmemiş olsaydı (ki olağan olan budur), Başkan kadının ağlamasından etkilenmemiş olsaydı (çoğu teşebbüs olumsuz sonuçlanır) raportörün görüşü doğrultusunda karar düzeltme talebi reddolunacaktı. Bu somut olay, biz avukatların sık sık müvekkillerinden işittiği “Yargıtay’da adamın var mı?” sorusunun sosyolojik kaynağına da ışık tutmaktadır.
Işıl ULAŞ’ın başkanlık yaptığı dönemde Ankara Barosu editörlüğünü yürütüyordum. Derginin Yüksek Yargı kararları bölümünde yayınlamak üzere karar arayışındaydık. Danıştay’da bir sorun yaşamıyorduk. Ancak Yargıtay’dan karar edinmekte büyük sorun yaşıyorduk. Birinci Başkanlık Baro Başkanı tarafından dilekçeyle yapılan başvuruyu reddetmişti. Bu nedenle tek tek dairelere başvuruyorduk. Kimi daireler bizi geri çevirirken kimi daireler de bize yardımcı oluyordu. Bazı Yargıtay üyeleri, ileride yayınlayacakları kitaplara kaynak olması için daire kararlarından özel koleksiyon yapıyorlar ve bunu paylaşmak istemiyorlardı. Bu durum beni üzmüş, hatta öfkelendirmişti. Baro olarak Dergimizde yayınlanacak karar bulmakta zorlanıyorduk. O tarihte tek sayı çıkarabildiğimiz “Avukat” adlı dergide Baro Başkanı Sadık Erdoğan adıyla “Yargıtay İçtihatları Kimin Malı?” başlıklı bir yazı kaleme almış ve dergide yayınlamıştım. Bu yazının daha sonra Bursa Barosu Dergisinde de yayınlandığını öğrendim[iii]. Işıl ULAŞ’ın başkanlık yaptığı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, içtihat temininde son derece yardımcı olan dairelerden biriydi.
Anı ve otobiyografi kitapları okumak bedel ödemeden farklı tecrübeler edinmenin ve bu tecrübelerden yararlanmanın akıllıca ve kestirme bir yoludur. Hâkim-savcı anı kitapları hukukun realist açıdan incelenmesi bakımından çok değerli veriler sunuyor. Bir hâkimin veya savcının olayları ele alış biçimini, ön yargılarını, dünya görüşünü, sosyal ilişkilerini ve bunun kararlarına ve mesleki faaliyetlerine yansıma biçimini, yasal düzenlemelerle bile değiştirilemeyen kökleşmiş yargı geleneklerini, hâkim ve savcılarımızın kültürel genetiğini anlamak açısından son derece ufuk açıcı yayınlar bunlar. Işıl ULAŞ’ın kitabı da bu açıdan çok değerli bilgi ve tecrübeler içeriyor.