Borcu sona erdiren hallerden olan zamanaşımı def’i, Borçlar Kanunu’muzun 146 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Zamanaşımı; bir hakkın hukuk düzenince belirlenen sürede, hak sahibince ileri sürülmemesi veya kullanılmaması halinde kişinin hukuki himayeden yoksun bırakılması anlamına gelmektedir. Ayrıca zamanaşımı, bir hakkı sona erdirmeyecek olup hakkın ileri sürüldüğü kişiye yalnızca bir def’i hakkı vermektedir.
“…Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır…” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2014/21101 E., 2014/27015 K.)
Zamanaşımı def’inin ne zaman ileri sürüleceği hususunda mevzuatımızda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun ilk itirazları düzenleyen 116. maddesinde de zamanaşımı ilk itiraz olarak sayılmamıştır. Bundan dolayı zamanaşımı def’i, Yargıtay kararları ve doktrin uygulaması ışığında genel olarak savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında değerlendirilmiş; hal böyle olduğundan bu def’inin esasa cevap süresi içinde öne sürülebileceği kabul edilmiştir.
Yani; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’muzun 141. maddesine göre, dilekçeler aşamasında zamanaşımı def’i serbestçe öne sürülebilecekken, ön inceleme safhasında yalnızca karşı tarafın açık muvafakati ile ileri sürülebilecektir. Eğer davalı süresinde davaya cevap vermemiş ise daha sonradan vereceği cevap dilekçesinde zamanaşımı def’ini ileri sürebilmesi, ancak davacının savunmanın genişletilmesine muvafakat etmesi halinde kabul edilebilecektir.
“…Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir…” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2014/21101 E., 2014/27015 K.)
Peki, ıslah ile zamanaşımı def’i ileri sürülebilecek midir? Bu husus da gerek Yargıtay kararlarında gerekse doktrinde tartışmalı olup aşağıdaki şekilde bir ayrım yaparak değerlendirmek daha doğru olacaktır:
- Eğer davalı tarafça süresinde cevap dilekçesi verilmiş ise ancak bu dilekçede zamanaşımı def’ini ileri sürülmemiş ise, cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı def’inde bulunup bulunamayacağı konusunda doktrin ve yargıda görüş birliğine varılamamıştır. HMK’nın iddia ve savunmanın genişletilmesi düzenleyen 141. Maddesinde ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hususları saklı tutulmuş olup ıslah ile zamanaşımı def’inde bulunulabileceği sonucuna varabiliriz. Ancak Yargıtay kararlarında bu husus ile ilgili net bir karar yoktur. Nitekim bu durum İçtihadı Birleştirme Kurulu’na kadar gitmiş fakat bu talep kurulca reddedilmiş. Gerekçesi ise şöyledir:
“…Islah ile zamanaşımı definin ileri sürülemeyeceğini içtihat eden Yargıtay daire kararlarının 7 adet olup en yakın tarihli olan 22.10.2002 tarihlidir. Yeni bir tarihli karar yoktur. Hukuk Genel Kurulunun bu konu ile ilgili hiçbir kararı yoktur. ‘Islah ile zamanaşımı definde bulunabilir’ kararı veren daireler ise görüşlerini uygulamaya devam etmektedir. Bu nedenle henüz içtihat aykırılığı bulunmadığından içtihat birleştirilmesi yolu ile aykırılığın giderilmesine şu aşamada henüz gerek ve yer bulunmadığı…” (Yargıtay İBHGK, 2007/2 E., 2008/1 K.)
Bu açıklamalarımız ışığında eğer süresinde cevap dilekçesi verilmiş ise ıslah ile zamanaşımı def’inde bulunulabileceği genel kabul edilen görüştür.
- Bir diğer ihtimal ise davalı yanca süresinde cevap dilekçesi sunulmaması durumudur. Bu halde ıslah ile zamanaşımı def’inde bulunup bulunulamayacağı hususunda Yargıtay 2017 yılına kadar bir görüş birliğine varamamıştı. Buna karşın Yargıtay’ın pek çok kararında ıslah ile zamanaşımı savunmasının ileri sürülebilmesi, daha önce süresinde cevap dilekçesi verilmiş olması şartına bağlanmıştır. Bu durum kapsamlı olarak ilk kez 2017 yılında verilmiş bir kararda ele alınmış olup cevap dilekçesi vermeyen davalının ıslahla zamanaşımı itirazında bulunamayacağı hususu hükme bağlanmıştır.
“…Ayrıca, davalının süresinden sonra verdiği cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı def'inde bulunabileceğini kabul etmek ıslah ile kaçırılmış olan sürenin geri getirilmesi, daha doğrusu ıslah ile davaya cevap verilmesi sonucunu doğuracaktır. Oysa ki kanun ile belirlenen süreler kesin olup, ıslah kaçırılmış olan süreleri geri getiren bir yol değildir. Hal böyle olunca, davalı vekilinin zamanaşımı savunmasını içermeyen ve yasal süresi geçtikten sonra verildiğinden hiç verilmemiş kabul edilen (davayı inkar etmiş sayılan) cevap dilekçesi sunduğu, davacının işçilik alacaklarını miktar itibarıyla artırmak suretiyle ıslah etmesi üzerine bu ıslah işlemine karşı da davalı vekilince süresi içinde ibraz edilmeyen ancak cevap dilekçesinin zamanaşımı defi yönünden HMK’nın 176. maddesi gereği ıslah edildiğini belirten dilekçe verildiği ancak bu dilekçeye karşı davacı vekilince açıkça itiraz edildiği görülmüştür. Dolayısıyla yasal süresi geçtikten sonra verilen ve davacı tarafın itirazı ile karşılaştığı için hiç verilmemiş sayılan cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı def'inin ileri sürülemeyeceği kurul çoğunluğunca kabul edilmiştir…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/1209 E., 2017/1075 K.)
Görüleceği üzere gerek doktrinde gerekse Yargıtay kararlarında, ıslah yolu ile zamanaşımı def’inden bulunabilmesi hususu pek net değildir. Nitekim yukarıda açıkladığımız şekilde ıslah ile zamanaşımı def’inde bulunulabileceğini savunanlar olsa da her halde ıslah ile zamanaşımı def’inde bulunulabileceğini de savunan görüşler mevcuttur.
Av. Mehmet ÇELİK & Av. Selçuk ENER