1-Genel Olarak
Tarafların, davalarda dilekçeler teatisinin tamamlanmasından sonra başlayan iddia ve savunmaların genişletilme yasağı sebebiyle gerçekleştiremedikleri işlemleri mahkemeye sundukları bir dilekçe ile tamamen veya kısmen düzelttikleri karşı tarafın rızasına dayanmayan tek taraflı hukuki işlem ıslah olarak adlandırılmaktadır (HMK m. 176). Islah az önce de ifade ettiğimiz üzere karşı tarafın açık rızası ile birlikte iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve geliştirilmesi yasağının istisnalarından biridir (HMK m. 141/2).
Ancak, yargılama aşamasında olan bazı hataların düzetilmesi için ıslah kurumuna başvurulması gereksiz olabilir; zira ıslah kurumu yargılama süresince tarafların sadece bir kere başvurabileceği bir hukuki yoldur. Bu kapsamda; taraflara veya mahkemeye ait dava dosyası içinde bulunan belgelerdeki açık yazı ve hesap hataları, karar verilinceye kadar ıslah kurumuna gerek olmaksızın düzeltilebilecektir (HMK m. 183).
Islah kurumu, tarafların yapmış oldukları usuli işlemlerdir; bu kapsamda taraflar dilekçelerinde mevcut olan vakıaları, dava sebebini ve/veya talep sonucunu ıslah kurumuna başvurarak değiştirebilirler (Pekcanıtez, Atalay ve Özekes 2022: s.318). Islah kurumu bir usul hukuku işlemi olarak kabul edilse dahi aynı zamanda yukarıda ifade ettiğimiz üzereiddia ve savunmanın değiştirilmesi ve geliştirilmesi yasağının istisnası olarak kabul edilmektedir; ancak usul hukuku işlemi olduğu için maddi hukuka dair bir işlem ıslah yoluyla yapılamayacaktır (Pekcanıtez, Atalay ve Özekes 2022: s.318).
Ayrıca, dava konusu da ıslah yoluyla arttırılabilir; ancak dava belirsiz alacak davası olarak açılmışsa, dava konusu alacağın miktarı tam ve kesin olarak belirlenebilir hale geldiğinde, davacı hakimin kendisine vereceği 2 haftalık süre içerisinde ıslah yoluna başvurmaksızın talebini arttırabilecektir (HMK m. 107). Ancak, dava belirsiz alacak davası olarak değil de kısmi dava olarak açılmış ise, kalan kısım için ıslah yoluna başvurulabilecektir (Pekcanıtez, Atalay ve Özekes 2022: s.318).
Ayrıca, ıslah yoluyla ikinci bir tanık listesi de sayın Yargıtay tarafından kabul edilmemektedir. Zira, Yargıtay bir kararında “Davacı delil listesinde dayanmadığı gibi ön inceleme aşamasında da ileri sürmediği tanık deliline bu şekilde ıslah yoluyla dayanamayacağından tanıkların mahkemece dinlenerek hükme esas alınması hatalıdır. Mahkemece, davalı tanık beyanlarına göre işyerinde 3 vardiya halinde çalışıldığının, davacının haftalık 45 saati aşan çalışmanın bulunmadığı ve 18.02.2010 sonrası dosyaya sunulan giriş çıkış kayıtlarına göre tahakkuk etmesi gereken fazla mesai ücretlerinin de bordroda ödendiği anlaşıldığından fazla mesai yapıldığının davacı tarafça ispat edilememesi nedeniyle reddi gerekirken ıslah yoluyla ileri sürülmesi mümkün olmayan davacı tanıklarının dinlenerek fazla mesaiye hükmedilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir” (Yargıtay 9. HD., E. 2017/8166 K. 2018/12089 T. 29.5.2018) şeklinde ifadelere yer vererek tanık listesini ıslah etmenin mümkün olmadığını ifade etmektedir.
Yine Yargıtay bazı kararlarında süresi içerisinde cevap vermeyen tarafın ıslah yoluna başvuramayacağını ifade etmektedir. Bu kapsamda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu “Yukarıda değinildiği üzere ıslahın konusunu tarafların yaptıkları usul işlemleri oluşturduğundan taraflardan birinin ıslah yoluna başvurabilmesi için daha önce yapmış olduğu bir usul işleminin bulunması gerekir. 6100 Sayılı HMK'nın 176. maddesinde taraflardan her birinin yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu nedenle cevap dilekçesinin ıslahı için öncelikle yapılması gereken usul işlemi davaya cevap vermekten ibarettir. Cevap dilekçesinin hiç verilmemiş olması hâlinde ortada ıslah edilmesi mümkün bir usul işleminin varlığından söz edilemez. Aksi hâlde, suskun kalınarak hiç cevap verilmemiş olması hâlinin bir usul işlemi olarak kabulü gerekir. Bu çerçevede süresi geçtikten sonra yapılan ve karşı çıkılan savunmanın da hiç yapılmamış gibi olduğunu ve aynı hukuki sonucu doğuracağını belirtmek gerekir. Usul işleminin ıslahla düzeltilmesi öncelikle geçerli bir hukuki işlemin varlığını gerektirdiğinden, yapılmamış hükmünde kabul edilen bir usul işleminin ıslahla düzeltilmesi de düşünülemez” (Yargıtay HGK, E. 2017/9-2782 K. 2020/87 T. 6.2.2020) şeklinde ifadelere yer vererek cevap dilekçesinin hiç verilmemiş olması hâlinde ortada ıslah edilmesi mümkün bir usul işleminin varlığından söz edilemeyeceğini ifade ederek cevap dilekçesi vermeyen tarafın ıslah yoluna başvuramayacağını ifade etmiştir. Ancak, Yargıtay başka bir kararında “Cevap dilekçesi vermeyen taraf ıslah yoluyla cevap dilekçesi verebilir. Sadece bu dilekçede ilk itirazlarını ileri süremez (Prof.Dr. Hakan Pekcanıtez, Prof. Dr. Oğuz Atalay, Prof. Dr. Muhammet Özekes Medeni Usul Hukuku syf.403). 6100 sayılı HMK'nın 176. maddesinin gerekçesinde de zamanaşımının ilk itirazlardan olmadığı ve ıslah yolu ile ileri sürülebileceği belirtilmektedir. Davaya konu olayda; davalı taraf cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı definde bulunduğuna göre yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, mahkemenin davalı tarafın zamanaşımı definin reddine dair kararı doğru değildir. Mahkemece, öncelikle davalı tarafın zamanaşımı defi değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken davanın esası hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya uygun düşmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir” şeklinde ifadelere yer vererek cevap dilekçesi vermeyen davalı tarafın ıslah yoluyla zamanaşımı definde bulanabileceği ifade edilmiştir. Doktrinde, Hakan Pekcanıtez tarafından da cevap dilekçesi vermeyen tarafın davacının iler sürmüş olduğu vakıaları inkar ettiği kabul edildiği için bunun da bir taraf usuli işlemi olduğu dolayısıyla ıslah edilebileceği ifade edilmektedir (Pekcanıtez, Atalay ve Özekes 2022: s.319). Biz de bu görüşe katılıyoruz.
İlk itiraz konusunda ise ne yazık ki durum faklıdır. Kanunda açıkça ilk itirazların cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerektiği, aksi halde dinlenmeyeceği ifade edilmiştir (HMK m. 117). Dolayısıyla, eski hale iade gibi bir durum söz konusu değilse süresi cevap dilekçesi vermeyen taraf ilk itirazlarını ıslah yoluyla ileri süremeyecektir.
2-Islah Yapılması
Bilindiği üzere ıslah ancak belirli bir zaman aracılığıyla yapılabilecek olup ıslahın başlangıcı iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının başlamasıyla birlikte başlayacak ve tahkikat aşamasının sona erdiğinin taraflara tefhim edildiği süreye kadar yapılabilecektir (Koçak 2019: s.44). Taraflar yargılama süresince sadece bir defa ıslah yoluna başvurabilecek olup ıslah işleminden vazgeçilip yeni bir ıslah işlemi yapılamaz (HMK m. 176). Ancak davada bir den fazla talep varsa bir talep için ıslah yoluna başvurulmuş olması diğer talep için de ıslah yoluna başvurulduğunu göstermez; zira Yargıtay uygulamasında da “Bir davada, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 83 (HMK 176) maddeleri uyarınca taraflar ancak bir kere ıslah yoluna başvurabilirler. Somut olayda olduğu gibi dava iki talepli olarak açıldığında bir talep için ıslah talebinde bulunulduktan sonra diğer talep için ıslah talebinde bulunulursa bu ikinci kez ıslah talebi niteliğinde değildir. Diğer bir deyişle ayrı ayrı dava mevzu olabilecek talepler tek davada ileri sürüldüğünde her bir talep için tarafların bir kere ıslah hakkı vardır” (Yargıtay 4. HD., E. 2013/5987 K. 2014/2570 T. 18.2.2014) şeklinde ifadelere yer verilerek bu husus vurgulanmıştır (Koçak 2019: s.44).
Davanın tamamen veya kısmen ıslahı kanun koyucu tarafından mümkün kılınmıştır. Davanın tamamen ıslahı talep sonucunun veya dava sebebinin tamamen değiştirilmesi halinde söz konusu iken davanın kısmen ıslahı dava dilekçesinin sunulmasından sonraki herhangi bir usuli işlemin ıslah edilmesi olarak ifade edilebilir (Pekcanıtez, Atalay ve Özekes 2022: s.319). Davanın tamamen ıslahına örnek vermek gerekirse; taşınmazın tescili isteyen davacının daha sonra tescil yerine taşınmazın bedelini istemesi veya sözleşme ile haksız fiil sorumluluğunun yarıştığı hallerde sözleşmeden kaynaklanan hükümlere başvurmak yerine haksız fiilden kaynaklanan hükümlere başvurmak buna örnek olarak gösterilebilir. Ancak, davacı eski talebini muhafaza ederek bu talebini arttırır veya yanına yeni talep veya vakıa eklerse bu sefer davanın kısmen ıslahı gündeme gelecektir (Pekcanıtez, Atalay ve Özekes 2022: s.320).
Davanın tamamen ıslahında ıslah yoluna başvuran taraf bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır; aksi hâlde, ıslah hakkı hiç kullanılmış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir; yine davanın kısmen ıslahında, ıslah yoluna başvuran tarafa ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir; bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir (HMK m. 180-181).
Ayrıca Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bir kararında “İlk olarak; ıslahla kastedilenin dava konusu edilen hususların genişletilmesi veya değiştirilmesi olduğu, dava konusu edilmeyen bir şeyin ıslah yoluyla davaya ithaline ve dava konusu haline getirilmesine yasal açıdan olanak bulunmadığı; bu bağlamda sadece bir parsel hakkında açılmış davada peşin karar ve ilam harcı yatırılmak ve ıslah talebi olduğu belirtilmek suretiyle başta dava edilmeyen “29, 32, 69, 71 parsel sayılı taşınmazlar hakkında da karar verilmesi” istemiyle verilen dilekçedeki istemin hukuken “ıslah” olarak kabulüne olanak bulunmadığı, bu yolla ayrı bir dava konusu teşkil eden unsurların mevcut davaya ıslah yoluyla dahil edilemeyeceği, öncelikle oybirliği ile kabul edilmiştir.” (Yargıtay HGK, E. 2011/1-364, K. 2011/453) şeklinde ifadelere yer verilerek dava konusu olmayan bir talebin ıslah yoluyla davaya dahil edilemeyeceği kabul edilmiştir. Yargıtay’ın konuyla ilgili içtihatları bu yöndedir. Ancak, doktrinde Pekcanıtez tarafından yeni eklenen talep ile davada mevcut taleplerin birlikte görülmesini haklı kılacak hususlar dosyada mevcut ise ilgili talebin ıslah yoluyla davaya dahil edilebilmesi gerektiği kabul edilmiştir(Pekcanıtez, Atalay ve Özekes 2022: s.320).
Taraflar istinaf aşamasında ıslah yoluna başvuramayacaktır (HMK m.357). Ancak, 7251 Sayılı Kanun ile gelen düzenlemeyle birlikte, Yargıtayın bozma kararından veya istinaf mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya yerel mahkemeye gönderildiğinde, yerel mahkeme tarafında tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir; ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum lehine usuli müktesep hak doğmuş taraf açısından ortadan kaldırılamayacaktır (HMK m.177). Bu kapsamda bozma kararının ancak usule ilişkin olması halinde bozmadan sonra ıslah yoluna başvurulabilecektir.
Islah, yazılı olarak yapılabileceği gibi sözlü olarak da yapılabilecektir; ancak, diğer taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir (HMK m.177). Anca bu tebligatın ıslahın geçerlilik şartı olmadığını ifade etmek de fayda vardır.
Ayrıca şu hususa değinmekte fayda vardır; ıslah yoluna başvuran taraf, ıslah sebebiyle geçersiz hâle gelen işlemler için yapılan yargılama giderleri ile karşı tarafın uğradığı ve uğrayabileceği zararları karşılamak üzere hâkimin takdir edeceği teminatı, bir hafta içinde, mahkeme veznesine yatırmak zorundadır; aksi hâlde, mahkemeye sunmuş olduğu ıslah talebi hiç yapılmamış olarak sayılacaktır; yine diğer tarafın zararının kesin olarak tespit edilmesinden sonra, mahkeme veznesine yatırılan miktar eksikse tamamlattırılır, fazla ise iade edilecektir (HMK m.178).
Yine, mahkemece ıslahın davayı uzatmak veya karşı tarafı rahatsız etmek gibi kötüniyetli düşüncelerle yapıldığı deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, ıslahı dikkate almadan karar verilir ve kötüniyetle ıslaha başvuran tarafı , diğer tarafın bu yüzden uğradığı bütün zararlarını ödemeye ve para cezasına mahkum eder (HMK m.182).
3-Islahın Etkisi
Islahın yapılığı tarihten itibaren ıslahın kapsamında kalan bütün usul işlemleri yapılmamış sayılacaktır (HMK m.179). Buna göre davanın tamamen ıslahında, dava dilekçesinin sunumundan itibaren bütün usul işlemleri yapılmamış sayılacak olup kısmen ıslahta ise kısmen ıslahın konusu olan bütün işlemler yapılmamış sayılacaktır. Davanın tamamen ıslahında eski dava ortadan kalmakta olup adeta yeni bir dava açılıyor olmaktadır.
Ancak ikrar, tanık ifadeleri, bilirkişi rapor ve beyanları, keşif ve isticvap tutanakları, yerine getirilmiş olan veya henüz yerine getirilmemiş olmakla beraber, karşı tarafın yerine getireceğini ıslahtan önce bildirmiş olması koşuluyla, yeminin teklifi, reddi veya iadesi ıslah ile geçersiz kılınamayacaktır; yine ıslahtan sonra yapılacak tahkikat sonucuna göre, bu işlemlerin göz önünde tutulması gerekmiyorsa, bunlar da yapılmamış sayılacaktır(HMK m.179). Islahın etkisi yukarıda da ifade ettiğimiz üzere sadece usul işlemleri için olup ıslah yolu ile feragat ve kabul gibi maddi hukuka ilişkin işlemler ıslah yoluyla geçerli kılınamaz.
Ayrıca, yine faizin ıslah tarihinden itibaren mi yoksa dava tarihinden mi işletileceği konusunda Yargıtay’ın farklı kararları söz konusudur; Yargıtay bir kararında; “Hükmedilen bedele dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, ıslah edilen miktar için ıslah tarihinden faize hükmedilmesi doğru görülmemiştir” (Yargıtay 5. HD., E. 2012/24315 K. 2013/179 T. 15.1.2013) şeklinde ifadelere yer vererek faizin dava tarihi yerine ıslah tarihinden itibaren işletilmesi hukuka aykırı bulmuşken, yine başka bir kararında ““… Davacılar dava dilekçesinde ecrimisil isteği bakımından faiz talebinde bulunmamışlar, ıslahla birlikte ecrimisil taleplerini artırarak faiz talep etmişlerdir. O halde dava dilekçesinde gösterilen değere faiz tahakkuk ettirilmesi doğru değildir. Dava dilekçesinde gösterilen değer ile ıslahla artırılan değer arasındaki farka ıslah tarihinden itibaren faiz tahakkuk ettirilmesi gerekirken…” (Yargıtay 13. HD, 8.12.2011, 13195/12821) şeklinde ifadelere yer verilerek ıslah tarihinden faiz hükmedilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla Yargıtay da bu konuda bir görüş birliği yoktur. Doktrinde, Pekcanıtez tarafından ıslah tarihinin esas alınması gerektiği ifade edilmektedir. Kanımca , bu konuda temerrüt tarihi esas alınmalıdır. Yine, Yargıtay’ın kararlarında zamanaşımını kesme konusunda da benzer tartışmalar mevcuttur.
KAYNAKÇA
1- Pekcanıtez, Hakan, Oğuz Atalay ve Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı(Onikilevha yayınları 2022).
2- Kuru, Baki ve Aydın, Burak, İSTİNAF Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usul Hukuku (Ders Kitabı)(Yetkin Yayınları 2022).
3- Akil, Cenk, “Yargıtay Kararları Işığında Medeni Muhakeme Hukuku Bağlamında Faize İlişkin Bazı Meseleler”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article file/398255#:~:text=Faiz%20talebinin%20derdest%20davada%20%C4%B1slah,faiz%20dava%20tarihinden%20itibaren%20hesaplan%C4%B1r. , (Erişim Tarihi: 16.10.2022)
4- Koçak, Berkay, “6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Kapsamında Islah Kavramı ve Islahla Yapılamayacak İşlemler”, 41-84, https://www.istanbulbarosu.org.tr/files/yayinlar/dergi/doc/ibd20191.pdf#page=42 , (Erişim Tarihi: 16.10.2022).
5- https://www.lexpera.com.tr/kullanici-profili , (Erişim Tarihi: 16.10.2022).
6- https://www.kazanci.com.tr/ , (Erişim Tarihi: 16.10.2022).