MAKALE

İşkence Olgusu: Psikolojik Etkileri, İnsan Hakları ve Önleme

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel yazdı;

Abone Ol

İşkence Olgusu: Psikolojik Etkileri, İnsan Hakları ve Önleme

(Torture Case: Psychological Effects, Human Rights and Prevention)

 

İşkence, güçlü suçluların beraat ettirilmesi ve suçsuz ama güçsüz insanların mahkûm edilmesi için kesin bir yöntemdir. Michel  Foucault

 

Hukuki Düzenleme ve Önleyici Tedbirler

İşkence ne kadar büyük bir sorundur? Ülkemizde bunu önlemek için doğru şeyler yapılıyor mu?

Şiddet olayının "algılayıcı" bakımından adlandırılması işkence olmaktadır. Birleşmiş Milletler ve Avrupa İşkence Sözleşmeleri bağlamında ise konunun boyutu kolluk gözetiminin ötesinde hürriyetten yoksun kılınan tüm mahalleri kapsamakta ve buralardaki tretmanın işkence ve gayri insani ya da küçültücü ceza veya muameleden olup olmaması değerlendirme konusu yapılmaktadır. İşkencenin özünü oluşturan şeyin, insanlık dışı araçların kasıtlı ve amaçlı kullanımı olduğu, yani belirli bir amaç için kasıtlı olarak zulüm uygulanması olduğu ileri sürüldü.

Birleşmiş Milletler Sözleşmesinde işkence terimi, bir şahsa veya bir üçüncü şahsa, bu şahsın veya üçüncü şahsın işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla bilgi almak veya itiraf ettirmek için bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşvik veya rızası veya onayıyla uygulanan fiziki veya manevi ağır acı veya ıstırap veren bir fiil anlamına gelir (Madde 1). Sözleşmenin 2. maddesi taraf Devlete, yetkisi altındaki ülkelerde işkence olaylarını önlemek için etkili kanuni, idari, adli veya başka tedbirleri almasını emretmektedir (Ayrıca Bkz. Anayasa Md. l4,38/6, TCK. Md.243 /YTCK 94-95). Kuşkusuz, şüphelilerin itiraf etmesini sağlamak ceza soruşmasına bir ikame olarak görülmemelidir.

CMUK'ta yapılan değişiklikle (18.11.1992 gün ve 3482 sayılı yasayla) yasak sorgu yöntemleri hüküm altına alınmış ve “özgür irade” testi egemen kılınmış ve bu test yeni CMK’da korunmuştur. Bu bağlamda, özgür iradeyi engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, zorla ilaç verme, yorma, aldatma, bedensel cebir ve şiddette bulunma, bazı araçlar uygulama gibi iradeyi bozan fiziki veya psikolojik müdahale türleri sıralanmış ve kanuna aykırı bir yarar vaat edilemeyeceği normlaştırılmıştır (CMUK 135 a/ CMK 148).

Kuşkusuz, bir insandan kendi kendisinin ithamcısı olmasını istemek korkunç ve gülünçtür. Gerçeğin insanın adaleleri ve sinirleri içine gizlendiğini farz ederek, onu işkenceyle çıkarmaya çabalamak ise, vahşet ve budalalıktır. Özetle, La Bruyere'ın tanımladığı gibi, işkence, doğuştan zorba bir suçluyu kurtarmak, zayıf bünyeli bir suçsuzu ise harcamak için icat edilmiş olağanüstü ve güvenilir bir buluştur. Öte yandan, sanıkların kendi aleyhlerindeki kanıtların gücüne karşın çoğu kez suçsuz olduklarını ısrarla öne sürmelerine ilişkin şu gözlem ceza adaleti ajanları açısından oldukça düşündürücü olmalıdır:

“Hazırlık soruşturmasında sanıkların suçlu olduğu gerçeğini kabul etmesi kendilerinden eziyet verici boyutta istenmesine karşın gerçeği inkâr etmesinde bilinç dışı bir yarar olup olmadığı sorusu pek akla gelmez. Evet, sanık bazen gerçekleri inkâr etmekte neden ısrar etmektedir?  Yalancılığından mı; yoksa, bu inkârı açıklayıcı başkaca bir neden mi aramak gereklidir? Sanık, kural olarak, eylemin bilinç dışı dinamiğini bilemezse de eyleme ait gerçekleri, eylemin suç olduğunu ve sonuçlarını bilir. Gerçekte, suça ait verilerin inkârı suç için öngörülen cezadan daha fazla korkutucu nitelikte olan psişik elemden kaçınmayı sağlama amacına yöneliktir. Kuşkusuz, sanığın bilmediğini savcı ve hâkimde bilemeyecektir. Diğer bir anlatımla, suç eylemine ait maddi kanıt dışında, herkes karanlıktadır. İşte sanık açısından "yalan" olarak değerlendirilen anlatımın büyük bir kısmı gerçekte korkudan kaynaklanan negatiflik ürünüdür. Kişiler yalan söylerler. Yalan çoğu kez kendi güvensizlik ve aşağılık duygularına karşı bir savunma olmaktadır. Ne var ki, deliler hiç yalan söylemez ve gerçeği dehşet verici boyut- ta açık kalple sergilerler. Bu sonuç bizleri insanın akli bütünlüğünü koruması için gerçeğin inkâr edilmesi, inatla baskılanması kapasitesine dayandığı şeklinde paradoksal önermeye götürmektedir”.1

İşkence insanın beş temel ihtiyacını etkilemektedir:

- Güvende hissetme,

- Değerli hissetmek (öz değer),

- Kişinin yaşamı üzerinde bir miktar kontrol hissetme,

- Güvenme, ve

- Başkalarına yakın hissetme.

Bir kişinin diğeri üzerinde tam kontrole sahip olduğu bir duruma sokmak şeklinde tanımlanacak işkencenin mesajı da şudur: tamamen güçsüzsün. İş birliği yaparsanız daha iyi olur. İşkence uygulanışı ve etkisi gereği sistematik bir şiddettir, azı çoğu olmaz. İşkence, işkence gören kişi kadar uygulayıcısını da aşağılamaktadır. Ne var ki, insanlar kolay yolu seçmek ve ikrar2 elde etme uğruna işkenceye başvurmaktadır. Third degree diye adlandırılan bu günahtan nasibini almamış ülke hemen hemen yok gibidir. Cezalandırma belli usuller çerçevesinde gerçekleştirilen kamusal bir işlemken; bireylere işkence uygulayarak bu işlemi gerçekleştirmede başarısızlığa uğrayan ve bu şekilde halkın saygısını yitiren bir toplum çok ciddi sonuçlarla karşı karşıya kalacaktır. Bu nedenle de ceza hukuku elindeki güçlerin korkutucu niteliği karşısında, ceza adaleti süreci farklı evrelere yayılmış ve her evre farklı personel gurubuna bırakılmıştır. Bu evrelerdeki her personel grubu gibi hukuku uygulayan kolluk da hukuka uygun davranmalıdır. Aksi halde, suçluyu ortaya çıkarmak için kollukça başvurulan yöntemler, kamu düzeninin kanunla yüklemiş olduğu en temel haklardan biri olan "bireyin yaşam hakkını" tehlikeye atmakla kalmayıp toplumu da töhmet altına sokar. İşte bu riski ortadan kaldırmak için tarih boyunca birçok ülkede çeşitli yöntemler geliştirilmiş olmasına rağmen bunların hiçbiri kolluktaki sorgulamanın yasallığını teste imkân veren "turnusol kâğıdı" niteliğinde görülmemiştir.

Mevcut yöntemler şöyledir:

- Hâkim önüne derhal çıkarılma (CMK Md. 146-4);

- Yakınları ve/veya avukatı ile görüşmesi (CMK Md.147-d, c, 149-3,154);

- Sorgulama sırasında avukat bulundurmak (CMK Md.147-c);

- Yoğun ölçüde çapraz sorgulama (CMK Md. 201).

Bu faktörlerin her biri, sorgulamayı çevreleyen koşullarla (gözetim süresi ve koşulları, polisin zanlıya karşı takındığı tavır, zanlının aklı ve fiziki durumu, kişinin direnç ve kendini kontrol yetisini azaltan çeşitli baskılar) birlikte göz önüne alınmalıdır. Gerçekte bu konuda en geçerli test, kişinin istekli olarak itirafta bulunup bulunmadığı belirleyen özgür irade testidir. Bu bağlamda, itiraf, hür irade ve baskıdan uzak bir seçimle gerçekleştiğinden kişinin kendisine karşı kullanılabilir.  Aksi takdirde ise, itiraf adil yargılamayı (due process'i) ihlal etmiş olacaktır. Nitekim, CMK 148-3 maddesi uyarınca "yasak usuller- le elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez"(Ayrıca Bkz.Birleşmiş Milletler İşkence Sözleşmesi, md. l5).3 Bir itirafın önemi şüpheliye karşı öteki kanıt gücüne dayalı bulunmaktadır. Şüpheliler aleyhinde kanıt güçlü olduğun- da onların itirafa yönelme olasılıkları oldukça fazla olmaktadır. Şüphelinin ayrıntılı bir açıklama yapmaksızın yalnızca “bu suçu ben işledim” deyişi bir itiraf değil, bir kabul(admission) olarak işlem görmelidir.

Bir suç hakkındaki özel bilgi aşağıdakileri de içermek üzere çeşitli kaynaklardan elde edilebileceği gibi kirletilebilir.

1.       Medya,

2.       Kolluk,

3.       Olay yeri ziyaretleri,

4.       Fotoğraflar gibi olay yeri materyali,

5.       Gerçek failce kendisine söylenen üçüncü bir kişi.

Bu iletişim kanallarından biri kişinin suç hakkında yalnızca gerçek failin sahip olabileceği bilgiyi sanki sağlıyor görüntüsü vererek orijinal bilgiyi kirletebilir. En iyi özel bilgi (örneğin ceset/suç aleti silahın nerede olduğu) yalnızca gerçek failce bilinendir.

İtiraflar(sözlü/yazılı) gerçek olabileceği sahte de olabilir. Sahte itirafların (false confessions)4 altında yatan başlıca nedenler şöyledir:

- Çocuklarca yapılan itiraflar ekseriya güvenilmez türdendir-çocuklar rahatlıkla yönlendirilebilir ve içinde bulundukları durumun bilincine de her zaman sahip değildirler. Öte yandan, çocuklar ve yetişkinler itiraf ettiklerinde ekseriya eve döneceklerini sanırlar.

- Aklı yerinde olanlar, uzun süren sorgulamada tükenmişlik veya itiraf sonrası salıverilebileceği ve sonra suçsuz olduklarını kanıtlayabileceğine inanırlar.

- Yaş, akli kapasite veya itirafçının durumuna bakılmaksızın, sorgulama sürecinde bir anda itirafta bulunanlar, suçsuz olduğuna dair söyleve devamdan daha yararlı olacağını düşünürler.

- Bazı şüphelilere itiraf etse de etmese de mahkûm olacağı, yalnız itiraf ettiklerinde daha hafif bir ceza alacaklarının söylenmesidir.

Genelde sahte itiraflara bakıldığında üç türüne tanık olunmaktadır:

1. İstekle yapılan sahte itiraflar: TV veya medya haberlerinden edindiği bir suç bilgisi üzerine kendiliğinden kolluğa başvurarak suç işlediğini belirtmesi olgusudur. Bu tür itirafın başlıca nedenleri arasında,

a. Sonucunda hapis cezası olmasına karşın nam salmak ve kimlik kazanmak üzere patolojik derecede bir gereksinme duyması,

b. Suçluluk hissinden kurtulmak düşüncesi,

c. Gerçeği fantezisinden ayırt edememek-özellikle şizofrenlere özgü bir eğilim,

d. Gerçek suçluyu koruması,

e. Kendi masumiyetini kanıtlamak olanağı olmadığında daha az bir ceza ile kurtulmak,

f. Daha ciddi bir suç soruşturmasının önlenmesi,

g. Suç teşkil etmeyen ve fakat bilinmesini istemediği bir gerçeği saklamak üzere-örneğin evli bir kadının gizli aşkıyla olduğunu gizlemek üzere öldürdüğünü itiraf etmesidir.

2. Zora dayalı sahte itiraflar: Bunlar kolluktaki baskılar ve aldatmacalardan kaynaklanmaktadır. Kişiler kolluktaki stresli/dayanılmaz sorgulamalardan kaçmak, aldatmacalarla vaat edilen bir mükafat veya her ikisinin birleşimi sonucu itiraf etmektedirler.

3. İçselleştirilmiş zora dayalı sahte itiraflar: Kolluk sorgulamasında itham edildikleri suçu işlediklerine dair gerçek bir bilgisi olmamasına karşın işlediğine inanması olgusudur. İçselleştirme, ötekilerce ileri sürülen inançların özel bir kabulüne işaret etmektedir.

Doğru itirafları sahtesinden ayırt etmenin en iyi yolu “özgün bilgi” ve “olanaksızlıklara” bakılma- sıdır. Şüpheli yalnızca suçlu şüphelinin verebileceği (örneğin mağdurun vücudunun nerede olduğu) bilgiyi verebilirse “özgün bilgi” vardır. “Olanaksızlık” kişinin suçu hiçbir şekilde işlemediğine ait kanıtın varlığıdır. Örneğin adam öldürme suçunun işlendiği mekândan 1500 km uzaktaki A’nın itirafı doğru olamaz.

Sorgulama tekniklerinin de itiraf elde etmedeki rolü yadsınamaz. Fazlaca ciddi suçlarda kollukça şüphelinin direncini kırmak üzere fazlaca ikna tekniklerine başvurulmakta; bunlardan bazıları itiraf elde etmekte ötekilerinden daha etkili olmaktadır. En önemli dört taktik şöyledir:

- Şüphelinin vicdanına hitap etmek,

- Şüphelinin inkâr ve anlatımındaki tezatları belirlemek ve sergilemek,

- İşlenen suç için ahlaki gerekçe (alkol/uyuşturucu etkisi) veya psikolojik mazeretler (kasıtlı olmadığını) sunmak,

- Şüpheliye takdir ve iltifatta bulunmak,

- Şüpheliye sempatik görünmek üzere başkalarını suçlamak (bu taktiğin özellikle çocuk ve kadın mağdurların olduğu belli cinsel suçlarda etkili olabildiği saptanmıştır).

Öte yandan, sorgulamanın uzunluğu/kullanılan taktik sayısı ile elde edilen itiraflar sayısı arasında da önemli derecede bir ilişki saptanmıştır. Bu nedenle, sorgulama sürecinde dedektif ne kadar çok zaman ve çaba harcarsa, itiraf elde olasılığı da o derece yüksek olacaktır.

Şüphelilerin baskılar kalktığından itiraftan vazgeçmeleri de olağandır. Bu durumda sahte itiraf olasılığı olduğundan üzerinde özenle durulmalıdır. Yalnız istekli sahte itiraflardan vazgeçilmesi olası değilse de vazgeçilmeyen itirafların da sahte olabileceği unutulmamalıdır.

İşte temel ilkeler ve değerlerle birlikte hukuk düzenine denge ve tutarlılık sağlayan ve esasında usul işlemlerine egemen olan due process    negatif değerler olarak, adalet sistemindeki aktörleri belirli tür keyfi davranıştan alıkoymak amacını gütmektedir.

İşkenceyi önlemek üzere CMK'ta bir avukatla temas kurabilme ve susma hakkı getirilmiştir (CMK Madde 147-c ve e). Bu haklar şüpheli veya sanığa kendileriyle temasa geçildiği anda bildirilmelidir (CMK Md.90-4).5 Eskiden ifade alma veya sorgu sırasında bildirileceği ifadesi karşısında bu hak sanık tarafından geç öğrenilmekte ve yetkililer tarafından kendisi ile ilk temasa geçildiği anda susma hakkının bulunduğunu bilmediği için konuşan ya da hukuki bilgisi bulunmadığı için de tamiri kabil olmayan hatalar yapan sanığın bu andan sonra böyle bir hakkının bulunduğunu öğrenmesinin artık bir anlamı olmamakta idi. Avukatın yardımı da sanık için yeterli bir önlem değildir. Çünkü, kovuşturma makamları, zorla ikrar edecek zamanı her zaman kolayca bulabileceklerdir. "Öte yan- dan, sanığı işkence ile yıldırarak, savunma avukatının da hazır bulunacağı ifade ve sorgu alma işlemine hazır hale getirmeleri, ifade veya sorgu sırasında neler söylemesi gerektiğini kendisine önceden dikte ettirmeleri de olanaksız değildir. Savunma avukatının böyle bir ifade veya sorgu tutanağına imza koyması, işkence ile alınmış bir beyana meşruluk kazandırabilecektir".6 CMK148-4.maddesindeki “Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.”  kesin buyuru- sunun  etkinliği araştırma konusu yapılmalıdır.

Görülen odur ki, sistemdeki işkence genelde gözlem ve sorgulama evresinde7 yapılmaktadır. Bu bazen imzalı bir itiraf, başkalarını suçlayıcı ifade, bilgi edinmek, bazen de sadece rutin tretmanın bir kısmı gibi gözükür ya da "öç alma işlemi" şeklinde karşımıza çıkmaktadır. İşkence uygulayanlar için eylemlerinin haklı bir gerekçeye, konformist bir yaklaşımla mevcut rejimi koruma amacına hizmet ettiğine inanmaları da olağan dışı değildir. Bu bağlamda, çeşitli şekillerde uygulanan işkencede amacın arkasına sığınılmaktadır.

Kuşkusuz, yöntem ne olursa olsun, bireydeki kontrol yetisini yitirmesini sağlamaya çalışılmaktadır. Travmanın bireydeki şiddeti ise, kullanılan yöntem kadar, sıklığı, süresi ve uzun süreli olarak uygulanmasına endekslenmiş bulunmaktadır.

Gözleme alınan (police detention) kişi genel olarak diğerlerinden ve dış dünyadan, yakınları ve hatta avukatlarından tecrit edilerek, ki bu tecrit gözlemdeki kişi için temel stres kaynağıdır.  Var olan umut zerresi veya kendine güvenirliği yapılan telkin ve tehditlerle (örneğin kişinin, kadın/ erkek, tamamen yalnız olduğu; kimsenin kurtarmaya gelemeyeceği, yandaşlarının yakalandığı ve konuştukları; buradan sağ çıkamayacağı ve gerekirse işkence ile öldürülüp normal ölüm veya intihar süsü verileceği şeklinde) yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu girişimler karşısında muhtemel bir intiharın gündeme gelmesi de su götürmez bir gerçek olacaktır.

Avrupa İnsan hakları Mahkemesinin yaklaşımına göre, göz altında/ tutukluluk /hükümlülük sırasın- da kötü muamele iddiası varsa, bunun yapıldığını kanıtlamak gerekmeyip, aksine yapılmadığını kanıtlamak gerekmektedir. Ne var ki, işkence/kötü muamele mağdurunun bir "kanıt başlangıcı" olarak bir iz veya ip ucu göstermesi zorunludur; aksi takdirde şikâyetin ciddi bulunması mümkün değildir. Birçok işkence yöntemi vücutta kısa süreli iz bıraktığından, 3-4 gün içinde saptanabilen izler on gün ve sonrasında kaybolmaktadır. İşte bu nedenle gözaltına alınan kişilerin "en kısa sürede"/en çok dört gün içinde hâkim huzuruna çıkarılmaları zorunlu hale getirilmiştir. Bu bağlamda, tanınmak endişesiyle gözaltına alınan kişilerin gözlerinin bağlanması haklı gösterilemez. Onları sorgulayanlar hukuka uygun davranırlarsa, tanınmaktan çekinmeleri için hiçbir sebep yoktur. Kuşkusuz, tanınmamanın hukuka aykırı davranışları teşvik edeceği de bilinmelidir.8

İnsanlık Onuru

2005 yılı Frankfurt Bölge Mahkemesinde (The Landgericht) görülen Daschner davası: Wolfgang Daschner, Frankfurt emniyet müdür yardımcısı olarak, zengin bir ailenin çocuğu olan 11 yaşındaki Jakob von Metzler’in kaçırılması ve öldürülmesi soruşturmasını yürütüyordu. Zanlı Magnus Gȁfgenise fidyeyi alacağı sırada yakalandı ise de suçunu kabul etmediği gibi çocuğun nerede olduğunu da söylemedi. Çocuğun açlık ve susuzluktan ölmesi riskine (çocuk o sırada ölmüştü) karşı çocuğun yerini öğrenmek için müdür yardımcısı zanlıyı şöyle tehdit etti: “Jakob’un nerede olduğunu söylemezsen, oldukça ciddi bir acı (yalnız fiziki olarak değil) seni beklemektedir.” Bu tehdit üzerine zanlı çocuğu sakladığı yeri söyledi.

Mahkeme büyük bir iç görü ve insanlık anlayışı ile  emniyet müdür yardımcısı Daschner’i mahkum etti. Verilen ceza hapis olmayıp, para cezası idi. Mahkeme görevlinin takdir edilecek bir saik ve olağanüstü baskı altında olduğuna işaret etti ve yapılan işlemin (işkence tehdidi) Anayasa’nın (Grundgesetz) “onur” hükmünü ihlal ettiğini vurguladı. Mahkemece kaçırılan çocuğun onuru mukayeseye konusu edilmedi. 

Devletin, Almanya örneğindeki Jokob von Metzler gibi mağdurların onurlarını korumak genel görevi varsa da kaçıran kişiye işkence edilmesi tehdidi üzerinde de mutlak bir yasaklaması vardır. Bu davanın hâkimi şunu yazdı: “Atacağınız ilk adıma dikkat ediniz.”

ABD’de  Brown v. Plata (Mayıs 2011) kararında yer alan bir önermeye göre, cezaevlerinde tıbbı bakımı da içermek üzere  temel insani gereksinmelerden yoksunluk insanlık  onuru ile bağdaşmaz ve bunun uygar toplumlarda yeri yoktur. Alın bir soru daha bugün ülkemiz cezaevlerinde 100.000 nüfusa karşılık 300 kişi içerde olmasının anlamı nedir? İnsan hakları karnesinde olduğu gibi Rusya’dan (400) sonra gelmekteyiz? İnsan hakları ile cezaevi nüfusu arasında bir ilişki var mıdır?

E. Kant, onuru, insanın akıllı olmaya zorunlu kılınmasıyla, kendi kaderini belirlemedeki soyut yeteneğiyle temellendirmektedir. Kendi kendine belirleyici olma, otonomi, insanın ve her akıllı doğanın onur nedenidir. İnsan onuru, bireylerin fiziksel veya zihinsel, tinsel özelliklerinden bağımsızdır. Onur, kişisel başarıdan, kişiliğin ortaya çıkışındaki başarısızlık veya başarıdan bağımsızdır. Bu ampirik olmayan  temellendirmeye göre, onur kazanılmaz, sahiplenilmez. Onur bir karşılık ödenmeksizin insana verilen veya sonsuza dek insana ait olan bir değerdir. Buna karşılık, kişilik ise, ampirik bir ifade olarak, özgürlükten kaynaklanır. Her akla sahip varlık bizatihi amaç olarak var olmaktadır. Fakat insan bir eşya değildir. Bu nedenle, yalnızca araç olarak kullanılabilecek bir varlık olamaz. Buna göre, insan değiş-tokuşu olmayan tek varlıktır. Bir eşyanın karşıtı olarak değer, yani piyasa değeri taşımaz; fiyatı olmaz, onuru vardır. İnsanlık onuru hukukun zımni olarak kabul ettiği temel varsayımlardan biridir.

Farklı Zihniyetler              

- Gözaltında iken döverek işkence edildiği kamere kayıtları ile sabit olmasına karşılık; hele bir sanığın “Pişmanım, kendime hakim olmadım” demesine karşın mahkeme “yaralama” dan mahkumiyete karar verip, iki sanığa para cezası verip, hükmün açıklanmasının ertelenmesine; diğer dördünün beraatına hükmetti. ACM başkanı sanıklara, “Karakoldan insanların neden korktuğunu sizi görünce anlıyoruz. Paldır küldür adamın tepesine biniyorsunuz. Yapma o zaman bu mesleği. Devlet maaş veriyor size. Yap vur kır diye vermiyor. Ben burada katile katil diyemiyorum. Sizin yaptığınıza bak” diye konuştu (“İşkenceye ‘fırça’ var; ceza yok” Vatan, (26/09/2014), s.16. Cezasızlık kültürü

Almanya’da Stuttgart Belediyesinin halka danışmadan yapacağı istasyon projesini beğenmeyen birkaç bin genç istasyon önünde toplanıp kararı protesto ediyor. Gelen polisin “dağılın” uyarısı sonuç vermediğinde yukardan gelen emirle TOMA’lardan su sıkılıyor. Basınçlı su nedeniyle yaralananlar oluyor. İçişleri Bakanlığının izni ile 12 polis hakkında “su sıkarak yaralanmaya yol açmak”tan yargılanan polisler dışında o emri verenler de yargılanıyor. Dört polis şiddet kullanmaktan ceza alıyor: Üç polis 7 ay hapse, 4. cüsünde üç aylık hapis cezası para cezasına çevriliyor (Stuttgarter Zeitung 28/08/2013).

4/09/2013 günü ABD yönetimin Suriye’ye yapmayı planladığı askeri hareketle ilgili Kongre’yi (Diş İşleri, Savunma Bakanları ile Genel Kurmay Başkanının) Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu bilgilendirme görüşmesinde savaş karşıtları “kanlı elleriyle” posterlerle protesto eylemlerinde bulundular (Bkz. Hürriyet Gazetesi (5/09/2013) s.26): “Daha fazla kan ve gözyaşı istemiyoruz”. Protestocu gençleri kimse engellemiyor; kimse onlara dokunmuyor. Onlar  protesto haklarını Senato’da bile özgürce sürdürüyor.

Geçen yıllarda TBMM’de dinleyici locasında, birkaç genç flama açıyor. Anında karga tulumba yapılarak “terör örgütü üyesi” iddiasıyla gözaltı ve kamu davası, yargılama süreci başlıyor.

Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde kollukça çatışma yönetiminde siyasi kültür müdahale biçiminde etkili olmaktadır. Uzlaşmaya yatkın İngiliz geleneğinin bir parçası olarak İngiltere polisi olaylara  müdahaleden önce uzlaşma arayışına girmektedir. İtalyan, İspanyol ve Türk polisi ise protestocularla çatışma yaşayabiliyor. 

Gözaltına alınan kişilere karşı kötü muameleyi önleme doğrultusunda aşağıdaki parametreler üzerinde önemle durulmalıdır:

1. Kadın zanlının sorgulamasında en az bir kadın görevlinin bulundurulması;

2. Zanlının Savcılık/hâkim önüne çıkarıldığında sorgulayanların huzura alınmaması;

3. Gözaltına alınan kişilerin aileleri veya güvendikleri bir kişiye durumun derhal bildirilmesi (T.C.Anayasası md.19/6, CMK Md. 95-1,147-d).

İşkence/kötü muameleyi önleyici tedbirler yanında bunları yapanlara karşı etkili yaptırımlar uygulanmalıdır. İşkenceden sorumlu olan ve işkence iddiasıyla karşılaştığı halde müdahale etmeyen sorumlulara karşı ağır yaptırımlar getirilmelidir.

2023 yılında TCK 94-96 (İşkence ve Eziyet) maddelerine göre

Dosya   Şüpheli    Suç

1 861      3 518      4 332

Kaynak. Adalet İstatistikleri

İşkence Türleri

Fiziki, psikolojik ya da ikisini birden içeren işkence türlerine rastlanmaktadır. Bunlarda fiziki işkence; dayak atma, falaka, ağız, kulaklara ve cinsel organlara elektrik verme şeklinde görülür. Tecrübeli işkenceciler genellikle akımın şiddetini değiştirmekte veya akımı aniden kesip, sanki seans son buldu görüntüsünü verip, hiçbir ikaz yapmadan yeniden başlamaktadır.

Psikolojik manipulasyonlara örnek olarak, ilk etapta gözleri bir sargı ile kapamak gösterilebilir. Kişi bu konumda işkenceciyi tanıyamadığı gibi kendini aciz hisseder-felç olur. Bu durumdaki kişiler vurulan yumruk darbelerinin nereden ne zaman geleceğini kestiremedikleri için müthiş bir gerilim yaşarlar. İşkence anında kişinin yaşamına yönelik tehditlerin yarattığı etkide aynı türdendir.

Gözü kapalı kişiyi soymak da bir diğer manipulasyon türüdür. Hatta bazen işkence yapılmadan önceki hazırlık safhası, mağdur üzerinde işkence kadar tesirli olabilmektedir. Diğer bir anlatımla, beklemek işkence görmekten daha işkenceci bir niteliğe bürünmektedir. Elektrik şok seansının başlaması ile rahatladığını ifade eden mağdurda olduğu gibi.

Kimi zamanda telkin fiziki işkencenin yerine geçerek bireyleri baskı altına alabilmektedir: Cinsel organına elektrik verildiğinde hamile kalamayacağı söylenen bir kadının bu düşüncenin anlamsız olmasını bilmesine karşın sağlıklı doğum yapana kadar iki yıl bunun gerilimini yaşaması ve anüsüne sopa sokulan bir erkeğinde erkekliğini kaybedeceği ve tekrar normal cinsel ilişkiye giremeyeceği sözleri karşısında geceleri korkulu rüya görmesinde olduğu gibi. Bu bağlamda, yapılan işkenceyi seyrettirmek veya yakınlarının, sevdiklerinin işkenceye tabi tutulacağı tehdidi de gözlem altındaki kişinin maruz kaldığı etkili bir işkence türüdür.

Bu tür pratiklerin kökünü kurutmak için zihniyet değişimi zorunludur. Bu bağlamda, kollukta "zanlıların suçlarını itiraf etmesi gerektiği" şeklindeki kültürün değiştirilmesine çalışılması doğrultusunda; sorgulamanın, zanlıya olayların görünümünü kendi açısından sunma imkanını vermesi ile zanlının masum olabileceğini varsayımını açık yüreklilikle kabul etme üzerine inşa ettirilmesi hedeflenmelidir.8 Bu değişim sürecinde, yalnızca kolluk personelindeki anlayış değişimi ile yetinmeyerek tüm ceza adaleti sistemindeki aktörler hedeflenmelidir.9 Unutulmamalıdır ki, işkence, kolluk güçlerini tembelleştirmekte veya kabalaştırmakta; siyasi düşmanlar ile dışlanmış kişilere karşı kullanılması olasılığını artırmakta; devleti çok güçlü ve ürkütücü yapmakta; toplumsal dayanışma duygusunu zayıflatarak kargaşayı tahrik etmektedir. Bu yöntem, belirsizlikler ve tehlike- lerle doludur.10

Fukuyama’ya göre Türkiye ve Brezilya, çok kanun, zayıf uygulama diye sınıflandırdığı   ülkelerden. Francis Fukuyama. Devlet İnşası, Profil Kitap, 2015. Ayrıca bkz. İskender Öksüz “Kurallı toplum, emirli toplum” Karar (23/02/2024).

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel 

----------------

1 P. Roche. “Truth Telling, Psychiatric Expert Testimony and the Impeachment of Witnesses” Pa. Bar Assn. Q., Vol.22 (1951) p.146. Ayrıca Bkz. Aristoteles. Retorik (Çev. M. H. Doğan) Yapı Kredi Yayınları İst., 1995, s.91. Adalet Bakanlığı. İşkencenin Önlenmesi ve İstanbul Protokolü (Ed. İ. Doğan) 2009. Hüseyin Kıvanç. Ben Devletim İşkence Yaparım / İşkenceyi Severim. 2. Basım, Ekim 1989. BDS yayınları. Derleyen Gökçer Tahincioğlu (İlk Söz) / Özgür Zeren’in katkısıyla. Kayıp Adalet.  İletişim yay. 2021. Bkz. T24’ün Ankara Temsilcisi Gökçer Tahincioğlu’nun yaptığı Mehmet Eymür röportajı   4-5 /11/2021.

2 “İkrar, artık ‘kanıtların kraliçesi’ değildir. Hâkimin vicdanî kanısını oluşturan ve özgürce değerlendirilmesi gereken bir kanıttır. Diğer kanıtlarla bütünleşip doğrulanmayan bir ikrara, kuşkuyla bakmak gerekir...En tehlikeli ikrar ise, Sartre’ın bir ‘alçaklık girişimi’ diye nitelendirdiği işkence ürünü olanıdır” S. Selçuk. Çürütmeler Tekin Yayınevi Ank., 1990, s.205. Bu konuda şu ampirik saptamalar da yapılmalıdır: Suçlulardan ne kadarı itirafta bulunmaktadır? Genelde itiraf edenin ekonomik durumu nasıl? Fakir/ varlıklı kişilerin itirafta oranı nedir?  Kime itiraf ediyorlar? Yakalandıktan ne kadar süre sonra itirafta bulunuyorlar? Yanlış ikrarlar için Bkz. G.H.Gudjonsson.The Psychology of  Interrogations and Confessions: A Handbook, Wiley,1992; sahte itiraflar (false confessions) için Bkz. http://www.innocenceproject.org (Erişim 29/06/2010); ikrar için ayrıca Bkz.Y.Ünver ve H.Hakeri. Ceza Muhakemesi Hukuku 3.Bası, Seçkin, Ankara, 2010. Büyük bir kente yerleştirilen ve patlayarak binlerce kişinin ölümüne neden olacak bombanın yerini söyletmek için teröriste işkence yapılabilir mi tartışması için Bkz. A. Heper. “İkinci Dünya Savaşı Sonrası Almanya’da Hukuk Felsefesi” HFSA 20, İst., 2010, ss.147-148; R. İtişgen. Kişinin Kendini Suçlamaya Zorlanmaması İlkesi ve Susma Hakkı XII Levha, 2013. Ayrıca bkz. W.Schild. Die Geschichte der Gerichtsbarkeit 1000 Jahre Grausamkeit(bin yıl süren vahşet), Nikol, 1980. Kanıtlarla doğrulanmayan ikrara ceza yargılamasında itibar edilmemektedir (Bkz. Y.CGK 2/02/1987, 314/18; Y.CGK 25/06/1990, 9-156/188; Y.CGK 2/12/1991, 1-301/1334).

3 Ceza Genel Kurulu 11.3.1991 (E.1991/28,K.1991/168): Mahkumiyet için sanığın suçu kabul etmesi yeterli olmayıp, maddi delillerle doğrulanması gerekir. Hiçbir yan delille desteklenip doğrulanmayan, baskıya dayalı olduğu bildirilerek sonradan geri alınan ikrar- dan başka kesin ve inandırıcı delili bulunmadığı halde, sanığa yüklenen suçu kabul edilerek mahkûmiyet kararı verilmesi yasaya aykırıdır.  Ayrıca T.C. Anayasası md. 38/6 (Ek: 3/10/2001-4709/15 md): “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş Ayrıca Bkz. CMK Md.289-i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması-hukuka kesin aykırılık; Ceza Genel Kurulu 11.3.1991(E.1991/28, K.1991/168): Mahkûmiyet için sanığın suçu kabul etmesi yeterli olmayıp, maddi delillerle doğrulanması gerekir. Hiçbir yan delille desteklenip doğrulanmayan, baskıya dayalı olduğu bildirilerek sonradan geri alınan ikrardan başka kesin ve inandırıcı delili bulunmadığı halde, sanığa yüklenen bulgular, delil olarak kabul edilemez.” Ayrıca bkz. T.Anderson, D.Schum ve W.Twinning. Analysis of Evidence. Cambridge: University Press, 2005. Aisling Reidy. İşkencenin Yasaklanması-Avrupa İnsan Hakları Sözlemesi’nin 3. Maddesi’nin uygulanmasına ilişkin kılavuz İnsan hakları el kitapları, No.6: “Yargı organları ve tahkikatı yürütmekle görevli yetkililer, işkence veya kötü muameleye maruz kalma konusunda özel risk altında olan bazı gruplara karı özellikle hassas davranmalıdır” İşkence uygulandığı konusunda inandırıcı bulgular saptanır saptanmaz derhal tarafsız bir soruşturmanın başlatılması, sorumluların yargılanması ve suçlu bulunmaları halinde kendilerine uygun bir cezanın verilmesi ön görülmelidir..

4 I. Leslie. Doğuştan Yalancı, NTV, 2014, ss.120-123.

5 Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği Madde 6,8,9,20 R.G. 1/06/2005-25832

6 B.Öztürk. "CMUK Reformu Uygulamaya Nasıl Geçirilebilir" BÜLTEN (Türk Demokrasi Vakfı Yayın Organı) Sayı:l4 Mart 93,s.19;"Hizmeti yürüten kamu ajanının suçu önleme veya işlenmiş bir suçta sanığı adalete teslim etmek içinde olsa kişileri veya sanığı dövmesi ve işkence etmesi, insan hak ve özgürlükleri ile bağdaşmayacağı gibi suç teşkil etmektedir. Hizmetin bu şekilde yürütülmesi ise personelini yeterli düzeyde eğitmeyen, yeterli ve etkili bir denetimle bu tür olayların meydana gelmesini önleyici tedbirleri almayan idarenin hizmet kusurunu oluşturmaktadır" Danıştay 10.D. Karar No. 83-665, Esas No.82-20 sayılı kararı. İngiltere için Bkz. Home Office. Police Interrogation, Research Study No 61, London, 1980; İngiltere'de kolluk evresinde zanlı ile yapılan görüşmenin teybe alınması yöntemi hakkında Bkz. Home Office. The Tape-Recording of Police Interviews with Suspect (Research Study 97) London,1988; Avrupa Konseyi. İnsan Hakları ve Polis, Strasbourg, 1984 (Çev.İ Kuntbay) TODAİ Yayınları no:232; Schroeder/Yenisey.Dürüst Yargılanma Hakkı (Fair Trial) İst., 1997, ss.96-97; Sanığa Tanınan Haklar için Bkz. Ceza Genel Kurulu 17.12. 1996 (E.1996/6-263 K. 1996/282).

7 3/12/1997 gün ve B.02.0.PPG.0.12-383-27691 sayılı İnsan Haklarına Saygı, İşkence ve Kötü Muamelenin Önlenmesi konulu Başbakanlık genelgesinde,

- Gözaltı yerleri fiziki koşullarının uluslararası standartlara uygun hale getirilmesi (7 m² genişliğinde, 2.5. m. Yüksekliğinde ve iki duvar arasında en az 2 m. aralık olacak şekilde düzenlenmesi, yeterli doğal aydınlatma, ışıklandırma ve havalandırmaya sahip olması); ıslahı mümkün olmayanların kullanılmaması;

- Gözaltı yerlerinin vali/kaymakam ile kolluk amirlerince sık sık denetlenmesi gerektiğine yer verilmiştir. Ayrıca Bkz. Council of Europe.European  Standards on Police Custody, Strasbourg, 1999.

İnsan hakları ihlalleri sorununun kalbinde cezasızlık kültürü yatıyor. Bkz. Fikret İlkiz. “Cezasızlık” T 24, 18/12/2023.  Eurrasia Group ve the Chicago Council on Global Affairs Küresel Cezasızlık Endeksi (the Atlas of Impunity) yayımlamaktadır. Yeni Endeks Şubat 2023 tarihinde açıklandı. Türkiye 163 ülke içerisinde cezasızlık açısından en kötü 37’nci ülkedir. Endeks beş alanda cezasızlığı ölçmektedir:

- Hesap verebilir yönetim: Hukukun üstünlüğüne saygı ve vatandaşlara eşit muamele.

- İnsan hakları ihlali: Uluslararası insan hakları sözleşmelerine bağlılık ve siyasi baskıya mukavemet.

- Ekonomik sömürü: Yolsuzluk, çalışanlara kötü muamele, ekonomik statü ile sivil ve siyasi özgürlükler arasındaki ilişki.

- Çatışma ve şiddet: Yurt dışındaki çatışmalara katılım ve ülke içerisindeki şiddetin boyutu.

- Çevrenin kirlenmesi: İklim krizine katkı, doğal kaynakların tüketimi ve hava kirliliği.

8 Tihv. 26 Haziran 2022 İtibariyle Türkiye’de Değişik Boyutlarıyla İşkence Gerçeği (25/06/2022): Türkiye’de doğrudan işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı için TİHV’e başvuran 871 kişiden 395’i (% 45,4) emniyet müdürlükleri, 92’si (% 10,6) ise polis karakolu gibi resmi gözaltı merkezlerinde işkenceye maruz kaldıklarını ifade etmişlerdir. Ayrıca 275 (% 31,6) kişi de kolluk güçlerinin gözaltı ve nakil araçlarında işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığını belirtmiştir. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi (CPT) hazırlanırken, Sözleşmenin amacının önlemek olduğu açıkça belirtildi. CPT, Türkiye’ye 29 Ağustos – 6 Eylül 2016, 4 – 13 Nisan 2018 ve 6 – 17 Mayıs 2019 tarihlerinde üç kez “özel amaçlı/ad-hoc” ziyaret ve 10 – 23 Mayıs 2017 ile 11 – 25 Ocak 2021 tarihlerinde ise iki ayrı “periyodik/düzenli” ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyaretler sırasında yaptığı gözlem, tespit ve tavsiyelerini içeren tamamlanmış raporlardan 10 – 23 Mayıs 2017 tarihli dönemsel ziyareti ile 6–17 Mayıs 2019 tarihli “özel amaçlı/ad-hoc” ziyaretinin raporları Türkiye’nin izin vermesi üzerine 5 Ağustos 2020 tarihinde yayınlanmıştır. Yayınlanan her iki raporda da yer alan tavsiyelere esas olarak uyulmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca bkz. Malcolm D. Evans. Tackling Torture: Prevention in Practice, Policy Press, 2023: “Hiçbir zaman bir işkence mağdurunu konuştuğunda işkencenin sonlanacağını belirterek işkenceden sorumlu tutamazsınız. Ne var ki, işkencecilerin kurbanlarına her zaman söylediği şey de budur”.  s.185. The Optional Protocol to the United Nations Convention against Torture (OPCAT): Bazı açılardan OPCAT'i bu kadar radikal kılan şey basitliğidir. Özünde, bir kişinin nezaret altında olması fikri yatmakta olup, gözaltına alınan kişilere işkence veya kötü muamele uygulanmadığını sağlamak üzere bağımsız bir kuruluş tarafından önceden bildirimde bulunulmaksızın ziyaret edilebilmeleridir. Bu ilke Avrupa İşkence Komitesine de egemen olmuştur. 2021 yılı sonuna kadar Türkiye'ye toplam 32 ziyaret gerçekleşti.

8 D.Brown. PACE ten years on: a review of the research, Home Office Research Study 155, London, 1997 S.Selçuk. “Kanıtların toplanmasında Yasallık, Dürüstlük ve Total Ceza Adaleti” Yargıtay Dergisi, C.3, S.2 (Nisan 1977) ss.49-70. Varsayımlara dayalı olarak hareket ettiğimizde, varsayıma esas olan olay/olgulara ait bilgilerin possible, probabale, certain oluşlarına göre farklılık söz konusudur. Ne var ki, her halükârda varsayımın makul (reasonable assumption) olmasına özen gösterilmelidir.

9 M.S.Gemalmaz. “Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi yeniden Türkiye’de (3)” Bizim Gazete, 13/6/1996, s.3; İşkencenin önlenmesi hakkında Avrupa Konseyi için Bkz. http://   www.cpt. coe.fr; Ceza usulünde masumiyet ilkesi dile getirilmekte ise de de facto suçluluk ilkesi–sisteme girenin suçlu olarak görülmesi-egemen olmakta; duruşmada sanığın sabıkası dile getirilmektedir (Yazarın notu); ayrıca Bkz. Adalet Bakanlığı. İşkencenin Önlenmesi ve İstanbul Protokolü (Ed. İ.Doğan) Nisan 209. “Avrupa Konseyi: Türkiye'de işkence arttı”. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), kimi Avrupa cezaevi ve polis merkezlerinde sistemik işkence ve kötü muamele gözlemlendiğini, bu ülkeler arasında Türkiye'nin de bulunduğunu not eden bir karar oyladı (25/01/2024): Resmi makamların "işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans" mesajına rağmen "son yıllarda gözaltında ve cezaevlerinde işkence ve kötü muamelenin arttığı", bunun da Türkiye’nin bu alanda geçmişte kaydettiği ilerlemeleri "ikinci plana ittiği" görüşü dile getiriliyor. Kötü muamelenin yasaklanması hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından son yıllarda verilen kararların "memnuniyet verici" olduğu belirtilip, diğer ulusal yargı organlarına bu içtihadı uygulama çağrısında bulunuluyor.

Aslında kötü muamele uygulamalarının çoğu kolluk merkezlerindeki gözaltı sırasında, yakalamadan hemen sonraki saatlerde, sanığın avukatına   erişemediği, ailesi ile temas kurmasına izin verilmediği dönemde cereyan eder. Genelde amaç itiraf sağlamaktır.

10 Abdulkadir Yıldız. Kötü Muamele İddialarının Etkili Soruşturulması Yükümlülüğüne İlişkin Türk Mahkeme Kararları Kaynakçası, Avrupa Konseyi, Nisan 2019. Anayasa Mahkemesi. Kötü Muamele Yasağına Dair Emsal Kararlar:

-Turan Günana (5), B. No: 2013/5545, 15/12/2015

-S.D, B. No: 2013/3017, 16/12/2015 

-Salih Kılıç, B. No: 2013/5330, 21/1/2016

- Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016

-Utku Kalı (2), B. No: 2014/1358, 12/1/2017

-Süleyman Göksel Yerdut [GK], B. No: 2014/788, 16/11/2017

-Hasan Fırat [GK], B. No: 2015/9496, 31/10/2019)

-Duran Eren Şahin, B. No: 2016/11928, 20/11/2019

-Ender Ergün, B. No: 2016/1849, 19/11/2019

-Betül Öztürk Gülhan ve Sıla Koç, B. No: 2016/12937, 10/12/2019

-Akın Can, B. No: 2016/13469, 10/6/2020

-Gökhan Gündüz (3), B. No: 2017/32051, 3/11/2020

-Eyüp Toy ve Saadet Toy, B. No: 2017/34841, 10/2/2021

-Mustafa Felhan, B. No: 2019/34998, 10/1/2024

-Ümit Arslan, B. No: 2020/33007, 18/4/2024

Her türlü işkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele olmalıdır: The Greek case, Application no 3321/67, Denmark v Greece, Application no 3322/67, Norway v Greece, Application no 3323/67-Sweden v Greece, Application no 3344/67- Netherlands v Greece, Report of the European Commission of Human Rights, 5 November 1969, (1969) 12 ECHRYb 186.

Jonathan Sumption “Hukuku sanki test tüpünde inceleyen bir laboratuvar numunesiymiş gibi düşünmek, hukuktan sanki bağımsız bir nesneymiş gibi bahsetmek hukukçuların büyük çoğunluğunun yaptığı bir hatadır. Hukuk kendisine ait bir dünyaya sahip değildir. Kendinden büyük bir kamusal karar alma mekanizmasının parçasıdır.” Jonathan Sumption, Mahkemelerin Yükselişi: Yasamanın Gerileyişi ve Hukuk Üzerine, (Çev. Anıl Aygen) Lykeion, Ocak 2021.