1-İş Kazası
Bilindiği üzere kaza kavramı “Bilinen yanlış davranış ve ihmaller veya nedenler zincirinin son halkası olup, daha önce alınacak önlemlerle kaçınılabilir ve korunulabilir bir olaydır” anlamına karşılık gelmektedir. (Akdur 1998: s.169). Ancak, iş kazası kavramı, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na göre “İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olayı” ifade etmekte iken 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na göre “Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle, sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda veya işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır” ifade etmektedir.
Görüldüğü üzere, iş hukuku anlamındaki iş kazası ile sosyal güvenlik anlamındaki iş kazası arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır; sosyal güvenlik hukuku kapsamında meydana gelebilecek iş kazasının kapsamı daha geniş olduğu için iş hukuku anlamında meydana gelen her iş kazası sosyal güvenlik hukuku kapsamında da iş kazası olarak kabul edilebilecek iken sosyal güvenlik hukuku kapsamında meydana gelen her iş kazası iş hukuku kapsamında iş kazası kapsamında kabul edilemeyecektir(Karataş 2019: s.17). Ancak, bu çelişki öğretide ciddi bir şekilde eleştirilmektedir; zira, öğretide asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda veya işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen olayların da iş hukuku kapsamında iş kazası olarak kabul edilmesi gerektiği ifade edilmektedir (Bingöl 2020: s.7). Tüm bu hususlar kapsamında öğretide ortak olarak kabul edilen tanıma göre iş kazası; “sigortalının işverenin otoritesi altında bulunduğu bir sırada, gördüğü iş veya işin gereği dolayısıyla gerçekleşen, sigortalıyı bedence ya da ruhça zarara uğratan, ani ve harici bir olaydır” şeklinde kabul edilebilir (Güzel, Okur ve Caniklioğlu 2020: s.361).
2-İş Kazasının Unsurları
1-İşçinin 5510 Sayılı Kanun’un 4/1’inci maddesi anlamında sigortalı olması gerekmektedir.
2-İşçinin, dıştan gelen, istenilmeyen, ani bir kazaya uğraması ve bu kazanın duruma göre 5510 sayılı kanunun 13. maddesinde sayılan hal ve durumlardan birine veya 6331 Sayılı kanunda belirtilen hal ve durumlardan birine dahil olması gerekmektedir.
3-Kaza sonucunda işçiyi bedence veya ruhça arızaya uğratan bir olay meydana gelmelidir.
4-Kaza ile zarar arasında illiyet bağı olmalıdır.
Görüldüğü üzere bir kazanın iş kazası olarak görülebilmesi için yukarıda yer verilen şartları taşıması gerekmektedir. Aksi takdirde bahse konu kazanın iş kazası olarak kabul edilebilmesi hukuken mümkün değildir.
Yargıtay da bir kararında “İş kazasının unsurları üzerinde de kısaca durmak gerekirse, şöyle sıralanabilir; kazaya uğrayan 5510 sayılı Kanun anlamında sigortalı sayılmalı; bu sigortalı bir kazaya uğramalı ve uğranılan kaza 5510 sayılı Kanunun yukarıda ayrıntısı açıklanan 13. maddesinde sayılan hal ve durumlardan birinde meydana gelmeli; sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan bir olay biçiminde gerçekleşmeli; bu olay ile sigortalının uğradığı zarar arasında uygun illiyet (nedensellik) bağı bulunmalıdır.”( Yargıtay 10. HD., E. 2015/7640 K. 2016/13856 T. 15.11.2016) şeklinde ifadelere yer vererek ilgili unsurların önemine değinmiştir.
3-İşverenin Bildirim Yükümlülüğü
5510 sayılı kanunun 13’üncü maddesine göre, işverenlerin o yer kolluk kuvvetlerine derhal, kuruma da kazadan sonraki en geç üç iş günü içerisinde bildirimde bulunma yükümlülüğü söz konusudur. Bahse konu üç iş günü içerisinde kuruma bildirimde bulunmayan işverenden kurum bildirim tarihine kadar geçen süre için sigortalıya ödenecek geçici iş göremezlik ödeneğini tahsil edebilecektir (Karataş 2019: s.25-26). Ayrıca, yasal süre içerisinde bildirimde bulunmayan işverenler aleyhine idari para cezası uygulanacaktır.
4-İş Kazasına Maruz Kalan İşçilerin Hakları Nelerdir?
İş kazası geçiren işçinin hem işverenden hem de Sosyal Güvenlik Kurum’undan talep edebileceği haklar bulunmaktadır. İşçi veya ölmesi halinde yakınlarının işverenden talep edebileceği belirli tazminatlar söz konusu olduğu gibi Kurum’dan da talep edebilecekleri belirli ödenekler söz konusudur.
4.1-İşçi veya Ölmesi Halinde Yakınlarının Kurum’dan Talep Edebileceği Hak ve Ödenekler
İşçi veya yakınları işçinin iş kazasına maruz kalması halinde Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan aşağıda yer verilmiş olan hakları talep edebilecektir.
1-Geçici gelir kayıpları yaşayan kimselere geçici iş göremezlik ödeneği Kurum tarafından tahsis edilmektedir.
2-İşçinin iş kazası nedeniyle tekrar iş göremeyecek şekilde gördüğü zarar neticesinde çalışma gücünün azalması veya tamamen kaybolması halinde Kurum tarafından sürekli iş göremezlik ödeneği tahsis edilecektir. Sürekli iş göremezlik ödeneği kendi içerisinde sürekli tam sürekli iş göremezlik ödeneği (İş göremezlik oranı %100 olarak raporlanan işçileri kapsamaktadır.) ile sürekli kısmi iş göremezlik ödeneği (İş göremezlik oranı %10-99,99 arasında raporlanan işçileri kapsamaktadır.) olarak ayrılmaktadır.
3-İş kazası sonucunda hayatını kaybeden işçilerin hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanmaktadır.
4-İş kazası sebebiyle işçinin ölmesi halinde Kurum tarafından bir defaya mahsus olmak üzere cenaze masrafları ödenmektedir.
4.2-İşçi veya Ölmesi Halinde Yakınlarının İşverenden Talep Edebileceği Hak ve Tazminatlar
İşçinin iş kazası sebebiyle bedeni veya ruhi olarak zarar görmesi halinde, uğramış olduğu ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmamış maddi ile manevi zararları işverenden isteyebilir; işçinin ölmesi halinde ise, işçinin desteğinden yoksun kalan hak sahipleri sosyal güvenlik mevzuatınca karşılanmayan giderleri için işverenden maddi tazminat, destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminat talep edebilirler (Karataş 2019: s.17). Bahse konu tazminat kalemleri aşağıdaki gibidir.
1-Maddi Tazminat: Maddi tazminat talebini iki ana başlık altında incelemek mümkündür. Bunlardan ilki eşya ve hayvanlara ilişkin zararlar olup diğeri de bedensel zararlardır. Eşya ve hayvanlara ilişkin zararlar araçta oluşan değer kaybı gibi zararlar olarak örneklendirilebilecektir. Bedensel zararların temel dayanağı ise 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 54’üncü maddesidir. Bu madde kapsamında iş kazasına maruz kalan işçi işverenden tedavi giderlerini, kazanç kaybını, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplarını ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplarını talep edebilecektir.
2-Manevi Tazminat: İşçinin veya ölmesi halinde yakınlarının işçinin maruz kalmış olduğu iş kazası sebebiyle şahıs varlıklarında meydana gelen zararların giderilmesi amacıyla talep edilebilecekleri tazminattır.
3-Destekten Yoksun Kalma Tazminatı: Destekten yoksun kalma tazminatı, iş kazası nedeniyle ölen işçinin yaşayacak olsaydı sağlayabileceği desteğin işçinin yakınlarına peşin olarak ödeneceği tazminat türüdür.
Yargıtay bir kararında “Bu tür davalarda, tazminat miktarı, işçinin rapor tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Başka bir anlatımla, işçinin günlük brüt geliri tespit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancının ise, 60 yaşa kadar yıllık olarak %10 artırılıp %10 iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşından sonra da bakiye ömrü kadar (pasif) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yönteme başvurulmadan, her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Ayrıca açıklanan tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı almaya veya işçinin yaşı ve oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranına göre ileride çalışıp yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulunması durumunda da zarar hesabında pasif dönemin hesaba dahil edilmesi gerekir. İş kazası sonucu malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra elde edeceği yaşlılık aylığını da diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceğinden yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğramadığı düşünülemez. Kaldı ki, sigortalıya bağlanan yaşlılık aylığında meslek hastalığı ve iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmamakta, tamamen uzun vadedeki sigorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlanmaktadır. Bu nedenlerle pasif döneminde zarar hesabına dahil edilmesi ve yeraltı maden işçilerinin zararlarının tespitinde 50 yaşın ikmaline kadar yeraltındaki koşullar nazara alınarak yapılan ücretlerle, 50 ile 60 yaşları arasında yer üstünde tüm yıl asgari ücretle çalışıp gelir elde edeceği, 60 yaştan sonra bakiye ömrüne kadar (pasif dönemde) asgari ücret esas alınarak yapılması gerekir. Somut olayda zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan işçinin yargılama devam ederken 01.08.2008 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca maddi tazminat hesabının ölüm tarihine kadar yapılması ve SGK’dan sigortalıya ölüm tarihine kadar ödenen gelir miktarının bildirilmesinin istenmesi ve hesaplanan maddi tazminattan düşülmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur. Yapılacak iş; geçirmiş olduğu iş kazası sonucu yargılama sırasında ölen sigortalının ölüm tarihinde belli olan veriler nazara alınarak, yukarıda açıklanan esaslara göre ölüm tarihine kadar maddi zarar hesabı yaptırılıp, SGK’dan sigortalıya ölüm tarihine kadar ödenen gelirin miktarı bildirilmesinin istenerek çıkacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.” (Yargıtay 21. HD., E. 2010/5783 K. 2012/1081 T. 6.2.2012) şeklinde ifadelere yer vererek maddi tazminatın hesaplanmasında nelere dikkat edileceğini açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur.
Yine Yargıtay başka bir kararında “Bilndiği üzere, gerek mülga B.K'nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesinde hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi zarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin olayın özelliklerini göz önünde tutarak manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek ......a benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ...... olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu ......ın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay ......... Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi ......ın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği de söz götürmez” (Yargıtay 21. HD., E. 2017/4910 K. 2018/9159 T. 11.12.2018) şeklinde ifadelere yer vererek manevi tazminat hesaplanmasında nelere dikkat edileceğini açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur.
5-İş Kazasında İşverenin Sorumluluğunu Sınırlandıran Haller
İşveren aşağıda ifade edilen hususlara başvurarak sorumluluğunu ortadan kaldırabilir veya azaltabilir.
1-Mücbir Sebep: Mücbir sebep, işverenin işletmesinin faaliyet alanı dışında mevcut olan kesin ve kaçınılması mümkün olmayan olaylar olarak tanımlanabilir. Mücbir sebep söz konusu olduğunda işverenin sorumluluğunu azaltmak için kusurunun olmaması büyük önem arz etmektedir.
2-Zarar Görenin Ağır Kusuru: İşçi işyerinde çalışırken kendisine gösterilen ve kendisinden beklenen en temel özeni göstermemiş ise işveren bu sayede sorumluluktan kurtulabilecektir. Bunun için işçinin ağrı kusuru ile kaza arasında illiyet bağı olması gerekmektedir.
3-Üçüncü Şahsın Ağır Kusuru: Eğer bahse konu kaza üçüncü bir şahsın ağır kusuru ile meydana gelmiş ise de bu da şartlar mevcut ise işverenin sorumluluğunu ortadan kaldırabilir. Bunun için de tıpkı işçini ağır kusurun da olduğu gibi üçüncü kişinin ağrı kusuru ile kaza arasında illiyet bağı olması gerekmektedir.
4-Kaçınılmazlık İlkesi: Bazen iş kazasının meydana gelmemesi için gerekli tüm önlemler bilim ve teknik kullanılarak sağlansa dahi iş kazası gerçekleşebilir. Böyle durumlarda iş kazasının meydana gelmesi kaçınılmaz olduğundan işverenin sorumluluğu ortadan kalkmaktadır.
Yargıtay da kaçınılmazlık ilkesini; “Kaçınılmazlık; hukuksal ve teknik anlamda; fennen önlenmesi mümkün bulunmayan başka bir anlatımla, işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış olduğu koşullarda dahi önlenmesi mümkün bulunmayan durum ve sonuçları ifade eder. Olayın önlenemezliği hususunu biraz açmak gerekirse; buradaki önlenemezliğin olayla ilgisi yoktur. Önlenemezlik unsuru, tamamen davranış normu ve borca aykırılıkla ilgili olup alınabilinecek tüm tedbirler alınmış olunsa dahi bir davranış normunun veya sözleşmeden doğan bir borcun ihlalinin ifadesidir. Yani olay önlenemez olmasına rağmen bir davranış kuralına yada sözleşmeden doğan borca aykırılık önlenebiliyorsa artık kaçınılmazlıktan söz etme imkanı yoktur” (Yargıtay 21. HD., E. 2016/11125 K. 2017/4040 T. 16.5.2017) şeklinde açıklamaktadır.
Yukarıda ifade etmiş olduğumuz durumlarda işverenin sorumluluğunun ortadan kalkıp kalkmadığı her olay için tek tek değerlendirilecektir. Bununla birlikte, işverenin kusursuz sorumluluk halinin söz konusu olduğu durumlar da olabilmektedir
6-İş Kazası Sebebiyle Tazminat Davalarında Zamanaşımı
İş kazası nedeniyle açılacak olan tazminat davalarında Borçlar Kanunu genel hükümleri çerçevesinde 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulama alanı bulacaktır. Ancak, ortada açılmış bir ceza davası mevcut olup bu ceza davasının dava zamanaşımı süresi 10 yıldan fazla ise ceza dava zamanaşımı uygulama alanı bulacaktır.
KAYNAKÇA
Akdur, Recep vd.: Halk Sağlığı, AÜ TF Antıp AŞ Yayınları, Ankara, 1998.
Karataş, Huriye, İŞVERENĠN İŞ KAZASI VE MESLEK HASTALIĞINDA HUKUKİ SORUMLULUĞU, Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2019.
Okumuş, İzel, TÜRK SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU KAPSAMINDA İŞ KAZASI VE MESLEK HASTALIKLARI SİGORTASI, Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2019.
Bingöl, Serkan, İŞ KAZASI VE MESLEK HASTALIĞI SİGORTALARINDA İŞVERENİN SORUMLULUĞU, Doktora Tezi, İstanbul, 2020.
Güzel, Ali ve Okur, Ali Rıza ve Caniklioğlu, Nurşen, Sosyal Güvenlik Hukuku, , İstanbul, 2020.
https://www.lexpera.com.tr/kullanici-profili